Yazarlar

“Maskesiz” bir şehir: Üsküp

Uykularımızı bölen kâbus

Ocak ayının başında kızım gece uyumadan önce bana korktuğunu ve uyuyamadığını söyledi, hayırdır dedim “Anne Çin’de bir virüs çıkmış Korona isminde herkes ölüyor, ya bize de gelirse” dedi. Endişelenmemesini söyledim, Çin o kadar uzak ki, hem zaten hâl çaresini bulurlar, korkmana gerek yok dedim. Tam bir ay geçtikten sonra Covid-19 öyle bir hâl aldı ki, her yere sıçradı. Ama yine de içimizden “yok canım buralara kadar gelmez” demeye devam ettik. Avrupa’nın farklı ülkelerinden salgının yayılmaya başladığı haberini aldığımızda biraz endişelenmeye başladık açıkçası. Bir yandan kızımın endişelerini sakinleştirmeye çalışıyorum. Telefonda bir arkadaşı ile konuşuyor, “Sanırım Korona Makedonya’ya da gelmiş, ben de halsizim galiba ateşim var” diyor. Eyvah dedim içimden, bakıyorum ne ateşi ne de başka bir şeyi var. Psikolojik olarak başta hepimizi hasta etti haliyle…

Wuhan’dan gelen bazı görüntüleri hatırlarsınız, insanlar yere yığılıyorlardı. Korona virüsün bulaştığı herkese öyle olacak sandık. Avrupa’da İtalya kontrolü kaybettiğinde içimden bir his yakında buralara da geleceğiydi. Çünkü Avrupa’nın Wuhan’ı maalesef İtalya olmuştu. Öyle de oldu…

Kuzey Makedonya’ya nasıl geldi

Kuzey Makedonya’da tespit edilen ilk vaka Şubat ayının son günlerinde oldu. İtalya’dan dönen bir bayanın testi pozitif çıktı, kendisi Debre şehrinde olduğu için ilk vakalar oradan gelmeye devam etti. Tabi insanlar test sonucunu bekleyene kadar tam anlamıyla iyi önlemler de alınmadan temas ettikleri kişilere yayıldı. Sonra yine Avrupa’dan dönen birkaç vatandaşta Korona tespit edildi, vaka sayıları artmaya başlarken artık ekranlarda Sağlık Bakanı Venko Filipçe’yi görmeye daha sık başladık. Vaka sayısı artıkça hükümet önlemlerini almaya başladı. İlk önlem okulların kapanması, yani eğitime ara verilmesi oldu hemen her yerde olduğu gibi. Bu sıralar da bizlerin kulağı Türkiye’deydi, orada henüz bir vakaya bile rastlanmamıştı. İlk vaka haberinden sonra orada da eğitime  ara verilmişti. Devlet tüm yurt dışında seyahat etmiş olanların özellikle başta kırmızı ile işaretlenmiş ülkelerden dönenlerin haber vermesini ve evde 14 gün izolasyonda olmaları gerektiğini söylese de buna uymayanlar ne yazık ki oldu. Bu salgın döneminde Kuzey Makedonya’da hatırlanacak bir facia ise Devlet Hastanesi Deri Hastalıkları bölümü sorumlusu olan bir bayan doktorun İtalya tatilinden geri dönüp de onu haber vermemesi ve işine devam etmesi, ayriyeten o da yetmezmiş gibi bir otelde yapılan yüz kişilik bir seminere katılıp konuşma yapması oldu. Artık aynı mikrofonu kullanan sağlıkçılar, otelde görev yapanlar, tokalaştığı insanları tespit etmek ve herkese haber verip temasta bulunanların evde 14 günlük karantinaya alınması elzemdi. Bu sebeple de Üsküp’te salgının insandan insana bulaşması zaten kaçınılmaz oldu.

Sağlık Bakanı her gün vaka sayılarını açıklarken, başta geldikleri ülkeleri söylüyordu ancak bir zaman sonra yerelde temas edenler çoğaldıkça sadece vaka sayısını söylemeye başladı. Salgını kontrol altına almak için sınırların da kapanması gerekiyordu. Sırasıyla tüm komşu ülkeleri ile sınırlarımızı kapattık, dışarıdan gelen uçuşlar bundan sonra sadece ülkeye geri dönmeye çalışan vatandaşlar için oldu. 18 Mart’ta ülkede OHAL ilan edildi. Her yerde olduğu gibi benzer önlemlerin hepsi alındı.

Bu salgın sürecinde NATO ve Kuzey Makedonya

Ancak tüm bu salgının ortasında Kuzey Makedonya’nın uzun süredir süren NATO’ya tam üye olma müzakerelerinin de artık sonu gelmişti ve Mart ayının son günlerinde  resmen artık NATO’nun 30. üyesi oldu. Tebrikler ve kutlamalar elbette Covid-19 nedeni ile sönük geçti. Nisan ayında planlanan erken genel seçimlerin iptal olmasını, Kuzey Makedonya’yı yöneten bu süreçte hükümetin geçici teknik hükümet olduğunu unutmamak gerek.

Balkanlar’ın her ülkesine sıçrayan Korona virüs nedeni ile tüm sağlık kurumları da yeterli donanıma sahip değildi aslında. Dışarıdan gelecek yardımlar önemliydi. Hükümetin, İMF ve Merkez Bankasına borçlanması kaçınılmazdı. Gereken kredi ile solunum cihazların alınması gerekiyordu. Tüm bunların ortasında bizler yani Balkanlar’da yaşayan Türklerin yüreğini kabartan ise Türkiye’nin tüm bu ülkelere gereken yardımı sağlaması oldu. Tüm ülke başbakanları Türkiye’ye teşekkür etmeye başladı. Malumunuz bu bölgelerin en güçlü ülkesi ve görünürde bu salgın ile en güçlü şekilde mücadele eden ülkesi Türkiye oldu. Bir yandan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ekranlara çıkıp sağlam duruşu ve net konuşması içimizi rahatlatmıştı. Biliyorduk ki eğer Türkiye bu süreçte zayıf kalırsa bizler için bu hiç de iyi olmazdı. Türkiye’den gelen mesajı bizler şu şekilde yorumladık; Evet dünyayı saran bu salgından sonra her şey eskisi gibi olmayacak diyorlar, ama mesela ne gibi değişim olacak, iyi mi kötü mü, bizi ne bekleyecek bu kapının ve sisin ardından? Şu anda her yeri bir bulut gibi kaplamış olan Koronadan sonrası ne olacaktı?

“Türkiye ne diyor”

Bazen babamla herhangi bir konuyu konuştuğumuzda bana dönüp der ki “Türkiye ne diyor?” Bizim için önemli olan da budur. Türkiye ne mi dedi bize, “Rahat olun bunu bir şekilde atlatacağız ve bu süreçten sonra biz bize yeteriz bunu da çözeriz ve kaybedeni kesin bizler olmayacağız” bizim aldığımız mesaj bu açıkçası. Bence sadece bizim de değil, tüm dünyanın aldığı bir mesajdı bu. Özellikle birçok ülkedeki gazetelerde örnek gösterilen ve övgü ile bahsedilen bir ülke oldu.

Kuzey Makedonya’ya sadece sağlık yardımı yapılmadı, özellikle yaklaşan Ramazan ayı vesilesi ile maddi durumu iyi olmayan ve salgından sebep daha da kötüleşen ailelere gıda yardımı yapılmaya başlandı. Şu anda Kuzey Makedonya’da öğlen saat dörtten itibaren sokağa çıkma yasağı var, hafta sonu ve resmi tatiller olduğunda da tüm gün tamamen sokağa çıkma yasağı uygulanıyor. Tüm ülkede vaka sayısı şu anda 1000’i geçmiş durumda, pik noktası 2000’lerde olacağı söyleniyor, tabi burada ülkenin nüfus sayısını da dikkate almak gerek, sonuçta K.Makedonya’nın nüfusu 2 milyon civarında. Vakaların en yoğun olarak tespit edildiği şehirler başta Üsküp, sonra Kumanova, özellikle Kumanova şehri tamamen karantinaya alınmazsa bu sorunun çözüleceğine inanmıyorum. Çünkü bir anda patlak veren bölge oldu. Orada işler kontrolden çıkmış durumda, öyle ki Kumanova Belediye Başkanın da testi pozitif çıktı, onunla beraber geçen günlerde bir görüşme yapan Başbakan yardımcısı Buyar Osmani ve Sağlık Bakanı da şu anda ev izolasyonunda. Şu sıralar Sağlık Bakanımız tüm basın açıklamalarını evden yapmaya başladı. Başta her şey kontrol altına alınmış gibi görünse de son zamanlarda bu pek gerektiği gibi sağlanamadı. Tabi siyaseten kapıda bekleyen ertelenmiş bir erken seçimimiz de olduğu için hem siyasi hem sağlık hem de ekonomik açıdan durumumuz pek iyi olduğu söylenemez. Tüm bankalar kredi alanların borçlarını bir süreliğine almayı ertelese de bunun geri dönüşü nasıl olacak kestiremiyoruz.

Diğer yandan eğitimde her ne kadar uzaktan eğitim denilse de, burada 3 farklı dilde eğitim olduğu için bizler bu uzaktan eğitimden gerektiği gibi yararlanamadık. Şu anda tek yapabildiğimiz çocuklarımızın öğretmenlerinin verdiği ödevleri bizler evde anne baba olarak onlara açıklamak beraber çözmek. Zaten bu dönem de bu şekilde kapanıp gidecek zannımca. İnşallah yeni eğitim döneminde bir şekilde bunu telafi edebiliriz. Ama her şeyden önemli olan şu anda sağlık.

Maskeli yüzler ile maskesiz bir şehir Üsküp

Üsküp bu dönemden nasıl geçiyor peki, bir şehir gözlerini kapayıp uykuya nasıl dalıyorsa Üsküp de o şekilde. Şu dönemde alışkın olduğumuz ne o düğün telaşları ne de Ramazan ayını karşılama heyecanı, Cuma günleri Çarşı içinde Murat Paşa Camii’nin önü bomboş, içimizi burkan ise bu sessizliğin içinde alıştığımız kalabalığın yerini korku sarması. İki yakalı bir şehri Vardar nehri ayırsa da herkesi birleştiren Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün üstü her zamankinden çok sessiz yine. Çarşıya sinen o kokunun eksikliği hissediliyor, selamlaşmalar yok eskisi gibi, maskeli yüzlerde maskesini çıkartmış bir şehir var önümüzde. Ama kim bilir belki de tüm şehirlerin bir tatile ihtiyacı vardı, dünyayı yoran insanlarmış meğer, doğa tüm güzelliği ile baharı müjdelerken bize inat sadece pencereden bakabilirsiniz diyor. Savaş haberleri yok, ölen çocuk haberleri yok, eğer bundan sonra da hiç olmayacaksa varsın evde kalalım hepimiz. Eğer tüm bu süreçten ders almayacaksa bu dünya, varsın evde kalalım hep. Bizler bunun sınav olduğunu biliriz elbet, komplo teorileri mi, olmaz mı, kim bilir ne planlar yapıldı, her şey bu kadar da masum değil elbet, ama tek bir şeye inanıyoruz, kûn fe yekûn, yani Allah istemese istedikleri kadar plan yapsınlar olmazdı. Ama bizler kaderin üstünde de bir kader olduğuna inanlardanız. Sadece perde aralansın biraz onu bekliyoruz…

Buruk ama yine de geleceğe umutla bakan Rumeli’nin hüzünlü şehri Üsküp’ten selamlar…

Biz evde kalıyoruz, biz yüz yıldır evde kaldık zaten, Osmanlı geri çekildikten sonra nasıl ki bizlere evlerinizi terk etmeyin dedi, işte aynı o şekilde bugün de evdeyiz, siz evinizde kalın vatanınızı koruyun, biz evimizi vatan edip evde kalalım…

Tez zamanda sınırların açıldığı Türkiyemizin nefesini hissedeceğimiz güzel günlere inşallah…

Leyla Şerif Emin-Üsküp

Leyla Şerif Emin/Üsküp

2 yorum

Yorum göndermek için buraya tıklayın

Ayşegül kayıkçıoğlu için bir cevap yazın Cevabı iptal et

  • Üsküp eski çarşının 600 yillik kaldirim taşları sökülmüş.bu doğru mu cok üzüldüm de

  • Metni bir solukta okudum. Virüs salgını altındaki Üsküp ve Makedonya, yalın anlatımınızla gözümde kolayca canlandı. Tarihe not düşmüşsünüz kapsamlı anlatımınızla.
    Balkanlarda bulunan çok kültürlü etnik yapıyla sorunlar çok yönlü. Hal bu iken gidilmekte olan yolda ağır aksak ilerlenmekte. Ancak tüm etkilerin dışında bir gerçek var ki; katedilen yol zaten çok yokuş.

    Istanbul’dan selamlar…

    Necla Dursun