Dosya

Son perde: Batı Şeria

ABD Başkanı Donald Trump ve Netanyahu, 28 Ocak’ta “yüzyılın anlaşması” adını verdikleri yeni bir pimi birlikte çektiler ve bölgenin yarınını yeni bir provokasyon sürecine soktular. Plana göre Batı Şeria’daki yasa dışı Yahudi yerleşim yerlerinin İsrail’in toprağı olarak kabul edilmesi ve Tel Aviv yönetiminin Filistin’e ait Ürdün Vadisi üzerindeki hakimiyetini sürdürmesi maddeleri yer alıyordu. Açıklamaların ardından ABD ve İsrailli yetkililerden oluşan ortak komisyon “Batı Şeria’nın ilhakı” sürecine başlamıştı.

Batı Şeria’nın Ürdün sınırındaki Ürdün Vadisi, Ölü Deniz yakınları ve Yahudi yerleşim yerlerinin de bulunduğu bölgelerini kapsayan ilhak planı 1 Temmuz’da İsrail parlamentosunda oylamaya sunulacak.

Kudüs’ün yakın tarihi, çizilen sınırlar ve yüzbinlerce Filistinli için ayrı bir öneme sahip  Ürdün’den ve ve Ürdün Kralı Ürdün Kralı 2. Abdullah’tan gelen açıklama, yeni sürecin de habercisi idi. Abdullah,  İsrail’in temmuzda Batı Şeria’yı ilhak etmesinin Ürdün Haşimi Krallığı ile büyük bir ihtilafa yol açacağını söylemiş ve “Tehdit etmek veya kavga ortamı yaratmak istemiyorum, ancak tüm seçenekleri hesaba katıyoruz” ifadelerini kullanmıştı.

Mücerret olarak, Batı Şeria’nın ilhakı hakkında yaşanan gelişmeler doğrultusunda üç önemli isme yönelttiğimiz sorulara gelen cevaplarla özel dosyamızı takdim ediyoruz.

İyi (Mücerret) okumalar

İsrail iç siyaset dengeler Netanyahu’nun istismar edebileceği bir dağınıklığın içinde

Batı Şeria’nın ve Ürdün Vadisi’nin ilhak planı temmuz başında İsrail meclisine getirilecek. Meclisten çıkacak kararla ilhak planı uygulanmaya başlayacak. Planın uygulamasına dair öngörüler ve İsrail siyasetindeki farklı görüşlerin süreci etkileme potansiyeli nedir?

Cengiz Tomar:

Kabaca bakıldığında merkez ve sol partilerin ilhak planına karşı olduklarını söylemek mümkün. İşçi Partisi ve Meretz gibi sol partiler, Yeş Atid ve Hatnuah gibi merkez partiler ve Arap partileri plana karşı, sağ partiler ise desteklemekte. Bunların haricinde bu planı Siyonizm açısından yeterli görmediklerinden, daha fazlasını almak isteyen ve itiraz eden sağ gruplar ve yerleşimciler de  var. İngiltere ve ABD’den de önemli liberal Yahudi kuruluşları ve ileri gelenleri arasında plana karşı olanlar mevcut.  ABD Kongresi’nde de karşı senatörler var. Koalisyon hükumetinin anlaşmasında bu plan var ve şayet fire olmazsa bunu Knesset’ten geçirecek güce sahip. Hatta fire olsa bile geçer, zira Koalisyon iktidarı, muhalefet karşısında ezici bir oy gücünü haiz. Ancak Trump’ın da desteği de büyük önem taşıyor.

Bora Bayraktar:

Öncelikle şunu belirtmek gerek: Planın uygulanması diye bir sorun yok. Zaten İsrail 1967’den itibaren Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ü işgal altında tutuyor. Burada alınacak karar mevcut işgal düzenin meşrulaştırılması anlamına geliyor. Mevcut yerleşkeler, işgal altındaki topraklarda kurulan yerleşim yerleri İsrail topraklarına katılmış olacak. Tabi bunu İsrail ve ABD dışında çok fazla ülkenin tanımayacağını öngörmek mümkün. İsrail içerisinde bu duruma itiraz edecek çok fazla siyasi yapı kalmadı. İsrail siyaseti Ariel Şaron ile birlikte 2000’lerin başında iyice sağa kaydı. Yeni kurulan partilerin çoğu Likud’un bile sağında konumlanıyor ve bunların çoğu işgale karşı değil. İsrail’de barış kampı çoktan çözüldü ve müzakere ile barış isteyenler siyaseten eridi. Geçmişte İsrail siyasetini domine eden İşçi Partisi ittifak içerisinde parlamentoya 1 milletvekili sokabildi. İsrailli Arapların bunu durdurmaya gücü yok. İç dinamiklerin bu süreci durduracağını sanmıyorum.

Taha Kılınç:

Maalesef, böyle bir karar için, hem İsrail iç siyaset dengeleri hem de İslâm dünyasının şu anda içinde bulunduğu parçalanmışlık, en uygun zaman. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır, kararı el altından destekliyor; İran, Arapların bölünmüşlüğünden istifade ederek bölgedeki “Şii Hilali” projesine hız vermiş bulunuyor; Türkiye’nin ise tek başına süreci tersine çevirme gücü bulunmuyor.

İsrail iç siyaset dengeleri de Başbakan Benyamin Netanyahu’nun istismar edebileceği bir dağınıklığın içinde. Hakkında açılan yolsuzluk davalarına rağmen, Netanyahu’dan başka başbakan namzeti de ortalıkta görünmüyor. Bir yıl içinde üst üste yapılan üç genel seçimin sonucunda, Netanyahu yeniden başbakanlık koltuğuna oturdu.

İslam ve Arap Dünyasının içinde bulunduğu kaos İsrail’e büyük fırsatlar sunuyor

Eylül 2019’da İsrail’deki erken seçimlerde Netanyahu, “Kazanırsam Batı Şeria’daki Ürdün Vadisi’ni ve Ölü Deniz’in kuzeyini ilhak edeceğim” vaadinde bulunmuştu. Bir önceki seçimde Netanyahu yine aynı vaade bulunmuştu. Netanyahu’nun Batı Şeria’nın ilhakını seçim vaadi olarak kullanmasında ve seçim öncesi vaadini aceleyle yerine getirmeye çalışmasının arkasında ne tür hedefler yer almaktadır?

Cengiz Tomar:

Bu planın Netenyahu tarafından hızlı bir şekilde uygulamaya konulmasının birkaç sebebi var. Şu an İslam ve Arap Dünyasının içinde bulunduğu kaos İsrail’e büyük fırsatlar sunuyor. Arap Dünyasının bölünmüşlüğü, Suriye, Yemen ve Libya’daki çatışmalar, Irak’taki istikrarsızlık, genel olarak Ortadoğu’da İran-Körfez rekabeti; S. Arabistan, BAE ve Mısır gibi ülkelerin ABD ve İsrail’in  “Yüzyılın Anlaşması” adını verdiği Filistin’i yok etme planına destek vermeleri ve İsrail ile ilişkilerini normalleştirmeye başlamaları, benim “Türkiye’ye karşı Güney Cephesi” adını verdiğim BAE, Mısır ve Suudi Arabistan üçlüsünün Suriye, Libya, Doğu Akdeniz gibi konularda Türkiye’ye karşı İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs’la birlikte bir grup oluşturmaları, Trump’ın İsrail’e Kudüs ve Golan konularında verdiği destek Netenyahu için arayıp da bulamayacağı fırsatlar sunuyor.

Yine Netenyahu, bu adımı ABD’deki Kasım seçimlerinden önce, Trump döneminde atarak, kendisini garantiye almak istiyor. Zira Trump seçilmezse plan tehlikeye girer.b Böylece şahsıyla ilgili yolsuzluk suçlamalarını da unutturmak çabasında.

Bora Bayraktar:

İsrail 2000 yılındaki Camp David görüşmelerinin başarısız olmasından sonra tek taraflılığı politika olarak benimsemiş, müzakere ile istediğini alamayacağını anlamış ve yeniden işgal hareketine başlamıştır. İsrail’in Filistinlilerden istediği güvenlik garantileri ve işgale itiraz etmemeleridir. İsrail, Kudüs konusunda geri adım atmak istememektedir. Maksimalist bir siyaset izlemektedirler. Uluslararası siyasetin bugünkü durumu, Amerikan yönetiminin tavrı, Arap dünyasının bölünmüşlüğü ve zaafiyeti bu anlamda İsrail’in elini güçlendirmektedir. Dolayısıyla bu ortamda bir fırsat kapısının açık olduğunu düşünmekte ve İsrail’i genişleterek, işgali meşrulaştırarak Filistin meselesini tek taraflı çözmek istemektedirler. Bu görüşün öncülerinden biri olan, başından beri müzakerelere karşı olan Netanyahu bu stratejik ortamı değerlendirerek tarihe Batı Şeria’yı ilhak eden, Kudüs’ü tamamen İsrail’e getiren lider olmak istemektedir. Trump ABD Başkanlığından çekilmeden önce bu işi bitirelim düşüncesi Netanyahu’nun acele etmesinin en önemli sebeplerinden biri olarak görünüyor.

Taha Kılınç:

İlhak meselesi, aslında malumun ilamından başka bir anlama gelmiyor. Batı Şeria ve Ürdün Vadisi bölgesinde zaten fiili kontrol, işgal gücü olarak İsrail’in elinde. İlhak, fiilî durumu resmî hale getirecek. Geçmiş dönemlerden bugünün farkı, Amerikan yönetiminin de bu zorbalığı açıkça desteklemesidir.

AB ve genel olarak Batı’dan söylem düzeyinde tepkiler olabilir ama kuvveden fiile geçmez

Batı Şeria’nın ilhakı planına İslam ülkeleri tepki göstermişti. Aynı şekilde bazı Avrupa ülkeleri de Batı Şeria’nın ilhak planına karşı çıkarak, Batı Şeria’nın ilhakı halinde İsrail ile ilişkileri gözden geçireceğini belirtmişti. Hatta bazı İsrail vatandaşları bile ilhaka karşı gelip protestolar düzenlemişti. Avrupa ülkeleri ve İslam ülkeri neden Batı Şeria’nın ilhakını önlemek için gerekli çabayı sarf edemedi ve ilhakın gerçekleşmesinden sonra Batı Şeria’nın ilhakına karışı ülkelerin İsrail’e tutumu nasıl olacak?

Cengiz Tomar:

Arap Sokağı ve halkları tepki gösterebilir ve protesto gösterileri yapabilir. Ancak İsraille normalleşme çabasında olan zikrettiğim Arap ülkelerinden tepki beklemiyorum. Ürdün, Katar, Tunus ve Cezayir gibi Arap yönetimleri ile Endonezya, Pakistan ve Malezya tepki gösterecektir. Ürdün kralı yaptığı açıklamayla tepkisini gösterdi de. İran’da her zaman olduğu gibi tepki gösterir. AB ve genel olarak Batı’dan söylem düzeyinde tepkiler olabilir ama kuvveden fiile geçmez.

Her zaman olduğu gibi en büyük ve samimi tepki Türkiye’den gelecektir. Zaten bu noktada şu ana kadar Türkiye’den açıklamalar da geldi. İslam ülkelerinin bu konuda bir birlik oluşturmaları halihazırda  bir temenniden öte gidemez. Bütün Dünya’da ve özellikle ABD’de bu plana karşı olanların tümü organize bir şekilde hareket ederse İsrail geri adım atabilir. Ama en büyük baskı Trump’a yapılmalıdır.

Bora Bayraktar:

Burada önemli olan Filistin halkının ne tepki vereceğidir. Sürekli olaylar ve protestolar mı olacak yoksa bir süre sonra tepkiler sönümlenecek midir? Bence asıl belirleyici bu olacaktır. Batılı ülkelerin, arap ülkelerinin bu ilhakı sözlü olarak kınayacaklarını, kararı tanımayacaklarını söylemek zor değil. Kınamalar olacak. Ama bunun hiçbiri somut bir eyleme dönüşmeyecektir. İsrail’i geri adım atmaya zorlayacak bir hamle maalesef beklemiyorum.

Taha Kılınç:

İslâm dünyası, içinden ve dışından çok çeşitli problemlerle meşgul bulunduğundan, ilhaktan sonra, Müslüman devletlerden herhangi bir güçlü ve etkili tepki beklemek zor. Yalnızca Türkiye, elindeki bütün (ve kısıtlı) imkânları kullanacaktır, o da neticeyi değiştirmeyecektir. İran bildiğimiz sloganlarla (“İsrail’i haritadan sileceğiz” vb.) kendi kitlesine ve tribünlere oynayacak, diğer İslâm ülkeleri ise gizli-açık İsrail’le işbirliğine devam edecektir. Ne yazık ki manzara budur.

Karar, müzakere ile çözüm arayışlarının sonu ve Filistin halkının yok edilmesi anlamına geliyor

İsrail’in ilhak planı hayata geçirilmeye başlamasıyla ileride bölge ne tür gerilimlere sahne olabilir, bundan sonraki süreçte İsrail ve Filistin ne tür adımlar atabilir?

Cengiz Tomar:

Zaten  bölge hercü merc içerisinde. Bu kaos daha da karmaşık hale gelebilir. Bu plan iki devletli çözümün ölümü manasına ve Filistin’in Gazze şeridi hariç buharlaşması anlamına gelir. Benim Filistin’in modern tarihini özetlemek için şöyle bir formülüm var. İskân, Nekbe, Nekse ve İlhak. Yani Filistin işgal tarihi ve ilhakla Filistin meselesinin sonu.

Bunu şöyle açabiliriz. İskân (19. Yy. ve 20. Yy başları), Nekbe (Büyük Felâket, 1948), Nekse (Gerileme, 1967) ve İlhak (muhtemelen 2020 Temmuz). Böylece Filistin’in işgali, Gazze hariç, tamamlanmış olacaktır. Bu özellikle Filistin’de büyük bir öfkeye yol açacaktır. Radikal akımların tekrar yükselmesine yol açabilir. Filistin yönetimi bütün anlaşmalardan çekileceğini açıkladı. Ama zaten bu anlaşmalar işlemiyordu. İsrail hükumetinin geri adım atmasını çok muhtemel görmüyorum. Bunu ancak ABD baskısı yaptırabilir ama Trump’un tutumu malum. Herhalükarda çok tehlikeli bir süreç Filistin ve bölgenin güvenliği açısından.

Bora Bayraktar:

Karar her şeyden önce müzakere ile çözüm arayışlarının sonu anlamına geliyor. Filistin halkının yok edilmesi anlamına geliyor. Bu uzun vadede çok daha büyük bir çatışmanın tohumlarını atmaktadır. Bugünkü uluslararası güç dengesi İsrail’in lehine görünüyor. Ama Mısır’da, Ürdün’de diğer Arap ülkelerinde halklar bu işgali içine sindiremeyecektir. Arap rejimleri bugün için Amerikan-İsrail projelerini desteklemekte ya da en azından güçlü bir itiraz ortay akoymamaktadır. Bunun bu ülke iç siyasetleri için de sarsıcı etkileri olacaktır. İsrail bundan sonra Batı Şeria’nın tamamını yutma, Filistinlileri göçe zorlama konusunda onyıllara uzanan planlamalar yapacaktır. Filistin tarafında ciddi bir liderlik krizinin başlayacağını öngörmek zor değil. İsrail bugün için meseleyi çözmüş görünse de uzun vadede kendi güvenliğini ciddi bir tehlikeye atmıştır diye düşünüyorum.

Taha Kılınç:

İlhak zaten fiilî olarak şu anda yaşanıyor. 1993’te imza edilen Oslo Anlaşması ile, Batı Şeria A, B ve C bölgelerine bölünmek suretiyle, İsrail’in doğrudan ve dolaylı kontrolüne açılmıştı. Ciddi ve önemli bir tepkiyi, Filistin halkının kendisinden bekleyebiliriz, ancak bunun da neticeyi etkileyecek ve işgali engelleyecek bir güçte olamayacağını görmek gerekir. İsrail’e cesaret veren de bu zaten.