Yazarlar

Orta Doğu’da İsviçre gibi tarafsız: Umman

Umman, okyanus denizciliğinde eski çağlarda gemilerinin gücü ve dayanıklılığı ile ve bakır, doğal taş ve Mezopotamya şehirlerine kereste ticareti ile önem kazanmıştı.

Dünyanın önemli ticaret yolları üzerindeki stratejik konumundan dolayı da, tarih boyunca Sohar Limanı ile Muttrah Limanı baharat ticareti, yenilebilir yağlar ve tekstil ürünleri ticaretinde önemli bir konumdaydı.

Eski çağlarda tapınak ve ibadet yerlerinde özellikle kullanılan “Frankincense” adı verilen ve altından daha değerli olan kaliteli bir aromatik reçinenin bu topraklarda yetişmesi de MS 300 yıllarında Umman’ı dünyanın en zengin ülkelerinden biri haline getirdi.

Muskat’taki El-Kurum bölgesinin, Arap Yarımadası’ndaki en eski yerleşim yerlerinden biri olduğu düşünülüyor.

Arkeolojik kazılar sırasında MÖ 6000’lere kadar uzanan bir zaman diliminde kurulan köylere ve taş devrinde yaşayan toplulukların izine rastlanmıştı.

1970 yılı öncesinde 18. yüzyıldan itibaren Al Bu Said kabilesi tarafından yönetilen, 1850’li yıllara kadar da günümüzde Tanzanya’ya bağlı olan Zanzibar Adası’nı da topraklarında barındıran Umman devleti daha sonra bölünmüş ve farklı Bu Said yöneticileri Muskat ve Zanzibar’a yerleşmiştir. 1964 yılında ise Zanzibar hanedanlığı kanlı bir darbe ile yok edilmiş ve pek çok Ummanlı ülkeyi terk etmişti.

19. yüzyılın sonlarında Umman hükümeti artan borçlar nedeniyle İngilizler’den aldığı finansal yardımlar neticesinde İngiliz etkisi altında kalmıştır. 1932 yılında Said bin Taimur yönetimi devralmış, dikkatli bir yönetim ile ülkenin borçlarını kapatarak İngiliz etkisinden ülkeyi kurtarmayı amaçlamıştı.

1950’li yıllarda çıkan bir iç ayaklanma ve 1960’larda güneydeki Dhofar bölgesinde ortaya çıkan bir direniş sonucunda ise Sultan Said bin Taimur İngilizler’e başvurmak zorunda kalmıştır. 1970’lerde devam etmekte olan Dhofari Ayaklanması, Sultan Said egemenliğinin oğlu Kabus bin Said el-Said tarafından devrilmesi ile sona ermiştir.

Monarşi ile yönetilen Umman Sultanlığı’nda Devlet Başkanlığı görevini Sultan Kabus bin Said el-Said yürütüyordu.

1970 yılında iktidarı kontrol eden Sultan Kabus bin Said, öncelikle iç güvenliği sağlamış ve zaman içinde güttüğü akılcı ve barışcı politikalarla Umman’ı hem Arap Devletleri Ligi’nin hem de uluslararası toplumun saygın bir üyesi yapmıştır.

Sultan Kabus zamanında başta İçişleri, Maliye, Savunma ve Petrol Bakanlıklarını kurarak devlet yapısını büyütme ve daha etkin hale getirme yoluna gitmiştir.

Halen, Başbakanlık, Savunma, Maliye, İçişleri ve Dışişleri Bakanlıkları Sultan uhdesindedir. Ancak, günlük politika ve işlerin yürütülmesini sorumlu Bakanlar sağlamaktadır.

Yasamadan çok danışma niteliğine sahip Umman Konseyi, Şura Meclisi ve Devlet Meclisi adıyla anılan iki ayrı kanattan oluşuyor.

Sultan Kabus bin Said’in vefatının ardından Umman Sultanlığı Milli Güvenlik Konseyi ve Sultan ailesi boş kalan makama kimin geleceğini belirlemek için bir araya gelerek Sultan Kabus’un tahta geçmesi için önerdiği ismin yer aldığı zarfın açılması sonrasında ülkenin başına Heysem bin Tarık bin Teymur Al Said‘in geçmesinin vasiyet edildiği öğrenmişti.

Sultan ailesi Heysem bin Tarık’ı Umman Sultanı olarak atadı. Heysem bin Tarık yemin ederek görevine başladı.

Sultan Kabus’un amcasının oğlu olan Bin Tarık (66), Umman’daki Busaid hanedanının bir üyesi olarak 1954 yılında Umman’ın başkenti Muskat’ta dünyaya geldi.

“Umman 2040” gelecek vizyonunun komite başkalığını yürüten bin Tarık, 2002 yılından bu yana Kültür ve Miras Bakanı olarak görev yaptı.

Sultan Kabus’un farklı zamanlarda özel temsilciliğini yapan bin Tarık, Dışişleri Bakanlığında farklı görevler üstlendi.

Sultanlık, idari açıdan Muskat, Dhofar ve Musandam olarak adlandırılan üç ana eyalet ile Al Batinah, Adh Dhahirah, Ad Dakhliyah, Eş-Şarkiye ve Al Wusta olarak adlandırılan beş bölgeden oluşmaktadır. Bu eyalet ve bölgeler, toplam 59 adet vilayetten oluşmaktadır.

‘İyi komşuluk politikası”

Günümüz Umman’ı ise hakkında pek haber çıkmayan ama  sessiz sedasız diplomatik eli uluslararası toplantılarda masada olan bir ülke.

Umman’ın yeni Sultanı Bin Tarık’ın selefi Sultan Kabus gibi dış politikada daha önce çizilen “tarafsızlık” rotasını devam ettireceğinin sinyalini de geçtiğimiz Ocak ayında vermişti.

Uluslararası arenada İsviçre’nin üstlendiği “tarafsız ülke rolünü” bölgesel anlamda oynayan, uygulayan Muskat, yıllar içinde oluşturduğu konumunu komşularının baskılarına rağmen terketmeye niyetli değil.

“Kabus’un yolunda”

Umman Sultanı Bin Tarık, Meclis’teki yemin töreninin ardından yaptığı ilk konuşmasında, selefi Sultan Kabus’un dış politikada çizdiği “milletlerin barış içinde bir arada yaşaması, iyi komşuluk, ülkelerinin iç işlerine karışmamak ve devletlerin egemenliğine saygı duymak” gibi kriterler üzerinden hareket edeceğini söylemişti. Bin Tarık, ülkesinin “uluslararası sözleşmelere saygı gösterme, uluslararası barış ile güvenliği sağlamak için çalışma ve dünyanın tüm ülkeleriyle ilişki kurma” yönündeki taahhütlerini de vurgulamıştı.

Umman’ın ABD, Batı dünyası ve İran arasında adeta bir diplomatik posta servisi gibi mekik dokumasından rahatsız olan ülkelerde var.

Suudi Arabistan ve BAE bölgedeki ara buluculuk işinin Kuveyt’e bırakılması konusunda bir fikir birliğinde.

Umman, ABD-İran hattında izlediği etkili ve yapıcı politika ile Kuveyt’ten daha önemli bir ara buluculuk rolü oynuyor. Zira Kuveyt,BAE-Suudi ve Katar krizinde beklenilen katkıları sağlayamadı.

Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn ve Mısır 5 Haziran 2017’de Katar ile tüm diplomatik ilişkilerini kesmeleri ve ekonomik abluka uygulamaları Körfez bölgesinde gerginliğe yol açmıştı.  1981’den bu yana bölgede yaşanan en önemli sıkışmışlık ve kriz olduğu da ortada.

Körfez’de “Umman-Katar-Kuveyt” ve “Suudi Arabistan-BAE- Bahreyn” şeklinde iki yapı inşa edilmeye itiliyor.

Rakiplerinin anlamadığı Umman’ın dış politikasının bireysel manevralara değil, iktidardaki aile içinde bir uzlaşıya dayandığını görmemeleri.

Sultan Kabus’un son yıllardaki hastalığı sırasında Umman’ın Sultan’ın kişisel görüşleriyle hareket etmediği ve o süre içinde de ülkenin dış siyasetinde herhangi bir değişiklik yaşanmadığı gözden kaçıyor.

Umman, aslında bir uzlaşma kapısı olarak sürekli kapısının çalınmasını değil, ekonomisinin yeniden canlanmasını,ekonomisini çeşitlendirmeyi ve petrol çağı’nın sonrasına hazırlanmayı istiyor.

Bir anlamda Umman, bütçe açığını yapılacak yatırımlarla bölgede ara buluculuk yaparak kapatmaya da çalışıp, rakiplerini de başta Suudi Arabistan’ın gücünü kontrol ederek onu daha fazla silah/savunma anlaşması yapmaya da mecbur bırakıyor.

Suudi Arabistan ile Umman arasında dillendirilmeyen bir husumet var ki o da yıllar öncesine dayanıyor.

2001 yılında başlatılan ortak para birimi projesinin de kurucu ülkelerinden olan BAE, Suudi Arabistan’dan sonra KİK ve Arap dünyasının ikinci büyük ekonomisi durumundaydi.Ve büyük ümitler bağlanan ama aynı oranda siyasi bir karar olduğu açıklanan ortak para birimi(dolar) meselesinde 2007 yılında Umman birliğe dahil olmayacağını duyurmuş; bu proje çöpe atılmıştı. Sonraki yıllarda bazı denemeler olsa da süreç boyunca BAE de bu projeden ayrılacaktı. (BAE-Suudi rekabeti)

Suudi Arabistan halen Körfez para birimi girişimini Umman’ın başarısızlığa uğrattığını savunuyor.

Umman ile Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan arasındaki gizli savaşta her geçen gün yeni bir boyut kazanıyor.

Umman, BAE ve Suudi Arabistan’ın Yemen’deki faaliyetlerini ulusal güvenliği açısından tehdit olarak değerlendiriyor.

Umman sahil şehri Duqm’daki ticaret bölgesinde Ortadoğu’nun en büyüğü olan bir liman inşa etmeye başlamasıyla BAE’nin de hedefi haline geldi.

Liman ile gemiler Hürmüz Boğazı’ndan geçmek zorunda değil.

BAE, Umman’ın Duqm limanının Dubai ile Abu Dabi arasında yer alan Cebel Ali  Limanı’na duyulan ihtiyacı azaltacağından endişe ediyor.

Cebel Ali Limanı’na ulaşmak için İran ile Amerika ve Körfez ülkeleri arasında sık sık tartışmanın kaynağı olan Hürmüz Boğazı’ndan geçmek gerekiyor.

Abu Dabi, ülkelerin Hürmüz Boğazı’nı istikrarsız olarak görüp Cebel Ali Limanı yerine Umman’ın Duqm Limanı’nı tercih etmesinden tedirgin oluyor.

Birleşik Arap Emirlikleri’nin Yemen’in güney bölgesindeki askeri faaliyetlerinin bir amacının da Çin’in Umman’daki yatırımlarını olumsuz etkilemesi amacını taşıdığı da söylenebilir.

Suudi Arabistan ise Yemen’de stratejik bir liman sahibi de olmak istiyor. Riyad yönetimi,  Suudi Arabistan’ın Yemen sınırından El Mehre kentinde inşa edeceği limana bir petrol boru hattı inşa etmeyi amaçlıyor.

BAE ve Suudi Arabistan’ın Yemen’i özellikle liman kullanımı açısından kullanmak istiyor.

İki ülke, İran’ın kontrolündeki Hürmüz Boğazı’na bağımlı kalmak istemiyor.

Körfez’in İsviçre’si

Uluslararası anlamda İsviçre’nin üstlendiği tarafsız ülke rolünü bölgesel anlamda Muskat oynuyor. Bu özellikle pek bilinmesede Filistin-İsrail görüşmelerinde ortaya çıkıyor.

Son yıllarda Netanyahu’nun Umman ziyaretinden sonra diplomatlar Muskat ile Ramallah arasında mekik dokuyor.

Sultanlık diplomatları ise yakınlaşma konusunda hem Filistin hem İsrail taraflarına yardımcı olacak fikirler öne sürdüklerini ancak aracı rolü oynamadıklarının altını çiziyor.

İsrail, Filistin meselesi yanında İran konusunda duyulan endişeyi Körfez ülkeleri ile paylaşmak ve taraftarlarını artırmak amacında.

Umman Sultanlığı, İsrail ile diplomatik ilişki geliştirmiyor ancak diplomatik temas hattını aktif tutmaya çalışıyor.

Öte yandan Muskat, Tahran ile sıkı ilişkilerini koruyor ve Umman diplomasisi, İranlılar ve Amerikalıların uzlaşması için uzun zamandır tüm imkanlarını seferber ediyor.

Son dönemde bölgedeki gergin hava Umman’ı yeni rotalar belirlemeye itti. Gene önümüzdeki dönem Afrika’nın kuzeyindeki ve Körfez’deki, Ortadoğuki gelişmelerde Umman adını ‘buluşturan’ olarak sık sık duyacağız.

Bir başka yazının konusu olmakla birlikte Türkiye, Umman ile ekonomik ve askeri iş birliğini sürpriz bir şekilde artıracaktır. Ve 2021 yılında Türkiye’nin Umman hamlesi sonrasında Yemen dosyasını da masanın üzerine koyması da beklenilmelidir.