Dosya Ramazan’ın ruh iklimine eşlik edecek 16 kitap 21 Mayıs 2019MücerretYorum ekle Mücerret Yorum ekle Bunu paylaş! Facebook Twitter Google Plus Pinterest LinkedIn Bütün kitaplar, Kur’an-ı Kerim’i anlamak için yazılmıştır. Ramazan’da mutlaka ama mutlaka Kur’an okumak gerekir. Bu iklimi yaşamanın en etkili yolu bu olsa gerek. ‘’Bir ev nasıl yılda bir defa temizlenir, örümcek ağlarından kurtarılır, kiremitleri aktarılır, sıvanır, yıkanır, onarılır ve badana edilir, yani yeni yapılmış hale getirilirse, bir ruh da yılda bir kere, böyle genel temizlik ve revizyon ister. Bir şehrin temizlenmesi, onarılması, yeniden yapılması, sıva, boya ve badanaların tazelenmesi ile Müslüman bir şehrin oruç boyunca ruhî canlılık ve hareketi, yükselme ve ilerlemesi birbirini çok andırır. Oruç, bir noktadan bakılınca, ruhun ve vücudun dezenfekte edilmesi gibidir.’’ Nuri Pakdil şiirleri, anne lirizmi ile Kudüs gerçeği arasında gidip gelen gergin bir yay gibidir. Kâh lirik bir geyiktir sözcükler, kâh ateş hattındaki savaşçıdır. Kudüs, somut bir mekan olduğu kadar, soyut bir algıdır da. Onun için çoğuldur Kudüs ve anne. Anne Kudüs’tür, Kudüs de anne. ‘’İzin ver; onu bir kere de ben anlatayım! İzin ver; herkesin boyuna göre açıldığı bu ufuksuz denizde sana yaklaşabilmek değil, fakat kıyılardan, gerilerden yani kendimden uzaklaşabilmak manasına bir kere de ben gücümü deneyeyim! Öyle ki, sahili kaybetsem, artık gerilere dönemesem ve sende boğulsam, işte o zaman aradığım hayatın eşiğine ayak basmış olurum.’’ “İşte Allah’ın insanlar için gönderdiği emir ve nehiyler böyledir. İnsan ancak bu emir ve nehiylerle hakikatin nasıl tecelli edebileceğini öğrenebilir. Eğer Allah’ın emrettiği ve yasakladığı şeylerle ilk karşılaşan insan bunu tabii karşılarsa, aklına uygun bulursa bu emir ve nehiylerden hiçbir şey öğrenemez. Ama bazı izleri takip edip emir ve nehiylerin nelere tekabül ettiğini öğrenebilirse hakikate varabilir. İnsanın taş yemeye ihtiyacı yok diyorsun. Öyleyse şunu düşün: İnsanın ihtiyacı olandan fazlasını elinde tut¬ması kendisi için taş gibidir. Bu yalnız mallar, servet, güç gibi nesnelerde geçerli değil. Merhamet, şefkat, tevazu gibi şeyler için de böyle. Bilgi için de böyle. Eğer herhangi bir şey insanların istifadesine açıksa ancak istifade edildiği kadar o “şey” olur, o şeyden istifade edilmezse artık o taş¬tır ve gerçekten onu istifadeye konu etmeksizin kullananlar taş yemiş olurlar. Sana yaramıyorsa bırak başkasına yarasın. Sana yaramadığı halde sende olan hem senin hem başkasının aleyhinedir. Taşları yeme, taşları yemek yasak.” “Müslüman olarak içinde yaşadığımız rejim belimizi ikiye büküyor. Yarım asırdan fazla bir zamandır sırtımızda çirkin bir kambur taşıyoruz. Yükümüz ağır, sorumluluk duygumuz ise zayıf. Kamburun farkında olmayanlar milyonlarca. Yardımlaşma hissimiz güdükleşmiş. …Gafletin kuyusu içinde, ilmimizin, ehliyetimizin, memuriyetimizin vasfına bakmadan, üzerimize vazife olmayan mevzuların tartışmasına dalmışız.” ‘’Fakat en önemlisi, Müslümanın kendi iç oluşumunu gerçekleştirmeye çalışmasıdır. Müslümanlar sürçtükleri, tökezledikleri yerde, bunun başlıca sebebinin kendi iç oluşumlarını tamamlamakta gösterdikleri ihmalden kaynaklandığını görmezden gelmemelidir. Kendi doğrularının gerektirdiği hayat tarzını, ilkin kendi nefislerinde yaşamaya başladıkları an, İslam’ın hayata geçirilmesinde en doğru yöntem kendiliğinden bulunmuş olacaktır. Müslümanın elinde bulundurduğunu söylediğimiz fırsat işte bu oluşumu gerçekleştirmek için verilmiştir kendisine.’’ Edebiyatın ve gazeteciliğin duayen ismi Ahmet Rasim’in 1913 yılının Ramazan ayında yayımlanan bu yazıları, birbirinden güzel hikâyecikler ve tarihi anekdotlarla farklı bir Ramazan okuması deneyimi sunuyor. Cenab Şahabeddin’in, kitabın birinci kısmındaki “Ramazan Hasbihalleri” başlıklı makaleleri Anadolu’nun önemli bir kısmı ile İstanbul’un işgal altında bulunduğu bir sırada kaleme alınmış. 1920’de İstanbul’da Ramazan ayı, İstanbul’un geçmişi, şehrin tabii ve tarihi güzellikleri, bazı dini ve siyasi konularla I. Dünya Savaşı’nın memlekette açmış olduğu derin yaralar etrafında kaleme alınan bu yazıların hemen her satırında, Cenab Şehabeddin’in zeka ve ironisini görmek mümkün. İkinci bölümde ise, yazarın çoğu 1922 yılında Peyam-Sabah gazetesinde yayınlanan Ramazana, oruç, iftar ve bayramlar hakkındaki on üç makalesi yer alıyor. “İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum” Kültürlerin de, uygarlıkların da oluşması için dinin, daima bir temel öge olduğundan hareket eden Akif İnan, bu eserinde İslâm dışındaki uydurulmuş veya özünden sapmış uygarlıkların birer beşeri dalalet olmak bakımından birbirleriyle bir öz yakınlığı olduğunu belirtir. Ona göre bu sapkın uygarlıklar, öyle zannedildiği gibi birbirlerine aykırı uygarlıklar değildirler. Hepsinin dayandığı, insanoğlunun zihnî ve ruhî spekülasyonudur. Bu spekülasyonsa, çeşitli zamanlarda ve farklı alanlarda değişik görüntülü ürünler vermiş olsa bile, temel endişe bakımından birbirine çok yakın yahut da zıddı ile birbirini andıran; zıddının varlığı yüzünden kendisi de kaim olan ürünlerdir. Hepsi ancak beşerî bir yeteneğin muayyen sınırları içinde mevcut ve mahkûmdurlar. Yeryüzü insanlarını iki ana topluluk olarak, müslümanlar ve müslüman olmayanlar diye ayırdığımız gibi; uygarlıkları da bugün “İslâmî” ve “İslâm dışı” uygarlık diye ayırmak durumundayız, der İnan… “Ne Doğu, Doğu’dur artık; ne Batı, Batı. Bu ikisi artık birleşebilir! Kipling ve Peyami Safa’nın muhayyilesindeki Doğu-Batı’yı hâlâ merak edenler varsa, İbrahim Kalın’ı okusunlar: akıcı ve düşündürücü bir eser.” Ekrem Demirli, başta Fususu’l-Hikem ve Fütuhat-ı Mekkiyye olmak üzere Ekberi geleneğin sistemleştirilmesinde rol oynayan mutasavvıfların eserlerini tercüme eden ve bu sebeple Türkiye’de İbnü’l- Arabi dendiğinde akla gelen ilk isimlerdendir. İbnü’l- Arabi Metafiziği’nde, Ekrem Demirli’nin Şeyhü’l-Ekber’in nazariyesinin temel unsurlarını teşkil eden varlık, bilgi ve insan görüşleri hakkında kaleme aldığı makaleleri okuyacaksınız. ‘’İki çocuk ayağa kalkıp el ele var güçleriyle haykırdılar: ben Sâhipkırân / ben Amr-ı Ayyâr / biz burda / yeryüzüyle gökyüzü arasında / kötülerle ve kötülüklerle / ölünceye kadar / savaşmak üzere ahitleşiyoruz. Sesleri yankılana yankılana geceye nakşoldu.” Aycın, Keloğlan masallarını yeniden yorumladığı ilk romanından sonra, bu kez kültürümüzü yüzyıllar boyunca beslemiş diğer bir metinden; Hamzanâme’den hareket ediyor. ‘’Peygamberler tarihi, gün tarihinden ayrılması mümkün olmayan, insanı doğru yola yönelten bir tarih bilgisidir. Bu tarihi bize Kur’an öğretmekte, Hz. Muhammed (s.a.s) de yorumlamaktadır. Bu özelliklere sahip bir tarih kültürü, insanın yaşam rehberidir. Bu nedenle her seviyedeki insan, -ister yöneten ister yönetilen olsun-, bu tarihi iyi bilmelidir ki Allah’tan başkasına kul olmasın! Çünkü kendilerine itaat edilen insanların çoğu, insanı yanlış yola götürür. Bu nedenle bizim rehberimiz başta Peygamberimiz olmak üzere tüm peygamberlerin gösterdiği yol olmalıdır.’’ Ortak bir zamanın içindeyiz seninle. Aynı gündoğumunun, aynı günbatımının telaşıyla pır pır yüreklerimiz. Aynı saatlerde içimiz eziliyor yavaş yavaş. Aynı saatlerde ‘’Rabbim iyilikle terbiye eder bizi’’ diye dua ediyoruz. Sen ve ben. Sen ve ben bile fazla… Benliğimiz eriyip gidiyor. Susan ağız oluyoruz. Duymayan kulak. İdrakimiz sadece vaktin kutsallığına gark oluyor. Vaktimiz kutsal. Şunlar da hoşunuza gidebilir Dosya Nuri Pakdil’in devrimciliği, peygamberimizin insanlıkta yarattığı devrimin devamını sağlamaktı Dosya “Dağlık Karabağ’ın işgalden kurtarılmasıyla Türkiye’nin Orta Asya Türk cumhuriyetleri ile arasındaki bariyerler yıkılmış olacak” Dosya Uzun kuraklık sonrası su damlasıydı: Yücel Çakmaklı Yazar hakkındaTüm mesajları göster Mücerret Yorum ekle Yorum göndermek için buraya tıklayın Cevabı iptal etYorumAd * E-posta * Website 10 bin yıl sürecek Çin hakimiyeti mi geliyor? “Kürtlerin tamamı HDP’ye oy veremeyecek” Yorum Bunu paylaş! Facebook Twitter Google Plus Pinterest LinkedIn YazarlarAbdulhamit Güler Ahmet Seven Adnan Karakaş Ali Öztürk Arif Bilgili Asım Gültekin Aydın Ünal Bora Bayraktar Bülent Ata Bülent Tokgöz Bünyamin Yılmaz Büşra Elif Özçelik Cafer Talha Şeker Celal Fedai Cengiz Tomar Ceyhun Bozkurt Cihat Arpacık Cihat Aydın Davut Bayraklı Ebubekir Kurban Ensar Altay Ercan Yıldırım Ercüment Aytaç Erdal Kurgan Erhan İdiz Ergün Yıldırım Fatih Er Galip Dalay Halil Çelik Halil İbrahim İzgi Hasan Aycın Hasan Köni İbrahim Tığlı İsmail Halis Lütfi Şeyban Kemal Mansur Kemal Sayar Mahmut Bıyıklı Mahmut Osmanoğlu Merve Seren Mete Sohtaoğlu Mete Yarar Muharrem Toğrul Mustafa Alican Murat Aslan Mustafa Özçelik Murat Zelan Ömer Erdem Ömer Faruk Madanoğlu Recep Yeter Resul Serdar Ataş Sabri Alemdar Sümeyye Ertekin Süleyman Şahin Ümit Sönmez Yasin Temel Yılmaz Mete Er Yusuf Kaplan Yusuf Özkır
Dosya “Dağlık Karabağ’ın işgalden kurtarılmasıyla Türkiye’nin Orta Asya Türk cumhuriyetleri ile arasındaki bariyerler yıkılmış olacak”
Yorum ekle