Röportaj

Hasan Kaçan: Oyunculuğu askıya aldım

Titrek ve heyecanı hiç bitmeyen sesi, babacan ses tonu, yumuşak üslubu ve ille de mahallenin dert babası… Rolleri böyle olsa da gerçek hayatta da çevresi tarafında aynı şekilde nitelendirilen biri Hasan Kaçan… Sosyal medyada epey aktif, gündeme dair yorumlara girmekten geri durmayan, üslubu ve ironik tarzı sebebiyle kendi gibi düşünmeyenleri bile sinirlendirmeyen Hasan Kaçan ile […]

Titrek ve heyecanı hiç bitmeyen sesi, babacan ses tonu, yumuşak üslubu ve ille de mahallenin dert babası… Rolleri böyle olsa da gerçek hayatta da çevresi tarafında aynı şekilde nitelendirilen biri Hasan Kaçan…

Sosyal medyada epey aktif, gündeme dair yorumlara girmekten geri durmayan, üslubu ve ironik tarzı sebebiyle kendi gibi düşünmeyenleri bile sinirlendirmeyen Hasan Kaçan ile sanattan sosyal medyaya, hatadan hayata dair güzel bir muhabbete girdik.

Çaylar demlenmiş, hikâye başlamış olsun. Afiyet olsun…

Röportaj: Abdulhamit Güler – Taha Erham Keleş

 

Nasılsınız, neler yapıyorsunuz?

Şu sıralar izleyicilerimizi, bizi takip edenleri heyecanlandıracak bir proje üzerinde çalışıyoruz. Bu projenin yeni seneye kadar ekranlarda olmasını temenni ediyoruz, planlarımız o doğrultuda. Ama bizim planımızın dışında daha büyük plan olduğu için bu sadece temenni olarak kalıyor. İnşallah güzel bir şeyler yaparız ve insanlarla yine güzel şeyleri paylaşmış oluruz.

MİZAH DÜNYASI ACIKLI DURUMDA

Ülkemizde komedi anlayışının geldiği yeri değerlendirir misiniz?

“Komedi” demeyelim de “Mizah”ın geldiği yer diyelim. Çünkü komedi deyince sadece sinema anlaşılıyor. Sadece ülkemizde değil bütün dünyada mizah ve mizah yayınları hususunda bir gerileme söz konusu. Bunun nedeninin esprilerde fiziği ve dış görünüşü tercih etmekten kaynaklandığını düşünüyorum. Sanat dediğimiz şey insanın kalbine ve gönlüne hitap eden bir şeydir. Bu sonsuz derinlikten vazgeçip sadece insan fiziğiyle alakalı mizah yapmaya kalkarsanız, insan fiziği bir yerde sınırlı, bitiyor. Dolayısıyla, mizah da orada bitmiş oluyor.  O yüzden mizahla ilgili yayınlar azaldı ve bu dergiler kapandı. Ülkemizde de bu durum pek iç açıcı değil. Derinlik kayboldukça ve yazan, çizen kişiler kendi değerlerinden uzaklaştıkça paylaşılan şeyler sınırlı hale geliyor. Çok az bir kesimle küçük bir şeyi paylaşmış oluyorsunuz. O da maalesef yeterli olmuyor. Bunu sinemaya da uyarlayabiliriz. Aynı şey sinema için de geçerlidir. Sinema daha ticari olduğu için, mizah dergileri de ticaridir, sinemanın çok daha fazla acımasız rekabeti ve ekonomik tarafı olduğu için ister istemez sinemada biraz daha bu denge gözetiliyor. Fakat kendinden ve halkından kopuk sahici olmayan mizah anlayışı var. Bu anlayışın böyle devam etmesi mümkün değil, bu haliyle son derece acıklı durumdayız.

KENDİNİ DİĞER MAHLÛKATLA EŞİTLEYEN MİZAH VAR

Tam da buraya gelecektim. Artık karikatür çizmek hakaret etmekle birlikte anılıyor. Bu manzarayı nasıl yorumlarsınız?

Sanat dediğimiz şey sınırsız bir şeydir. Burada sınırsız bir şekilde düşünüp sınırsız bir şekilde uygulayabilirsiniz. Fakat söz konusu ürettiklerinizi paylaşmaksa kendinize belli sınırlar koyma mecburiyetindesiniz. İlk sınırları yasalar getiriyor. Onun dışında bir de ahlaki sınırlar var. Bu ahlaki sınırlar olmadıkça zekadan yoksun olarak, mizah yüksek zeka gerektiren daldır, kolaycılığa kaçılıyor ve mizahı hakaret etmek olarak algılıyor bu işte uğraşanlar. Eğer mizahçı ya da sanatçı toplumun önünde ise onlardan farklı, onları ileri götürecek söylemlerinin olması gerekirken biz mizahçının çevresini daralttığını ve halktan bağlantısını kopardığını ve sadece mevcut çerçeveden alkış almak için hakarete yöneldiğini görüyoruz. Bu sadece tek bir kesimle sınırlı değil, mizahı genel anlamda büyük çoğunluğu hakaret etmek için kullanıyor. Bunun da örneklerini sosyal medyada görüyoruz. Bu manzara da iç açıcı değil. Hızla insani değerlerimizi, bizi adam yapmak üzere Yaradan tarafından bünyemize yerleştirilirmiş insani özellikleri kaybedip hayvani yapıya doğru gidiyoruz. Bu belki kolay bir şey ama mahlukat Allah tarafından yaratılmış onlar var. Bizim vazifemizin olması gerekir. Vazifemizi unutup kendimizi mahlukatla eşitlemeyi tercih ediyorsak bu durum acıklı.

GÖRÜŞÜNÜ BENİMSEMEDİĞİM KİŞİLERİ DE TAKİP EDİYORUM

Örnek aldığınız şahsiyetler var mı? Hayatınıza yön veren isimler oldu mu?

İnsanın hayat çizgisini belirlerken örnek aldığı şahsiyetler vardır. Bu şahsiyetler sizin daha sonraki çizginizi belirlemede etkili olur. Bizim de örnek aldığımız, beğendiğimiz, fikirlerinden istifade ettiğimiz insanlar var. Genel itibariyle herkesi dinleyip, herkesin görüşünü değerlendirip olumsuz unsurlar gördüğümde onları yapmamaya gayret ediyorum. Açıkçası takip ettiğim isimler var ama siz bunu pozitif manada sorduğunuz için pozitif manada cevap verdim. Dünya görüşünü asla onaylamadığım kişilerin de görüşlerini takip ediyorum. Bu tür şeyleri kendi bünyemden temizlemeye çalışıyorum.

ÜSLUP İÇİN PEYGAMBER EFENDİMİZ’İ ÖRNEK ALIYORUM

Peki, dünya görüşü demişken… Siz görüşünüzü çekinmeden ifade ediyorsunuz. Ciddi manada tepki de alıyorsunuz. Bir sanatçının dünya görüşünü ifade etme meselesinde durduğu yer neresi olmalı?

İnsan dünyaya bakışını çekinmeden dile getirmeli. Özgürlük dediğimiz şey bunu gerektirir. Bu, muhatabımızın değerlerine saldırı ve hakaret olmamalı. Sosyal medyayı oldukça yoğun kullanıyorum. Sosyal medya, hayatımızın bir gerçeğidir. Burada insanları kırmadan, onların değerlerine hakaret etmeden görüşlerimi ifade etmeye çalışıyorum. Tepki alıyorum ama aldığım tepkilerin çok düzeysiz tepkiler olmadığını söylemeliyim. Çünkü kullandığım üslup muhatabımın da kendi frenlerine basmasını icap ettiriyor. Mutlaka bana karşıt görüş ortaya koyulsa da bunu hakaretle yapmıyorlar. Sosyal medyada, yılların getirdiği tecrübeyle, kardeşçe uyarılarımızın da etkisi oluyor. Tenkitlerimi ve uyarılarımı yumuşak üslupla karşı tarafı rencide etmeden ifade etmeye çalışıyorum. İnsanın bir duruşu olmalı ve bu duruşundan da taviz vermemeli. Üslubundan taviz verebilir. Yani çok daha sert tepki verebilecekken daha yakınlaştırıcı üslup kullanabilir. Kendi duruşunun net olması kaydıyla… Biz, bu üslubu örnek olarak Efendimiz’den (S.A.V) aldık. “Nefret ettirmeyiniz, sevdiriniz.” şiarından hareket etme gayreti içerisindeyiz. Bu üslubun doğru olduğunu düşünüyoruz.

TOPLUMUN GENELİNDE SLOGANCILIK VAR

Gelen tepkiler canınızı sıkmıyor mu? Bezdiğiniz oluyor mu?

Sosyal medyadan gelen tepkiler zaman zaman canımı sıkıyor. Bu şu demek değil, bana gelen tepkiler canımı sıkıyor. İnsanların kendi aralarında kullandığı üslup canımı sıkıyor. Bu, dediğim gibi belli kesime ait bir şey değil. Toplumun tamamında bir tahammülsüzlük, ezbercilik ve slogancılık var. İnce düşünce yerine sloganlarla karşılık veriliyor.  Sosyal medya gibi bir yerde, sanki futbol maçında karşılıklı iki tribünün bir birine sloganlar atması şeklinde oluyor. Ne bir etkisi oluyor ne de insanın zihninde değişikliye yol açacak tesiri oluyor. Dolayısıyla, ezbercilikten ve slogancılıktan uzak durmakta fayda var. Mümkün mertebe ben de böyle yapmaya çalışıyorum.

BU MEMLEKET HEPİMİZİN. ALLAH MUHAFAZA GÂVUR GELİRSE…

“Bir kısım sanatçılar” sorunsalımız da var… Kendileri bir partiye ya da anlayışa fazlasıyla angajeyken, iktidar partisini destekleyen bir sanatçı oldu mu yandaşlıkla suçluyorlar. Bu kısım sanatçılara ne demek istersiniz?

Bir kısım sanatçılar sorunumuz hep oldu. Bu, yeni bir şey değil. Çok çok uzun zamandır böyle. Belki Oğuz Aral’ın yayınladığı “Gırgır” döneminde daha kendi değerleriyle barışık sanatçılar vardı. Fakat, günümüzde bir tahammülsüzlük söz konusu. Hızlı ve acele yaşamak, hayatı süratli şekilde tüketmek anlık tepkilere sebep oluyor. Bu soruya söylenecek söz, yakışıklı bir atasözü değildir ama, “Yılan, kendi eğrisini görmez ama deveye boynun eğri der.” gibi bir şey. Aynı tepkiler tersi durumlarda da söz konusu. Tahammülsüzlük ve anlık cevaplar vermek günümüze mahsus bir şey. Herhangi bir olgu üzerinde düşünüp yorumlayıp bir şeyler yazıp çizmek yerine anlık tepkilerimizi paylaşmayı tercih eder oluyoruz. Böyle yapanları yandaşlıkla suçluyorlar. Karşılıklı suçlamalar sürüp gidiyor. Bu üzücü bir şey. İnsan kendi durumunu görüp değerlendirmeli. Ben ne yapıyorum, karşımdaki ne yapıyor diye durup düşünmeli. Birbirimize karşı tahammüllü olmayı, daha doğrusu, farklı görüşlere karşı tahammüllü olabilmeyi nasip etsin. Hepimiz aynı memlekette yaşıyoruz. Allah muhafaza buyursun gavur geldiği zaman, “Sen bana yakın düşünüyorsun” demeyecek. Kesinlikle böyle bir şey söz konusu olmayacak. Bazı kesimin insanları öyle düşünse bile hakikat öyle değil. Tarih bunun böyle olmadığını gösteriyor.

MUHATABIMIZ REDDETSE DE BİRLİK OLMALIYIZ

Hazır ‘gavur’ demişken… Memleket zor dönemden geçiyor. ‘Yedi Düvel’ dediğimiz şu an tam da karşımızda gibi geliyor. Sizce de öyle mi? Ve bu cendereden nasıl çıkarız? Bize lazım olan nedir?

Evet, memleket zor bir dönemden geçiyor. Bu dönemde birlik ve beraberliğimizi daim tutmamız lazım. Birbirimize yakın olmalıyız. Her ne kadar muhatabımız birlik ve beraberliği reddediyor olsa da bu reddetmenin sebebi kendi düşüncesinin dışındaki ithal düşünceler olsa da karşımızdakinin de insan olduğunu unutmayıp onun gönlüne hitap edecek bir üslubu benimsememiz ve birliği bozacak hareketlerden kaçınmamız gerekir.

ERDOĞAN, BU MEMLEKETİN BAŞINA GELEN EN BÜYÜK ŞANSLARDAN BİRİ

Sizi yandaşlıkla suçlayanlar özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkındaki yorumlarınız ve yaklaşımınız sebebiyle tepkili. Peki size Erdoğan bu memleket için ne ifade ediyor?

Recep Tayyip Erdoğan, çok büyük bir dünya lideri ve siyaset dehasıdır. Bu yadsınamaz bir gerçektir. İnsan olarak duruşu çok net, ön yargısız olarak bakacak herkesin takdir edeceği bir liderdir. Recep Tayyip Erdoğan, memleketimizin başına gelmiş en büyük şanslardan biridir. Tesadüf diye bir şey yoktur. Yaradan, bizim Recep Tayyip Erdoğan tarafından idare edilmemizi münasip görmüş. Bu büyük liderin kıymetini bilmek, yaşarken kıymetini bilmek ve değerlendirmek icap eder. Elbette Recep Tayyip Erdoğan, klasik söylemiyle, sadece Recep Tayyip Erdoğan değil. Bu duruşuyla binlerce yıllık Anadolu Kültürü’nü ve Türk insanını temsil ediyor. Taraflı-tarafsız her birinin temsilcisi olduğunu kendisi de söylüyor ve eylemlerinden de görüyoruz. Bu memlekete yapılan hizmetleri bizim yaşımızdaki insanlar görebiliyor fakat genç kardeşlerimiz geçmişi yaşamadığı için her şeyin böyle olduğunu düşünüyorlar. İnanılmaz büyük hizmetler yapıldı bu memlekete. “Elinizdekinin kıymetini biliniz.” öğüdünü tutmamız gerekir. Değer bilmek, kıymet bilmek ve o değeri korumaya çalışmak bizim vazifemiz.

BU TOPRAKLARDAKİ MÜCADELE KIYAMETE KADAR SÜRECEK

Gençler yakın geçmişi hatırlamadığı için bilemiyor dediniz. O halde gençlere de hitap etmenizi isteyeceğim. Memleketin gençlerine birkaç cümleyle seslenmenizi istesem ne dersiniz?

Bir olmak, beraber olmak ve sımsıkı kenetlenmek bizim için çok mühimdir. Bu topraklarla yüz yıllardır uğraşmışlar hala da uğraşıyorlar, gene de uğraşacaklar. Bu mücadelenin kıyamete kadar süreceğini bilmeli ve birlik-beraberliği temin etme konusunda elimizden ne geliyorsa yapmalıyız.

Slogancılıktan ve ezbercilikten kaçıp kendimizi ülkemize, dünyaya, insanlığa faydalı bireyler olarak yetiştirmek hususunda çaba göstermeliyiz.

Gençlerimizin hayallerine ket vurmamasını, hayallerin çok önemli olduğunu, bugün uçağı bulan insanların ilk bu düşünceyi eyleme geçirdiklerinde çevreleri tarafından dalga geçildiğini, hatta bu uğurda bir sürü insanın hayatını kaybettiğini düşünüp hayallerimize ket vurmamak lazımdır.

GENÇLER, BAŞIMIZA İCAT ÇIKARIN

Eskilerin bir lafı vardır, “Başımıza icat çıkarmayın” derlerdi. Belki onu farklı manada söylüyorlardı ama biz onu  şöyle şey diyelim, “Genç kardeşlerim başımıza icatlar çıkarın yoksa biz başkalarının çıkardığı icatlar peşinden gitmek mecburiyetinde kalıyoruz. Başımıza icat çıkarmak için de gereken donanımla donanın.”

BİR SÜRE SADECE SİNEMA FİLMLERİNDE OYNAYACAĞIM

O halde son olarak… En son Yalaza’da ekranda gördük sizi. Sonraki arz-ı endamınız ne zaman? Müjde bekleyenlere vereceğiniz haber var mı?

En son “Yalaza” diye bir dizi yaptık. Bu diziden sonra bir takım sağlık sorunlarım söz konusu oldu. Yaşımız da altmışı geçtiğine göre bunların olması normal. Bunun akabinde oyunculuğu bir süre askıya almış durumdayım. Mevla ne gösterir bilemiyorum ama oyunculuğu, belki sinema filmlerinde, senede bir defa deneyebilirim. Benim yaşıma uygun bir rol olursa deneyebilirim. Onun dışında sinemayı perde gerisinden yazarak ve çizerek devam ettirmeyi düşünüyorum.