Yazarlar

Birisi beni günün birinde vuracaksa, o gün bugündür

Terör denilince aklınıza gelen ilk ülke hangisi?

Peki ya savaş yahut işgal?

Kurgu, sinema, eğlence, kumar, sermaye, enerji, entrika, suikast, ekonomi, kültür gibi birçok farklı anlam ve çağrışımları telaffuz ettiğinizde de akla gelen ilk ülke muhtemelen dünyanın her yerinde aynı.

Elbette, bu fail Amerika Birleşik Devletleri’nden başkası değil. İşte dünyanın bu en kendine özgü devletinde tam da bugünlerde bir dosya, sözde “dolaşıma” açıldı. Amerikan tarihinin, (bir “tarihten” söz etmek için gerekli ve yeterli hacme sahip olmasa da) en popüler başkanlarından John Fitzgerald Kennedy suikastına ilişkin, 3 binden fazla dosyanın, 54 yıl aradan sonra kamuoyu ile paylaşılacağı söylendi. Bir kısmı sansürden geçemese de önemli bir kısmı yayınlandı.

 

JFK belgelerini açan başkan neden Trump?

“Başkan olarak uzun süredir kapalı ve gizli olan JFK belgelerinin açılmasına izin vereceğim”

Trump, geçtiğimiz günlerde Twitter’dan böyle bir duyuru yaptı. Suikasta kurban giden başkan John Fritzgerald Kennedy (ABD’de sıkça kullanıldığı şekliyle JFK) hakkındaki gizli belgeler kamuoyu ile paylaşılacaktı.

Aslında belgelerin araştırmacılar için açılması Trump’ın lütfu ile değil. Zaten 25 yıl geçtikten sonra belgeler 92 tarihli Kennedy Suikastı Kayıtları Yasası adlı kongre kararı gereği tamamen açıklanacaktı. Trump da fırsattan istifade bu durumdan nemalanmış oluyor.

3 binden fazla belge olmasına rağmen yalnızca 2.800 civarı paylaşıldı. Birbirleriyle sürekli çekişme halinde olan FBI ve CIA bu konuda ortaklaşarak tüm belgelerin yayınlanmasına engel oldu. Trump, adeta “son dakika” denebilecek bir şekilde belgelere kota koydu. Beyaz Saray, kalan dosyaları (muhtemelen yine hepsi olmayacak şekilde) 26 Nisan 2018’e kadar redakte edilmiş olarak yayınlayacaklarını açıkladı. Başkan Trump, “Yönetici bölümleri ve bürolar bana bazı bilgilerin, ulusal güvenlik, dış işleri meseleleri ve hukuk uygulamaları nedeniyle redakte edilmesi gerektiğini söyledi. Bu redaksiyonları kabul etmekten başka şansım yoktu” diyerek üzerindeki istihbarat baskısını itiraf etti. Belgelerin niçin redaksiyon gerektirdiği ve içeriğinin ne olduğu ise CIA koridorları gibi karanlıkta kaldı.

Bu belgeler açıklanadursun, Kennedy suikastı sonrasında oluşturulan Warren Komisyonu raporuna evvelden de ulaşmak mümkündü ama Kennedy’nin otopsi kayıtlarına ulaşmak bugün hala kısıtlı.

Ne olmuştu?

Başkan Kennedy, Dallas’ta 22 Kasım 1963’te bir keskin nişancı tarafından vurularak öldürüldü. Lee Harvey Oswald adlı tetikçi yakalandı ama üç gün sonra başka birisi tarafından öldürüldü. Eldeki tek tanık da böylece ortadan kalkmış oldu.

Olay günü başkan, Teksas’ta kampanya çalışmaları yürütüyordu. Kennedy ailesi kaldıkları Texas Hotel’den ayrılmış ve Dealey Plaza Caddesi üzerinden ilerleyecekti. Halkın coşkulu karşılamasına mukabil onlara bir konuşma yapan Kennedy, akabinde eşiyle birlikte üstü açık aracına bindi. Öğlen 12.30 civarıydı. Tam Teksas Okul Kitapları Deposu’nun önünden geçiyorlardı ki JFK, başından ve boynundan vuruldu. Kendisini taşıyan araç hızla yakındaki hastaneye gitti fakat Kennedy kurtarılamadı. Suikasta uğrayan 4. ABD başkanı olarak tarihe geçti.

 Ne anlama geliyor?

Hiç yayımlanmamış 3 bin belge ile revize edilmiş 30 bin belgeden müteşekkil bu arşiv kaynağı, tarihin tekrar yazılması ve güç ilişkilerinin ortaya çıkarılması açısından önemli bilgiler içeriyor olabilir. Çoğunluğu FBI ve CIA’ya ait olan belgelerin gün yüzüne çıkmamış bilgileri ortaya çıkaracağı sanılıyor. Ulusal Arşivler’in bugüne kadar yayınladığı belgeler de siyasetin gölgesi hep hissedilmiş, tabiri caizse yalnızca etliye sütlüye dokunmayan belgeler kamuoyu ile paylaşılmıştı.

Washington Post’un görüştüğü araştırmacılara göre bu belgeler çok fazla bir etki oluşturmayacak. Fakat katilin hakkındaki bilgiler, çapraz okumalarla araştırmacılara farklı kapılar açabilir. Çünkü enteresan bir şekilde bu tetikçi kendisini “kurban” olarak betimlemişti.

Teksas Okul Kitapları Deposu’nda çalışıyordu. Kendisini yakalamaya çalışan polislerden birisini vurmuştu. Derdest edilip polis merkezine götürüldü. Ertesi gün de cezaevine transfer edilecekti. O anda çok garip bir şey oldu. Yerel bir kulüp işletmecisi olan Jack Ruby adından bir zat herkesin gözü önünde Oswald’ı çekip vurdu. Her şey televizyonlarda an be an yayınlanıyordu. ABD realite şovu gibiydi. Trump, yıllar sonra bunu siyasi gündeme taşıdı. Senatör Ted Cruz’un babasını bu suikastla ilişkilendirmiş ve kampanya sürecinde de bunu dillendirerek başka bir tartışmayı sürdürmüştü. Gerçekten de olayın arkasında aydınlatılmamış bağlantılar ve tuhaflıklar gözden kaçmıyor.

 Warren Komisyonu Neyi Örtüyor?

JFK suikastındaki mantık hataları onu bugüne kadar getirdi. Kurşunların fizik kurallarına aykırı bir şekilde isabeti, katillerin ifadeleri, polisin tutumları ve basında yer alanlar sır perdesini aralamaktan ziyade daha da karanlık hale getirdi. JFK suikastını araştırmak üzere yeni başkan Lyndon Johnson tarafından oluşturulan Warren Komisyonu raporu da bugüne kadar muhtemelen kimse tarafından tamamen okunmadı (Oliver Stone’u istisna sayarsak). Çünkü 15 ciltti ve amacı bunun arkasında komplo teorilerinin iddia ettikleri gibi kompleks ilişkiler yoktu. Fakat katilin Sovyetler Birliği ziyareti raporda yer alıyor fakat katilin motivasyonları üzerine bir araştırma yok. Komisyona göre Oswald’ın eyleminin arkasında herhangi bir “gizli güç” yok. 1979’da Temsilciler Meclisi’ndeki başka bir araştırmaya göre ikinci bir tetikçinin varlığının da yüksek ihtimal olduğu söylendi. Bu ise aslında Warren raporunun ya kasıtlı olarak bazı şeyleri içermediğini ya da komisyonun işlerini iyi yapmadıkları anlamına geliyor.

Hükümet kanadında tüm bu tartışmalar sürerken suikastın arkasında Fidel Castro’nun olduğu ve Küba Füze Krizi’nin tetikleyici neden olduğu iddia edildi. Bir diğeri ise Kennedy’nin İsrail’in nükleer silah geliştirme programını iptal etmesi nedeniyle gerçekleştiği yönünde. O kadar çok bilinmeyenli denklemdi ki başkan yardımcısının bir plan tertip ettiğini söyleyenler bile çıktı.

 

Birisi beni günün birinde vuracaksa…

John Fritzgerald Kennedy’nin eşi Jackie Kennedy, suikastten sadece dört ay sonra Beyaz Saray tarihçisi Arthur Schlesinger’e bir röportaj verdi. Ve, bu röportajın, kendisi öldükten sonra yayımlanması şartını koştu.

Sekiz saatlik ses kayıtları, 1994 yılında ölen Jackie Kennedy’nin ardından, “Jacqueline Kennedy: John F Kennedy ile Hayata İlişkin Tarihi Sohbetler” adıyla yayınlandı. Jackie, Başkan Kennedy’nin tam olarak şöyle söylediğini anlatıyor. “Jack’in, 1962’deki Küba füze krizi sonrası, her şey fevkalade sonuçlandığında şöyle dediğini hatırlıyorum: Birisi beni günün birinde vuracaksa, o gün bugündür.”