Yazarlar

Hayaller ve Gerçekler Arasında Fırat’ın Doğusu

2015 yılında Türkiye, Fırat Nehri’ni geçmeye çalışan YPG üyelerine karşı Eylül/Ekim aylarında iki kez müdahalede bulundu. Aynı dönemde şiddetli çatışmaların yaşandığı Kobani ile Cerablus hattı arasında Fırat Nehri üzerindeki iki köprünün de IŞİD tarafından tahrip edilmesiyle YPG, Türkiye sınırına yakın Cerablus’a buradan geçemeyeceğini anlamıştı. Fırat’ın batısına geçip Afrin’e bir koridor oluşturma hesabındaki YPG için köprülerin […]

2015 yılında Türkiye, Fırat Nehri’ni geçmeye çalışan YPG üyelerine karşı Eylül/Ekim aylarında iki kez müdahalede bulundu. Aynı dönemde şiddetli çatışmaların yaşandığı Kobani ile Cerablus hattı arasında Fırat Nehri üzerindeki iki köprünün de IŞİD tarafından tahrip edilmesiyle YPG, Türkiye sınırına yakın Cerablus’a buradan geçemeyeceğini anlamıştı.

Fırat’ın batısına geçip Afrin’e bir koridor oluşturma hesabındaki YPG için köprülerin imha edilmesiyle planlarına en uygun mevkii Tışrin Barajı olarak öne çıktı. Barajın ele geçirilmesiyle Fırat Nehri üzerinden karayoluyla geçmek de mümkün olacaktı.

YPG’nin o günlerde Fırat’ın batısına geçişi Ankara ve Washington arasında halen devam eden gerginliğin ana teması oldu. Suriye’den bahsederken Fırat’ın batısı denilirken kastedilenin Suriyeli muhalif gruplar olduğu Fırat’ın doğusu zikredilirken YPG’nin tuttuğu alanların kastedildiği gibi bir algı oluşturuldu.

Ankara’nın başta ABD olmak üzere yüksek sesle vurguladığı sürekli ve tekrarlanan itirazlarına rağmen YPG, IŞİD bahanesi ile kontrolü altındaki toprakları genişletti. Bir yandan ABD desteği ile Kuzey Irak-Erbil örneğinde olduğu gibi PKK terör örgütü lideri Öcalan’ın ütopyası olan bir yönetim alanını Suriye’nin kuzeyinde oluşturabileceklerini düşündüler. Erbil merkezli düzenlenen referandumda uluslararası tüm güçlerin takındığı tavır Erbil’de beklenenin aksine bölgedeki tüm Kürtlerin bulundukları sınırlarda yaşamalarını ve aynı zamanda yaşadıkları başkentlerinde Kürtlerin hak ve taleplerini dikkate almaları konusunda mesajlar içeriyordu.

Erbil ile kıyaslandığında uluslararası ilişkiler, siyaset, diplomasi bilmeyen, tecrübesi olmayan kadrolara sahip YPG bu ‘entelektüel’ boşluğunu PKK’nın ana karargahı Kandil’den getirdikleri ile doldurdu. Keza Erbil yönetimi kadrolarının eğitim ve öğretimine yatırım yapıp temsil yeteneğini artırırken YPG’de ‘sırtını dayadığı’ aynı PKK gibi okullarından kopardıkları gençleri Suriye çöllerinde toprağa vermekle meşguldü.

Suriye savaşı’nda her ne kadar hep Fırat’ın batısı konuşulsa da artık o YPG’nin ürkek bir şekilde yüksek sesle konuşulup tartışılmasını istemediği Fırat’ın doğusu meselesi gündeme geldi.

YPG’nin hayali

Fırat’ın doğusunda hakimiyet kuran YPG, ABD’nin kendine duyduğunu sandığı ‘bağlılık’ ya da ‘müteşekkir’ duygular beslediğini düşünerek bir şekilde Şam’da Esad rejimi heyeti ile görüşmeler gerçekleştirdi. Bu görüşmeler aslında hem Esad’ın hemde YPG’nin kendilerini destekleyen Rusya ve ABD’ye karşı ön yargılarını ortaya çıkardığı gibi ABD ve Rusya’nın YPG’nin ve Esad’ın beklenti/hayallerine karşı takınacakları tavrı ıskaladıklarını da gösterdi.

Rusya, Türkiye’nin Afrin’e yönelik gerçekleştirdiği harekatta Esad rejimine YPG’ye destek olma izni vermemiş, üstelik Türkiye lehine YPG’den vazgeçmişti. Rusya, aynı zamanda rejim güçlerinin İdlib’deki silahlı gruplara karşı operasyon başlatmasına da izin vermedi. Bunun yanında Fırat’ın doğusunda YPG ile iş yapan ABD ise bir süre önce Menbiç’te, Türkiye ile YPG’nin işine gelmeyen Fırat’ın doğusunu da kapsayan bir mutabakata varmıştı.

Rusya ordusu Fırat’ın doğusuna geçerken

Ve tarih tekerrür etti. Rusya, Esad rejimini İdlib’te de yalnız bıraktı. Ortadoğu’da ‘dostlarına karşı ihanet sicili’ hayli kabarık olan ABD de, hep yanlış ata oynayan ve ‘ihanete uğrama konusunda’ tecrübeli YPG’yi daha önce Rusların yaptığı gibi 2019’da Türkiye’nin insafına terk eder mi?

Ankara-Washington ilişkilerinde Amerika mutabakata varılan konularda yaptığını karşılıksız yapmıyor. İran’ı dikkate alarak yapıyor, adımını atıyor. Türkiye İran konusunda ABD ile yakınlaşırsa ABD, Fırat’ın doğusunu Türkiye’nin istediği şekilde şekillendirilmesine açık kapı bırakacak gibi duruyor. Şu an ki sahadaki durumu formüle edersek “PKK’yı Kandil’de ez, lider kadrosunu tasfiye et ama İran tutumun devam ederse Fırat’ın doğusunda YPG’ye dokundurtmam.”

Suriye’de su depoları, kaynak, kuyu ve barajları

Esad heyeti ile görüşen YPG için ABD öncülüğündeki IŞİD karşıtı Uluslararası Koalisyon Güçleri Fırat Nehri’nin doğusunda kendilerini Türkiye’ye karşı korumak için kalacak. Oysa Washington yönetiminin esas amacı Fırat’ın doğusundaki su,tarım ve enerji yataklarının kendilerinin(ABD’li şirketlerin) kontrolünde olmasını istediği gibi İran’ın nüfuzunu kırmak ve Tahran-Bağdat-Şam-Beyrut yolunu kesmek.

YPG, ABD’nin Fırat’ın doğusundan kendilerini korumak için asla çekilmeyeceğini Suriye yüzölçümünün 3’te 1’ini oluşturan kontrolü altındaki alana elektrik, su, sağlık ve eğitim hizmetlerinin dönüşünü ve Suriye petrollerinin yüzde 90’ını, doğalgazının ise yüzde 50’sini üreten bölgeye ortak çıkar temelinde bir anlaşmayla Şam’ı ‘özerklik/federal’ yapıya ikna etmeye çalışıp, talep çıtasını yükseltiyor.

Kontrolü altında tuttuğu Arap şehirleri Haseke, Rakka ve Deyr-i Zor bölgesini de pazarlığa katarak rejime ‘öz yönetim/adem-i merkeziyetçi yönetim yapısı seçeneğini dayatmak istiyor.

Yukarıda söylediğim gibi YPG ıskalıyor.Esad’ın tek başına karar aldığını sanıp bir cevap bekliyor. Oysa Şam rejimi YPG’ye çok az şey söyleyerek, acele edilmemesi gerektiğini ima ederek sessiz bir şekilde ‘kırmızı çizgilerini’ işaret ediyor.

Ayrılıkçı projelere mesafeli Şam rejimi, YPG ile petrol ve doğalgaz rafinerilerine ilişkin müzakereleri dahi başlatmakta hızlı davranmıyor. Şu an için ihtiyacı olan petrol ve doğalgaz ticaretini Humus’taki rafinerilere nakliyat yaparak büyük servet edinen milis gruplarının ‘savaş ağaları’olan liderleriyle yürütmeye devam ediyor.

Aslında hem Rusya’nın hem Şam’ın hemde İran’ın resmi olarak açıklayamadığını buradan ben ilk kez yazayım. Esad rejimi de dahil olmak üzere rejimin Yerel Yönetimler Bakanlığı’na bağlı olarak Suriye genelinde Yerel Meclislerin yönetimini ön gören ve Anayasa’da var olan 107’inci maddesinin; Kürtlere, ana dil ve kültürel alanlarda verilecek başka tavizlerle birlikte yeterli olacağına inanılıyor.

Pazarlık konusu olan alan tam olarak neresi?

İsrail’in istekleri ile İran’ın hırslarını dengelemeye çalışan ve aynı zamanda İran’ı usulce zayıflatmaya çalışan Rusya da artık Suriye’de Fırat’ın doğusunu ‘sorun’ olarak görüyor. Zira Suriyeli mültecilerin dönüşü için YPG’nin de kontrolü altındaki alanlarında dahil olduğu bölgelerden 11 koridor açılmasını planlıyor.

Başkan Trump ise Fırat’ın doğusunda YPG’ye tutturduğu bölgenin Washington’un Moskova, Ankara ve Şam ile yaptığı/yapacağı müzakerelerde bir ana baskı unsuru olarak kullanmak istiyor.

Boru hatları ve enerji kaynakları

Tarımsal olarak zengin ve su deposu olan bu bölge Suriye petrolünün yüzde 90’ını,doğalgazın yüzde 50’sini ve Fırat Nehri kıyısında üç büyük barajı barındırıyor.

Rusya ve İran’ın desteklediği Esad’ın elinde fosfat dışında stratejik enerji kaynakları içermeyen alanlardan oluşan bir yüzde 60 var.

Bu sebeple ABD yönetimi,istediği anlaşmaları elde edebilmek için Suriye-Ürdün-Güney Irak sınırındaki El-Tenef Üssü ile Fırat Nehri’nin güneyi ve ülkenin kuzeybatısındaki Menbiç’te 2000 ABD askeri konuşlandırmayı değerlendiriyor.

Washington, mültecilerin Suriye’ye dönüşünü siyasi çözüm veya İran’ın bölgede rolünün azalmasıyla/çıkarılmasıyla ilişkilendirse de Suudi Arabistan istihbaratının geçen hafta Fırat’ın doğusundaki ve kuzeyindeki Arap aşiret liderleri ile YPG’nin ‘özerk’ yönetiminin desteklenmesi karşılığında büyük miktarlarda para teklif etmesini de ‘görmezden’, ‘duymazdan’ geliyor.

ABD’nin Suriye’deki varlığı enerji yatakları üzerinden okunsada hali hazırda amaçlarından biri Irak’la olan tüm sınır hattını açmak. ABD, bu hamleyle Fırat’ın doğusuna ‘yardım’ götürme imkanı bulmayı ve böylelikle Fırat’ın doğusunda yer alan Kamışlı Havaalanı’na yardım gönderen Rusya-Esad rejimine baskı yapmayı da hedefliyor.

ABD,Fırat’ın doğusunda YPG’ye Suriye’nin Geleceği Partisi kurdurarak, geleneksel Arap kıyafetli kişileri de fotoğraf karelerinin içine katarak Suriye’nin bölünmüş veya parçalanmış bir görünüm vermemesi için ülke ‘muhalefetinin’ önde gelen isimlerini ‘ikna’ edip bölgeye getirerek, Suriye kimliğini ön plana çıkartarak YPG’yi,PKK’yı gölgelemek istiyor.Son dönemde bölgeyi ziyaret eden ABD’li diplomatlar yaptıkları ziyaretlerde önceliği YPG’yi değil YPG’ye iliştirmeye çalıştığı kesimlere başta Arap aşiretlerine vererek Fırat’ın doğusunun ‘ayrı bir bölge’ olmadığını göstermeye çalışıp Türkiye, Rusya, İran’ın uluslararası arenada yüksek sesle dillendirdiği suçlama/eleştirilerini çürütmeyi amaçlıyor.

Aşiret yoğun yerleşim bölgeleri

 Suriye’nin akıbeti çölde

Nüfusun yüzde 30’unu oluşturan ve nüfus yoğunluğu olarak Deyr-i Zor, Rakka, Haseke ve Dera kentlerinde yaşayan Suriye’deki bu aşiretlerin varlığı,sosyal hayattaki konumları Irak’takinden oldukça farklıdır. Örneğin 2003 ABD işgalinden sonra Iraklı aşiretlerin ülkede yükselen ağırlığına,silahlı muhalefetine, IŞİD’in bu aşiretler içinde destek bulması ya da ortaya çıkışı gibi bir etki, Suriye’de kendini göstermedi, oluşmadı.

Irak’ta aşiret liderleri ile hükümet arasındaki mücadelenin şiddetini artırması üzerine aşiretler “Sahve”(Uyanış) Direniş birliklerini kurarak hükümet ile silahlı mücadeleye girişmişlerdi. Suriye’de benzeri olmadı.

Çünkü Suriye’de Esad rejimi ile sorun yaşayanların büyük çoğunluğu aynı aşiretten değildi.Bir kısmı Esad’a destek verirken bazılarıda silahlı gruplara destek verdi. Ülkeye dışarıdan “cihat” için gelen yabancı savaşçıların da varlığı, Fırat’ın doğusundaki aşiretlerde kan bağı ilkesini güçlendirdi,Suriyelilik kimliği daha fazla önemsendi.

Kan bağı olan Suriyelileri koruma güdüsüyle Fırat’ın doğusu olarak bahsedilen Suriye’nin doğusundaki çöl arazisinde yaşayan aşiretler, Esad rejimi ve Rusya’ya, geçmişte başta ÖSO ve diğer muhalif gruplar,savaşan selefi-cihadi eğilimli savaşçıların evlerine geri dönmeleri ve topluma yeniden kazandırılmalarını sağlama konusunda garanti verdi. Rejim ve Rusya, aşiretlerin bu teklifini kabul ederken, aşiret liderleri de söz konusu kişilerin bir daha savaşmaması karşılığında genel af’la affedilmelerini talep etmişti.

Suriye’nin doğusundaki çöl bölgesinde yaşayan bu aşiretler Esad rejiminin bir ‘barış anlaşmasına’ ya da YPG ile bir müzakere masasına oturmasının önündeki en büyük engel.

Zira aşiretler tüm bu rejim muhalifi silahlı muhalefetin, IŞİD’te dahil YPG hariç tüm savaşçıları korumak istemesi işi düğümlüyor. Örneğin rejim saflarından dahi IŞİD’e katılanları da bu aşiretler koruduğu gibi savaş sonrası rejimden onları affetmesini istiyor.

Suriye’nin doğusundaki bu aşiretlerin üyelerinin bir kısmı Suriye muhalefetini kendilerini IŞİD’e karşı yalnız bırakmakla suçladığı gibi Deyr-i Zor’un Irak’a yakınlığı ve Iraklı aşiretlerle ortak kültürü paylaşmaları,IŞİD’in bu bölgelerdeki güçlü varlığı işte bu aşiretlere “terörizmi kollama” suçlamasıyla geri dönüyor.

Esad rejiminin bu aşamada tek yapabildiği bu grupların içindeki Suriye vatandaşlarını ayırmak.

Fırat’ın doğusundaki aşiretlerin çatışmalar öncesinde kayda değer bir nüfuzu bulunmuyordu. Irak’taki aşiretler, siyasi alanda da etkiliyken, Suriye’de Esad rejimi, aşiretlerin sadakatine karşılık onlara mecliste temsiliyet ve sadece aşiretlerin yaşadığı bölgelerde geçerli yerleşim/tarım alanları ile kendilerini korumak için silah taşıma ruhsatı/hakkı vermişti. Suriye’nin yönetiminde herhangi bir siyasi etkileri yoktu.

Bu aşiretler içinde önemli bir nüfuza sahip Deyr-i Zor aşiretlerinin öne çıktığını söyleyebilirim. Keza 70’li yıllarda Hafız Esad, bu bölgedeki aşiretlerin savaşçı yapısı nedeniyle söz konusu aşiretlerin liderlerini kendine yakın tutmak istemiş, bir kısmına da parlamento ve halk meclisinde sandalye vermişti.

Birçok başkentin bu aşiretleri selefi-cihadi gruplara karşı kullanma planı ve bu örgütlere katılan aşiret gençlerini kontrol altında tutma girişimi üzerine etkileri arttı. Dikkat edilirse Suriye savaşı boyunca Esad rejimi bu aşiretler ile ilgili olumsuz bir yorum yapmayarak, aşiretlerin yanında durarak bu sorunu kontrol etme fırsatını elinde tutmak istedi.

Örneğin Bekkara Aşireti’nin nüfusu, 1.6 milyon civarında. Bu nüfus, bölgede aynı zamanda büyük bir askeri güç kaynağı/silahlı güç deposu olarak ortaya çıkıyor.

Şimdi sanırım bir kesim tarafından küçümsenen Gaziantep’te ya da Şanlıurfa’da düzenlenen  “Arap aşiretler” toplantılarının ne kadar önemli olduğu ve neden Türkiye’nin uzun zamandır bu aşiretlere yatırım yaparak kendi himayesinde tuttuğu anlaşılabilmiştir.

Suriye’de çatışmalar ya da savaş bitecekse en büyük rol ve son söz işte bu Suriyeli çöl aşiretlerinin üstleneceği role bağlı.

Fırat’ın doğusundaki İran

İran’ın Suriye’nin farklı bölgelerinde tıbbi müesseseler, sahra hastaneleri ve yardım/infak organizasyon bürolarının yanı sıra dini okullar ve Hüseyniyatlar inşa ediyor.

Suriyeli Aşiretler Yüksek Konseyi’nin yayınlanan bir bildirisine göre İran’ın Suriye’deki yoksul,eğitimsiz halka ağırlık verdiği,yardım ve Şii milislere katılanlara 300- 800 dolar arasında maaş ödemek suretiyle halkı yanına çekmeye çalıştığı,Deyr-i Zor’daki çocukları silah altına almak için Suriye’de 6 askeri kamp inşaa ettiği, kamplarda ideolojik,dini, hafif silah eğitiminin yanı sıra Sünni mezhebine ve Körfez ülkelerine yönelik propagandanın yer aldığı 40 günlük yoğunlaştırılmış kursa tabi tutulduğunu, askere alma merkezinin de kurulduğu Fırat’ın doğusunda el-Meyadin ve Elbu Kemal kasabalarından en az 250 çocuğun Farsça ve Şii fıkhını öğrenmek için İran okullarına kayıt yaptırdığı bildiride yer almıştı.

Gene İran, Fırat’ın doğusunda kurduğu evlilik müessesesiyle kadın ve erkeklerin ‘anlaşma’ aracılığıyla başta savaşmak için getirdiği milis güçlerin evlenmelerine,yerleşmelerine destek oluyor. İran, sahih İslam dinine göre evlenecekleri vaadiyle Suriye’nin çeşitli yerlerine gelin gidecek kızlarını bu tür evlilik bürolarına göndermeleri için aileleri ikna etmeye çalışıyor.

Irak-Suriye sınırında da olduğu gibi İran,uzun süredir Fırat Nehri boyunca milis güçlerini sessiz sedasız konuşlandırması YPG’ye yönelik eli kulağında bir harekatın habercisi olacağı gibi ekonomik alt yapısını sağlamlaştırmanın yanı sıra buradan “kültürel ve dini” olarak ülkede kalıcı olduğunun mesajını iletiyor.

İdlib’e yönelik harekat için bölgede toplanan Esad rejimi güçleri ve İranlı milislerin başta Deyr-i Zor olmak üzere Fırat’ın doğusuna sevk edildiği göz önüne alındığında 40 yıllık PKK hıncını YPG’den çıkartacak bir Türkiye’nin de bölgeye düzenleyeceği harekatın sinyalleri gelmeye başlıyor. Evet hem de ABD’ye rağmen.

Mete Sohtaoğlu

1 yorum

Yorum göndermek için buraya tıklayın

  • Turkiye yarin Firat’in dogusunda oso’yu pkk’nin uzerine surdugunde, Esed Sam’da otumanin karsiligi olarak oso’yu yuksek perdeden desteklemeli. Serefsiz kafirler, Sii iran’i kudurk bi kopek gibi sahaya surduler, simdi de iran’i bahane edip Hacli-Kurdistan’i mesrulastirmaya calisiyorlar.