Ankara’da 1 Haziran 1940’ta dünyaya gelen şair, hakim olan babası Niyazi Bey’in görevi nedeniyle Şanlıurfa Siverek’te başladığı ilköğrenimini, memleketi Kahramanmaraş’ta tamamladı.
Lise öğrenimine Ankara’da devam eden Zarifoğlu, son sınıfta edebiyat ve matematik dersinden bütünlemeye kaldığı için 1955’te başladığı lise öğrenimini ancak 1961 yılında bitirebildi.
Zarifoğlu, liseyi uzattığı yıllarda kısa süre vekil öğretmenlik yaparak tekrar Kahramanmaraş’a döndü ve bir gazetede çalışmaya başladı.
Lise yıllarında edebiyatla son derece ilgili bir arkadaş grubunun içinde olan Zarifoğlu’nun ilk şiir ve yazı denemeleri, yerel gazete ve dergilerde yayımlandı. Türk edebiyatının önemli isimlerinden Rasim Özdenören, Alaeddin Özdenören, Erdem Bayazıt ve Mehmet Akif İnan’la Maraş Lisesinde başlayan arkadaşlıkları, hayatlarının sonraki yıllarında “Diriliş”, “Edebiyat” ve “Mavera” dergilerinde sürdü.
Pilot olma sevdası
Aynı arkadaş grubu, 1956-1959’da “Yenilik”, “Yeni Ufuklar”, “Seçilmiş Hikayeler”, “Türk Sanatı”, “Varlık”, “Yeditepe”, “Dost”, “Pazar Postası” gibi yayınlarda yer aldı ve “Maraş’ın Sesi” gazetesinin sanat sayfasını hazırlayarak yazı ve eleştiriler yayımladı.
Lise öğrencisiyken bir süre güreşle meşgul olan ve son sınıfı uçma tutkusuyla okuyan Zarifoğlu, 1958 yılında katılmaya hak kazandığı bir planör kursuna, annesinin izin vermemesi üzerine gizlice katıldı. Yaz boyunca kurs görerek, “Türk Hava Kurumu Türkkuşu / Milli Model Uçak (B) Sertifikası” alan şair, jet pilotu olmak istediyse de kulağında çıkan rahatsızlık nedeniyle Hava Harp Okulu’na giremedi.
Zarifoğlu, 1960 yılında çıkmasına ön ayak olduğu “İnkılap” gazetesinde yaptığı haberlerin yanı sıra günlük yazılar yazdı, sanat sayfası hazırladı ve bu sayfada yazdığı yazılar, 1980’de çıkan “Yaşamak” kitabında topladığı günlüklerinin ilk örnekleri oldu.
Cahit Zarifoğlu, 1961’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümüne girdi ama üniversite yılları maddi imkansızlıklar içinde geçti.
Üniversite öğrenimi için gittiği İstanbul’da Necip Fazıl Kısakürek ve Sezai Karakoç’un, Cahit Zarifoğlu’nun kişiliği ve şiiri üzerinde büyük etkisi oldu.
Zarifoğlu, yazı hayatı boyunca lisedeki arkadaş grubuyla birlikte hareket ederken, Mart 1966’da yeniden çıkmaya başlayan “Diriliş” dergisi, Cemal Süreya’nın “Papirüs”ü, Memet Fuat’ın “Yeni Dergi”si ile “Türk Dili” ve “Soyut” gibi dergilerde şiirleri yayımlandı.
Asıl başlangıcını 1965’te, haftalık “Yeni İstiklal” gazetesinde, Rasim Özdenören’in yönettiği sanat sayfasında yapan ve burada Abdurrahman Cem ve Cahit Zarifoğlu imzalarıyla peş peşe 13 şiiri çıkan şair, bu şiirlerin tümünü 1967’de yayımladığı ilk kitabı “İşaret Çocukları”na aldı.
“Yedi Güzel Adam”
Kısa bir süre tercümanlık da yapan Zarifoğlu, 1969-1970’te ise “Hakimiyet” gazetesinde teknik sekreterlik yaptı ve yoğun çalışması nedeniyle üniversiteyi de 10 yılda tamamlayabildi.
Bir süre kağıt ve otomobil firmalarında da çalışan Zarifoğlu, 1972-1973’te, İstanbul’daki bir kolejde Almanca öğretmenliği yaptı. Kısa süreliğine iki kez Almanya’ya giderek dil eğitimi alan şair, Almanya seyahatlerinde otostop yaparak Avrupa’yı dolaştı.
Yedek subay olarak 1973’te İstanbul Tuzla’da başlayan askerlik görevini Kars Sarıkamış’ta sürdürüp 1975’te Kıbrıs’ta tamamlayan Cahit Zarifoğlu, askerliğin ardından aynı yıl Makine Kimya Endüstrisinde memuriyete başladı.
Şair, edebiyat çevrelerinde ilgiyle karşılanan ilk kitabını kendi parasıyla çıkardı ve kitabı yeterince dağıtamadığı için büyük bir kısmı elinde kaldı. Zarifoğlu’nun Eylül 1973’te çıkan ikinci kitabı “Yedi Güzel Adam”, en bilinen eserleri arasına girdi.
Zarifoğlu, Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Mehmet Akif İnan, Rasim Özdenören, Erdem Bayazıt ve Alaeddin Özdenören’i “Yedi Güzel Adam” şiirinde anlatmış ve bu gurubun adı artık, “Yedi Güzel Adam” olmuştu.
Son yıllarında çocuk edebiyatına yoğunlaştı
Zarifoğlu, mütercim sekreter olarak 1976’da TRT’ye geçti ve aynı yıl Necip Fazıl Kısakürek’in aracılığıyla, Abdülhakim Arvasi’nin soyundan gelen Van müftüsü Kasım Arvas’ın kızı Berat Hanım’la tanışarak 19 Ağustos’ta evlendi.
Düğününü Kısakürek’in nikah şahitliğinde Van’da yapan Zarifoğlu’nun Fatma Betül, Ayşe Hicret, Ahmet ve Arife adında 4 çocuğu dünyaya geldi.
Şair, 1983’te TRT İstanbul Radyosuna atanırken, amatör çizimler de yaptı ve Kısakürek’in bir gün ona “artist” diye seslenmesiyle, liseden bu yana “Aristo” olan lakabı, “Artist” oldu.
İçine kapanık bir karakteri olan ve şiirini temelde “İkinci Yeni”nin kazanımları üzerine kurarak bu akımda kendi yeniliğinin peşine düşen Zarifoğlu, alışılmadık söz dizimiyle, imge ve bütünlüğe verdiği önemle, Türk şiirine kendi orijinalliğini getirebilen şairlerden biri oldu.
Şiirleri İngilizce ve Arapçaya çevrilen Cahit Zarifoğlu, “Yeni Devir”, “Milli Gazete” ve “Zaman” gazetelerinde Ahmet Sağlam, Abdurrahman Cem ve Vedat Can gibi müstear isimlerle günlük yazılar kaleme aldı.
Şiir yazmakta zorlanmayan, kendi deyimiyle “ilhamı ele geçiren” ve ömrünün son yıllarında çocuk edebiyatına yönelen Zarifoğlu, çocuklar için yazdığı kitaplardan “Yürekdede ile Padişah” adlı eseriyle, 1984’te Türkiye Yazarlar Birliği Çocuk Edebiyatı Ödülünü kazandı.
Zarifoğlu, çoğunlukla “büyükler” tarafından okunduğunu düşündüğü çocuk kitaplarını, “Çocuklara yazmanın, yazmak dediğimiz dehşetli olayı kolaylaştıran bir yanı var. Acılarını azaltıyor, yazar kendini biraz daha rahat hissediyor. Çocukların safiyeti ve günahsızlıklarından gelen rahatlık bu. Belki de büyüklerin çekişmelerle dolu dünyasından bir kaçış.” sözleriyle açıkladı bir röportajında.
Şiirini “anlaşılmaz değil zor” olarak tanımlayan Zarifoğlu, şiirini “kapalı” bulanlara, bir söyleşisinde şöyle cevap verdi:
“Şiirlerimi genellikle ifade ettiğiniz gibi ‘örtülü manalı’ bulanlar çoğunlukta. Bu şiirin diline aşina olmayanların kolay kolay anlamları mümkün değil. Biraz gayretle anlaşılabilirler. Tarzım böyle. Buna rağmen yine isabetle belirttiğiniz gibi, bu kapalı anlamın gerisinde İslami bir muhteva mevcuttur, hepsinde olmasa bile. Şiir anlayışım üzerinde uzun boylu düşünmedim.”
Zarifoğlu, neredeyse edebiyatın bütün alanlarında kalem oynattığını, hikaye, roman, günlük, sohbet, fıkra, piyes, radyofonik oyun yazdığını ve yazdığı her şeye şiir gözüyle baktığını belirtmişti Akif İnan’a.
İyi bir dinleyici olan, fazla konuşmayan ama konuştuğunda da dinletmesini bilen Zarifoğlu’nu çocuk edebiyatına yönlendiren, dizelerindeki çocukları kendi çocukluğuna benzeten Mustafa Ruhi Şirin oldu.
Şirin, okudukça sevdiği ve 1979 sonlarında tanıştığı Zarifoğlu’nun şiirini “ürpertili bir dünya” olarak tanımlarken, hayretle başlayan bu şiirin sonradan tasavvufa yöneldiğini ifade ettiği günlüklerinde, Zarifoğlu’nun ötelerden gelen bir ilham coşkusu içinde olduğunu anlatarak, “Bu coşku, onu önce kendisiyle hesaplaşmaya götürüyor, sonra topluma bir kapı aralıyor. Hemen bütün şiirlerinde kullandığı içe açılma, iç sezgileri yansıtma yöntemi onu ruhun özüne doğru harekete yöneltmiştir. Dış dünyaya da hep bu içten bakışla yaklaşır, dış dünyayı hikaye ederken de bu iç oluşuma yaslanır. Düşünceyi saklar, kolay kolay kendini ele vermekten yana değildir.” sözlerine yer verdi.
Selim İleri’ye göre Zarifoğlu’nun bir gün daha aydınlık bir ortamda acısını asıl okuruna iletebilecek şiiri “yaşamı ve ölümü bir sorgu gibi karşımıza çıkaran”dı.
Soyut zannedildiği için kapalı görülen şiirlerinin, şairin hayatıyla birleştirildiğinde daha iyi anlaşılabileceğini ifade eden, yakın dostu Rasim Özdenören oldu.
Zarifoğlu’nun şiirinin Baudelaire, Rimbaud ve Necip Fazıl’ın şiirleri gibi olduğunu belirten Özdenören, bir konuşmasında şair için şu sözleri sarfetti:
“Kendi hayatını şiirine katan bir şairdi. Hayatı hakkında bilgimiz olursa o şiirler bize kendini rahatlıkla açabilir. İçten içe çocuklara, yaşlılara anlaşılmaz derecede bağlılığı vardı. Cahit Zarifoğlu, cebinde sürekli şeker taşır, sokakta çocuklara, yaşlı kimselere rastladığında cebinden şeker çıkarır onların gönlünü almaya gayret ederdi.”
Ramazan Dikmen de Zarifoğlu için yazdığı yazdıda, onun şiirinin gümrah bir ilhamdan geldiğini savunarak, “Uzun bir şiir yolculuğu için gerekli fıtri donanıma baştan sahip oluşu, onun şiirde kendi özgün ve biricik güzergahını cesaretle bulmasını ve yürümesini sağlamıştır. Olabildiğince kendisi olmuş, neredeyse hiç etkilenmemiş bir şairdir Zarifoğlu.” ifadelerini kullandı.
Vefatının ardından yazdığı yazıda “kardeşim” diye bahsettiği Zarifoğlu’nun riyasız ve halis olduğunu vurgulayan İsmet Özel, “Cahit Zarifoğlu, benim için sahip olduğumuz iktisadi müşterekten, kişisel dostluğumuzdan önce de değerli bir şairdi. Onu 1966 yılında ne dediğini bilen, yaptığı işi ciddiye alan ve düşünceleri uğruna fedakarlığı göze almaktan çekinmeyen biri olarak tanıdım.” değerlendirmesinde bulundu.
Cemal Süreya ise Cahit Zarifoğlu’nun şiirinde çok şeyin serüven duygusundan doğduğunu ve o serüvenlerin kahramanının kendisi olduğunu ifade etti.
Şair, pankreas kanseri nedeniyle, 7 Haziran 1987’de İstanbul’da vefat etti.
Eserleri
“İşaret Çocukları”, “Yedi Güzel Adam”, “Menziller”, “Korku ve Yakarış”, “Şiirler” isminde şiir kitapları olan Zarifoğlu, “Serçekuş”, “Ağaçkakanlar”, “Katıraslan”, “Yürekdede ile Padişah”, “Motorlu Kuş”, “Küçük Şehzade”, “Kuşların Dili”, “Gülücük” ve “Ağaçokul” isminde çocuk kitapları da kaleme aldı.
Zarifoğlu, günlük türünde “Yaşamak”, roman türünde “Savaş Ritmleri” ve “Anne” eserlerini yazarken, deneme türündeki “Bir Değirmendir Bu Dünya” ve “Zengin Hayaller Peşinde” isimli eserlerinin yanı sıra, “Sütçü İmam” adlı tiyatro oyunununa da imza attı.
Yorum ekle