Yazarlar

Şehadet asası dijital büyücülük sistemini yutacaktır

Firavun global sihirbazlık ağlarına acil kodlu mesajlar gönderiverdi. Musa kapıya dayanmış, itina ile işledikleri kölelik rejiminin köklerini titretiyordu. Fıtratını bozmamış, ruhunu firavuni değersizliklere kaptırmamış özgürlük sevdalıları Nil’in iki yakasından selam gönderiyorlardı Kudüs’e, İstanbul’a ve daha nicelerine…

Muhammed Mursi asasını Firavun sistemini sembolize eden mahkemenin tam orta yerine bıraktı.

Asa büyüdü, büyüdü ve yutuverdi tüm köleleri ve efendilerini. Apansız kayboldu tekebbür anıtları.

Ve kalıcı olanın imanı kuşanmış onur olduğuna şahit oldu bir kez daha dünya.

Gelişkin Firavunizm

Global firavun düzeni klasik dönemlerinden daha sofistike bir sömürü ağı kurmuş ve dijital sihirbazlık yöntemiyle kölelerine özgür olduklarını vehmettirecek denli geniş limitler getirmişti. ‘Ben sizin en büyük Rabbinizim’ nidaları duyulmuyordu orta yerde ama her adımda ‘Doyur kulluğumu, egomu, konforumu, şehvetimi ey Us/lu Rab’ yakarışını dilinden düşürmeyen büyülü bireyler vardı artık.

Faiz, sömürü, ayrımcılık sistemi kurmuştu ürkütücü, buyurgan, sentetik hilesini.

Göz alıcı, ağzı açık bırakıcı, öykündürücü kavi bir büyü…

Lakin

Sihirin örümcek ağı amaçsız korkaklar üzerinde etkili olurdu ancak.

Musa elinde asasıyla meydana vardığında ademe gark olur muşamba dekor…

 

Nazarımdaki Mursi

25 Ocak şanlı halk devriminin liderlerinden biriydi. Başı kopmasına rağmen bedeni direnen kölelik bürokrasisine rağmen ateşten gömleği giyerek Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturdu. Küresel iktidarın askeri ve sivil yerel bürokrasisinin tüm blokajına rağmen iman dolu göğsünü siper eder yol açtı. Halkın özgürlük talebinin temsilcisi olduğunu asla unutmadan son anına kadar her anlamda bir mücahede içerisinde oldu.

Yanında yer alacaklarını öngördüğü kimi hakk kılıklı adamların ihanetine rağmen istikametini bozmadan ‘Lütfun da hoş kahrın da hoş’ diyerek yoluna devam etti.

2012 yılının Haziran ayında Cumhurbaşkanı seçildikten sonra ilk iş olarak Tahrir Meydanı’na gitmişti. Yeminini Mısır’ın onurlu devrimcileri önünde yapmıştı. Ceketini açarak ‘Allah’tan başka kimseden korkum yok’ diye haykırmış ve sistemin göbekli kibirlilerine şehadeti ne denli istediğini haykırmıştı.

İsrail’in Gazze’ye saldırıları sırasında ortaya koyduğu performans ile Filistinlilerin ve tüm vicdanlı insanların yüreğine su serpmişti. Gazze’ye yüksek düzeyli bir heyet göndermiş ve elinden gelen desteği esirgememişti. İsrail saldırganlığının durdurulması için diplomatik alanda da iyi bir performans göstermişti.

ABD-İsrail-Suud-BAE ekseni için çanlar çalmaya başlamıştı adeta. Mursi’nin başta kaldığı her gün küresel zulüm sistemlerinin bir tuğlası daha düşüyordu. Yerel itaatkar, halkıyla dövüşen diktatörlerden besleniyordu çünkü sistem.

İki yüzlü ezik apoletli apoletsiz ağzı dualı alkollü karma uşaklık komisyonu efendilerine müjdeyi Mursi’nin koltuğuna oturuşunun birinci yıldönümünde verdi. ‘Demokrat özgürlükçü dünyanın kulakları uğuldatan sessiz onayı eşliğinde Mursi, makam-ı riyasetten medrese-i Yusufiye intikal ettiriliyordu.

Rabia Meydanı’nda sembolleşen itirazın sesi kanlı bir şekilde bastırıldığında da ‘tek dişi kalmış canavar’ın orkestra şefliğindeki ‘uluslararası camia’ alışık olduğumuz nakaratları seslendirmeye devam ediyordu.

Biz her zamanki biz

Ağladık, itiraz ettik, yollara düştük haykırdık…

Sonra artık rutine binen mahkeme haberleri.

Sosyal medyada kimi zaman paylaşımlarla hatırladığımızda ‘He yaa…’ modları.

Modern hayat neyi unutturmuyor ki?!

Çağdaş Mısır’da nebevi kıssanın asri versiyonunu yaşıyoruz aslında.

Muhammed Mursi Yed-i Beyza ile dokunuverdi Kahire’den kara vicdanına mutantan yalanların ve ifşa etti zifiri mürailiğini albenili kavramların.

İnce işlenmiş sinsi tuzakları yutan bir asadır şehadet.

Son söz

İstanbul, Kahire, İslamabad ve diğerleri el ele insanlığa yeni ufuklar açma hayali küresel istikbarın müdahalesiyle biraz ertelenmiş oldu, o kadar. Kısa dönemli de olsa tecessüm eden bu hayal artık engellenemez.

Şehid Mursi bu inancımızın en kavi delillerinden biri olarak yola düştü bile…