Röportaj

‘Sinemada hem Müslüman hem kadın olmak zor’

Bundan 26 yıl önceydi. Avrupa’nın göbeğinde bir savaş başladı. Yıllar sürdü ve binlerce insan soykırıma maruz kaldı. Zulme uğrayanlar Müslümanlardı. Adres Bosna idi. Ve 21. Yüzyıl’a geldiğimizde Bosna’da yaşananların bir benzeri Suriye’de yaşanıyor. Katliamlar, zulüm ve bitmeyen bir savaş… Bosna’da yaşanan şeylerin Suriye’de de yaşandığını söylediğimizde yönetmen Aida Begic ismi önümüze çıkıyor. Kendisi de savaş […]

Bundan 26 yıl önceydi. Avrupa’nın göbeğinde bir savaş başladı. Yıllar sürdü ve binlerce insan soykırıma maruz kaldı. Zulme uğrayanlar Müslümanlardı. Adres Bosna idi. Ve 21. Yüzyıl’a geldiğimizde Bosna’da yaşananların bir benzeri Suriye’de yaşanıyor. Katliamlar, zulüm ve bitmeyen bir savaş…

Bosna’da yaşanan şeylerin Suriye’de de yaşandığını söylediğimizde yönetmen Aida Begic ismi önümüze çıkıyor. Kendisi de savaş mağduru olan Aida Begic’in son filmi Bırakma Beni Türkiye’de vizyona girdi. Şimdiye kadar 100 bin kişi tarafından izlendi.
Peki, Aida Begiç bu filmi hangi duygularla yaptı. Türkiye’den gelen bazı eleştirilere ne diyor? Başörtülü bir yönetmen olarak ne gibi sorunlar yaşıyor? Bu sorular ve daha fazlası için Aida Begiç ile sohbet ettik…

Röportaj: Abdulhamit Güler
Fotoğraf: Taha Erham Keleş

Öncelikle teşekkür ediyorum. Filminiz de hayırlı olsun.

Ben teşekkür ederim.

Bırakma Beni vizyona girdi. Geleneği bozmayıp ‘gişesi bol olsun’ diyelim. Daha önceki filmleriniz de Bosna Savaşı’nın çocuklarıyla alakalıydı. Savaşın çocuğu olarak, savaşın çocuklarını, savaşın çocukları ile anlattınız. Bununla neyi hedeflediniz, hedefinize ulaştınız mı?

20 yıl önce Bosna’da çocuklar mağdurdu, şimdi Suriye’de… 20 yıl önce Bosnalı çocuklar Türkiye’ye gelirdi, şimdiyse Suriyeli çocuklar… Her savaşta en büyük mağdurlar çocuklardır. Evet, filmin amacının daha post-prodüksiyonu bitirmeden başarıldığını düşünüyorum. Beşir Derneği sayesinde yetimlerin hayatı iyi yönde değişti ve en önemli olan şey de bu. Sinema zaten hayata dokunan ve hayattan beslenen bir sanat. Hedefimiz de bu doğrultuda olmalı. Benimki öyle en azından. Bir insan olarak da bir sanatçı olarak da ülkemde yaşanan savaştan etkilendim. Ve şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonraki filmlerimde de, hayatımın her aşamasında bunun etkisi olacak.

Her filmden yönetmene bir şey kalır. Bırakma Beni’den size ne kaldı?

Bu film pek çok hayatı değiştirdi, benimki de dâhil olmak üzere ve insan ilişkileri ve cesaret hakkında çok şey öğrendim ancak bu sürece en çok damgasını vuran şey bu çocukların bana verdiği sevgiydi. Bu benim aldığım paha biçilemez bir hediyeydi.

 

Türkiye’de film yapmak nasıl bir şey?

Çok yoğun ama güzel bir tecrübeydi.​Bu güzel ve karmaşık, çok farklılıklar ve ihtimallerle dolu ülkede çalışma fırsatına sahip olduğum için çok mutluyum.

 

Dünyadan filme nasıl tepkiler aldınız?

Yetimlerin trajedisi hakkında farkındalık oluşturmaya çalıştık. Bir film, başka insanların hayatına seyahat sunabilir. Filmdeki kişileri tanımış gibi hissedersiniz. Bu açıdan aldığımız tepkiler çok iyiydi. Çin’den, Bosna’ya, İran’dan Amerika’ya ve diğer ülkelerde insanlar her yerde duygusal tepkiler verdiler.

Oscar aday adaylığı için tebrik ederiz. Nasıl bir duygu?

Bu konuda çok mutluyum. Bu konunun bir Bosnalı temsilci olarak gitmesi çok önemli çünkü 20 yıl önce Suriye’nin yaşadığının benzeri bir dehşeti biz yaşadık.

SURİYE’DE YAŞANANLAR İNSANLIĞIN UTANCIDIR

Dünyanın ve özelde Avrupa’nın Suriye sessizliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Zaman zaman dünyada böyle trajediler yaşanıyor. Nedense bunun önüne geçilemiyor. Suriye trajedisi ve göç krizi, insani kriz de bugün dünyanın utancıdır. İnsanlığın başarısızlığıdır.

 

Bir dernek ile yol almak dünyada normaldir ama Türkiye’de sinemada görülen bir şey değil. Beşir Derneği ile birlikte çalışmak nasıldı?

Her yönetmenin hayal ettiği bir süreçti. Tam olarak özgürlük, güven ve destek sahibiydim. Sıradan bir prodüksiyondan çok daha önemliydi çünkü Beşir Derneği yardıma muhtaç insanlara yardım ediyor ve onların sorumluluğu bu film prodüksiyonunu başka, daha derin bir varlık seviyesine taşıdı.

HAYAT SİYAH-BEYAZ DEĞİL
Türkiye’de filminiz bazı eleştiriler aldı. Filmdeki Türk karakterlerden birçoğunun kötü olduğu ve bunun, Türklerin Suriyelilere kötü davrandığı imajını doğurduğu ileri sürülüyor. Eleştirilere ne dersiniz?

Film dramadır. Kahramanları ve hasımları olmalıdır. Bir filmdeki kötü adam sadece Suriyelilere karşı kötü değildir. Bu adam ayrıca karısına ve çocuğuna da kötü davranmaktadır. Yani kendisi zayıf ve kaybolmuş biridir. Dünyanın her yerinde herhangi bir mahallede görebileceğimiz biridir. Pek çok olumlu karakter de var – Suriyeli çocukları torunlarının doğum günü partisine davet eden Türk komşular, Suriyeli kadını evde yardım etmesi için tutan yalnız kadın, onlara para veren, güzel şeyler söyleyen insanlar. Diğer yandan çocuklara kötü davranan Suriyeliler de var – Örneğin çocuğu sokağa kovan adam gibi. Dolayısıyla film hayatı portre ediyor ve hayat siyah beyaz değil. Benim yaptığım filmlerdeki insanlar ulusların ve dinlerin temsilcileri değiller, onlar insanlar. Özgün, spesifik insanlar. Bu yüzden bu yorumları son derece yanlış buluyorum.

SİNEMA SEKTÖRÜNDE HEM MÜSLÜMAN HEM KADIN OLMAK ZOR

Başörtülü kadın yönetmen olarak yaşadığınız zorluklar var mı?

Benim gibi birini görmek pek mümkün değil bizim alanda. Eşit şartlara ulaşmak, önyargıları aşmak için çok çalışmam gerekti. Balkanlar’da savaştan sonra ortaya çıkan ilk jenerasyondanım. Sinemada kadınların var olma mücadelesinin öncülerindendik. Bizden sonrakilerin işi daha kolay. Hem Müslüman, hem de kadın olarak durum böyle.

Şimdi size somut birkaç kelime vereceğim ve sizden kısa, mücerret cevaplar istirham ediyorum…

Elbette, buyrun.

 

İstanbul?

Vahşi at.

 

Sevgi?

Hayatın yakıtı.

 

En sevdiğiniz yiyecek?

Meyve

 

Issız bir adaya düşseniz atacağınız ilk tweet?

Yardım edin!

 

Sizi en çok etkileyen film?

E.T.