Yazarlar

Türk Eğitim Sistemi Neye Karşı Olmalı?

Eğitim meselemizde soru işaretini doğru yere koyabilmiş değiliz maalesef. Eğitimin tali sorunlarını konuşuyoruz. Bunların kimilerini de çözüyoruz. Kimileri çözülemeden öylece duruyor. Fakat bunların bağlı olduğu asıl meselenin ne olduğuna vakıf değiliz. Zira dünyayı döndürdüğü sanan şeytani postmodern popülizm ideolojisinin mahiyeti ve gayesinden ya haberdar değiliz ya da ona karşı gücümüz yetmeyeceği için karşımıza almak istemiyoruz. […]

Eğitim meselemizde soru işaretini doğru yere koyabilmiş değiliz maalesef. Eğitimin tali sorunlarını konuşuyoruz. Bunların kimilerini de çözüyoruz. Kimileri çözülemeden öylece duruyor. Fakat bunların bağlı olduğu asıl meselenin ne olduğuna vakıf değiliz. Zira dünyayı döndürdüğü sanan şeytani postmodern popülizm ideolojisinin mahiyeti ve gayesinden ya haberdar değiliz ya da ona karşı gücümüz yetmeyeceği için karşımıza almak istemiyoruz.

Postmodern popülizm, dünyada insan neslini alıklaştıran bir ideoloji. İnsanlardan turistler yaratmaya çalışan, onların ömürlerini tuvalet, yatak odası ve mutfak arasına sıkıştıran bu ideoloji, küresel kapitalizmin hayatta kalmasının da garantisi. ABD ve AB’nin halkları bu ideolojiyle tam bir alığa dönüşmüş durumda. Bilinçleri gitmiş bu zavallılar, türlü narkotiklerle uyuşturuluyorlar. Durumlarının farkına varılamasın diye de sözüm ona entelektüeller bu işin içinde yerini bir şekilde almakta.

Slovaj Zizek’in yediklerini üstüne döken bir çocuk misali sevimli entelektüel pozlarını bir düşünelim… Ya da bizdeki Marksistlerin övüncü olan Birikim dergisinin bugünkü halini… Birikim’in son sayısı “Popülizm” üzerine sözgelimi. Postmodern popülizmi yüz yıl önceki popülizm sanan ve bunu da günümüz siyasetini halkın beklentilerinin belirlemesi olarak algılayan bir kavrayış düzeyine denilecek söz bulmak güç. Postmodern popülizm, dünyanın örnek insanlardan oluşan bir tımarhane olması üzerine işleyen ideolojidir. Ve maalesef bizim Marksistler bu meselenin Adorno’nun çözümlemelerinin de öncesi olan boyutlarının sadece bilgisine sahipler. Kavrayışınaysa, sadece bugün değil hiçbir dönemde sahip olamadılar. Türk milletinin tarihi rolünün dünyayı alıklaştıran küresel kapitalizme karşı yegâne güç olduğunu bir türlü benimseyemediler. Onların kafaları da en az kapitalistler kadar aydınlanmanın Batılı idealleri ile dönmüştü. Bu nedenle vaktiyle SSCB’nin emperyalizmine ses çıkarmadılar. Kimileri SSCB’den talimat almadan en ufak bir fikir serdedemedi. Frankfurt Okulu fantezisini Türkiye’de yaşamaya çalışan kimileriyse güya bir Marksist olarak SSCB’den bağımsız düşünebilir şeklinde bir poz vererek düşünme eylemini bir haz nesnesine indirgedi. Hâsılı Türkiyeli Marksistler, Türk milletinin ABD ve AB halkı gibi içinden irfanı alınarak alıklaştırılmasına asla ses çıkarmadı. Aksine bundan memnun da oldular. Ne de olsa Türk milleti de benzerleri gibi alıklaştırılmakta ve atalarının tarihi rolünden uzaklaşmakta idiler. İslam’ı ve Türklüğü zaten benimsemedikleri için sorun yoktu. Bu nedenle de Marksistlerimiz postmodern popülizmi daima desteklediler.

Postmodern popülizm ideolojisinin hedefinde bir türlü alıklaştıramadığı Türk milletinin olduğu aşikardır. Türkiye’de eğitimi bir kariyer basamağı olarak gören sözüm ona aydın tipler, postmodern popülizmin en kolay alıklaştırdıkları kesim oldu. Bu kesim, Batı’nın ideallerini dünya hayatında bir insanın sahip olması gereken en yüksek idealler olarak gördü. Sözüm ona “iyi bir eğitim” aldıkları için de bir statüleri vardı. Maddi imkânlara da sahiptiler. Edindikleri çok şey olduğu için onları kaybetmekten de korkarlardı. Bunların karşısındaysa büyüklüklerinden ötürü yığın, kütle, kalabalık olarak adlandırılan oysa sahip oldukları hassalarla karşılarındaki kesimi fersah fersah geçmiş, millet olma şuuruna ermiş fertler bulunmaktaydı. Durum hâlâ da böyledir…

İşte bugün eğitimimizin temel meselesi, millet olma şuuruna ermiş bu fertlerin çocuklarını birer “alık” konumuna düşürmek isteyen postmodern popülizm ideolojisine engel olmaktır. Eğer bu başarılamazsa, yani Türk milletinin gelmekte olan nesilleri postmodern popülizm ideolojisinin birer tüketim aygıtı haline getirilirse, dünyadaki kötülüğünün önünde duracak yegane insan tipi de nesli kaybolan canlılar gibi olmakla yüz yüze gelecektir. Türk eğitim sisteminin aklından çıkarmaması gereken temel şey, budur. Geri kalan her husus, bu bilinçle sevk ve idare edilebilir. Postmodern popülizmin düşürülen maskesi neticesinde gençlerimizin gelecekleri için fanteziden ibaret olan, hayatlarının ve dünyanın gerçeklerini ertelemek anlamına gelecek fantastik tercihler yerine işlevi olan bir eğitimi seçmelerinin önü açılabilir.

Postmodern popülizm ideoloji, Türk milletini tarihin semalarında seyrettiği irtifadan yere çakıp ondan koca bir avam oluşturmak istemektedir. Türkiye’ye karşı yürütülen kültür savaşı bu yöndedir. Buna karşı bir kültür iradesi ortaya konup gençlerimizin bilinçlerini, iradelerini geliştirmek durumundayız.

Türkiye kendi tarihi kaderine uygun, milletinin her unsurunu bir ve beraber kılacak bir “kültür iradesi” ortaya koyabilir. Günü kurtaran çözümlerin yanında sonraki yılların planları hazırlanabilir. Kolaya kaçan bir eğitim sistemi ortaya koyduğumuzda, kolaya kaçan aileleri ve gerçeklerden kaçan gençleri eleştiremeyiz.