Yazarlar

İsrail’de siyasi kördüğüm

İsrail tarihinde ilk kez üç kez tekrarlanan bir seçim yılı geçirdi. 2019 Nisan ve Eylül aylarında yapılan iki genel seçimde de partilerin hükümeti kuracak sandalye çoğunluğuna bir türlü erişememesi ve karmaşık koalisyon denklemlerinin bir türlü çözülememesinden dolayı üçüncü kez yeniden bir genel seçime gidilmesi akıllara ‘’İsrail siyaseti nereye?’’ sorusunu getiriyor. Üstelik karmaşa ve koalisyon denemeleri tekrar başarısız olursa dördüncü seçim kapıda.

Ülkede büyük bir siyasi çıkmaza neden olan ve üç kez tekrarlanan seçimler ve sonucunda ise yine merkezi hükümetin bir türlü kurulamaması ülkedeki siyasetin ne denli büyük bir çıkmaza ve kaosa sürüklendiğinin de işareti aynı zamanda.

Üstelik bu iç karmaşa, tekrarlanan üç seçim ile artık gizlenemez biçimde tüm dünyaya ilan edilmiş durumda. Seküler-dindar çekişmesi, Yahudi kastları arasındaki sınıfsal ayrışma, yerleşimci nüfusun yarattığı derin istikrarsızlık ve Knesset’teki üçüncü büyük parti konumunda olan Arap muhalefetinin partisi ‘’Birleşik Arap Listesi’’nin oy oranını ve vekil sayısını artırması ve bu sayede hükümetin kurulmasında büyük bir engel teşkil etmesi görülen o ki giderek İsrail’in başına daha fazla bela olmaya başlayacak gibi. Üstelik ortaya çıkan geçici seçim sonuçlarına göre Arap muhalefetinin Filistin asıllı milletvekili adayı İman Hatib’in başörtülü olarak meclise girecek olması da İsrail meclis tarihinde bir ilk.

Geçen yıla kadar seçimleri boykot edip sandığa gitmeyen İsrail vatandaşı Filistinliler görülen o ki Netenyahu’ya hükümeti kurdurmamak için ‘’Birleşik Arap Listesine’’ büyük bir destek vermişlerdir.

Bir yıl içinde yapılan üçüncü kez yapılan genel seçimlerin sonuçlarına baktığımızda ise, sandık çıkış anketlerine göre, Başbakan Bünyamin Netanyahu’nun partisi Likud önderliğindeki sağ bloğu, koalisyon hükümeti için gerekli 61 milletvekili sayısına ulaşamadı, ancak çok yaklaştı. Sonuçlara göre, 60 sandalyede kalan sağ blokun koalisyon kurabilmek için sadece bir milletvekiline ihtiyacı var. Sağ ve sol blokların gerekli sayıya ulaşamaması nedeniyle Eski Savunma Bakanı Avigdor Liberman’ın ‘’İsrail Evimiz Partisi’’ olası koalisyon senaryolarında bir kez daha kilit role sahip olsa da Likud partisi önderliğindeki sağ blok ve adayı Bünyamin Netanyahu bu kargaşadan zor bela yakasını kurtararak, eksik olan bir vekili de tamamlayıp tekrar iktidar olacak gibi görünüyor. Ayrıca hala güçlü bir ihtimal olsa da İsrail’in dördüncü defa sandık başına gitmesinin toplum nezdindeki bıktırıcılığı düşünüldüğünde Netenyahu’nun elinde psikolojik bir üstünlük olacağı muhakkaktır. Yani bu anlamda dördüncü seçim ihtimali hâlâ bulunsa da Netenyahu buna izin vermemek için elinden geleni yapacaktır. Koalisyon pazarlıklarında bu sefer başarılı olmasına ramak kalmış durumda. Ancak Başbakan Bünyamin Netanyahu için sadece hükümeti kurmak ve görevine devam etmek problemlerin çözümü için yeterli değil.

Netenyahu’nun kişisel söylemlerinden tutun da karşı karşıya olduğu büyük yolsuzluk ve rüşvet davalarına ve oğlu Yair Netanyahu’nun sosyal medya üzerinden çıkarmış olduğu krizlere kadar pek çok popülist söylemin toplum nezdinde ve hatta İsrail sağı özelinde bile derin çatlaklara sebep olduğunu bunun ise Netenyahu’ya her geçen gün güç kaybettirdiği gerçeği artık saklanamaz biçimde duruyor önümüzde.

Bunun farkına varan Netanyahu’nun ise gerçekleşen üç seçimde de iki ana hedefi vardı;

Birincisi her ne olursa olsun hükümeti bir an önce kurmak; ikincisi ise, bu koalisyonda kendisine “dokunulmazlık” yasası çıkartabilecek siyasi partnerleri bir araya getirmek.

Bu iki hedefi gerçekleştirmek için dış politikayı da iç siyaset malzemesi yapmaktan çekinmeyen Netanyahu’nun seçim öncesi Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ı hedef tahtasına oturtmasını da bu bağlamda değerlendirmek gerekir.

Çünkü özellikle seçim sürecinde İsrail toplumunun kararlarını etkilemek için ya dışarıdan saldırgan bir tehdit ya da İsrail’in işgal politikalarını gerçekleştirmek için güçlü bir küresel gücün desteği gerekiyordu. Dışarıdan tehdidi Hizbullah ile çözen Netanyahu, aradığı güçlü desteği ise ellerinde ‘’Yüzyılın Anlaşması’’ planı olan Trump ve Siyonist damadı Jared Kushner ile halledecekti.

Bu doğrultuda açıklanan ‘’Yüzyılın Anlaşması’’ planı; Batı Şeria’yı işgal etme, Kudüs’ün İsrail’in başkenti(!) olduğunun kabul edilmesi ve Golan Tepeleri işgalinin ABD tarafından tanınması gereken bu desteği fazlası ile vermeye yetiyordu. Şimdilik kazandı gibi görünen Netenyahu ve sağ bloğunun ülke siyasetindeki bu derin çatlakları kapamadan ‘’Yüzyılın Anlaşması’’ planını politik ajandalarının ilk sırasına koyması, İsrail için krizlerin ve bölgesel çatışmaların kapıda olduğunu gösteriyor.

İsrail siyaset tarihine baktığımızda ise bugün şahit olunan kriz aslında son olmamakla beraber ilkte değil. 1948’den bu yana İsrail toplumu arasında sürekli var olan, iç çatışma ve anlaşmazlıklarının dışarıya açık bir yansımasının tezahürü aslında. Son seçimler ve bir türlü tutmayan koalisyon hesapları gösteriyor ki İsrail, aşırı milliyetçiler ile aşırı Ortodoks muhafazakârlar arasındaki tehlikeli çekişmenin bedelini siyasi belirsizlikler ile ödemeye devam edecek. Bu da dolayısıyla son süreçte İsrail yönetiminin ilhaklarla, işgallerle daha çok anılmasını ve en önemlisi Gazze ve Batı Şeria’ya bir askeri operasyon yapma ihtimalini ve ‘’Yüzyılın Anlaşması’’ planı takviminin hızlandırılacağı ihtimalini güçlendiriyor.

Şimdiye kadar, ülkedeki Yahudileri vatandaşlarını “Araplardan korku” ve Filistinli gruplara karşı “güvenlik endişesi” ortak paydalarında bir arada tutmaya çalışan ve bu sayede iç gerilimin daha fazla yüzeye çıkmamasına çaba harcayan İsrail devlet aklının, bugün gelinen noktada ülkedeki politik çıkmaz ve kaosu kontrol altına alamaması, İsrail siyasetinin içine düştüğü belirsizlik çukurundan uzunca bir süre çıkamayacağını gösteriyor.