Yazarlar

Vicdan “Kavramına” Konvoyla Ulaşılır mı ?

Kavram kargaşasının arttığı, kavramlar üzerinden teorilerin oluşturulup otoritelerin kurulduğu bir dünyada “senin kavramın” “benim kavramım” mücadelesi yaşanırken, dayatılan ve kabul gören kavramlar üzerinden konuşacak olursak “vicdan” kavramıyla işe başlamalıyız belki de. Vicdan nedir? Şöyle bir tazeleyelim mi bilgilerimizi? Vicdan, insanı insan yapan kavram. Aileden, toplumdan, kültürden edindiğimiz ahlâk kavramının insanî özelliklerimizle yoğrulması. Vicdanın “kaybedildiği dünyadan”, […]

Kavram kargaşasının arttığı, kavramlar üzerinden teorilerin oluşturulup otoritelerin kurulduğu bir dünyada “senin kavramın” “benim kavramım” mücadelesi yaşanırken, dayatılan ve kabul gören kavramlar üzerinden konuşacak olursak “vicdan” kavramıyla işe başlamalıyız belki de.

Vicdan nedir?

Şöyle bir tazeleyelim mi bilgilerimizi?

Vicdan, insanı insan yapan kavram.

Aileden, toplumdan, kültürden edindiğimiz ahlâk kavramının insanî özelliklerimizle yoğrulması.

Vicdanın “kaybedildiği dünyadan”, Batı’dan konuşursak; Freud’un süperegosu.

Freudçu yaklaşımla bakacak olursak şöyle bir harita çıkar karşımıza.

Sigmund Freud’un kuramlarından biri olan Yapısal Kuram’a göre insan üç sistemden oluşur: İd, ego ve süperego.

İd (alt benlik); en ilkel dürtülerin bulunduğu, yaşamı devam ettirmeye yönelik biyolojik ihtiyaçların karşılanması için her türlü girişimi mubah sayan bir yapıya sahip. Yani bir nevi hayvanî davranışların bulunduğu yer.

Süperego (üst benlik); aileden, çevreden, içinde yaşanılan kültürden etkilenerek oluşan ahlâk ve vicdan kavramlarını içinde barındıran yapı. Yani toplumsal yaşama uygun yaratılmış insanın, insanî davranışların bulunduğu yer.

Ego (benlik); id ve süperego arasında orta yolu bularak bireyin benliğinin kaybolmamasını sağlayan yapı.

 

Kadınların Vicdan Konvoyu

“Vicdan Konvoyu” adlandırmasını duyduğum anda bu düşünceler geçti zihnimden bir çırpıda. Neydi bu vicdan konvoyu? Ne olabilirdi? Neden bu isim ile adlandırılmıştı? Düşündüm. Ve cevap: İnsan olduğumuza dair bilgilerimizi hatırlamamızı sağlayan bir hareket, bir eylem, bir aktivite. Ne derseniz deyin, hangi kavramı kullanırsanız kullanın anlatılmak istenen şey aynı.

Bir grup kadın aktivistin öncülüğünü yaptığı bu hareket, 55 ülkeden kadının desteklediği 200 otobüsten oluşan bir konvoy halinde yola çıktı, Suriye sınırına doğru. Yaşanan bir zulme “dur” diyebilmek ve böylelikle yapılarında mevcut potansiyel olarak varlığını sürdüren insanî davranışlarını sergileyerek, insan olduklarını unutmamak için yola çıktılar konvoy mensubu kadınlar.

“Bir dünya kadın” Suriye hapishanelerinde işkence gören bir dünya kadının sesi olmak için yola çıktı.

Freudien bakış açısıyla, sadece “id” ve bunun kölesi bir “ego” ile kendini insan zannederek yaşamaktansa, “süperego”sunu da devreye sokarak, onu gerçekten insan yapan özelliklerin kendisinde mevcut olduğunu görmek ve bilmek için.

 

Madem Dünya Kadınlar Günü

8 Mart’ta Suriye sınırına ulaşan kadınlar, “kadına şiddetin” dillerde “enstrüman” olduğu bu günlerde,  kadına şiddetin, tacizin ve tecavüzün en âlâsını yaşayan hemcinslerini yalnız bırakmamış ve onların sesini dünyaya duyurmuştu.

İşte buydu samimiyet, halis niyet. Hiçbir karşılık beklemeden, sadece vicdanının sesine kulak veren ve vicdanından gelen bu çağrıya uyan kadınlar, çocuğuyla yaşlısıyla revan oldular yola.

Muhakkak kendileri de birtakım olumsuzluklara maruz kalarak yaşıyorlardı şu dünyada. 200 otobüs dolusu kadın, muhteşem hayatlara sahip değildi elbette. Ama onlar, kendi dertlerini, tasalarını ve sorumluluklarını arkada bırakarak, kendilerininkinden daha büyük dertleri olan kadınların yanında olmaya gitmişlerdi.

“Kadını Koru İnsanı Koru”  sloganıyla İstanbul’dan yola çıkan kadınlar, her uğradıkları şehirde kendilerine yeni kadınların da eklenmesiyle, karda yuvarlanan kartopunun büyüyerek ilerlemesi gibi, gittikçe büyüdüler. Suriye sınırına ulaştıklarında kocaman bir çığ haline geldiler ve kendi deyimleriyle “tüm dünyaya sessiz çığlık” oldular.

“Kadınlar Günü” faaliyetlerinin müdavimleri için mesele gerçekten “Kadın” ise, alın size bir 8 Mart Dünya Kadınlar Günü aktivitesi. Günün anlam ve önemine uygun bundan daha iyi bir etkinlik düşünen varsa buyursun.

Elbette bu kadınlar da “Kadına Şiddete Hayır. 8MartDünyaKadınlarGünü” yazarak bunu sosyal medya hesaplarından paylaşabilirlerdi. Ama öyle yapmadılar ve zor olanı seçerek vicdanlarının sesine kulak verdiler. Gerçekten şiddetin, haksızlığın tecavüzün yaşandığı yerde, gerçekten kadının ve hatta insanın hiçbir değeri olmadığı yerde ve dünya siyasetinin umarsız kaldığı yerde, sivil vatandaş olarak ve sadece kadın olarak tepkilerini gösterip bu gidişata bir “dur” demek istediler.

Suriye’de, bırak kadınlığı, insanlığın dibine vuran muameleye maruz kalan bu kadınların seslerini duyurdular dünyaya ve bir farkındalık oluşturdular toplum kesimlerinde. Dünyanın unuttuğu Suriyeli kadınları gündeme taşıyan bu çalışmalarıyla çok da iyi yaptılar, kocaman yürekli kadınlar. Çünkü herkesin söylediğini söylemek için bir yürek gerekmez. Ama kimsenin yapmadığını yapmak, kocaman bir yürek ister.

Teşekkürler, unutulanları unutmayanlar.

Teşekkürler, unutturulmaya çalışılanları hatırlatanlar.

Teşekkürler, derdi gündem olmak değil gerçekten “kadın” olanlar.

Aslında teşekkürler, derdi hiçbir ayırım yapmaksızın “insan” olanlar, insanı sevenler ve insana merhamet duyanlar.

Teşekkürler.