Yazarlar

Dünya Doğu Türkistan’a Neden Sessiz?

Middle East Eye / Azad Essa Çeviri: Cihat Aydın Çin‘in Uygur nüfusuna uyguladığı baskılar gündeme taşınmaz ise, bu tür politikalar azınlıkları bastırmak isteyen diğer ülkeler tarafından kolayca uygulanabilir. Çin’deki yetkililer, ülkenin Müslüman azınlığına karşı büyük çaplı ve sistematik bir ‘baskı‘ kampanyası başlattılar ve bu kampanya, yaklaşık bir milyon Uygurlu insana ‘eğitim kampı‘ adı verilen yerlerde […]

Middle East Eye / Azad Essa

Çeviri: Cihat Aydın

Çin‘in Uygur nüfusuna uyguladığı baskılar gündeme taşınmaz ise, bu tür politikalar azınlıkları bastırmak isteyen diğer ülkeler tarafından kolayca uygulanabilir.

Çin’deki yetkililer, ülkenin Müslüman azınlığına karşı büyük çaplı ve sistematik bir ‘baskı‘ kampanyası başlattılar ve bu kampanya, yaklaşık bir milyon Uygurlu insana ‘eğitim kampı‘ adı verilen yerlerde uygulanıyor.

Çin’in kuzeybatısındaki Sincan bölgesinde İslam’a her yönden bağlılık gösteren ve dinlerine göre yaşamak isteyen insanlar – dua etmek, oruç tutmak, alkol veya domuz etinden uzak durmak, uzun bir sakalı yetiştirmek veya İslami kıyafetler giymek isteyen Müslümanlar – yetkililer tarafından gözaltına alındı ve eğitim kamplarında sanki bir akıl hastalığına yakalanmış gibi davranılıyor.

Evlerinden yeniden eğitim kamplarına götürülen tutuklular, şarkı söyleyen parti marşlarını ve sloganlarını içeren ve günlük beyin yıkama oturumlarına katılan Komünist Parti propagandasına uymaya zorlanıyorlar. Eğitim kamplarına gönderilmeleri halinde, tutukluluk, uyku yoksunluğu, hücre hapsi ve fiziksel şiddet dahil olmak üzere işkenceye maruz kalıyorlar.

Hapissiz gözaltı

İnsan hakları savunucuları, “devlet düşmanları” olarak sadece dinsel kimlikleri nedeniyle gözaltına alınanların, yasal olarak temsil edilmeden ve çoğu zaman yasal temsiliyete erişmeleri sağlanmadan tutulduklarını ifade ediyorlar.

Uygur Müslümanları ‘tedavi‘ adı altında zulüm görürlerken, küresel bir dikkate ya da öfkeye neden olmadılar.

2014 yılında yetkililer, IŞİD‘e katılmak için Irak’a ve Suriye’ye giden birkaç yüz Uygur hakkında raporlar da dahil olmak üzere, toplumdaki “aşırılıkçı” ya da “ayrılıkçı” unsurların endişeleri nedeniyle Uygur Müslümanlarıyla başa çıkmak için “eğitim yoluyla dönüşüm” adı altında bu programı uygulamaya başladılar. Uzmanlar, Komünist Parti lideri Chen Quanguo’nun Sincan’a gelişinin sebebinin, bu programı 2017 yılında uygulamaya başlamak olduğunu ifade ettiler.

Geçen yıl Uygurlar, nüfusun sadece yüzde 1,5’ini oluştursalar da, Çin’deki tüm tutuklamaların yüzde 21’ini oluşturuyordu.

Azınlığa karşı ayrımcılık ve önyargı haberleri, Çin’den defalarca dünya kamuoyuyla paylaşıldı; ancak geçen yılın olayları da dahil – geçen ay Pekin’in “Uygur bölgesini kuşattığını” belirten BM Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Komite başkanlığındaki yorumlar dahil – Özerk bölgeyi kitlesel bir kampa dönüştürülmesine engel olunamadı.

Utanç veren sessizlik

Uluslararası medya, Uygurluluların durumu hakkında bir şeyler yapmaya başlamış olsa da, dünya çapındaki liderler ve hükümetler konudan net bir şekilde haberdar olma ve meselenin üstüne eğilmeliler. Dünyanın bu sessizliği utanç verici.

Çin’in dünya çapında hükümetler üzerinde ekonomik güç olarak muazzam bir politik nüfuza sahip olması sebebiyle, Uygur sorunu sorgulanmamaktadır. Ancak dünyanın dört bir yanındaki 49 Müslüman ülkeden biri, Sincan’daki insan hakları ihlallerini tırmandırmalarından dolayı Çinlileri açık bir şekilde kınadı.

Geçtiğimiz hafta, 40’ı aşkın ülkeden liderler – çok sayıda Müslüman nüfusu olanlar da dahil olmak üzere – Çin-Afrika İşbirliği Forumu için Pekin’e gitti. Cumhurbaşkanı Xi Jinping, kalkınma girişimlerinde kıtaya 60 milyar dolarlık bağışta bulundu ve geri ödemek için zorlananan ülkelerin borçlarını iptal etme sözü verdi.

Tüm Afrika’nın “eşit bir partner” olduğu ve “kazan-kazan” ilkesinin tüm Afrika için olduğunu, sadece bir Afrikalı liderin kazanmayacağının altı çizildi zirvede.

Açıkçası, Çin ile Arap dünyası arasındaki “ticaret” ve Afrika’daki “ekonomik kalkınma”, Çin’in başka ülkelerin iç meselelerine müdahale etmeme, sadece ‘destekleme‘ politikasının kesin bir göstergesidir.

Yine de Ruanda’nın başkanı ve Afrika Birliği’nin başkanlığını yapan Paul Kagame, Çin’in kıta ile olan ilişkisini “derinden dönüşüm” olarak tanımladı: “Çevrenin korunması konusunda yeni yollar açacağız ve insanlar arası değişimleri artıracağız” dedi.

Polis, Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde bir gece pazarda devriyedeyken, 25 Haziran 2017

Sosyal mühendislik

Uygur halkının durumu konusunda Çinli meslektaşlarıyla meşru kaygıları dile getirmeyi reddeden, bu Müslüman ve Afrikalı liderlerin tutumu, temel olarak bir sosyal mühendislik projesi olarak başarısız oldu.

Bu, 2017 yılında Myanmar’ın Rakhine eyaletinden yüz binlerce Rohingya Müslümanının cinayete ve sınır dışı edilmesine yol açan ve aynı zamanda açık bir şekilde soykırım olarak adlandırılan bir insanlık dışı muamelenin aynısıdır.

Bu, Hindistan’ın Assam’ın kuzeydoğu eyaletindeki vatandaşlıklarından yaklaşık dört milyon insanı – çoğunlukla Müslümanları – vatansız bırakma kararına karşı gösterilen aynı sessizlik. O dört milyon insan şuanda yabancı olarak tanımlanıyor.

Aynı eksik yaklaşım, ABD’nin Afrika ve Arap dünyasından çok fazla bir şey yapmadan, birçok Müslüman ülkenin vatandaşlarını yasaklamasında da gösterildi.

Yeni dünya düzeni

Uygurların yaşadığı aşağılamalara eşlik eden sessizlik, yeni bir dünya düzeninin yükselişini gösteriyor bizlere.

Sincan uzun zamandır Çin hükümetinin yeni kontrol yöntemlerini denemesi için bir deneme bölgesidir; bölgedeki yerleşim yerlerinin sokak köşelerine takılan yüz tanıma sistemleri dahil olmak üzere sınırsız kontrol noktalarıyla, Uygurlar ciddi bir kontrol mekanizmasıyla karşı karşıya.

Bu tür uygulamalara karşı ses çıkarılmaması halinde, aktivistler, bu politikaların azınlıkları bastırmak ya da kontrol etmek isteyen ülkeler tarafından kolayca uygulanabilineceğini söylüyorlar.

Faşizmin Hindistan’dan ABD’ye kapılarımızı çalmasına rağmen, bu durum bizleri endişelendirmiyor.