20 Ocak 2018’de Türk Silahlı Kuvvetleri PYD’ye ve IŞİD’e karşı Afrin’de havadan ve karadan olmak üzere geniş kapsamlı bir harekât başlattı. Tahmin edilebilir ki, böylesine kapsamlı bir operasyonun bölgede himayesi ve kuvvetleri bulunan ülkelerden biri olan Rusya’nın izni olmadan yapılması söz konusu değildir. Bu bilgi ışığında, Rusya’nın operasyona karşı çıkmaması YPG tarafından ihanet olarak yorumlanmıştır.
Peki, YPG Rusya hakkında neden böyle düşünüyor? Hâlbuki Amerika’nın aksine Rusya PKK’yı terörist bir örgüt olarak bile görmüyor ve PYD’nin Moskova’da resmi bir ofisi dahi bulunmaktadır. Bu çelişkili durumu anlamak için Rus-Kürt ilişkilerinin tarihsel köklerini hatırlamak fayda sağlayabilir.
Rus-Kürt İlişkilerinin Tarihsel Arka Planı
Rusya’nın Kürtler ile yapısal olarak ilk bağlantısı 1923’te Sovyet Azerbaycan’da kurdurulan özerk “Kızıl Kürdistan” teşebbüsü ile olmuştur. Ancak Rusya tarafından kurdurulan bu özerk bölgenin ömrü 6 yıl gibi kısa bir sürede sona ermiştir.
İkinci olarak, önemli bir Rus-Kürt bağlantısı ise İkinci Dünya Savaşı sırasında Sovyetler Birliği ile beraber İngiltere’nin İran’ı işgal etmesinin ardından Sovyet Rusya’nın inisiyatifi ile 1946’da Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin kurdurulmasıdır. Sovyet Rusya’nın bölgede bir Kürt devleti kurdurmasının asıl amacı İran’a politik baskı uygulayarak enerji alanında ekonomik imtiyazlar elde etmek istemesi olarak yorumlanmıştır. Kaldı ki, sürecin hemen akabinde SSCB İran ile petrol anlaşması yapmıştır. Anlaşmadan 11 ay gibi kısa bir süre sonra da Mahabad Kürt Cumhuriyeti de Kızıl Kürdistan ile aynı sonu paylaşmıştır.
Üçüncü olarak Marksist-Sosyalist düşünceyi benimseyen PKK’nın Baba Hafız Esad döneminde Suriye’de konuşlandığı ve Sovyetlerin desteğini aldığı da bir sır değildir. Rusya Federasyonu Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra da bilhassa Türkiye’nin enerji politikalarında etkin olabilmek için PKK’ya desteğine devam etmiştir.
Rusya PKK-PYD İlişkileri
1970’lerde Rusya PKK ile Türkiye’de temasa geçmeye başlamıştır. Malumdur ki, PKK’nın ideolojik kaynağı Marksizm ve Leninizm’tir. 1980 Askeri Darbesi’nden sonra birçok PKK üyesi sıkı bir SSCB müttefiki olan Suriye’ye kaçmıştır ve hem Hafız Esad’dan hem Moskova’dan maddi ve politik yardım almıştır.
Soğuk savaş sonrası da Rusya Türkiye’ye karşı PKK kartını kullanmaktan çekinmemiştir, özellikle de Sovyetlerin dağılmasından sonra Orta Asya’daki Türki Cumhuriyetlerde Türkiye’nin artan ticari ve politik nüfuzunu yönlendirebilmek için. Bu yardım 1995 yılında Rusya ve Türkiye arasında imzalanan “Terörü Engelleme” protokolü ile azalmıştır. Rusya’nın bu protokolü imzalamasında, o dönemde uğraştığı Çeçen ayrılıkçı hareketinin de etkisi yadsınamayacak unsurlardan biridir.
2015’te Türkiye’nin Rus jetini vurmasından sonra, Rusya ve Türkiye arasındaki ilişkiler çok ciddi zarar görmüş ve bunun üzerine Rusya Suriye’nin batısındaki YPG koluna silah yardımı yapmaya başlamıştır. 2016 Şubat ayında Moskova’da YPG’nin ofisi açılmıştır. Ayrıca 2017 Mart ayında Rus yetkililerin YPG’ye eğitim verdiği bir askeri üs açılmıştır.
Yakın zamana kadar Rusya ve YPG’nin ortak politikalarına rağmen hangi sebepler ile Rusya Türkiye’nin bölgeye müdahale etmesine sessiz kalmıştır? Rus haber ajansı RİA’da yayınlanan bir analiz bu sessiz kalma politikasının ardında yatan nedenin anlaşılabilmesine yardımcı olabilir. Analizin iddiasına göre, YPG bu durumun tek sorumlusudur, zira YPG bölgede kendisine müttefik olarak seçimini açıkça Amerika’dan yana yapmıştır. YPG Amerikalılar ile ortak hareket ederken, Rusya’nın Ankara’yı ve Şam’ı kendisi ile hareket etmeyen bir grup için karşısına almasının ve Amerikan nüfuzundaki bir grubun bölgede kuvvetlenmesine seyirci kalmasının Rusya için hiçbir rasyonel gerekçesi olmadığı aşikârdır. Lord Palmerstone’un söylediği üzere “İngiltere’nin ebedi dost veya düşmanları yoktur, ebedi çıkarları vardır.” Rusya’nın son zamanlardaki YPG politikası da Palmerstone prensibine göre Rusya’nın çıkarları doğrultusunda seçtiği bir duruş olarak okunması mümkündür.
Yorum ekle