“Merkez-çevre ilişkisi”, “sivil toplum” ve “mahalle baskısı” gibi kavramları Türk sosyoloji literatürüne kazandıran Prof. Dr. Şerif Mardin, ölümünün 3. yılında anılıyor.
Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli sosyologlardan olan Mardin, 1927’de İstanbul’da doğdu, Galatasaray Lisesi’nde başladığı orta öğrenimini ABD’de tamamladı.
Stanford Üniversitesi Siyasal Bilimler Bölümü mezuniyetinin ardından lisansüstü eğitimini Johns Hopkins Üniversitesi‘nde, doktorasını ise Stanford Üniversitesi Hoover Institute‘de yapan Mardin, daha sonra Türk modernleşmesi problematiğini genişletecek ayrıntılı makale çalışmaları kaleme aldı, 1954-1966 yılları arasında dönemin önemli dergisi olan Forum’da yazdı.
Ankara Üniversitesi’nde 13 yıl ders verdikten sonra Boğaziçi Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi’nin kurucu dekanlığı ve sosyoloji bölümü başkanlığı görevlerinde bulunan, ardından Washington’daki American University’de İslam Araştırmaları Merkezi Başkanlığını yürüten Mardin, daha sonra Türkiye’ye dönerek Sabancı Üniversitesi’nde Tanzimat Dönemi Türk Düşüncesi hakkındaki çalışmalarını geliştirecek bir programa başkanlık etti. 2011’de Emeritus statüsü alan Mardin, ömrünün son günlerine kadar çalışmalarını sürdürdü.
90 yıllık hayatına çok sayıda kitap, makale ve ödül sığdıran Prof. Dr. Şerif Mardin, 6 Eylül 2017‘de vefat etti.
Türk modernleşmesi, din-siyaset ve Jön Türkler üzerine yaptığı çalışmalarla öne çıkan Mardin’i, Işık Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hasan Bülent Kahraman AA muhabirine anlattı.
Kahraman, Mardin’in sosyal bilimler tarihine 1950’lerden itibaren önemli katkılarda bulunduğunu belirterek, şunları söyledi:
“Entelektüel tarih ve sosyoloji çalışan bir sosyologdu. Bu açıdan iki önemli olayı gerçekleştirdi. Birincisi, genellikle Türkiye’deki sosyal bilimler tarihi, malzeme ve metot itibarıyla uzun süre zayıf kalmıştır. Genç Osmanlıların genç düşünsel kaynaklarını onun çalışmaları sayesinde öğrendik. İkinci önemli özelliği de zor problemler üstünde düşünen bir bilim adamıydı. Mardin, bir sosyolog olarak, Türkiye’de içinde yaşadığımız fakat anlamını, tanımını, sınırlarını yeterince bilmediğimiz olguları, özgül bir biçimde ele alma ve temellendirme becerisine sahipti. Bu onun analitik düşünme yeteneğinden geldiği kadar büyük kültüründen de kaynaklanan bir sonuçtu. Bu yüzden de biz onun daha sonraki makalelerinde çeşitli sosyolojik problemlerin Türkiye’de nasıl karşılık bulduğunu öğrendik.”
Mardin’in, analitik düşünme ve zor problemlerle uğraşma yetisinin onu din sosyolojisi çalışmaya götürdüğüne işaret eden Kahraman, “Çığır açan, çok tartışılan, yerine göre çok eleştirilen analitik yorumlar getirdi. Şerif Mardin’in bu özellikleri onu Türkiye’de sosyal bilimler alanında son derece özgün bir konuma yerleştiriyor. Bizim sosyal bilimler hayatımızı yenilemiş ve ona derinlikler kazandırmış bir bilim adamıdır.” dedi.
Kahraman, şöyle devam etti:
“Mardin’in önemi, kavramlar üretmesinden kaynaklanıyordu. Bunlardan birisi de merkez-çevre teorisiydi. Türkiye’de bir merkez olduğunu ve buna mukabil bir çevre olduğunu iddia ederdi. Türk siyasetinin sosyolojik yapılandırmasını buna bağlı olarak çözümlüyordu. Merkez-çevre ve mahalle baskısı kavramları Türkiye’de çok uzun süre kullanıldı. Saray İslamı ya da aristokrasinin İslam kabulleriyle halkın İslam kabulleri arasında fark olduğunu bir sosyolojik problem olarak ortaya koymuştur. Devlet-toplum ilişkisinde ara konakların bulunmadığını, yani devletle yurttaşın arasında bir regülatör olmadığını, dolayısıyla toplumun devletin şiddetini veya şefkatini fazlasıyla hissettiğini söyler. Anadolu İslamı içindeki tarikatların, loncaların devletle yurttaş arasındaki regülasyonu sağladığını ortaya koydu.”
“Entelektüel hayata çok değerli kavramlar ekledi”
Prof. Dr. Kahraman, merkez-çevre teorisinin 1980’li yılların ortasından itibaren çığır açtığına vurgu yaparak, “Zaten Şerif Mardin 1980’li yılların sonundan itibaren önemini koruyan bir düşünürümüz olmuştur. Geliştirdiği mahalle baskısı kavramıyla da çok önemli bir işlev meydana getirdi. Bugün hayatımızı açıklayacak en temel kavram Türkiye toplumu açısından mahalle baskısıdır.” değerlendirmesini yaptı.
Kahraman, “Din konusunu çok analitik bir biçimde ve modern sosyolojinin sınırlarıyla birlikte ele aldı. Dini statik bir kategori olarak ele alıp, onun toplumsal plandaki rolünü irdelemek yerine, dini dinamik bir değişken olarak ele alıp, değişen toplum yapıları içinde de ne türden roller oynadığını ortaya koyan ilk sosyolog olması bakımından diğerlerinden ayrılır. ” dedi.
“Linç kültürü ve yok sayma eğiliminden Mardin de payına düşeni aldı”
Prof. Dr. Kahraman, Mardin’in bir sosyolog olarak Said Nursi’yi çalışması nedeniyle eleştirilere maruz kaldığını söyleyerek, bu anlamda kendisine gösterilen tepkiye üzüldüğünü söyledi.
Mardin’in kendinden sonraki sosyologlara büyük bir miras bıraktığını vurgulayan Kahraman, sözlerini şöyle tamamladı:
“Mardin’in kitaplarının yeterince okunduğu, analiz edildiği kanısında değilim. Her konuda yaşadığımız kategorik ayrışma linç kültürü, yok sayma eğilimi içinde Şerif Mardin’in de payına düşeni aldığı kanısındayım. Bu çok üzücü bir durumdur. Mardin’in görüşlerinin yeniden tartışılması gerektiği kanısındayım. Bunun için Şerif Bey’in kitaplarının analitik bir biçimde yeniden yayımlanması, analitik biyografisinin mutlaka çalışılması, makalelerinin tarihsel perspektifi verecek şekilde yeniden yayımlanması gerekir. Tüm makaleleri New York Üniversitesince yayımlandı. Şerif Bey’in yeniden ele alınması ve irdelenmesi önemlidir. Eğer bu çalışma yapılırsa entelektüel hayatımıza önemli katkılar sunmaya devem edecektir.”
“Sosyal ve siyaset bilimciler için büyük anlam ifade eden bir düşünür”
Bursa Uludağ Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Yaşar Sarıbay ise Mardin’in sosyal olgulara mümkün olduğunca objektif bakmayı ve iç mantığıyla anlamayı öngören çalışmalar yaptığını aktardı.
“Gerek din gerek siyaset sosyolojisi ile ilgilenenler Şerif Mardin’den çok şey öğrendi. Hepimize sosyal bilimlerin nasıl yapılacağını göstermiştir.” diyen Sarıbay, Mardin’in el atılması siyaseten riskli görülen konulara sosyal bilimler objektifliğiyle yaklaşmaktan çekinmediğini anlattı.
Sarıbay, şunları kaydetti:
“Belli çevrelerce dışlanmıştır. Mesela bu nedenle Bilim Akademisi’ne kabul edilmeyişi çok acı bir olaydır. Said Nursi incelemesini kastederek, ‘Nurculuğu parlatan bir akademisyen burada olmaz’ tarzında bir söylemle karşılaşması çok yaralayıcı bir şeydir. Hocanın yaptığı çalışma dindarlığı ya da Said Nursi’yi övmek anlamı taşımıyordu. Mardin sivil toplum ve tarikatları yani ikincil yapıları ele alıp, inceledi. Yerli bir sosyoloji ve siyaset bilimi yapmanın peşine düştü. Mahalle baskısı kavramını özgün bir şekilde ortaya atarken literatüre katkıda bulunayım güdüsüyle hareket etmedi. Hoca olaylar karşısında soğuk kanlı ve objektif bir yaklaşımı telkin etti. Bunları derken bir reçete sunmadı. Onu anlayanlar farkına varmıştır. ‘Objektif kalındığı takdirde incelenmeyecek bir konu yoktur’ fikrindeydi.”
Yorum ekle