Yazarlar

Büyük Müesses Nizam için…

Afrin operasyonu öncesinde Türkiye’de yaşananları, muhalefeti, muhalif olanların genel geçer tezlerini demokrasi, fikir özgürlükleri kalıpları içinde ele alabilecek rahatlığa, belki de hoşgörüye sahip idik. Gezi olaylarında öyle demediler mi… meselemiz Recep Tayyip Erdoğan ile, o AK Parti’nin başından giderse biz yine AK Parti’nin hükümet etmesini isteriz… FETÖ meselesi topyekûn Erdoğan karşıtlığı üzerinden kurulmuştu, buna hendek […]

Afrin operasyonu öncesinde Türkiye’de yaşananları, muhalefeti, muhalif olanların genel geçer tezlerini demokrasi, fikir özgürlükleri kalıpları içinde ele alabilecek rahatlığa, belki de hoşgörüye sahip idik.

Gezi olaylarında öyle demediler mi… meselemiz Recep Tayyip Erdoğan ile, o AK Parti’nin başından giderse biz yine AK Parti’nin hükümet etmesini isteriz…

FETÖ meselesi topyekûn Erdoğan karşıtlığı üzerinden kurulmuştu, buna hendek savaşları başlatan HDP’yi ve onun sabık genel başkanını da eklemek gerekir. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine girerken “seni başkan yaptırmayacağız” söylemi, “Türkiye karşıtlığını” bir biçimde “Erdoğan karşıtlığı” olarak sunmayı başardı. Buna adalet yürüyüşü gibi eylemleri de eklemek gerekir.

Erdoğan ile Türkiye’yi ayırdığınızda millet gerçeğinin Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan sıtkını sıyıracağını zannettiler. Bu tabi bir biçimde 15 Temmuz’da fiilen, 16 Nisan seçimlerinde de hukuken mümkün olmayınca artık ister istemez “Erdoğan karşıtlığıyla Türkiye karşıtlığı”nı birleştirmek zorunda kaldılar.

Bu süreci paralel okumaya tabi tutmak gerekmez mi…

Gezi-FETÖ-hendek savaşları ile beraber, şii yayılmacılığı, Rusya’nın güç kazanması, Avrasyacılığın denkleme girmesi, İsrail’in sus pus ama derinden çalışması, Irak’ın şiileştirilmesi, Suudilerin İsrailleştirilmesi, Mısır’ın Sisi’leştirilip etkisizleştirilmesi, bu arada Barzani üzerinden Irak’ın, Rojava ile Suriye’nin Kürt devleti için hazırlanması tam da bu süreçte gerçekleşti.

Peki bütün bunlar olurken Amerika nerede durdu… eğer analizcileri dinlersek çok yönlü cevaplar verebiliriz: Trump gibi bir popülist Amerikan derin devletinin istemediği şekilde iktidara geldi, dengesiz politikalarıyla ABD’yi de, dünyayı da zora soktu… bu konformizmi her gün duyuyoruz…

 

Bu analizlere güvenirsek ABD imparatorluğunun tükendiğini de söylemeliyiz. Fakat görünen hiç de öyle değil. ABD-İsrail cenahının ciddi bir Ortadoğu politikası yürüttüğü gün geçtikçe belli oluyor. Mısır’dan sonra Suudiler de bu bloka “doğrudan” bağlandı, Kürt devleti vasıtasıyla sadece yeni bir tampon devlet değil aynı zamanda Ortadoğu’da klan devletlere / federal sistemlere geçişin işaret fişeği yakıldı.

Özellikle söylemek gerekir ki ABD-İsrail bloku Gezi sonrasında Türkiye’deki millet bağını çözecek dinamikleri, muhalefet adı altında örgütledi. Her halükarda hükümet ile Türkiye’yi ayırıyor gibi politika izleyerek fay hatlarımıza enerji yüklemeyi sürdürüyorlar.

Milli mutabakat kurabilecek, milli birliği ikame edecek her müsait ortamı “hiç etme”yi başardılar. Gezi sırasındaki “iyi niyetli”liliği vandallık sonrasında mutlaklaştırma, 17-25 Aralık ile yolsuzluk temasını, hendek savaşlarıyla bir ulus fikrini, 15 Temmuz sonrasında adalet vurgusunu millet bağımıza bir “kama” gibi sokmayı başardılar.

Milli birliği geliştirebileceğimiz tüm olağanüstü hallerde dışta kalmayı tercih edenler arkalarında ABD-İsrail blokunu buldu. İşte Afrin operasyonu bunun son örneği…

Bizim Batıdan farklı olarak bir leviathan’ımız yazılı esaslara dayanmadan zaten vardı. 2013 eşiğini aşarken Cendere’lerden çıkarken Kerim Devlet fikrinin ikame ettiği millet bağını kullandık; milli birlik kavramı İstiklal Harbi’ndeki “asker kaçakları”na rağmen kurularak İstiklal Marşı’mızı yazdırabildi.

Afrin operasyonu için “sivillik” vurgusu yapanlar “milli birlik kaçkını” olarak sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerinden Türkiye karşıtlığı yapmıyor aynı zamanda bölgede ABD-İsrail adına alan temizliği için zihinleri işgal etme girişiminde bulunuyor.

Afrin operasyonu üzerinden belirgin bir milli birlik tesisi gerçekleştirmişken bu kesimin dışta kalarak millet bağına yerleştirdikleri “kama kavramlar” ile zihni işgali sürdürme çabası bizim Büyük Müesses Nizam’ımızla ilgili biraz da…

Türkiye’de milli mutabakatı, milli birliği İslam-Türk-ehli sünnet-gaza çerçevesi içinde sağlamak mümkün.

ABD-İsrail YPG – PKK eliyle sınırları değiştirmek isterken milli birliğe girmeyi reddedenler bu Büyük Müesses Nizam’ı, asli omurgayı kırmaya çalışıyor.

Varoluşsal Güvenlik Alanı’nı yalnızca İslam’da bulan milli kimliğimiz elbette buna direnecek.

Seküler ütopyalar, Kaf Dağı idealleri, küçük müesses nizamı yani Kemalist milliyetçiliği donatarak değil 1071 sonrasında ikame ettiğimiz İslami nizamı yeniden teşekkül ederek milli birliği sağlayabiliriz. 2019 düzeninde ayrıyeten bu tercihi de oylayacağız!