Genel

CHP’nin seçim diline bakarsak, Başkanlık sistemi Türkiye’yi normalleştiriyor

Türkiye, bölgesel ve küresel gerilimin yükseldiği bir dönemde, bir çok açıdan çok kritik bir seçime gidiyor. 24 Haziran’daki erken seçim öncesinde Cumhurbaşkanı adayları ve partilerin, söylemleri, eylemleri ve vaatlerine ilişkin bir çok şey okuyoruz. Peki, az bir zaman kala seçmenin nabzı ne durumda? Adayların performansı nasıl? Kandil operasyonunu sokak nasıl değerlendiriyor? HDP barajı aşar mı? […]
Türkiye, bölgesel ve küresel gerilimin yükseldiği bir dönemde, bir çok açıdan çok kritik bir seçime gidiyor. 24 Hazirandaki erken seçim öncesinde Cumhurbaşkanı adayları ve partilerin, söylemleri, eylemleri ve vaatlerine ilişkin bir çok şey okuyoruz. Peki, az bir zaman kala seçmenin nabzı ne durumda? Adayların performansı nasıl? Kandil operasyonunu sokak nasıl değerlendiriyor? HDP barajı aşar mı? Cumhur İttifakı Meclise çoğunluk olarak girer mi?
Soru çok, cevaplar havada uçuşuyor. Soğukkanlı, dengeli ve belgeli bir değerlendirme için GENAR Genel Müdürü İhsan Aktaş’ın kapısını çaldık. Önemli şeyler söyledi, ilginç noktalara temas etti.
Ramazan Bayramınızı tebrik ediyor, 24 Haziran’ın bir Türkiye Bayramına dönmesini temenni ediyoruz. İyi okumalar.

 

Röportaj: Abdulhamit Güler
Fotoğraflar: Taha Erham Keleş

 

Seçim sürecindeyiz. Erken seçim oldu, ramazan oldu, yaz oldu bu yüzden hem hareketli hem de sakin geçiyor. Siz bu seçim sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Seçimin öne alınmasıyla doğru yapıldığını düşünüyorum. Çünkü dünyada ekonomik dengeler iyi gitmiyordu, küresel anlamda piyasalar bozuktu. Bu, Türkiye’nin seçimini de etkileyecekti. Dolayısıyla, erken başlangıç hükümetin lehine gibi oldu. İttifaklar kuruldu. “Millet İttifakı”nın görünürde iki cephesi var. CHP, Saadet Partisi ve İyi parti, görünmeyen ortak da HDP’dir. Eğer ikinci tura kalırsa görünmeyen ortak da görünen ortaklara dahil olacak. “Cumhur İttifakı” sürece avantajlı girdi. Ama seçimlerde her zaman hikaye şudur, “İktidar partisi oy verir, muhalefet partisi oy alır.” Bunun dozunun ne kadar olacağı partilerin vaatlerine göre, milletin isteklerine göre ve kampanyalara göre seçim sürecinde belli olur.

“Cumhur İttifakı” kurulduktan sonra “Millet İttifakı” da ortaya çıktı. İttifak meselesi koalisyondan farklı bir şeydir. Siyasi ve toplumsal olarak bu bir normalleşme belirtisi mi?

Dilden okuyabiliriz. Siyasi partilerin kurduğu dile bakacak olursak normalleşme meselesi gibi duruyor. Örneğin, CHP bir seçime girdiği zaman Atatürkçü değerlere ne kadar bağlı olduğunu, ne kadar ulusalcı bir parti olduğunu vurgulardı. Şimdi, biraz da adaylarının etkisiyle ne kadar dindar olduklarını, ne kadar hoşgörülü olduklarını ön plana çıkarıyorlar. Yani, sadece CHP’nin dilinden bile okuyacak olursak ittifaklar, başkanlık sistemi Türkiye’yi normalleştiriyor.

 

“SP, CHP’DEN YÜZDE 1 OY ALIYOR”

Saadet Partisinin bu ittifaktaki yerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

İlkeler üzerinden bir siyaset üretmek gerek. Belki bir gün kendisiyle baş başa kaldığı zaman kendisini sorgulayabilir, Saadet Partisi. Nihayetinde zihinlerden bir CHP kodu vardır, din eğitimini yasaklayan ve dini hayatı kısıtlayan, mümkün mertebe Müslümanların varlığına baskı kuran… Şimdi Refah Partisi dönemini hatırlayın. “Laiklik elden gidiyor.” diye bir kampanya vardı. Bu insanlar Refah Partisi’nin fikirlerine değil varlığına karşıydı. Bu kodların ne kadar değişeceğini zaman gösterecek.

Saadet Partisi nereden oy alıyor diye baktığımız da, CHP’den yüzde 1, AK partiden binde 2 oy gelmiş. Dolayısıyla CHP’nin Saadet Partisini öne çıkarması kendi seçmeni açısından olumlu olmuş ve CHP’liler Saadet Partisi’ne oy veriyorlar.

“SP’LİLERİN YÜZDE 90’I İKİNCİ TURDA ERDOĞAN’A OY VERİR”

Yani Saadet Partisinin oyları arttı mı?     

Yüzde 2 civarına gelebilir diye düşünüyorum ama ikinci tura kalırsa Saadet Partisi seçmeninin yüzde 80-90’ı tekrar Tayyip Erdoğan’a döner. Seçmenlerin öyle esnek refleksleri vardı. Temel beye oy verirken verirler ama ikinci tura kalırsa Tayyip Erdoğan’a verirler.

“İP KAN KAYBEDİYOR, MHP YÜKSELİŞTE”

Meral Akşener bu süreçte nasıl bir performans gösteriyor?

Meral Akşener çok popüler girdi. Çatı adayı kabul etmedi, kendi adalığı konusunda ısrarcı oldu. Bazı araştırma firmaları da yüzde 8’den 18’e kadar oy alabileceğini söylediler. Meral Akşener, Afrin Harekatı sürecinde CHP’den yüzde 4 oy geçişi sağlamıştı. Cumhurbaşkanlığı için CHP’nin içinden, CHP’li bir aday çıkınca bu oylar geri döndü. Merak Akşener’in dışarıdan aldığı bir oy oldu ama yüzde 8 bandını kilitledi, belki bundan sonra daha da geriye düşebilir. AK Parti ile CHP rekabeti arasında gölgede kaldı. Meral Akşener’in bir örgütü yoktur, parti örgütü yeni ve çok zayıf. Dolayısıyla düşüşünü engelleyecek bir tabanı da yok. Meral Akşener bugünkü durumdan daha da geriye düşebilir.

MHP bir düşüş yaşadı fakat Meral Akşener’in bu düşüşünden istifade ederek  geriye oy kazanma ihtimali de var. Nihayetinde parti MHP’nin içinden bölünüp çıktığına göre en büyük oy alma potansiyeli MHP’den. Şu dönemde MHP oylarını geriye devşirebilir diye düşünüyorum.

 

“KÜRT HALKI HDP’YE KÜSKÜN VE KIZGIN”

HDPnin durumu nasıl olabilir, barajı geçer mi?

HDP, 7 Haziran’da önemli oy aldı, yüzde 13 civarında. Sonra 1 Kasım seçimlerinde oyu yüzde 10’a düştü. Hemen arkasından hendek siyaseti geldi. Onun özü şuydu: Bazı uluslararası dostlarımız ve bazı düşmanlarımız PKK üzerinden Türkiye’den toprak koparma niyetindeydi. O özyönetim, biz belediyeleri alalım özerk yönetelim gibi bir şey değildi, daha başka bir şeydi. O zaman hatırlarsanız Cumhurbaşkanımız Lozan’dan bahsetti. Lozan’ın Türkçesi şuydu, “Biz toprak verecek bir ülke değiliz, gerekirse eski acılarımızı hatırlarız. Toprak vermek bir tarafa, biz toprak alırız.” Bırakın toprak almayı şu an Terör örgülerini ülke toprakları dışında kovalıyoruz.

HDP seçmenine gelince, PKK’nın hiçbir eylemine cevap vermedi. Halk PKK için gösteri yapmadı. HDP’nin toplantısına gitmedi, mitingine katılmadı, aslında bir küskünlük var. Hendeklerde insanların hanelerine tecavüz etmeleri, fakir fukara çocuklarını ölüme göndermeleri… HDP de PKK da Kürtlerin siyasetiyle, ekonomisiyle, geleceğiyle ilgilenmeyi bırakıp uluslararası projelerin yemi haline geldiler. Ama yüzde 9 oyu da partinin lehinde tuttu.

AK Partinin Güneydoğu adayları eleştirildi, özellikle Diyarbakır, bu konu hakkında neler söylersiniz?

Daha enteresanı HDP’nin adayları da eleştirildi. Bütün demografik yapıyı bilmediğimiz için sadece duyduğum her iki partinin de adaylarının tartışıldığı. Bölge zaten tartışmalı bir bölge. HDP bölge insanından ziyade kendi içerisindeki marjinal sol adayları öne çıkardığını, orada Kürtlerin oyları ile Türkiye’nin geleceği ile ilgili ümidi olmayan, hayal kuramayan Türk solu var. HDP üzerinde çok etkililer.

“MUHARREM İNCE, CHP’NİN 80 YILLIK GELENEĞİNE MUHALİF”

Seçim sürpriz oldu. Adayların ve partilerin seçim kampanyalarını ve söylemlerini nasıl yorumluyorsunuz?  

Recep Tayyip Erdoğan ve Ak Parti, üçleme yaptı. Beyannamede bugüne kadar yaptıkları yatırımları sıraladılar. İkincisi, muhalefetten gelecek eleştirileri ve halktan gelecek itirazları bir veri olarak aldılar. Örneğin kişisel hak ve hürriyetler, gelir dağılımındaki adaletsizlik. Üçüncüsü, geleceğe dönük yapacaklarını anlattı.

Muhalefetin söylemlerine baktığımız zaman, Muharrem İnce daha popüler dil kullanıyor, daha çok harcamaya dönük. Türk seçmeni bakıyor yol var, otoyol var, uçak var, hastane var yani ihtiyaçlarını giderecek temel problemlerin kalmadığını düşünüyorlar. Dolayısıyla, büyük yatırımlardan çok ‘ben ne kazanacağım bu işten, hayat şartları nasıl yükselecek’ söylemine baktılar. Ulusal meselelerin unutulup da insanların kendi dünyalarına yönelmeleri ilginç geldi.

Fakat karar haftasından önceki son hafta bu popülizm, keyifli söylemler bir tarafa bırakılır ve insanlar mukayeseye başlarlar. Mukayese de hükümet daha avantajlı duruma geliyor.

Muharrem İnce, CHP’nin 80 yıllık geleneğine muhalif bir söylem kullanıyor. CHP’ye muhaliflik var. Muharrem İnce başkan olduğunda kadrosu CHP’li olacak. Bu kalıplaşmış 80 yıllık zihniyet acaba Muharrem İnce gibi davranacak mı? Zannetmiyorum, orada büyük bir uçurum var. Muharrem İnce Süleyman Demirel pozisyonunu tutturdu ama Kemal Kılıçdaroğlu’nun kadrosun baktığımız zaman onların esnemesi için kırk yıl daha geçmesi gerekiyor. Dolayısıyla, millet bu hesapları yapacak.

Bu süreçte araştırma şirketleri daha itinalı davranıyor, bunun sebebi nedir?

Doğrusu, böyle itinalı davranan biziz. İtinalı davranan yok. O da şöyle, müşteriye çalıştığımız için müşterinin izin vermesiyle biz ancak açıklama yapabiliyoruz.

İnce’yi yüzde 30 gösteren araştırma firmaları var ya da İyi Partiyi 18 gösteren. Firmaların son hafta araştırmalarına bakmak lazım.

Normal zamanda 5 firma kamuoyuna bilgi verirken firma sayısı seçim zamanı 50 ye çıkıyor. Bir dahaki seçime kadar firmaların ismini hiç duymuyoruz. Bir de böyle bir durum var.

 

“ARAŞTIRMA ŞİRKETLERİ SEÇMENİ ETKİLİYOR”

Peki, araştırma şirketleri seçmenin tercihinde etkili oluyor mu?

Bir araştırma şirketi kurumsal olsun veya olmasın, kalıcı olsun veya olmasın kamuoyunu etkiliyor. Düşünün oyu küçük olan partiye yüzde 5 oy alacaksınız dediğiniz zaman heyecanlanır taban, araştırma şirketinin kalitesine de bakmaz.

“CUMHUR İTTİFAKI AVANTAJLI”

En son araştırmalarınızı göz önünde bulundurarak sizin seçimlere yönelik genel değerlendirmeniz nedir?

Seçim başlamadan önce vatandaşa sorduk, “Cumhur İttifakı’nın kurulmasını olumlu buluyor musunuz?” Yüzde 54 olumlu demişti. “Millet İttifakı’nın kurulmasını olumlu buluyor musunuz?” yüzde 37 olumlu bulmuştu. Demek ki iki partinin 37’lerde, ötekinin de 54’lerde Türk toplumu tarafından olumlu bulunma durumu var. Bu süreçte ince kaymalar olabilir, ona bakılır. Bizim gördüğümüz, Cumhur İttifakı daha avantajlı görünüyor.

“Reis’e oy vereceğim ama AK Partiye oy vermeyeceğim” söylemini nasıl buluyorsunuz?

Onu AK Partililer kendi elleriyle çoğalttılar. İki türlü seçmen var. Bir, adam CHP’li ve 2014 seçimlerinde yaklaşık yüzde 10’u Recep Tayyip Erdoğan’a oy vermiş, Ekmeleddin İhsanoğlu’na kızgınlıktan olabilir. 2014’te ikili seçim olduğunu düşünelim, bir CHP’li Tayyip Erdoğan’a oy verdikten sonra gidip Ak Partiye oy vermek zorunda değil.  Acaba şöyle olabilir mi? Ak Parti’den kızgın bir kitle, ”Reise verdim oyumu, manevi sorumluluğumu da attım ama mahallemdeki vekili de beğenmedim” diye refleks gösterebilir mi? Onu da bakıp göreceğiz.

 

“CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİ UZLAŞMA KÜLTÜRÜNÜ GETİRDİ”

İttifak partilerini ele aldığımızda neler söylersiniz?

Cumhurbaşkanlığı sistemine geçişin Türk toplumuna uzlaşma kültürünü getirdiğini gördük. Ak Parti, MHP ile ittifak yaptı. Büyük Birlik Partisini yanına aldı, HÜDAPAR onu destekliyor. Baktığınız zaman yelpaze bayağı farklı. Diğer tarafta, kıyamet kopsa bir araya gelmeyecek CHP ile Saadet Partisi ve İyi Parti de oraya eklemlendi. İkinci tura kalırsa MHP’den ayrılıp daha iyi milliyetçi parti kuracağız diyen İyi Parti, HDP ile aynı tarafta olacak. Onun içeriğine bakacağız, ne kadar bu işten mutlu olacaklar?

Bizim çocukluğumuzdan bugüne kadar dindarların dışlandığı, horlandığı, tehlike gördüğü bir süreçten geçtik ama sosyolojik hakikate zıttı. Bu toplum, dindar bir toplumdur. Allah inancı yüzde 97’lerde, ibadet yapma yüzde 70’lerde. Dindar Türk toplumuyla karşı karşıyayız fakat toptan dışlama kültürü vardı. Bugün siyasetçilerin söylemine baktığımız zaman herkes dinden, imandan, başörtüden bahsediyor. Toplumun sosyolojik hakikatini seçim için de olsa görmeye başladılar. Bu önemli bir şey. Türkiye sosyolojisinin dindar yapısının siyasi partiler tarafında görülmesi ve kavranması Türkiye’nin geleceği için de önemli işaretler veriyor.

Kandil operasyonu seçim sürecinde sokakta nasıl karşılık buluyor?

Kandil’i bütün değerlendirmek lazım, hükümet on-on beş şehirde aynı anda PKK’nın bomba patlattığı zor günlerde terörü Türkiye sınırlarında yendi ve şu an terörü uluslararası topraklarda kovalıyor hükümet. Güvenliği teminat altına alıp teröristleri bulunduğu yerde takip etmek önemli bir şey. Kandil sembolik bir yer. Afrin yıkıldıktan sonra örgütün psikolojisi, örgüt-ABD ilişkileri yıkıldı. Afrin’de biz o başarıyı sağlamasaydık Menbiç’de mutabakat olmazdı. O, bir kararlılık göstergesiydi. Kandil’in de bir özelliği var. Kandil’den hem Türkiye sınırına terörist gelip insan öldürebiliyor, Suriye ile hattını Kandil’den kuruyorlar, Irak içlerine de oradan hareket edebiliyorlar. Örgüt, üç-dört noktaya hareketi Kandil’den yapıyordu. Türkiye’nin sembolik olarak orayı ele geçirmesi kıymetli ve örgütün hareket kabiliyetini kıracak. Sokağa yansıması da şudur, güvenlikle alakalı Türk halkının takdiri vardır.

“KANDİL’E BAYRAK DİKİLİRSE NE OLUR?”

Sandığa doğrudan yansır mı?

Çok enteresan bir hava da var, onu çözmeye çalışıyorum. Kandil’e bayrak dikildi varsayalım. Afrin’deki başarıyı millet heyecan olarak hissetmişti. Bu seçim sürecinde Türkiye uzayda yerleşim yeri kursa galiba millet onunla çok ilgilenmez. Benim emekli maaşım ne olacak gibi bakıyor, böyle bir değersizleştirme meselesi de var. Onu tam çözemiyorum.

İnsanımız Türkiyenin başarısına alıştığı için mi?

Eğer terör endişesi olsa, terör gelip insanları İstanbul’da tehdit etse Kandil’e bayrak dikmek çok kıymetli hale gelir. İnsan bakıyor Diyarbakır’da terör yok, Mardin’de terör yok, bizi tehdit eden bir şey yok. Post-modern dönemde insanlar çok diyalektik ve analitik düşünmüyorlar, anlık düşünüyorlar. Uzun vadede düşünüp oradaki riskin bertaraf edilmesinin neye karşılık geldiğini hesap etmiyorlar. Buna rağmen seçmenin sağduyusu, doğru karar verme kültürü, muhakemesi vardır. Bu zamana kadar da sağduyulu olmuştur.