Dosya

“Dağlık Karabağ’ın işgalden kurtarılmasıyla Türkiye’nin Orta Asya Türk cumhuriyetleri ile arasındaki bariyerler yıkılmış olacak”

Dağlık Karabağ’daki çatışmaların hemen öncesinde Güney Kafkasya’da önemli gelişmeler yaşandı.

Çatışmalar başlamadan iki gün önce Bakü ve Erivan’daki ABD büyükelçilikleri, ABD vatandaşlarına sınır bölgelerinden uzak durmaları konusunda uyarıda bulundu. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, Ermenistan’ın işgal ettiği beş bölgeden çekilmesine yönelik projeler sundu ancak bu projeler Bakü tarafından olumlu karşılanmadı. Bu süreçte Rusya, Kafkas-2020 Tatbikatını gerçekleştirdi. Bu tatbikata Çin, İran ve Ermenistan da katıldı. Bu tatbikatın bir bölümü Ermenistan topraklarında geçekleşti.

27 Eylül sabahı Ermenistan 28 yıldır işgal ettiği Azerbaycan toprağı Dağlık Karabağ’a tamamen yerleşmek için provokasyona başvurarak askeri mevziler ve sivillerin yaşadığı köyleri bombalamaya başladı.

Mücerret olarak, Güney Kafkasya ve Dağlık Karabağ’da yaşanan gelişmeler doğrultusunda üç önemli isme yönelttiğimiz sorulara gelen cevaplarla özel dosyamızı takdim ediyoruz.

İyi (Mücerret) okumalar

Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan devletlerini kapsayan İran, Rusya ve Türkiye arasında, Büyük Kafkas Sıradağlarının güneyinde yer alan bölgede, Güney Kafkasya’da, jeopolitik üstünlük mücadelesi bulunuyor. Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki çatışmaların bir diğer yönünü de Güney Kafkasya’daki jeopolitik mücadele oluşturuyor. Güney Kafkasya’daki jeopolitik dengeler ne durumdadır ve gelecekte bu dengeleri değiştirebilecek en önemli olaylar neler olabilir?

Dağlık Karabağ’ın işgalden kurtarılmasıyla Türkiye’nin Orta Asya Türk cumhuriyetleri ile arasındaki bariyerler yıkılmış olacak

Burak Çalışkan:

Güney Kafkasya’yı etkileme gücüne sahip Türkiye, Rusya ve İran arasında jeopolitik bir mücadele söz konusu. Bu mücadeleyi de daha çok bölgeyi oluşturan Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan ile geliştirilen ilişkiler belirliyor. Türkiye’nin Erivan ile ilişkileri bulunmazken, Bakü ve Tiflis ile ilişkileri oldukça stratejik durumda. Türkiye, Gürcistan’ın birinci ticaret ortağı konumunda ve Azerbaycan ile gerçekleştirilen enerji ve ulaşım ağları da bu ülkeden geçmektedir.

Ankara ve Bakü arasındaki ilişkiler ise her zaman iyi olsa da Türkiye’nin artan dış politika kapasitesi, son yıllarda derinleşen bir savunma entegrasyonu ile birlikte enerji işbirliğini de getirdi. 2016 yılından itibaren Türkiye’nin enerji piyasasına Azerbaycan’ın sağladığı gaz oranı sürekli yükselirken, Rusya’nın piyasa payı aynı şekilde düşmüş ve 2020 yılı itibarıyla Azerbaycan, Rusya’yı geçerek Türkiye’nin en büyük doğalgaz tedarikçisi olmuştur. Bir anlamda Türkiye, Güney Kafkasya’da güçlü bir nüfuza sahiptir.

Rusya ise Sovyetlerler Birliği’nin dağılmasının ardından bölgedeki etkisini devam ettirebilmek adına bir politika izlemiştir. Buna rağmen 2008 yılında Gürcistan’a gerçekleştirdiği askeri müdahalenin ardından Tiflis ile diplomatik ilişkileri bulunmayan Moskova, Azerbaycan’da da giderek daha da azalan etkisini korumaya çalışmaktadır. Bunu da bağımsızlığından itibaren bir uydu devlet gibi kullandığı Ermenistan üzerinden yapmaya çalışmaktadır. Ermenistan’da iki askeri üssü bulunan Rusya, Erivan’ın Dağlık Karabağ’daki işgalini doğrudan ve dolaylı yollarla destekleyerek Türkiye’nin Güney Kafkasya ve Orta Asya’daki etkisini sınırlandırmayı hedeflemektedir.

Üç ülkeyle de ilişkilerini devam ettiren İran ise Moskova ve Ankara’ya kıyasla bölgedeki nüfuzu daha sınırlıdır. Burada özellikle Dağlık Karabağ’daki işgalin devamından yana bir politika izleyen Tahran, Güney Kafkasya’daki istikrarsızlığı daha uygun bulmaktadır. Özellikle İran’da yaşayan milyonlarca Azerbaycan Türkünün varlığı, Tahran’ı Bakü karşısında bir pozisyon almaya yönlendirmektedir. Bir anlamda bağımsız Azerbaycan, Tahran yönetimi açısından büyük bir endişe kaynağı olduğu için Bakü’nün istikrarsızlaşması, İran’ın bölgedeki temel hedefleri arasında bulunmaktadır.

Bölgede dengeleri değiştirebilecek iki gelişme söz konusu olabilir. Öncelikle Dağlık Karabağ’daki işgalle birlikte Güney Kafkasya’da bir statüko bulunmaktadır. Bu sebeple 27 Eylül’de başlayan Azerbaycan-Ermenistan çatışmalarının durdurulması, itidal ve ateşkes çağrıları, bu statükonun devam etmesi için gerçekleştirilmektedir. Bu statüko Ermenistan, Rusya ve İran’ın lehine olduğu kadar Türkiye’yi düşman yahut rakip gören bütün devletler için de önemlidir. Birleşmiş Milletler tarafından da kabul edilmiş olan Azerbaycan toprakları Dağlık Karabağ ve 7 rayonun işgalden kurtarılması durumunda, Türkiye’nin Güney Kafkasya’daki nüfuzu artacağı gibi Orta Asya Türk cumhuriyetleri ile arasındaki fiziki ve zihinsel bir bariyer de yıkılmış olacaktır. İkinci gelişme ise son dönemde medyaya da yansıyan İran’daki Azerbaycan Türklerinin protestoları. Güney Azerbaycan olarak değerlendirebileceğimiz Kuzey İran’daki gelişmeler de Güney Kafkasya’daki dengeleri değiştirebilir.

Bölgedeki jeopolitik dengeleri değiştirebilecek en önemli olay Azerbaycan-Ermenistan arasındaki Dağlık Karabağ sorunu olabilir

Dr. Elnur İsmayıl:

Güney Kafkasya bölgesi, Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra jeo-stratejik konumundan dolayı küresel ve bölgesel aktörlerin dikkatini üzerine çekti. Üç bağımsız devletin bulunduğu bölge, çok sayıda çatışmaların yaşandığı bölgeye dönüştü. Bağımsızlıklarını kazanan 3 ülke- Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan, son 30 senedir emperyalist politikaların kurbanlarına çevrilmişler.

Bugün baktığımızda, uluslararası ve bölgesel örgütlerin aktif müdahalesine rağmen 30 senedir çözüme kavuşmayan sorunlar bölgenin kaderini olumsuz etkilemektedir. Toprak ve etnik çatışmalar, mülteci sorunları gibi sorunlar uluslararası hukuk kapsamında kolaylıkla çözülebileceğine bakmayarak, farklı aktörlerin farklı çıkarları uluslararası hukukun da etkisiz kalmasına neden olmaktadır.

1990’lı yıllardan itibaren Güney Kafkasya’da dengeler zaman zaman değişmiştir. Mevcut jeopolitik durum ise Ağustos 2008’de Rusya-Gürcistan arasında yaşanan savaşla oluşmuştur.

Bölgedeki jeopolitik dengeleri değiştirebilecek en önemli olay Azerbaycan-Ermenistan arasındaki Dağlık Karabağ sorunu olabilir. Yaşanan savasın sonucunda oluşacak yeni durumla bölgedeki dengeler ve bölgedeki ve bölge dışındaki aktörlerin etkileri de etkilenecektir.

Tabii burada özellikle, Rusya’nın savaşın sonuçlarına nasıl etki gösterebileceğini de belirtmek gerek. Ayrıca, İran’ın 1990’lı yıllarda olduğu kadar bölgedeki etkinliğini kaybetmiş durumda. Türkiye’nin ise, 1990’lı yıllara kıyasen bölge politikalarına daha aktif katıldığını görmekteyiz.

Kremlin’in “tarafsızlık” politikası sadece bölgede sıcak çatışmalar olmadığı dönemde işlemektedir

Mokhmad Akhiyadov:

Bir etnik kriz olarak ilk ortaya çıktığı 1988’den itibaren günümüze kadar 30 yıldan fazla bir süre geçmiş olmasına rağmen Dağlık Karabağ sorunu bugün hâlâ Azerbaycan ile Ermenistan arasında çözüm bekleyen en büyük sorun olmaya devam etmektedir. 1992’de sıcak çatışmalara dönüşen anlaşmazlıkta iki taraftan da binlerce insan hayatını kaybetmiştir. Her ne kadar 1994’te bir ateşkes anlaşması imzalansa da Dağlık Karabağ meselesi iki ülke arasında her an patlak verebilecek bir sorun olarak durmaktadır. Nitekim 27 Eylül 2020 tarihinde Dağlık Karabağ’da silahlı çatışmalar patlak verince iki ülke sıcak savaşın eşiğine gelmiştir.

Öte yandan Dağlık Karabağ sorununun uluslararası bir boyutu da vardır. Bu bağlamda ilk akla gelen devlet, Ermenistan’ın müttefiki konumundaki Rusya’dır. Rusya’nın mevcut statükonun devam etmesini isteyen taraf olduğunu da belirtmek gerekir. Ancak Putin her fırsatta, Rusya’nın Azerbaycan ve Ermenistan ile ikili ilişkilere eşit derecede değer verdiğini ve taraflardan birinin yanında yer alarak Karabağ sorununda sorumluluk üstlenmek istemediğini belirtmeye özen göstermektedir. Böylece Rusya, her iki tarafla yakın ilişkilerini sürdürerek çeşitli ekonomik çıkarlar elde etmektedir. Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki güvenlik sorunları devam ettiği müddetçe iki tarafa da silah ve askerî teçhizat satarak para kazanan Rusya, bölgedeki statükonun değişmesini istememektedir.

Bununla birlikte Kremlin’in bu “tarafsızlık” politikası sadece bölgede sıcak çatışmalar olmadığı dönemde işlemektedir. Keza Azerbaycan ile Ermenistan arasında silahlı çatışmalar ortaya çıktığında Moskova her iki tarafla da sorunlar yaşamaya başlamaktadır. Bir yandan Bakü, Moskova’yı Ermeni tarafını silahlandırmakla suçlarken diğer yandan Ermeniler de müttefiki olan Moskova’yı kendilerini Azerbaycan karşısında açık bir şekilde savunmamakla eleştirmektedir. Bütün bunların farkında olan Rusya Dağlık Karabağ sorununun sıcak çatışmalara dönüşmesini engelleyerek bölgedeki mevcut belirsizliği olabildiğince uzatmaya çalışmaktadır. Çünkü Dağlık Karabağ sorunu var olduğu sürece Güney Kafkasya’daki tek müttefiki olan Ermenistan’ın kendisine olan bağımlılığın de devam edeceğini bilmektedir. Çünkü Dağlık Karabağ sorununun çözülmesi durumunda Ermenistan her an Batı dünyasıyla yakınlaşmaya hazır olan bir devlettir. Ayrıca Ermenistan ile Azerbaycan arasında anlaşmazlıklar var olduğu müddetçe, Rusya’nın Güney Kafkasya’daki askerî varlığı da devam edecektir. Dolayısıyla Rusya bölgedeki mevcut düzenden memnun olan taraftır.

Diğer taraftan başta AGİT Minsk Grubu eş başkanları olan ABD ve Fransa olmak üzere Batı, özellikle son yıllarda Dağlık Karabağ sorununa oldukça ilgisizdir. Bu, zaten Rusya ile ilişkileri iyi olan Ermenistan’ı Batı’dan daha da uzaklaştırmaktadır. Özetle Batı’nın Güney Kafkasya bölgesine yönelik bu belirsizlik devam ettiği sürece, Ermenistan’ın Dağlık Karabağ sorununun çözümüne ilişkin taleplerinde geri adım atması beklenmemelidir.

Azerbaycan’ın Birleşmiş Milletler (BM) tarafından da kabul edilen toprakları Dağlık Karabağ ve çevresindeki 7 rayonu, yıllardır Ermenistan işgali altında. Bu süreçte alınan BM kararları da oldukça açık bir şekilde Ermenistan’ı işgalci olarak tanımlamakta. Fakat hiçbir uluslararası örgüt veya ülke Dağlık Karabağ sorununun çözümüne objektif destek vermedi. Uluslararası örgütler ve ülkeler Dağlık Karabağ sorunun çözümüne neden katkı sağlayamadı?

Dağlık Karabağ ve 7 rayonun kurtuluşu, AGİT Minsk grubundan yahut dünya kamuoyundaki beklentilerden geçmemektedir

Burak Çalışkan:

İşgalle ilgili Birleşmiş Milletler kararları bulunsa da bu örgütün bir yaptırım yahut uygulama gücü bulunmamaktadır. Bu tarz krizlerde küresel güçler ve uluslararası kamuoyu daha etkin bir rol oynamaktadır. Bu sebeple 1992 yılında Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki Dağlık Karabağ sorununun barışçıl bir şekilde çözmek adına AGİT Minsk Grubu kurulmuş ancak onlar da bugüne kadar hakkaniyetli bir tavır sergilemediler. AGİT Minsk üçlüsünden ABD ve Fransa’da Errmeni diasporası çok güçlüyken, Rusya ise işgalin doğrudan tarafı olarak krizde objektif bir tutum sergileyemediler.

Ayrıca Ermenistan, Asya’daki Yunanistan gibi davranarak hem uluslararası hukuku çiğnemekte hem de Batı kamuoyundan destek almaktadır. Hocalı soykırımı gibi 21. Yüzyılın utanç tablolarına rağmen Batı kamuoyu Ermenistan’a yönelik olumsuz bir girişimde bulunmamaktadır.

Sonuç olarak işgal altındaki Dağlık Karabağ ve 7 rayonun kurtuluşu, AGİT Minsk grubundan yahut dünya kamuoyundaki beklentilerden geçmemektedir. Nitekim Azerbaycan da artık bunu farkında olarak askeri seçenekleri daha güçlü bir şekilde devreye sokmuştur. Gerçekleştirilecek bir müzakerede ise Türkiye mutlak surette masada olmalıdır.

AGiT Minsk grubu -Rusya, Fransa ve ABD- sorunu çözmekle uğraşıyor gibi gözükse de, 27 senede olumlu bir katkı sağlamadı

Dr. Elnur İsmayıl:

Uluslararası ve bölgesel örgütlerin Azerbaycan toprak bütünlüğünü kabul ettikleri beyanatlar ve belgeler mevcuttur. BM’nin Ermenistan işgalini belirttiği kararları var. AGİT Minsk grubu 3 eşbaskan- Rusya, Fransa ve ABD sorunu çözmekle uğraşıyor gibi gözükse de, 27 senede olumlu bir katkı sağlamadı. Statükodan yana tavır sergileyerek, Azerbaycan’ı oyalama taktiği seçtiler.

Bu üç ülkede Ermeni lobisinin güçlü olduğunu belirtmekte yarar var. Ayrıca, Azerbaycan’ın güçlenmesinden rahatsız oldukları belli. Azerbaycan’ın güçlenmesi bölgede Türkiye’nin de etkisini artıracak. Bunun farkında olan devletler, Karabağ sorununun çözümünden ziyade, Ermenistan’ı güçlendirecek politikalar izlemekteler. Her bir ülkenin de bölgedeki çıkarlarının, Karabağ sorununu Azerbaycan toprak bütünlüğü çerçevesinde çözülmesini istemediklerini ifade etmek gerek.

Avrupa Birliği hiçbir zaman Güney Kafkasya’da aktif bir aktör olmamıştır

Mokhmad Akhiyadov:

27 Eylül’de patlak veren çatışmalar önceki yıllarda yaşanan çatışmalardan birçok yönden ayrılmaktadır. Bunlardan biri de Amerika Birleşik Devletleri’nin daha önceki yıllarda farklı olarak çok pasif bir tutum almasıdır. Washington, 1998’den beri AGİT Minsk Grubu’nun üç eş başkanından biridir. O dönemde ABD Dağlık Karabağ sorunu çözme konusunda oldukça aktif rol oynamaya çalışıyordu. Nitekim ABD’nin arabuluculuk politikasının bir sonucu olarak 2001’de Ermenistan ve Azerbaycan cumhurbaşkanları, Florida’da bir araya geldi. Hatta o günlerde insanlarda Dağlık Karabağ sorununun çözülebileceğine dair büyük bir umut dahi doğmaya başladı. Ancak 2020 yılına gelindiğinde durumun değiştiğini görüyoruz. Bu bağlamda 27 Eylül’de Dağlık Karabağ’da silahlı çatışmalar alevlenince bu sefer ABD, krizle ilgili bir açıklama yapmakta bile acele etmedi. Bu, ABD’nin Güney Kafkasya’ya yönelik net bir stratejinin olmadığını ve önceki yıllarla kıyaslandığında bölgeye olan ilgisinde bir azalmanın olduğunu göstermektedir.

Avrupa Birliği’ne gelince o hiçbir zaman Güney Kafkasya’da aktif bir aktör olmamıştır. Her ne kadar Fransa 1998 yılından beri Minsk Grubu’nun üçüncü eş başkanı olsa da Dağlık Karabağ sorununu çözmeye yönelik yapıcı bir politika geliştirememiştir. Bu hususta Fransa’daki Ermeni diasporası faktörünün önemli bir rol oynadığı düşünülmektedir.

Sonuç olarak, Ermenistan’ın başta BM olmak üzere bütün uluslararası kamuoyu tarafından işgalci devlet olarak görülmesine rağmen bölgeye şimdiye kadar barış getirilememiştir. Bunun en önemli nedeni uluslararası örgütlerin ve Minsk Grubu eş başkanları olan Rusya, ABD ve Fransa yanı sıra diğer ülkelerin de Azerbaycan toprağının %20 civarındaki bir kısmını işgal eden Ermenistan’a karşı “barışçıl çözüm” çağrısının ötesine geçmeyen bir tutum sergilemesidir.

 

Azerbaycan, Dağlık Karabağ ve 7 rayonu geri alabilmek için sahada mücadele içindedir. Azerbaycan’ın sürdürdüğü haklı mücadeledeki en kritik senaryolar nelerdir, 27 Eylül’de başlayan çatışmaların uzun bir döneme yayılması ve diğer ülkelerin bu çatışmaya aktif dahil olması beklenebilir mi?

Bir müzakere olacaksa Azerbaycan’ın daha fazla ilerlemesi masada elini güçlendirecektir

Burak Çalışkan:

Tabi ki en beklenen senaryo çatışmaların birkaç gün daha devam etmesinin ardından baskılarla bir ateşkese gidilmesidir. Nitekim Rusya, İran, ABD, Fransa, AB ülkeleri ilk günden itibaren itidal ve ateşkes çağrısı yaptı. Bunun temel sebebi var olan statükodan bu ülkeler memnun. Ancak ortada bir işgal söz konusu. Bu sebeple Azerbaycan’ın kararlı mücadelesine Türkiye de yoğun bir destek veriyor ve çatışmalar devam ediyor. Bir müzakere olacaksa bile Azerbaycan’ın daha fazla ilerlemesi masada elini güçlendirecektir.

İkinci olarak çatışmaların devam etmesi halinde Nahçivan’a yapılacak bir saldırı, Türkiye’yi ve Rusya’yı da savaşın içine dahil etme potansiyeli taşımaktadır. Böyle bir gelişme karşısında beklenmedik pek çok senaryo ile karşılaşılabilir. Ancak şunu söylemeliyiz ki Azerbaycan, kendi topraklarını geri almak için bu mücadeleyi vermediği taktirde hiçbir küresel güç yahut örgüt bu girişim de bulunmayacaktır.

Ermenistan, Türkiye’nin Azerbaycan yanında savaşa girdiğini propaganda aracı olarak kullanmakta

Dr. Elnur İsmayıl:

Yıllardır ateşkes olduğu söylense de, gerçek anlamda ateşkes olmadı. Nisan 2016 çatışmalarından sonra bu çatışmaların gerçek bir savaşa dönüşeceği bekleniyordu. O zaman, Azerbaycan’ın kısa sürede ilerlemesini Rusya’nın arabuluculuk adı altında savası durdurma girişimleri olmuş; fakat daha sonra bunun Ermenistan’a zaman kazandırma ve daha fazla toprak kaybetmemesini önlemek için olduğu ortaya çıkmıştı.

2 sene önce, Pashinyan’ın Ermenistan’da darbeyle iktidara gelirken Karabağ sorununun çözümüne ilişkin daha olumlu yaklaştığına rağmen; 2 sene zaman diliminde vaatlerinin tam tersini yaptı. Diplomatik çözümü zora soktu.  Temmuz 2020’de Ermeni provokasyonu daha sonra bugün devam eden ve 2. Karabağ savaşı veya Azerbaycan tarafının beyan ettiği Büyük Vatan Savaşı’nın başlanmasına neden oldu.

Azerbaycan için en önemlisi, Dağlık Karabağ ve etrafındaki 7 bölgenin işgalden kurtulmasıdır. Askeri operasyonlar da bunu amaçlamaktadır. Azerbaycan tarafı Ermeni sivillere yönelik askeri operasyon yürütmüyor; askeri anlamda Azerbaycan askerlerinin ilerlemesini hedef alan Ermenistan ordusunu ve askeri objelerini hedef alıyor.

İki taraf direk çatışsa da, öncelikle Rusya ve Türkiye’nin savaşa girebilecekleri ihtimal ediliyordu. Ermenistan, özellikle Türkiye’nin Azerbaycan yanında savaşa girdiğini bile propaganda aracı olarak kullanmakta. Fakat şimdiki aşamada, Ermenistan’a en büyük desteğin Rusya’dan gelebileceği beklenmesine rağmen; 1990’lı yıllarda olduğu gibi, Rusya’nın müdahale etmediğini görmekteyiz. Fakat bu ilerleyen dönemlerde savaşın seyrine göre Rusya’nın tavrı değişmeyecek anlamına gelmiyor.

Fakat, uluslararası baskılardan da gözüküyor ki, Azerbaycan’ın kendi topraklarında anti-terör operasyonlarından rahatsız olarak savaşı durdurma çağrısı yapılmaktadır. Azerbaycan için ise bu savaş işgaldeki toprakları kurtarması için önemli bir fırsat. Ve tüm baskılara rağmen; toprakları işgalden kurtarmadan operasyonları durdurmayacak beyanatları vermektedir.

Türkiye’nin son çatışmalarla birlikte bölgeye yönelik daha proaktif bir politika izlemeye başlaması Rusya’yı oldukça rahatsız etmiştir

Mokhmad Akhiyadov:

27 Eylül’de Dağlık Karabağ bölgesinde Azerbaycan ile Ermenistan arasında patlak veren çatışmaların en kritik senaryosu bu çatışmaların söz konusu iki ülkeyle sınırlı kalmayıp büyük bir bölgesel çatışmaya dönüşmesidir. Bu aslında Moskova’nın en son isteyeceği bir durumdur. Çünkü şimdiye kadar Rusya Dağlık Karabağ sorununu çözebilecek tek güç olarak görülüyordu. Rusya bu konumunu kaybetmemek büyük bir çaba göstermektedir. Ancak bahis konusu durumun bölgedeki son gelişmelerle birlikte değişmeye başladığı görülmektedir. Bu bağlamda hem AGİT Minsk Grubu’nun bir üyesi hem de Azerbaycan’ın en yakın müttefiki olan Türkiye’nin bu son çatışmalarla birlikte bölgeye yönelik daha proaktif bir politika izlemeye başlaması Rusya’yı oldukça rahatsız etmiştir. O kadar ki Ermenistan Başbakanı Paşinyan Azerbaycan’ı bırakıp uluslararası kamuoyuna Türkiye’yi durdurma çağrısında bulunmaktadır.

Ancak Türkiye’nin Dağlık Karabağ meselesine aktif bir şekilde dahil olması çatışmaların uzun bir döneme yayılacağı anlamına gelmemektedir. Bilakis Türkiye’nin bu proaktif politikası çatışmalar sona erdiğinde masa başında daha güçlü bir Azerbaycan’ın ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Nitekim çatışmaların beşinci gününde Ermenistan’ın masaya oturmaya hazır olduğunu açıklaması bunun açıkça bir göstergesidir.