Beşşar Esed rejiminin kimyasal silah ile bin 400’ün üzerinde sivili öldürdüğü saldırının 5. yılında, katliamdan sağ çıkanlar ne yaşadıkları dramı unutabiliyor ne de kayıplarının hasretine alışabiliyor.
Esed rejiminin 21 Ağustos 2013 tarihinde başkent Şam’ın Doğu Guta bölgesinde kimyasal silahla bin 400’in üzerinde sivili öldürdüğü saldırının üzerinden 5 yıl geçti.
Beş yıl içerisinde rejim, Kimyasal Silahları Yasaklama Örgütü’ne stokunu imha etme taahhütü vermiş olsa da birçok kez daha kimyasal silah kullanarak sivilleri katletti.
Doğu Guta, iç savaşta rejimin en kanlı katliamlarına ve en sıkı ablukasına maruz kalan bölgelerin başında geldi.
Rejim ve destekçilerinin zulmü 12 Nisan’da sonuç verdi ve muhalifler ile binlerce sivil zorunlu tahliye sürecine boyun eğdi.
Bu dönemde Suriye’nin kuzeyinde muhaliflere ait tek kale olarak kalan İdlib’e göç eden Doğu Gutalılar, başta 21 Ağustos katliamı olmak üzere, yaşadıkları travmalarla kamplarda yaşam mücadelesi veriyor.
21 Ağustos Doğu Guta kimyasal silah katliamının tanıkları, İdlib’de sığındıkları kamplarda AA muhabirlerine değerlendirmelerde bulundu.
“Babamı diri diri gömmüş olmaktan endişeleniyorum”
Kimyasal silah saldırısının görgü tanığı ve ambulans şoförü Doğu Gutalı Muhammed Ebu Ahmed, o günü “kıyamet” olarak niteledi.
Ebu Ahmed, “Ben babamı, kardeşimi ve komşularımı gömdüm. Kardeşim bedeni sanki bir buz kalıbı gibi soğuktu ama babamın bedeni sıcaktı. Definden sonra aldığımız bilgiye göre cesetler ancak 24 sonra defnedilmeli. Devam eden bombardıman ve olayın şokuyla babamı diri diri gömmüş olmaktan endişeleniyorum.” diye konuştu.
Gazdan etkilenenleri yer altındaki sağlık ocaklarına götürdüğünü ancak oraya da gazın sızdığını sonradan öğrendiğini aktaran Ebu Ahmed, “Bin yıl yaşasam ve ölsem, yeniden bin yıl yaşasam, o günü unutamam.” dedi.
“Sıralar halinde bedenler dizdik”
Ebu Ahmed, ölenleri peyderpey ve toplu şekilde gömdüklerini dile getirerek, şunları kaydetti:
“Sıralar halinde bedenler dizdik. Üzerinde bir katman toprak onun üzerine tekrar cansız beden ve toprak. Ertesi gün mezarlığa gittim. Bedenlerden şişmiş ve toprak 5 santimetre yükselmiş. İş makinesi ile toprak attık ve kapattık.”
“Küçük bir kıyamet günü gibiydi”
Saldırıda kardeşleri ve yeğenleri olmak üzere ailesinden 11 kişiyi kaybeden Yaser Süleyman, o gece yaşananları şöyle anlattı:
“02.00 sularıydı. Bombaların atıldığını duyduk. Garip kokuyu alınca kimyasal silah olduğunu anladık. Herkesi uyarmaya başladık. Bayılanlar, ağzından köpük çıkanlar ve acı içinde çırpınanlar vardı. Son baharda dökülen yapraklar gibi insanlar yere dökülmeye başladı.”
Süleyman saldırıdan etkilenenleri yer altındaki sağlık ocaklarına taşıdıklarını ama kapasitenin dolduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:
“Kimyasal saldırı esnasında bombardıman daha yoğun oldu. Küçük bir kıyamet günü gibiydi. Denedik, çok çabaladık. İnsanları hastaneye kaldırmaya başladık ama olmadı. Evleri kapılarını kırmaya başladık. Banyoda onlarca insanların baygın vaziyette olduğunu gördük. Dededen toruna kadar tüm aile fertlerinin öldüğü evler gördük. İnanılacak gibi bir durum değildi.”
Gutalı Süleyman insanların gazdan kaçmak için binaların üstüne çıktığını ancak Esed rejiminin çok namlulu roketlerle binalardaki sivillere saldırı yapmaya başladığını aktardı.
Süleyman kendisinin de saldırıdan etkilenip, baskın bir uyku hissi ve sinir bozukluğu yaşadığını, halihazırda ise görme bozukluğu, zaman zaman da titreme ve geçici hafıza kayıpları deneyimlemeye devam ettiğini belirtti.
Yaşadığı anları üzüntü içerisinde andığını söyleyen Süleyman şunları kaydetti:
“Gönülleri parçalayan bir gündür. Neleri hatırlayacaksın? Kardeşini mi? Aileni mi? Arkadaşlarını mı? Hayatını mı? Bin 400’den fazla sivili mi? İnsan haklarını savunduğu iddia eden örgütler hayvanları bile insanlardan fazla savunuyor. Katil hala özgür. Bu sessizlik sanki rejime, ‘Daha fazla vur, saldır ve öldür’ demektir. Ne mahkeme ne ceza. Doğu Guta katliamı soğuk, kansız ve sessiz bir katliamdı.”
Yorum ekle