Yazarlar

Bir Terör Saldırısının “Ana Kaynağına Operasyonun” Çok Katmanlı Anatomisi

Yıl 2013… 11 Şubat günü Hatay’dan Suriye’ye açılan Cilvegözü Sınır Kapısı’nda şiddetli bir patlama yaşandı. Patlamanın kaynağı Suriye’den Türkiye’ye girmeye çalışan bir aracın içine yerleştirilmiş plastik bombaydı. Saldırıda 18 kişi hayatını kaybetti. 4 yıl sonra saldırının faillerinin yargılandığı mahkeme, sanık iki Suriyeliye 19 kez ağırlaştırılmış müebbet ve başkaca hapis cezaları verecekti. Karardan önce mütalaasını açıklayan […]
Yıl 2013…

11 Şubat günü Hatay’dan Suriye’ye açılan Cilvegözü Sınır Kapısı’nda şiddetli bir patlama yaşandı. Patlamanın kaynağı Suriye’den Türkiye’ye girmeye çalışan bir aracın içine yerleştirilmiş plastik bombaydı. Saldırıda 18 kişi hayatını kaybetti. 4 yıl sonra saldırının faillerinin yargılandığı mahkeme, sanık iki Suriyeliye 19 kez ağırlaştırılmış müebbet ve başkaca hapis cezaları verecekti. Karardan önce mütalaasını açıklayan Cumhuriyet Savcısı bu saldırının Suriyeli muhaliflerin ikmal yolunu kesme, Türkiye içinde bir karışıklık çıkararak ülkenin birlik ve bütünlüğünü bozma, Türkiye ile Suriye vatandaşlarını birbirine düşürme amacıyla yapıldığını kayda geçirecekti…

O günlerde, hem saldırı sonrası başlatılan adli soruşturmayı takip etmek hem de Suriye’deki savaşın son durumunu gözlemlemek amacıyla Hatay’a gittim. Cenazelere katıldım, cenaze sahiplerini dinledim. Birkaç gün sonra ise Suriye’ye geçtim. Amacım, saldırının Suriye’deki yansıması hakkında bir fikir edinmekti. 

İdlib kırsalındaki Hırbet El Coz kasabasında yerel bir muhalif grupla buluşmuş ve grubun komutanıyla o günlerde çalıştığım gazete için röportaj yapmaya başlamıştım. Röportaj devam ederken muhaliflerin telsizinden, Türkiye’den kaçak yollarla Suriye’ye gelen bir “şebbiha”nın yolda yakalandığı duyuruldu. Medya tarafından bir “efsaneye” dönüştürülen, dev gövdeleri, iri kaslarıyla resmedilen bu korku makinelerinden biri yakalanmıştı. Komutanın “gelmek ister misin” teklifini bir tecrübeden mahrum kalmamak için kabul ettim. 

Şebbiha’nın tutulduğu eve gittik. Oturma odasında gazla çalışan soba gürül gürül yanıyordu. Odada iki Suriyeli muhalif bir de 12-13 yaşlarında bir çocuk vardı. Odadaki muhalifler, komutanın “şebbiha nerede” sorusunu göz işaretleriyle küçük çocuğu işaret ederek cevaplamışlardı…

Ben Mihraç Ural ismini ilk kez o odada duydum. Hatay’ın (ismi bende saklı) bir ilçesinden küçük bir çocuk, evini bırakarak vahşi bir savaşın yaşandığı Suriye’ye kaçak yollarla gelmiş ancak yolculuğu kısa sürmüştü. Muhtemelen çevresinden “Büyük komutan, halk önderi” olarak duyduğu Mihraç Ural’ın grubuna katılmak için çıktığı yolda gece karanlığında yolunu kaybetmiş ve muhalifler tarafından yakalanmıştı. Muhalifler çocuğun yaşadığı köyü öğrendi ve köy muhtarına telefon açtı, bir süre sonra muhtar ve beraberinde birkaç kişi daha çocuğu alarak ailesine teslim etmek üzere götürdü. 5 yıl boyunca bu mesele hakkında tek satır yazmadım. Bölgede toplumsal fay hatlarının bu denli hareketli olduğu bilinmese daha iyiydi. Üstelik Suriye savaşının kızgın lavları sınırı aşarak buraya da ulaşabiliyordu. 

Bu meseleyi yazmadım ama Mihraç Ural’ı ve örgütünü araştırmaya başladım. Ordudan firar eden ama muhaliflere de katılmak istemeyen eski bir subay, Suriye istihbarat örgütünün yönlendirdiği bu grubun Türkiye şehirlerinden de militan temin ettiğini, sınır boyundaki bazı yerlerin bu işte merkez olarak kullanıldığını anlatmıştı. Birçok kişi gerek mezhepsel gerekse de maddi kaygılarla Suriye’ye geçerek Mihraç Ural’ın örgütüne katılıyordu…

***
11 Mayıs 2013

Suriye savaşının başından bu yana yüz binlerce mültecinin ilk durağı olan Hatay’ın sınır ilçesi Reyhanlı’nın en kalabalık iki noktasında peş peşe iki ayrı patlama yaşandı. Suriye’den deniz yoluyla getirilen ve Hatay’ın başka bir ilçesinde iki minübüse yerleştirilen yüzlerce kilo ağırlığındaki bombalardı patlayanlar. Adeta bir can pazarı yaşanıyor, insanlar oradan oraya koşuşturuyordu. Parçalanmış bedenlerden kopan uzuvlar metrelerce öteye savrulmuştu. Saldırıda tam 53 kişi öldü. Bu saldırı, 2015’te Ankara Tren Garı önünde gerçekleştirilen terör saldırısına kadar Türkiye tarihinin en kanlı terör saldırısı olarak kayıtlarda kaldı. 

Patlamadan hemen sonra ilginç bir şekilde, sanki daha önce planlanmışçasına kitleler halinde Suriyeli mültecilere karşı saldırılar başladı. Kente sığınan Suriyeliler, bu saldırının failleriymişçesine sokaklarda kovalanıyor, dövülüyordu. Hiçbir Suriyeli sokağa çıkamaz hale gelmişti. Saldırıdan bir gün sonra ilçede konuştuğum bir Reyhanlılı, “Onlar gelmeseydi bu bomba patlamazdı” dedi. 

Evet, yaşananlar Cilvegözü Saldırısını yargılayan mahkemenin savcısının 2 yıl sonra hazırlayacağı mütalaanın ön sözü gibiydi. Suriyeliler ile Türkiyeliler karşı karşıya gelmişti. 

***

Aslında Milli İstihbarat Teşkilatı, Suriye kaynaklı bir terör saldırısının yapılabileceğine yönelik istihbarat almış ve bunu gerek dönemin özel yetkili savcılığıyla gerekse de Hatay Emniyetiyle paylaşmıştı. Ancak, Suriye’ye giden MİT TIR’larını durdurmak için oldukça aceleci davranan özel yetkili savcı Özcan Şişman, operasyon ve dinleme taleplerini her defasında “yeterli kanıt yok” veya “konu terör kapsamında değil” bahaneleriyle reddetmişti. 

Saldırıdan bir ay önce, bomba temin ederek bunları kaçak yollardan Türkiye’ye getirmek için iki kişi Suriye’ye gitti. Biri Nasır Eskiocak, diğeri ise MİT tarafından Lazkiye’de yakalanıp getirilen Yusuf Nazik’ti. Terörist Mihraç Ural’la biraraya gelen ikili eyleme son şeklini verdi. Samandağ sahilinden bombaları Türkiye’ye Nasır Eskiocak getirdi. Yusuf ise Mihraç Ural’ın önemli merkezlerinden biri olan Kesep’te kaldı. 

Reyhanlı katliamından 3 gün önce bir ihbar daha yapıldı. İhbarcı “Z” olarak kodlanan Mehmet Gezgin’di. Gezgin ihbarında şunları söyledi: 

“Suriye istihbaratı ile bağlantılı olan Acilciler örgütü Türkiye’de bombalama eylemi hazırlığı yapıyor. Bununla ilgili Tamir Dükancı isimli şahıs Yayladağı Sınır Kapısı’ndan giriş yapacak. O’nu Yusuf Nazik veya Nasır Eskiocak karşılayacak. Bombalama eylemi için 2 adet 100’lük transit alındı, bu araçlara Harbiye’de kaportacıda gizli bölmeler yapıldı. Araçlar şu anda Harbiye’de. 1 hafta önce 25-30 kiloluk paketler içerisinde toplam 1000 kg kadar C-3 bomba malzemesi Samandağ Meydan Köyü yakınlarında deniz yolu ile Balıkçı Cengiz diye bri aracılığıyla Harbiye beldesine getirildi (…) Bu işler için 2 hafta kadar önce Lazkiye’de Yusuf Nazik ve Nasır Eskiocak isimli şahıslara 4-5 milyon Suriye parası ve bomba eğitimi verildi. Yüklenen bombaları bizzat gördüm. Konu çok ciddi. Bunu Lazkiye’de Acilciler lideri Mihraç Ural ve yanındaki Hacı kod adlı biri planladı.”

saldırı planlarını Mihraç Ural ve ekibinin yapacağını, ve eylem için bin kg bomba ile iki transit minübüs hazırlandığını söyledi. Emniyet bu ihbar hakkında bir dosya açsa da MİT’i bir gün sonra bilgilendirdi. MİT’in operasyon taleplerine Savcı Şişman yine kapıyı kapatmıştı. Hakkında FETÖ üyeliği suçlaması bulunan savcının ayak sürümesi, Emniyetin hızlı davranmaması katillere zaman kazandırdı. 

Saldırıdan sonra failler kara yolunu kullanarak Suriye’ye kaçmaya çalışmıştı. Yolda, o bölgede faaliyet gösteren Suriyeli muhaliflerin de yardımıyla yakayı ele verdiler. Ancak saldırının önemli organizatörlerinden Yusuf Nazik Suriye’de kalmayı başardı.

****

Reyhanlı saldırısının ardından çeşitli basın organlarında katliamdan Türkiye devletini sorumlu tutan yayınlar başlamıştı bile. İstihbaratın ihmalkar davrandığı, Türkiye’nin saldırıyı bilerek önlemediği, katliamı Türkiye’nin destek verdiği “cihatçı” grupların yaptığı gibi iddialar gazetelerde yayınlanmaya başlamıştı bile. Aydınlık, Oda Tv, Cumhuriyet gibi yayınlar suçluyu çoktan ilan etmişti: Türkiye Cumhuriyeti.

****
Nisan 2016

Türkiye içinde, saldırıdan devleti sorumlu tutan yayınlar devam ederken ABD de “adli” bir dosya açılmıştı. Reyhanlı saldırısı öncesi emniyeti arayarak saldırı hazırlıklarını ihbar eden “Z” kodlu ihbarcı Mehmet Gezgin, bir Balkan ülkesinde FBI tarafından markaja alındı. Uyuşturucu ve silah kaçakçılığı yapan Gezgin’in bu faaliyetleri bir süredir Amerikalılar tarafından takip ediliyordu zaten. Tıpkı 25 Aralık soruşturmasının kilit isimlerinden biri olan eski polis Hüseyin Korkmaz’ı bularak onu ABD’ye kaçıran FBI, Mehmet Gezgin’i de bulmuş ve New York’a götürmüştü. FBI ajanları ona Reyhanlı saldırısını, saldırıdan önce yaptığı ihbarın detaylarını anlattırdı ve Türk güvenlik birimlerinin konuyla ilgili bir türlü harekete geçmediğini söylettirdi. 

Türkiye güvenlik birimleri konuyu haber almış ve bir çalışma başlatmıştı. “Türk istihbaratının ön görüsü şuydu: FETÖ üyesi Özcan Şişman’ın bilerek engellemediği Reyhanlı saldırısından devletin güvenlik birimlerinin sorumlu tutulacağı bir komplo hazırlanıyor.”

O aşamada devreye İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı girdi ve New York mahkemesine bir resmi yazı yazdı. Yazıda şöyle deniliyordu:

“Şüphelinin, savcı Özcan Şişman’ın kasıtlı ihmali sonucu vuku bulan bombalı saldırılardan FETÖ/PDY mensupları yerine devletin güvenlik ve istihbarat birimlerinin sorumlu olmasını gerektirecek şekilde oluşturulan kurgu ve mizansen içinde yer aldığı, bu eylem ve olaylara ilişkin bulgu ve bilgileri yetkisi olmayan kurum ve kuruluşlara verdiği, New York Güney bölgesi mahkemesindeki davada tanık olarak dinleneceğine dair bilgilere ulaşılmıştır.”

***
Aralık 2017

Savcılığın tek hamlesi bu değildi. İstanbul 2. Sulh Ceza Hakimliği’ne başvuran savcılık, Mehmet Gezer hakkında yakalama kararı çıkarılmasını talep etti. Talebi inceleyen hakim, 18 Aralık 2017 günü Gezer hakkında yakalama kararı çıkardı. 

Kararın gerekçesinde şöyle deniliyordu:

“Şüpheli Mehmet Gezer’in dava dosyası içeriğinden ve elde edilen bulgulardan anlaşılacağı üzere, görevli Cumhuriyet Savcısı Özcan Şişman’ın kasıtlı ihmali sonucu vuku bulan bombalı saldırılardan FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensupları yerine Türkiye Cumhuriyeti Devletinin güvenlik ve istihbarat birimlerinin sorumlu olmasını gerektirecek şekilde oluşturulan kurgu içerisinde yer aldığı, halihazırda elde edilen bilgilerden, şüpheli Mehmet Gezer’in vuku bulan bu eylem ve olaylara ilişkin bulgu ve bilgileri yetkisi olmayan kurum ve kuruluşlara vererek ve ileterek atılı suçu işlediğine yeterli delillere ulaşıldığından…”

Mehmet Gezer hala ABD’de…

***
Eylül 2018

ABD’de Halkbank davası gibi bir komplonun ayak sesleri duyulmuşken Reyhanlı Katliamı’nın baş faillerinden biri olan Yusuf Nazik, Suriye rejiminin kalesi Lazkiye’den alındı ve Türkiye’ye getirildi. Sorgusunda emri Suriye Muhaberatından aldığını itiraf etti, Mihraç Ural bağlantılarını anlattı. Türkiye, bu operasyonla hem Reyhanlı katillerinden birini Suriye’nin en korunaklı yerinden alarak ülkeye getirdi hem de haksız yere kendisine yöneltilen bu iftiraları yok etti.