ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye’den çekilme kararı, hem şaşırtıcı hem de sersemleticiydi.
Açıklamaya rağmen neticede sağı-solu belli olmayan bir ABD Başkanı söz konusu olduğundan Trump’ın sürpriz yapma ihtimaline karşı ABD’li yetkililer temkinli açıklamalar yaptı. Buna rağmen “tam ve hızlı bir geri çekilme” kararının nasıl ve ne şekilde uygulandığı ya da nasıl uygulanacağı ancak sahadan kontrol edilerek yorumlanabilir.
ABD Başkanı Barack Obama’nın İran’ın Suriye’deki etkisini azaltma amacıyla oynadığı ya da oynamadığı oyunda oyunun kurallarını değiştirmek için Başkan Trump’ta fazla seçenek kalmamıştı. Bir anlamda İranlılar, ABD’lileri 1983 yılında Beyrut ve Irak’tan çekilmeye zorladıkları gibi Suriye’nin doğusundan da çekilmeye zorlamış da oldular, burada Ankara-Tahran ve Moskova ittifakının da etkisi unutulmamalı.
İşin ilginç yanı ABD Başkanı Trump, kendisinin IŞİD’le Mücadele Koalisyonu Özel Temsilcisi Brett McGurk’un IŞİD’in halen tehlike teşkil ettiğini söylediği açıklamasından birkaç saat sonra örgüte karşı “zaferini’’ duyurdu.
Başkan Trump’ın bu kararı sadece Suriye’den askerini geri çekme kararıdır. IŞİD’e karşı bir zafer asla değildir. Washington yönetimi neticede Suriye’deki askeri varlığını iki hedefe yönlendiriyordu. Bu hedeflerde değişiklik olacağı da düşünülmemeli. Birinci hedef İran halen Suriye’de varlığını sürdürüyor. İkinci hedef IŞİD’te varlığını kan kaybına rağmen devam ettiriyor.
Bununla birlikte Suriye’de anayasa komitesinin kurulması için tarihin belirlenememesiyle siyasi çözüm sürecinde de ilerleme mevcut değil.
Trump’ın bu kararı 14 Aralık’ta Fırat Nehri’nin doğusuna operasyon düzenlemeye hazırlanan Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı son telefon görüşmesinde aldığını da öğrendim. Trump’ın bu kararı sonrası Suriye-Türkiye sınırındaki ABD askerlerinin oluşturduğu kontrol noktaları söküldü ve Menbiç’teki YPG unsurlarının hızla geri çekildiği gözlemlendi. Bu adımlar Ankara ile Washington arasında güveni artırmaya ve ilişkileri geliştirmeye yönelik hamleler olduğu kesin.
Moskova’dan S-400 hava savunma füze sistemini satın almaya karar veren Türkiye’ye Patriot hava savunma sistemi satışını ve F-35 savaş uçağı anlaşmasını onaylaması da buna işaret ediyor.
Washington’ın Suriye’de ettiği ihanetlerle başa baş giden ihanete uğrama listesine sahip YPGli ‘’müttefikleri’’ ise kendilerini “ihanete uğramış ve sırtından bıçaklanmış” gibi hissediyor.
ABD Başkanı Trump’ın bu kararının Türkiye, Rusya, İran ve Esad rejimi arasında Fırat Nehri’nin doğusunda bir yarış başlattığı da aşikar.
Türkiye’nin Ocak ayında başlatması beklenen harekatında YPG’yi Halep-Haseke karayolunun altına/güneyine sürmesi, Menbiç yol haritasını uygulayarak Suriye sınırında bir güvenlik şeridi oluşturması bekleniyor. Keza harekat başladığında ABD askerlerini Halep-Haseke karayolu hattına çekerek alanı TSK’ya açacaktı.
Eğer ABD’nin tutumunda bir değişiklik olursa bu sefer 2019 yılında Ras el-Ayn-Haseke hattına bir askeri harekatta gündeme gelecektir.
Fırat Nehri’nin doğusundaki merkezde (Deyr ez Zor ve civar bölgesinde) idari ve güvenlik düzenlemeleri ile Şam’ın yeniden kontrol sağlaması, İran’ın Suriye’deki rolünün “sınırlandırılmasının” gündeme alınarak, ABD çekilmesiyle uyumlu Tahran’ın da Ocak ayından itibaren Suriye’deki askeri varlığını azaltması beklediğim gelişmelerdir.
Ama ABD Başkanı Trump’ın “Artık Rusya, İran ve Şam rejimi, IŞİD bataklığında uğraşıp dursun” minvalindeki lafı ‘ihaleyi’ kime bıraktığını gösteriyor.
Aslında Trump, Pentagon’u da karşısına alarak aldığı bu kararla Amerikan elit ‘beyaz Amerikalı’ tabakasını da sorgulatmayı da başardı. Hem bu tabakanın hem de Trump’a muhaliflik yapan kitle Trump’ı küçümsüyor ve halkın geniş kesimlerinin verdiği desteği aşağılıyor.
Trump ülkenin üzerinde büyük bir mali külfette olan Suriye macerasından sahada YPG’yi kullanarak tek bir ABD askerinin ‘burnu kanamadan’ askerlerini tek parça ülkesine döndürmeyi başarmış bir başkan olarak tarihe geçti.
Trump bir nevi kendisine muhalefet edenlere şu mesajı verdi: ‘’ABD’nin omuzlarında taşıdığı küresel sorumlulukları didiklemeyin. Benim başkanlığımda diğer başkanlardan farklı olarak işimiz bitince girdiğimiz gibi bu sefer zaferle çıktık.’’
Neticede Trump, ‘sözünde duran’ lider profilini ülkesinde pekiştirmiş oldu.
ABD bir yandan Ankara’yı Moskova’dan uzak tutmak ve kendi nüfuz alanına çekmek için en büyük hamlesinde bulunurken, diğer yandan Başkan Trump bu kararla dikkatleri iç siyasi sorunlardan farklı bir yöne çekmeye ve ülkesinde Suriye’ye yönelik dış politika konusunda tartışma yaratarak ABD’nin Suriye politikasına yönelik eleştirileri ortadan kaldırmaya çalıştı. Trump “zafer” kazanarak askerlerini ülkesine döndürerek ve onları kahramanlar gibi karşılayarak iç siyaseti daha da karıştıracaktır
Suriye bağlamında işini bitiren Trump aslında ülkede bir çözüm sürecine inanmadığını da göstermiş oldu.
Bölgede her şey yeni baştan mı ?
Trump siyasi anlamda meydanı Recep Tayyip Erdoğan ve Vladimir Putin’e bıraktı.
Ama ABD Suriye’nin kuzey ve doğusunda kurmak istediği ve Irak’taki benzeri ile yakın ilişki kurarak önemli bir stratejik varlığa dönüştürmeyi hedeflediği Kürt ve Arap federasyonlarının kurulması hayalinden vazgeçmek istemeyecektir. Bu aşamada eğer böyle bir plan yürürlükte ise bu yapılar için merkez Deyr ez Zor olacaktır. Irak’tan Suriye’ye geçişteki en kritik bölge burası çünkü.
Esad rejimi açısından ise gün geçtikçe azalan kaynakları dikkate alındığında ülkenin orta ve doğusundaki doğal kaynaklara ve Irak sınırındaki verimli ticarete, petrole ihtiyacı olduğu düşüldüğünde bu bölge daha önemli bir hale gelecek. Ki ABD’nin YPG’ye tutturduğu bu enerji alanlarından kolay vazgeçmesi düşünülemez.
Türkiye’nin harekata temkinli yaklaşmasının ana sebebi ABD’nin SDG adını verdiği YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu yapının tasfiye edilmesini ve verilen silahların alınması için takvim oluşturulmasını beklemek. Muhtemel Ocak ayında SDG yapısının dağıtıldığı açıklayacak olan ABD’nin bu yapıya verdiği silah ya da askeri ekipman, askeri araçların hepsinin geri toplanmasını beklemekte saflık olur. ABD Koalisyon güçlerinin YPG düşkünlüğü de hesaba katıldığında birçok askeri malzeme ve silahın ‘operasyon zaiyatı’ olarak gösterileceği deve YPG’ye bırakılacağı da aşikar.
Türkiye’nin bir süre daha beklemesinin başka bir sebebi SDG içindeki silahlı Arap güçlerinin ayrılarak Suriyeli muhaliflerin saflarına katılmasını beklemesi. Zira ilk anda bazı Arap komutan ve gruplar ayrılarak ÖSO saflarına geçmek için temaslarda bulunmaya başladı.En az 15-20.000 olarak ifade edilen bu silahlı gücün kısa bir süre sonra hedefinin YPG olma ihtimali de çok güçlü.
Böylece Ankara’da artık iyice zayıflamış olan YPG için harekat seçeneğini uygulamaya koyacaktır. Ayrıca gene bu örgüt içindeki PKKlıların harekatı boşa düşürmek için Sincar bölgesine gitmesi de beklenebilir. Bu gelişmeyle başka bir herekatı yani Sincar operasyonunu konuşuyor olabiliriz.
Türkiye’nin muhtemel operasyonunda TSK Halep-Haseke karayoluna kadar inerek hem YPG’nin lojistik hattını kesecek hem de güvenli bölgesini sınırda oluşturacaktır.
Gene bu aşamada YPG’nin ve Türkiye’de saldırı düzenleyen ama Suriye’de üyeleri bulunan diğer terör örgütlerinin üst düzey kadrosundan bazı isimlerin operasyonla yakalanarak Türkiye’ye getirilmeleri de yüksek olasılık.
Daha önceki Mücerret yazılarında da belirttiğim gibi Suriye’nin bu bölgesi hem su, hem enerji hem tarım hem de Irak’a geçiş bölgesi olduğu için hayli önemli.
ABD’nin ne dediğine değil sahada ne yaptığına bakılmalı.Evet ABD askerini çekiyor ama diplomatik/siyasi temsilcileri bir şekilde bu bölgeyle temasını sürdürecektir. YPG’nin Suriye’nin başına bela ettiği ve hevesle inşaatına destek verdiği askeri üs’lerden ABD’nin çekilmesi beklenilmemeli. Hatta bu üsleri korumak için Fırat’ın doğusunda ‘uçuşa yasak’ bölge benzeri bir uygulamayı uygulamaya da niyetlenebilir.
Ama aynı zamanda kendisinin çıkmasıyla Rusya, İran ve Türkiye’nin de askeri varlığını sorgulatmak da muhtemel amaçlarından biri. Siyasi çözüm sürecinde Astana mekanizmasını çökertmek için yapmadığını bırakmayan Washington, masaya bu kez Suriye’den ‘ellerini yıkayıp’ ayrılmış bir şekilde oturacaktır.
Ankara açısından en büyük risk ABD’nin Türkiye’yi bu bölgede hem YPG hem de DAEŞ ile karşı karşıya bırakması. Keza sadece hava desteği verildiğinde sahada ilerleyebilen YPG’nin artık bu hava gücünden yoksun olması DAEŞ’in tüm bölgelerde kaybettiği yerleri geri alması ihtimalini de ortaya çıkarıyor.
Yaklaşık iki sene önce söylediğim gibi tekrar edeyim: YPG şu an Suriye’deki tüm silahlı grupların namlusunun ucuna gelmiş durumda.
Yapabileceği tek seçenek ‘katiliyle’ yani Esad ile masaya oturmak ve Türkiye sınırı başta olmak üzere Şam’ı idari ve askeri olarak hakimiyeti olan alanlara davet edip çağırmak olacaktır. Gene Esad’a bağlı birliklerin ve İranlı milislerin de Fırat’ın güneyinde YPG alanlarına yönelik olası bir harekat için hazırlandığı da biliniyor.
Hakimiyeti olan alanlarda YPG’nin Şam’ı tekrar nüfuz kurmak için davet etmesi yeni çatışma ve gerginlikleri de beraberinde getirecek.
Tüm bunlardan kurtulmak için YPG’nin yapabileceği bir şey daha var, kendisini tasfiye edip silahlarıyla birlikte rejim ordusuna bağlanmak.
Neticede tarihi günler yaşanıyor. Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Sayın Trump’la yaptığımız telefon görüşmesi, gerek diplomasi ve güvenlik birimlerimizin temasları, gerekse Amerikan tarafından yapılan açıklamalar, bizi bir müddet daha beklemeye yöneltti, tabi bu ucu açık bir bekleme süreci değildir. Önümüzdeki aylarda Suriye sahasında hem PKK/PYD unsurlarını hem de DEAŞ kalıntılarını ortadan kaldıracak bir harekat tarzı izleyeceğiz. Bunun bilinmesi lazım” demesi SDG/YPG’nin tasfiye edilerek silahlarının alınmasını beklediğini de ortaya koyuyor.
ABD Ankara’nın verdiği mesajı almış durumda ama Washington’un Suriye sicili pek de parlak olmadığı için bu harekatın çok üzün süre sarkmayacağını hatta Ocak’tan itibaren yapılacağını düşünüyorum.
Maç doksan dakika evet.
Ama 2018 yılının son maçının son dakikalarında gelen golle
Türkiye:1- ABD 0
Gol: Recep Tayyip Erdoğan.
Yorum ekle