Röportaj

Jeopolitik rekabette düğüm noktası: Kırım

Stratejik konumu ve verimli arazileriyle dikkat çeken Kırım’ın tarihi istila ve işgallerle dolu. Kırım tarih boyunca Hunlardan Venediklilere, Bizans’tan Osmanlı’ya birçok medeniyete ‘ev sahipliği’ yaptı. 18’inci yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’yla Rus İmparatorluğu arasında ‘gidip gelen’ Kırım, 1783’te itibaren dönem dönem Rusların kontrolün altında kaldı. Kırım, 2014 yılındaki işgalden günümüze de Rusların işgali altında. Karadeniz’in kuzeyinde oldukça stratejik bir […]

Stratejik konumu ve verimli arazileriyle dikkat çeken Kırım’ın tarihi istila ve işgallerle dolu. Kırım tarih boyunca Hunlardan Venediklilere, Bizans’tan Osmanlı’ya birçok medeniyete ev sahipliği’ yaptı. 18’inci yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’yla Rus İmparatorluğu arasında ‘gidip gelen’ Kırım, 1783’te itibaren dönem dönem Rusların kontrolün altında kaldı. Kırım, 2014 yılındaki işgalden günümüze de Rusların işgali altında.

Karadeniz’in kuzeyinde oldukça stratejik bir mevkide yer alan Kırım tarihsel açıdan, Rusya’nın ‘sıcak denizlere inme’ ihtiyacının karşılanması için hayati önemde. Özellikle Sivastopol Limanı, Moskova’nın Karadeniz üzerinden Akdeniz ve ötesinde hakimiyet kurma arzusunun sembolü olarak görülüyor.

Kırım’da yaşanan gelişmeleri ve bölgenin tarihsel serüvenini geçen günlerde “Kırım Raporu: Jeopolitik Rekabette Düğüm Noktası” adlı raporu hazırlayan Burak Çalışkan ile konuştuk.

İyi(Mücerret) okumalar.

Elverişli limanları, verimli arazileri ve su yollarının kesişim güzergâhında olması Kırım’ın önemini artırmıştır

Küçük Kaynarca anlaşmasından sonra Ruslar, Kırım Türkleri’ni bölgeden atma girişimlerinde bulunarak Kırım’ı Ruslaştırma politikasını benimsediler. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla Karadeniz Filosu’nu Ukrayna egemenliğindeki Kırım’da bırakarak bölgeye verdikleri önemi gösterdiler. 2014 yılında ise Kırım’ı işgal ettiler. Kırım’ın bu kadar önemli olmasının sebepleri nelerdir?

Karadeniz’in kuzeyinde oldukça stratejik bir mevkide yer alan Kırım, tarih boyunca imparatorlukların ve büyük güçlerin hedefinde olmuştur. Elverişli limanları, verimli arazileri ve su yollarının kesişim güzergâhında olması da Kırım’ın önemini artırmıştır. Bu bağlamda asırlarca Kırım’ı idare eden Türk devletleri gibi Ruslar da bölgeye büyük önem vermişlerdir. Özellikle Kırım’ı Karadeniz’e açılan bir kapı olarak gören Rusya, bölgedeki hâkimiyetini kaybetmesi halinde bütün güney sınırlarının tehlikeye girebileceğini düşünmektedir. Karadeniz Donanmasını da Kırım’a konuşlandıran Moskova, savunmasını bu bölgeden başlatmaktadır. Ayrıca Rusya, işgalci bir güç olarak bölgenin yerel unsuru olan Kırım Tatar Türklerini, kendisine yönelik en önemli tehdit olarak gördüğünden dolayı da asırlardır devam eden bir sürgün ve asimilasyon politikası takip etmektedir. Süre gelen bu Ruslaştırma politikasına rağmen tarihi olarak Türk yurdu olan Kırım’da bu izlerin tamamen ortadan kaldırılması başarılamamıştır.

1783 yılında Rus Çarlığı’nın Kırım’ı işgaliyle birlikte Kırım Tatar Türklerinin de “bitmeyen sürgün” dönemi başladı

Osmanlı Devleti Kırım’dan çekildikten sonra Kırım Türkleri tarih boyunca pek çok kez sürgün, asimilasyon ve insan hakları ihlalleriyle karşı karşıya kaldılar. Tarih boyunca Kırım Türkleri’nin yaşadığı sürgünler ve insan hakları ihlalleri nelerdir, Kırım Türkleri tarih boyunca bölgede nelerle karşı karşıya kaldı, sürgünün etkisi nasıl oldu?

1783 yılında Rus Çarlığı’nın Kırım’ı işgaliyle birlikte Kırım Tatar Türklerinin de “bitmeyen sürgün” dönemi başlıyor. İşgalle birlikte yarımada da Ruslaştırma faaliyetleri başlarken, bölgenin yerli halkına karşı da şiddetli baskı politikası uygulandı. Bu süreçte binlerce Kırım Türkü başta Osmanlı İmparatorluğu toprakları olmak üzere farklı bölgelere göç etmek zorunda kaldı. 1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşları ve 1853 yılında başlayan Kırım Savaşı sırasında da Kırım Tatar Türkleri kitleler halinde anavatanlarından göç ettiler. Kırım’da kalanlar da asimilasyon ve baskı gibi çok çeşitli insan hakları ihlalleri ile karşılaştı. Tam sayı vermek mümkün olmasa da 1783-1922 yılları arasında 1.800.000 Kırım Türkü’nün Osmanlı İmparatorluğu’nun Rumeli ve Anadolu’daki topraklarına göç ettiği tahmin edilmektedir.  Bu süreçte bölgeye yerleştirilen Ruslar ile zamanla değişen demografi de Moskova için yeterli olmadı. Nitekim Sovyetler Birliği 18 Mayıs 1944 yılında tüm Kırım Tatar Türklerinin yerleşim bölgeleri boşalttı ve binlerce insanı sürgüne yolladı. Bu insanların önemli bir kısmı yolculuk sırasında hayatını kaybetti. Soğuk Savaş sonrası dönemde Kırım Türkleri anavatanlarına dönüp, Kırım’da yeni bir hayat inşa ederken 2014 yılında yeni bir Rus işgali geldi.  Altıncı senesine yaklaştığımız bu dönemde de yine sürgün, asimilasyon ve yoğun baskı altında çok çeşitli insan hakları ihlalleri ile karşı karşıyalar.

Türkiye, tüm uluslararası kuruluşlarda Kırım Türkleri’nin haklarını ve seslerini duyurmak için çaba göstermektedir

Rusya’nın Kırım’ı işgaline ve Kırım Türklerine yaptığı zulme Türkiye’nin ve dünyanın bakış açısı nasıl?

Tabi burada her şeyden önce egemen bir devlet olan Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne yönelik bir ihlal söz konusu. Birleşmiş Milletler yasaları çiğnenerek bir işgal gerçekleştirildi. 21. Yüzyılın modern uluslararası ilişkiler dinamiklerinde bu işgali kabul edecek bir devlet bulamayız diye düşünsek de Moskova ile asimetrik ilişkilere sahip olan Suriye, Ermenistan, Kuzey Kore gibi ülkeler Rusya’nın yanında yer aldılar. Türkiye, ABD, AB ülkeleri, Baltık ülkeleri işgale tamamen karşı çıkarken, BM’de Rusya’ya karşı bir karar tasarısı almak için uğraş verdiler.

Türkiye bu süreçte argümanlarını Kırım Tatar Türkleri üzerinde yürütürken, yakın ikili ilişkilere sahip olduğu Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün de bölünmezliğine defalarca vurgu yapmıştır. Rusya’nın Kırım işgalini tanımayan Ankara, gelecekte de tanımayacağını pek çok kez vurgulamış ve bunun bir ilke meselesi olduğunu ifade etmiştir. Türkiye’nin soydaşları olan Kırım Türklerinin karşılaştıkları her muameleyle yakından ilgilenen Türkiye, tüm uluslararası kuruluşlarda onların haklarını ve seslerini duyurmak için çaba göstermektedir.

Tarih boyunca savaş, çatışma ve anlaşmazlık yaşan Ankara ve Moskova 2000’lerden itibaren ikili ilişkilerini geliştirdikler

Türkiye’nin Rusya ve Ukrayna ile önemli ilişkileri ve ortaklıkları var. 2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı işgaliyle bu ilişkiler nasıl bir evrilme içerisine girdi? İşgal sonrası Türkiye-Ukrayna ve Türkiye-Rusya ikili ilişkilerinde ne tür gelişmeler yaşandı?

Soğuk Savaş sonrası dönemde uluslararası ilişkiler önemli değişimler yaşadı. İkili ilişkilerde her konuda anlaştığınız yahut her konuda karşı karşıya geldiğiniz bir ortam söz konusu değil. Bu ilişkiler de tek boyutlu değil. Daha önce de belirttiğimiz gibi Türkiye Kırım’daki işgali asla tanımayacak. 2014 sonrası da Ukrayna ile ilişkilerini ekonomiden, savunma sanayiine, turizmden, kültürel alanlara kadar her konuda geliştirdi. Karadeniz’de yeni bir stratejik işbirliği oluşturdu.

Tarih boyunca pek çok savaş, çatışma ve anlaşmazlık yaşan Ankara ve Moskova da 2000’lerden itibaren ikili ilişkilerini geliştirdiklerini gözlemliyoruz. Sadece Kırım konusunda değil Azerbaycan-Ermenistan savaşında, Suriye’de, Gürcistan’da, Kıbrıs’ta şimdi belki de Libya’da Türkiye ve Rusya’nın çıkar çatışması söz konusu. Buna rağmen geçmişten farklı olarak tüm bu çatışma alanlarında iki taraf da belli bir uzlaşı noktası arıyor. Ekonomi, enerji, S-400 sistemi, turizm hatta diplomasi noktasında büyük bir ilerleme kaydedildi. Ancak Kırım’da olduğu gibi diğer alanlarda da büyük anlaşmazlıklar devam ediyor.

Moskova, Kuzey Akım-2 projesiyle Kiev’i bypass edecek

Ukrayna ve Rusya’da yakın dönemde iç ve dış politikalarda önemli gelişmeler yaşanacaktır. Bu gelişmelerin başında Kuzey Akım 2 projesi gelmektedir. Kuzey Akım 2 projesi Ukrayna-Rusya ilişkilerine etkisi ne olur ve projeden doğrudan/dolaylı etkilenecek ülkeleri nasıl bir dönem bekliyor?

Rusya ile Ukrayna arasındaki doğalgaz transit anlaşmasının 2019 yılının sonunda bitecek olması, Moskova’yı Kiev’i bypass edeceği Kuzey Akım-2 projesine yönlendirdi. Rusya’dan doğrudan Almanya’ya uzanacak boru hatları ile doğalgazın ulaştırılması planı ABD’nin proje firmaları ve ülkelerine yönelik yaptırım ve baskısı ile zamanında bitirilemedi. Uluslararası anlaşmalardan dolayı Rusya, Ukrayna ile masaya oturmak zorunda kaldı. Moskova kısa süreli bir anlaşma istese de masaya daha güçlü oturan Kiev, 5 senelik bir transit anlaşmasını kabul ettirdi.

Kuzey Akım-2 projesinin de 2020 yılının sonuna kadar bitmesi planlanıyor. Zaten Ukrayna ile imzalanan anlaşma gereği ilk senenin ardından daha az miktarda doğalgaz verilecek. Bu noktada Rusya, yavaş yavaş Ukrayna’nın transit rolünü elinden almaya çalışacak. Ancak uluslararası bir tartışma daha var ki o da hem AB içinde hem de ABD ve Almanya arasında. Kuzey Akım-2’ye Ukrayna’nın yanında ABD, Polonya, Baltık ülkeleri tepki göstermektedir. Kırım’ı işgal etmiş Rusya için bir ödül olduğu savunulmaktadır. Almanya ve Hollanda gibi projeden yararlanacak diğer ülkeler ise ABD ile karşı karşıya gelmiştir. Rusya projeyi tam anlamıyla bitirdiğinde hem AB için Ukrayna’nın önemini azaltacak hem de Batı bloğu içerisinde bir çatlak oluşturacaktır. Gerçekten de ne ilginçtir ki 2013 yılında Ukrayna halkının başlattığı protestolara devlet ve STK’lar yoluyla önemli destek veren Almanya, Ukrayna’daki Rus işgaline önemli bir karşılık vermediği gibi bu tarz projelerle de Moskova’yı desteklemektedir.

Hem Kırım Tatar Türkleri hem de bölgedeki Ukraynalılar yoğun insan hakları ihlalleri ile karşılaşıyorlar

Son olarak Kırım hakkında bir rapor hazırladınız, geçen günlerde yayınlandı. “Kırım Raporu: Jeopolitik Rekabette Düğüm Noktası” adlı raporu hangi amaçlarla hazırladınız? Raporun yazılış servüneninden ve rapor hakkındaki çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?

Kırım’daki işgalin altınca yılına yaklaşıyoruz. Uluslararası ilişkilerdeki gelişmeler o kadar hızlı ve çeşitli ki oldukça önemli meseleler bile kısa süre içerisinde unutuluyor. Son dönemde de İran-ABD gerilimi, Libya ve tabi ki Suriye ve genel olarak Doğu Akdeniz rekabeti gündemde. Buradaki tüm çatışma ve ayrışmalarda da Rusya bir konum elde etti. Hâlbuki Arap isyanları başlamadan önce Rusya ABD başta olmak üzere Batı tarafından jeopolitik olarak çevrelendiğini iddia ediyordu. 2008 yılında Gürcistan’a müdahale ettiğinde bu gerekçeyi sundu. Aynı şekilde hem Kırım hem de Doğu Ukrayna’daki askeri faaliyetlerini de bu şekilde izah etti. Rusya’nın Karadeniz’deki bu kazanımları Akdeniz’deki yeni çatışma alanlarında rahatlıkla hareket etmesini sağlıyor.

Bizde işgalin tekrardan gündeme gelmesini ve hatırlanması amaçladık. Tabi ki bir de bitmiş bir süreç yok. Hem Kırım Tatar Türkleri hem de bölgedeki Ukraynalılar yoğun insan hakları ihlalleri ile karşılaşıyorlar. Onların sorunlarını, karşılaştıkları problemleri gündeme getirmeyi amaçladık. Hazırlık süreci uzun bir zaman aldı. Kiev ve Vinnitsya gibi Ukrayna şehirlerinde hem Kırım Tatarları hem de Ukraynalılarla görüşmeler gerçekleştirdik. Türkiye’deki Kırım diasporası ile de fikir alışverişinde bulunduk. Daha sonra literatür taraması ve yazım aşaması. Ardından da raporumuz yayınlandı. Umarım Kırım ve  Kırım Tatar Türkleri ile ilgili yeni bir duyarlılık ve bilinç oluşmasına katkı sağlar.