Büyük siyasi hamlelerin büyük kazançları ya da kayıpları oluyor. 1990 yılında Kuveyt’i işgal eden Saddam Hüseyin’in o gün aklında olanla bugün yaşanan arasında derin farklar olduğu kesin. Aradan geçen 27 yıl içinde ne Irak ne de Ortadoğu eskisi gibi kaldı. Saddam’ın gitmesiyle birlikte Irak’taki Sünni hakimiyeti de sona erdi. İran Bağdat’ta etkisini artırdı, mezhepçi Maliki sebebiyle Sünnilerin bir kısmı DEAŞ terörüne itildi. Eli kanlı örgüt dünyaya yayıldı, vahşi cinayetleriyle hem Müslümanların hem de İslam’ın temiz yüzünü gölgeledi. Saddam’ın Kuveyt’i işgalinde aklındaki hedef neyse işte o asla gerçekleşmedi. Bilakis tersi oldu ve bir tufan Ortadoğu’yu, dünyayı kasıp kavurdu. Şimdi bu tufan 26 yıldır neredeyse savaş görmemiş bir coğrafyayı etkisi altına almanın arefesinde.
36.paralelden 32.paralele kurulan hat
ABD’nin uçuşa yasak bölge olarak ilan ettiği 36 ve 32. paraleller arasında kurulan “Kürt Federal yönetimi” için tehlike çanları çalıyor. ABD’nin müdahalesi sonrası Irak’ın kuzeyinde gücünü kaybeden Bağdat yönetimi şimdi bölünme tehlikesiyle yüz yüze. Barzani’nin çağrısı üzerine bugün Kürt Bölgesel Yönetimi’ne bağlı Erbil, Süleymaniye ve Duhok ile peşmerge güçlerinin DEAŞ’tan aldığı Kerkük ve bazı noktalarda “bağımsız Kürdistan” için referanduma gidilecek. Ancak bu referandum ciddi krizleri de içinde barındırıyor.
Erbil sokaklarında görünen ne?
Yukarıda bahsettiğimiz tehlike çanları artık net olarak duyuluyor. Kürt bölgesel yönetiminin merkezi Erbil. Bölgenin genel havasını da burada hissedebiliyorsunuz. Erbil’e baktığınızda bu toplumun ruhen Irak’tan koptuğunu gözlemleyebilirsiniz. Erbil üzerinden Kürt bölgeleri ve halklarını anlayabilirsiniz.
Erbil şehirleşme anlamında Irak’tan ziyade Türk şehirlerini andırıyor. Şehrin ortasında bulunan Erbil kalesinin dışında sokakları, binaları, dükkanları ve insanlarıyla kendinizi adeta Türkiye’de hissediyorsunuz.
Türkiye’ye ve Erdoğan’a karşı yoğun sevgi ve hayranlık var. Erbilli Kürtler kendilerini Irak’tan ziyade Türkiye’ye yakın görüyorlar. Irak Türkmen Cephesi Erbil sorumlusu Aydın Maruf’a göre de artık Bağdat’la yaşamak istemiyorlar.
Günlük hayat Türkiye’deki gibi. Bakışları da öyle. Bağdat’ın mezhepsel politikaları onları iyice Iraklı olmaktan koparmış. “Sünni Türkiye” daha yakın geliyor. 1991’den beri kendilerini yönetmiş olmaları özgüven kazandırmış. 26 yıldır Bağdat’ın sokakta etkisi kalmamış ama Türkiye’nin var.
İran sevilmiyor. Siyaseten Erbil’de olmaları ise engellenmiş durumda. İran’ın ticari girişimleri ise mallarının kalitesiz olması nedeniyle zayıf. Neredeyse tamamı Türk şirketleri tarafından her tarafta onlarca bina inşa ediliyor. Özellikle estetik ve kalite öne çıkıyor.
DEAŞ’ın ortaya çıkmasından beri her şey altüst olmuş. Ekonomi son 4 yıldır krizde. Üstüne üstlük 2013’ten beri devam eden siyasi kriz de ciddi bir sarsıntı yaşatmış bölgeye. Peşmergenin de içinde olduğu devlet memurları maaşlarının tamamını değil ancak yarısını alabiliyorlar. Başta Türk işadamları olmak üzere tüccarlar piyasada para olmadığı için ticaretin dönmediğini belirtiyor. Bir Türk işadamı ekonomik krizi şöyle tanımlıyor “IŞİD geldi işler bitti”.
İşte Barzani tam da böyle bir ortamda bölgeyi bağımsızlık referandumuna götürüyor.
Talabani’nin KYB’si, “şartlar müsait değil, şimdi ilan edilecek bir bağımsızlığı boğarlar ve bizi tekrar umutsuz bırakırlar” diyerek referanduma karşı çıkıyor. Buna rağmen referandumdan önceki akşam destek açıklamasında bulundu. Referanduma karşı çıkan Goran partisi de akşam geç saatlerde destek verdi çünkü bunu “milli” bir mesele olarak görüyorlar. Sonucunun anlamsız olacağını bile bile, yarın herhangi bir suçlamaya maruz kalmamak için evet diyorlar. Aynı şekilde İttihadı İslami Partisi de desteğini açıklayarak bu girişimde yerini alıyor.
Bölgesel savaşı kışkırtan referandum
Barzani, babası ve amcalarının başlattığı yolu ömrünün sonunda tamamlamak ve artık kaybolmak üzere olan liderliğini yeniden kazanmak istiyor. Ama bu arzusu kendi bölgesi ve diğer Kürt bölgelerini büyük bir tehlikeye atıyor. Çünkü Irak hükümeti ne olursa olsun bu ayrılığa izin vermeyeceğini açıkladı. Referandumu anayasaya aykırı buluyor ve belli ki iş uzarsa müdahale edecek. Bu şu anlama geliyor; Irak ordusu ve Haşdi Şabi militanları Kerkük’ü ve Kürdistan dışında kalan yerleri geri almak için saldırı başlatabilir. Yani, “Kürdistan” sadece Erbil, Süleymaniye ve Duhok’ta kurulur. Haşdi Şabi korkusu Erbil sokaklarında hissediliyor. Halk bir yandan Kürt devleti isterken diğer yandan bunun bölgeyi savaşa sürükleyeceğini düşünüyor. İran ve Türkiye, kapıları kapatırsa Kürdistan doğmadan ölür. Barzani işte bu realiteyle karşılaştırıyor bu bölgeleri.
Referandum öncesi Erbil ve Duhok’ta bağımsızlık gösterileri yapılıyor ama aynı saatlerde Bağdat’tan kesin açıklamalar geliyor. Amerikan hükümeti vatandaşlarını referandum günü Kürt bölgelerinden çıkmaya çağırıyor. Kürt televizyonlarında sokaklardaki gösteriler büyük bir coşkuyla ekrana getirilirken, Irak televizyonlarında konuk olan yorumcular Bağdat’ın buna asla müsaade etmeyeceğini söylüyorlar.
Zaten ilk tepki de Irak Milli Güvenlik Kurulu’ndan geldi. IKBY’ye tüm sınır kapılarını ve havalimanlarının yönetimini merkezi hükümete devretme çağrısı yaptı. Bu Bağdat’ın ciddiyetini gösteriyor.
Barzani bütün dünyayı karşısına almış neredeyse tek başına halkı referanduma götürüyor. Referandumdan büyük ihtimalle “Evet” çıkacak. Peki sonrasında ne olacak. Barzani eğer referandum rüzgarını devam ettirirse Bağdat’ın savaş tehdidi gerçek olacaktır. Irak ordusu ve Haşdi Şabi askeri müdahale ile başta Kerkük olmak üzere 3 il dışındaki bütün yerleri alacaktır. Bu da kaçınılmaz bir savaş anlamına geliyor. Bir yandan İran’ın diğer yandan Türkiye’nin kapılarını kapatması ise Mahabad tecrübesinden sonra ikinci hayal kırıklığı olacaktır.
Şu çok açık ve net ki Türkiye’nin, İran’ın, Irak’ın ve hatta “Suriye”nin onayı olmadan bölgede bağımsız bir Kürt devleti kurmak imkansızdır. Dışarıdan verilen destekler de bu devletlerin rızası alınmadan hiç bir anlam ifade etmeyecektir.
Yorum ekle