Dosya

Yeni Asya demek, dolaylı olarak “NATO’nun sonuna geldik” demektir

Geçtiğimiz günlerde, 5 Ağustos’ta, 11.Büyükelçiler Konferansı için Ankara’da yapılan önemli buluşmada Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun konuşmasının bir çok yönü ile bugüne kadarki Büyükelçi buluşmaları konuşma metninden çok daha farklı ve derinlikli bir metin vardı karşımızda. “Dünya 194 haneli bir toplum. 142 ülkede Büyükelçiliğimiz var. Yine 13 uluslararası örgütte Türk Büyükelçileri görev yapıyor. Toplamda 243 misyonla […]

Geçtiğimiz günlerde, 5 Ağustos’ta, 11.Büyükelçiler Konferansı için Ankara’da yapılan önemli buluşmada Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun konuşmasının bir çok yönü ile bugüne kadarki Büyükelçi buluşmaları konuşma metninden çok daha farklı ve derinlikli bir metin vardı karşımızda.

“Dünya 194 haneli bir toplum. 142 ülkede Büyükelçiliğimiz var. Yine 13 uluslararası örgütte Türk Büyükelçileri görev yapıyor. Toplamda 243 misyonla dünyanın ilk beş temsil ağından birine sahibiz. Bugün artık dünya bir gül bahçesi değil. 38 Büyükelçiliğimiz yoğun istikrarsızlık ve kırılganlık sahasında. 15’i doğrudan çatışma veya ağır terör tehdidi bölgesinde. 31 Büyükelçiliğimiz açlık, kuraklık, salgın hastalıklar bölgesinde görev yapmakta.

En son Erbil Başkonsolosluğumuzda görev yapan çalışma arkadaşımıza yönelik  terör saldırısı, Türk diplomasisinin göğüslemek zorunda olduğu tehdit ve zorluklara üzücü bir örnek oldu. Şehidimiz Osman Köse’ye Allah’tan Rahmet, ailesine ve milletimize başsağlığı diliyorum.” diyerek başladığı konuşmasının hitame bölümünde ise, Türkiye’nin hinterland derinlik ve enerjisine başka bir rüzgar katacak şu cümleleri kurdu;

“Hızla gelişen dijital ortama Türk diplomasisinin ayak uydurmasını sağlamak amacıyla, ilk kez buradan açıklıyorum.

21. yüzyılda ekonomide ve diplomaside, sahada ve masada etkili olmak, Asya ile el-ele olmayı gerektirir. Asya dünyanın ekonomik merkezi haline gelmektedir. Uluslararası toplum Asya’da daha fazla yer almak için bir rekabet halindedir. Halbuki, dünyanın bu en dinamik bölgesinde bizim köklerimiz derindir. Avrupa’da ve Avrupalı olmak gibi, Asya’da ve Asyalı olmak da bizim için değerlidir. Bizi biz yapan, özel yapan hasletlerden biri bu iki sac-ayağında yükselmemizdir.

Türkiye’nin Asya politikası başarılı olmuştur. Şimdi ise, mevcut yaklaşımımızı zamana uyduracak ve geleceğe taşıyacak yeni bir açılıma ihtiyaç vardır. Asya’nın farklılıklarını gözeten, ancak bölgeye bütüncül bakabilen yeni bir politikayı oluşturma zamanı gelmiştir. “Yeniden Asya” (Asia Anew) adını verdiğimiz açılımı bugün buradan ilan ediyoruz.”

Mücerret olarak, üç önemli isme yönelttiğimiz sorulara gelen cevaplarla derinleşen dosyamızı takdim ediyoruz.

Zahid Kaşgar

 

Mevlüt Çavuşoğlu’nun, ” ‘Yeniden Asya’ yani İngilizcede ‘Asia Anew’ adını verdiğimiz açılımı bugün buradan ilan ediyoruz. İlişkilerimizi, bundan sonra bütüncül bir çerçeve dahilinde daha da ilerleteceğiz” çıkışı, açıklamasını okumaya nereden başlamalıyız?

Bütüncül Asya politikasına ihtiyacımız var

İsmail Hakkı Pekin:

Türkiye’nin Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de karşı karşıya bulunduğu tehditler, Avrupa Birliği’ne alınma sürecinde yaşananlar, ABD’nin İsrail yanlısı politikaları tüm bunlara baktığımızda Türkiye’nin “itilip kakıldığını” görüyoruz. Türkiye, tüm bunlara rağmen, “siz bizim müttefikimizsiniz, beraber çalışacağız.” gibi şeyler söylüyor. Sonuçta hiçbir şey değişmedi, ABD’nin planları aynen devam ediyor.

Bir de Asya’nın yükselen güç olduğuna bakıyoruz. Çin, İpek Yolu projesi ile ABD’nin denizleri kuşatmasını karalardan aşıyor. Hindistan, Afganistan üzerinden Orta Asya’ya çıkıyor. Rusya, Türkiye üzerinden doğalgazını ihraç ediyor.

İki ortamı yan yana getirdiğiniz zaman Türkiye’nin tezlerinin doğru olduğunu görüyoruz. Dışişleri Bakanı, “Bölgeye bütüncül bakan Asya politikası” diyor. Bütüncül bakarak, bölgeyi parçalamadan, İsrail’in güvenliği için bölgeyi kan gölüne çevirmeden bir bütün olarak herkes nasıl bölgeden faydalanabilir. Türkiye bunu gözeterek başladı politikaya. Geldiğimiz noktada Türkiye için “Yeniden Asya” politikası belirlemek elzem hale geldi. Türkiye’nin Asya ağırlıklı politikayla ilerlediğini görüyoruz. Bu sadece Türkiye için değil, Avrupa için de gerekli olan bir şey.

Avrupa’nın sermayesi bitiyor, üretkenliği bitiyor, yaşlanıyor. ABD için de aynı şeyleri söyleyebiliriz. Bunun yerine Çin, ticaret olarak çok ileri safhada. ABD, ticaret ve silahlı kuvvet olarak Çin’in gelişmesini engellemeye çalışıyor. ABD, Rusya’yı çevirmeye çalışıyor.

Tüm bunlara baktığımızda bizim bölgemize bütüncül bakacak, Ortadoğu’ya, Kafkaslara, Karadeniz’e, Balkanlara bütüncül bakacak Asya politikasına ihtiyacımız var. Türkiye’nin bu açılımının doğru olduğunu düşünüyorum. Kısa zamanda meyvelerini verir.

Yeni İstikamet: Avrasya

Süleyman Seyfi Öğün:

Bu cümlenin dolaylı karşılığı NATO’nun sonuna geldik demektir. NATO kendi içinde çok problemli bir örgüt haline geldi. Türkiye’nin NATO macerası sona erdi diyemem ama minimize oldu. Türkiye başka istikametler arıyor kendine.  Bu büyük ölçüde Asya, Avrupa ve Afrika bağlamında yani Avrasya bağlamında olacak bir istikamet.

Avrupa Birliği dönüşüyor. Türkiye ile siyasetini gözden geçirecekler.  Avrupa’da, Amerikan blokajından çıkmak istiyor. Fransa için de böyle, Almanya için de böyle. Çünkü onların da NATO ile problemleri var. Doğu Akdeniz petrol varlığı ve Kuzey Akım projesi için Avrupa’nın Türkiye ilişkilerini revize etmesi gerekiyor. Bu, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne kabul edilmesi manasına gelmiyor. Ama eskisi gibi de Türkiye’yi dışlayıcı bir tutum da sergileyemezler. Onun için İstanbul dörtlüsünün yakın zamanda yapılacak toplantısı kritik önem taşıyor.

Türkiye, 400 yıldır süren Batı hegemonyasının durduğunu en iyi analiz eden ülke

Yusuf Alabarda:

Singapur asıllı yazar Kishore Mahbubani 2000’li yılların hemen başında başta Güney Doğu Asya olmak üzere tüm Asya kıtasının yükseliş trendine girdiğini tüm dünyaya anlatıyordu. Mahbubani eserlerinde Batı’dan Asya’ya olan kayışın gözyaşı ve şiddeti de getireceğini defalarca dile getiren isimlerden idi. Geldiğimiz noktada Türkiye’nin Batı’daki 400 yıl kadar süren hegemonik düzenin durma noktasında olduğunu en iyi analiz eden ülkelerden birisi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Lakin bu noktaya gelişimiz de, bu noktadan öteye hamlelerimizi taşımamız da kolay olmadı ve olmayacak zira Türkiye kurgulanan Batı sistematiğine sıkı vesayet mekanizmaları ile hapsedilmiş bir ülke olarak 2000’li yıllardan bu yana bu sıkışmışlığı aşmaya çalışan bir ülke.

Türkiye önümüzdeki yüzyıl içerisinde coğrafyasında oyun kurucu bir rol oynamak istiyorsa ve bu konuda stratejik bir yol haritası kendisi için hazırlamış ise, bu haritanın en önemli merkezi küreselleşmenin bu denli yoğunlaştığı dünyamızda çok merkezli dünya ile ilişkilerini oluşturmak olmalıdır.

Lakin unutulmaması gereken ve altı ısrar ile çizilmesi gereken nokta stratejik aklın bir yansıması olarak bu yöndeki bir hamleye ne kadar hazırlık yapıyoruz? Üniversitelerimiz, Millî Savunma Bakanlığımız, Sanayii kuruluşlarımız, bu coğrafya üzerine düşünce üreten kurumlarımız, sivil toplum kuruluşları, AR-GE yürüten birimlerimiz önlerindeki 25 yıllık vizyon tanımlamalarında bu konuya ne kadar ağırlık vermeyi planlıyorlar? Bunlar bütüncül bir perspektiften ve müşterek bir hedef doğrultusunda bir orkestrasyona tabii kılınarak planlanmıyor ise bu noktadan gelecek başarının da orta ölçekte bile olmayacağını şimdiden rahatlıkla söyleyebiliriz. Dolayısı ile Türkiye gördüğü hakikate dokunacak siyaseti de üretebilmelidir, aksi takdirde 1990’lı yılların içi boş bir şekilde atılanÇin Seddinden Adriyatik denizine kadar bir Türk dünyası sloganından biraz daha hallice bir durumun ötesine geçemeyebiliriz.

Sayın Dışişleri Bakanı, konuşmasının devamında, “Şimdi yine Batılı dostlarımız gelecekler, ‘Ne oluyor, dış politikanızda eksen kayması mı var, Türkiye sırtını Batı’ya dönüp yüzünü başka yere mi döndü?’ diye sitem etmeye başlayacaklar. O zaman ben size şunu sorayım: ‘Siz oralara gidince dış politikanızda veya sizde eksen kayması olmuyor mu? Türkiye gidince niye eksen kayması oluyor?’ Esasen, Avrupa ve Asya’yı birleştiren Türkiye, eksenin ta kendisidir, eksenin merkezindedir.”

Gerçekten de Türkiye’ye zaman zaman, içerden belli mahfillerden ve dışardan yöneltilen eksen kayması söyleminin ardında ne var?

 Türkiye olmadan Çin ve Rusya küresel güç olmaya devam edemez

İsmail Hakkı Pekin:

Türkiye’nin politika değiştirmesini, yeni bir politika belirlemesini önlemeye çalışıyorlar. Eksen kaymasının altında bu var. Birden bire Batı’dan uzaklaşıyoruz, yüzümüzü Batı’ya dönmemiz gerekirken Asya’ya dönüyoruz. Asya’da hürriyet filan yok, özgürlükler Batı’da… Savunma için NATO ile birlikteyiz… Ama bütün bunların hepsi Türkiye’yi korkutmak ve caydırmak amaçlıdır. Türkiye, tam da bu eksenin merkezinde. Türkiye, Asya ve Avrupa ekseninin merkezinde. Türkiye olmadan ne ABD ne de Avrupa, Rusya ve Çin’i kuşatabilir. Türkiye olmadan Çin ve Rusya küresel güç olmaya devam edemezler. Çünkü Türkiye’ye ihtiyaçları var. Karadeniz’de, Kafkaslarda, Ortadoğu’da Türkiye’ye ihtiyaçları var. Türkiye, denklemin çok önemli bir parçasıdır. Asıl sorun, Türkiye’yi korkutup menfaatleri doğrultusunda dış politika izlemesini engellemek.

Hiç kimsenin kendi ekseninde durduğu yok

Süleyman Seyfi Öğün:

Bu eksen kayması bütün dünya için geçerli. Bir kere üretimin ekseni kaydı. Bunun izahını kendileri yapsınlar. Çünkü bir zamanların en önemli üretim üstleri Fransa, Almanya, ABD, Kanada, Yeni Zelanda’ydı. Uzunca süredir durgunluğa girdi, büyüyemiyorlar. Üretimlerini artıramıyorlar ve küçülüyorlar. Almanya iki dönem resesyona girdi. Büyüyen güç esasında Çin, Hindistan ve Asya ülkeleridir. Üretim gücü Asya’nın eline geçiyor. Şimdiki güçler Çin, Hindistan, Malezya, Endonezya’dır. Dolayısıyla bu eksen kaymasıysa bu baştan beri eksen kaymasıdır. Önce bunun hesabını verilmesi lazım.

Bütün bu güç dağılımının ya da yoğunluğunun değişmesinin siyasi sonuçları var. Hangi Avrupa ülkesinin ekseni kaymadı, Avrupa yerinde mi kalıyor, ABD ekseninde mi duruyor? Hiç kimse kendi ekseninde durduğu yok. Dolayısıyla bunu Türkiye için marjinal bir durum olarak değerlendirmek manasızdır.

Dünya bir belirsizliğe eviriliyor. Bunun ihtimalleri çok tehlikeli. Roma imparatorluğu sona eriyor, Amerikan hegemonyası sona eriyor ama yerine neyin geleceği belli değil.  Dolayısıyla her ülke burada kendi eksenini, kendisine göre ayarlayacaktır.

Cumhuriyet mitinglerinden parti kapatma hamlelerine, Gezi Parkı kalkışmasından 15 Temmuz darbesine kadar sayısız hamle yaptılar

Yusuf Alabarda:

Türkiye’ye yönelik eksen kayması lafazanlığının ilk defa şahitliğini yapmıyoruz bu coğrafyada. Hatırlanan noktadan bahsetmek gerekirse 2000’li yılların hemen başında Türkiye Türkistan coğrafyasına, Kafkaslara, Ortadoğu’ya ve Afrika ile Balkanlara doğru çevik hamleler yapmaya başladığında yine ilk itiraz içerideki Atlantik sevicilerinden, dışarıda ise bize dışına çıkmamamız için bir vesayet çizgisi çizen eli tebeşirli adamlardan geldi itirazlar. Doğrusunu söylemek gerekirse itirazlarını sadece söylem boyutunda da bırakmadılar. Cumhuriyet mitinglerinden parti kapatma hamlelerine, Gezi Parkı kalkışmasından 15 Temmuz darbesine kadar sayısız hamle yaptılar. Burada belki de mutlu olmamız gereken en önemli husus her hamle sonrasında eli tebeşirli adamların çizdiği çizgiler paramparça edilirken içeride kurguladıkları vesayet mekanizmasının da dişlileri paramparça edildi.

Bu noktada pes ederek Türkiye’nin önünü açacaklarını da hiç sanmam, ellerinde tuttukları söylem üstünlüklerini içerideki unsurları ile dile getirmeye, batı koridorlarında oluşturdukları sistemli yapılarıyla sureti haktan gözüken ekonomi, insan hakları ve adalet gibi kavramlar üzerinden açıklamalar yapmaya, medya ve finans güçlerini kullanmaya devam edeceklerdir. Zira unutmamak gerekir ki ellerinde bulunan ve istemeseler de doğuya kayan en değerli hazineleri olan finansal kapitalizm aynı zamanda ilkeli ve organize bir haydutluk kurgusudur.

Asya ile olan ilişkilerimiz giderek güçlenmekte. Türkiye, Eylül ayı itibariyle “Asya İşbirliği Diyaloğu”nun 2019-2020 dönem başkanlığını üstlenecek. Ve son olarak “Yeniden Asya” açılımı ilan edildi. Türkiye’nin bu denli Asya’ya yaklaşıyor olması küresel bazda ne gibi etkilere yol açabilir?

Türkiye bir yolunu bulacak

İsmail Hakkı Pekin:

Küresel bazda ABD’nin politikalarını uygulamasında güçlükler başlar. Türkiye’nin desteklemediği ABD politikası Ortadoğu ve Asya’da başarılı olamaz. Aynı şey Avrupa Birliği için de geçerli. AB, maalesef bizi kapısına bağlamış. Onu yaparsan şunu yapmam, onu yapmazsan şu kalemi geçirmem… Ama şimdi Türkiye bunları elinin tersiyle itiyor. Artık Avrupa’nın elinde Türkiye’ye zorla bir şey yaptıracak durumda değiller. Aynı şeyleri ABD yapıyor şu anda. Belli süre sonra ABD koyduğu silah ambargolarından pişman olacak. Türkiye bir yolunu bulacak ve bunların üstesinden gelecek. Dolayısıyla Çin daha erken bir dönemde küresel güç olur. Türkiye, Rusya, belki İran üçüncü bir güç olarak ortaya çıkabilir. Ya da Türkiye, Azerbaycan ve Rusya ile birlikte üçüncü güç olarak ortaya çıkabilir. Türkiye’nin denklemde bulunacağı taraf küresel güç mücadelesinde çok önemli avantajlar sağlar.

              Dünyada tam bağımsızlık diye bir şey olmaz

Süleyman Seyfi Öğün:

Çin’in bu “Tek Kuşak” projesi Türkiye’nin kritik bir rol oynadığını Asya’ya tescil ediyor. Küresel sorunlara bakacaksak, zaten bugün küreselleşmeyi savunan güçler Asya’daki güçlerdir. Dolayısıyla küresellikle ve küreselleşmeyle bunun arasında bir problem yok. Ama Batı ile olan ilişkilerimizde sıkıntılar olacaktır. Özellik ABD ile sıkıntılar olacaktır, kısmen Avrupa ile sıkıntılar olacaktır. Bunu NATO’dan kurtuluyoruz, tam bağımsız Türkiye olarak anlamayın. Tam bağımsızlık gibi bir şey olmaz dünyada, karşılıklı bağımlılıklar var. Örneğin FED faizi kaldıramıyor, yükseltemiyor. Amerikan ekonomisinin ne kadar dışa bağımlı olduğunu gösterir. Bunu denediler, yüzde iki başarılı oldular. Ama yüzde ikisinden sonra başaramadılar. Halbuki yüzde beşe kadar çekmeleri lazımdı.

Türkiye farklı bir arayış içerisinde ve ağırlıklı olarak tercihini Asya’dan yana yaptı. Bu işin içerisinde Pakistan var, İran var, Rusya var. Yavaş yavaş Çin ve Hindistan’da oluyor. Türkiye’nin Asya’daki rolü büyüyecek, özellikle Hindistan ve Pakistan geriliminde bunu göreceğiz.

Asya dünyanın ekonomik merkezi haline gelmekte ve birçok siyasi ve ticari eksen ve stratejiyi değiştirebilecek dinamik barındırmakta. Ekonomik ve siyasi olarak  Asya ile gerçekleştireceğimiz bu açılım, ABD – Çin çatışmasını da düşünürsek, ekonomimizi nasıl etkiler?

Türkiye’nin Avrupa pazarlarından çok daha önemli yeni pazarlar bulacağına inanıyorum

İsmail Hakkı Pekin:

ABD ile ekonomik olarak çok fazla bağlantımız yok. Ticaret hacmimiz az. Asıl Avrupa ülkeleri ve Asya ile var. Türkiye yeni pazarlar bulur ve o pazarlarda girişimcilerimiz, iş gücümüzle çok daha iyi şeyler yapabiliriz. Asya pazarlarında bizim rekabet edebileceğimiz yerler var. Bizde yetişmiş iş gücü fazla. Rusya, büyük bir güç. Türkiye’nin de çok büyük insan gücü var. İnsan gücünde içerdeki kışkırtmalara rağmen büyük hadiseler olmadı. Birliğimizi, bütünlüğümüzü bozamıyorlar. Türkiye’nin Avrupa pazarlarından çok daha önemli yeni pazarlar bulacağına inanıyorum. Çin ve Hindistan büyük bir Pazar. Hindistan, Pakistan üzerinden çıkamıyor. Umman körfezinin orada İran’ın limanı var. O limanı Hindistan aldı. Oradan doğalgaz ve petrol alıp pazara mal gönderiyor. O pazara gönderdiği yerler Afganistan’a çıkıyor. Oradan da Orta Asya ülkelerine çıkıyor. Böylesi güçlü bir Pazar var. Türkiye’nin Asya ülkeleriyle yaptığı çok iyi bağlantılar olabilir, Orta Asya ülkeleri de buna dahildir.

Ülkeler arasında birliği sağlayabiliriz. 250 milyon kişi Türkçe konuşuyor ama bunlar farklı farklı yerlerde. Bunlar ortak zemine oturtulabilir. Türkiye bu işten hem Rusya hem de Hindistan ve Çin bakımından kıyaslandığında çok daha karlı çıkacaktır. Biz yeni pazarlar keşfederiz. O pazarlara malzememizi göndeririz. Avrupalılar ve Amerikalılar düşünsün. Örneğin Avrupalılardan araba malları alıp araba yapıp satıyoruz, çok büyük paralar kazandırıyoruz onlara. Sadece Çin, Hindistan, Rusya olarak düşünmeyin. O bölgede Japonya, Güney Kore, Tayland dahil bir sürü ülke var. Türkiye, çok iyi bir pazar buldu. Gümrük Birliği’nin kıskacından da kurtulmuş olur.

Önemli olan ticaretin artması değil, ticaretin hangi para birimiyle yapılacağıdır

Süleyman Seyfi Öğün:

Önemli olan ticaretin artması değil, ticaretin hangi para birimiyle yapılacağıdır. Amerika neden karşılıksız para basma cesareti gösteriyor? Çünkü enerjiyi petrole bağlamış. Petrol, dolar üzerinden. Bu bütün alımlara sirayet ediyor. Çin, Yuan üzerinden petrol ödemesi yapacağını ilan etti. Türkiye’nin de iradesi dolar dışı para birimleri üzerinden ticaret yapmak. Aynı ilkeye Rusya, İran ve Hindistan da sahip. Ticaret hacminin artması önemlidir. Fakat esas önemli olan dolara bağlı ticaretin alternatifi yeni bir ticaret networku gelişecek mi, gelişemeyecek mi?

İnsan gücü bakımından Asya ile hiç kimse rekabet edilemez. Çin ve Hindistan’da emek son derece ucuz. Türkiye bu işin dolaşımında, ticaretinde, lojistiğinde olur. Tabi ki ihracat yapacaktır, ithalat da yapacaktır. Türkiye’nin üretim potansiyelini rafine haline getirmesi lazım ki daha az emek yoğunluklu, daha az katma değeri olan, alternatif vazgeçilmez ürünler üretmeli ki bu pazardaki payını artırsın. Bu da yapısal dönüşümler gerektiriyor. Bunu yaparsa o pazardan pozitif manada değer elde edecektir.

Bu yeni hal ABD ve Batı’nın Türkiye üzerinden yıllarca devşirdikleri maddi ve coğrafi kazanımlarına bir set çekilmesi anlamına gelmektedir

Yusuf Alabarda:

Türkiye gibi hem jeostratejik bir pozisyonda yer alan hem de 80 milyonluk genç nüfusu ve ekonomiyi ihtiva eden, ama aynı zamanda da bölgesindeki siyasi-askeri kapasitesini her geçen gün arttıran bir ülkenin Batı’daki diplomasi masasına düşen gölgesi her geçen gün sıkıntılarını daha da arttırmaktadır. Böylesi bir ülkenin finansal kapitalizmin aktığı Asya’ya yüzünü dönmesi, bu pazarlarda etkinliğini arttırması, buralarda oluşan kapitalden ve insan kaynaklarından yararlanması stratejik bir sıçrama yapmasına da sebebiyet verir. Ayrıca Ortadoğu’dan Afrika’ya, Kafkasya’dan Balkanlara etki alanını olabildiğince geliştirmiş bir Türkiye ile etkileşim, Asya’da başta Çin olmak üzere birçok aktörün ilişki düzeyini kazan kazan üzerine geliştirmek isteyeceği bir durumdur. Bu yeni hal ise başta ABD ve Batı’nın Türkiye üzerinden yıllarca devşirdikleri gerek maddi gerekse de coğrafi kazanımlarına bir set çekilmesi anlamına gelmektedir. Son on yılda ülke üzerine uyguladıkları hibrit harp unsuru birçok hamleyi de, S-400’lerden F-35 konusuna kadar birçok konuyu da, ülkeyi Doğu Akdeniz’den İran sınırına kadar olan bölgede kuşatacak terör devleti projesini de bu noktadan okumanın faydalı olacağını düşünüyorum.

Röportaj: Taha Erham Keleş

 

 

Etiket /