Yazarlar

Hindistan’da büyük bir siyasi proje: Din-i İlahi

Hindistan topraklarında kurulan en büyük imparatorluklardan biri olan Babürlüler, Müslüman-Türk imgesinin Hint Alt Kıtası’na yerleşmesinde rol oynamış, ardında köklü bir miras bırakmıştır. Siyasi ve kültürel alanda Babürlü izlerinin bugün dahi yakından hissedildiği bu coğrafyada, milletlerarası ilişkilerin temel nosyonu ve belirleyici kriteri din olmaya devam etmektedir. Hindistan’ı özgün bir bölge haline getiren din faktörü, siyasal ve […]

Hindistan topraklarında kurulan en büyük imparatorluklardan biri olan Babürlüler, Müslüman-Türk imgesinin Hint Alt Kıtası’na yerleşmesinde rol oynamış, ardında köklü bir miras bırakmıştır. Siyasi ve kültürel alanda Babürlü izlerinin bugün dahi yakından hissedildiği bu coğrafyada, milletlerarası ilişkilerin temel nosyonu ve belirleyici kriteri din olmaya devam etmektedir. Hindistan’ı özgün bir bölge haline getiren din faktörü, siyasal ve toplumsal ilişkilerin itici gücüdür. Bu bağlamda Hindistan tarihi, bir dinler familyası olarak çok farklı inanış ve düşünce farklılıklarını bünyesinde toplamaktadır.

Babürler’in en parlak devri Ekber Şah dönemi(1542-1605) olarak bilinmektedir. Devletin başında kaldığı süre içerisinde pek çok fetih faaliyetlerinde bulunulmuş, devletin sınırları hiç olmadığı kadar genişletilmiştir. Ekber Şah’ı farklılaştıran temel nitelik siyasi liderliğinin Hindistan coğrafyasının tamamında kabul görmesinde yatar. Ekber’in siyaseti toplum üzerinde bütünleştirici ve kapsayıcı tek merkezi sistemi uygulamaya koymak üzerine şekillenmiştir. Çok küçük yaşta tahta oturup iktidarını tam manasıyla elinde toplamasının ardından politikasını uygulamak için harekete geçen Ekber Şah, Müslümanlar ile Hindular arasındaki uzlaşmazlığın ortadan kaldırılmasının gerekliliği üzerinde durdu. Böylesi bir uzlaşmazlık, birbirine inanç, kültür ve yaşam tarzı bakımından zıt ve sürekli çatışmaya meyilli iki büyük topluluğun yapılan fetihlerle bir arada yaşama mecburiyetinin doğması sonucu ortaya çıkmıştı. Sıkışık ve sınırlı etkileşimin çatışma potansiyelini arttırması ve devletin fetihleri kalıcı kılma arzusu arasında Hindistan’ı idare etmenin güçlü sorunlarla yüzleşmekten geçtiği anlaşılmıştı. Müslümanların kutsalları ile Hinduların kutsalları arasındaki farklılık, gündelik yaşamda tansiyonun yükselmesine sebep olurken çoğunluğu oluşturan Hinduların mevcut Müslüman yönetime karşı isyan ihtimali yüksekti. Bu bağlamda yönetici Müslüman-Türkler ile yerel Hintli halk arasında türbülans riski Ekber Şah’ı o döneme kadar hiç tecrübe edilmemiş siyasi bir projenin hayata geçirilmesi için teşvik etmiştir.

Ekber Şah

Hindistan’ı bir arada tutarak uzun soluklu bir yönetim kurmak tarih boyunca bölgede kurulan devletlerin ideali olmuş ancak başarılı olunamamıştır. Ekber Şah temel problemin fetih ve askeri siyasetten öte geçilememesi olduğunu kavramış, Hinduların ötekileştirildiği, sistem dışına itildiği bir yönetim vizyonunun başarısızlığa mahkum olacağını anlamıştır. Zira onun saltanatına gelinceye kadar hiç tecrübe edilmeyen ve günümüzde dahi üzerinde ilgiyle durulan ‘‘Sulh-u Kül’’ politikası ile ‘‘Din-i İlahi’’ projesi Hindistan’ın dinsel altyapısı üzerine kurulan melez bir sistemdir. Ekber, İslam ve Hinduizm’i tek potada birleştirmeyi tasarlamıştı. Tüm dini ve inanç sistemlerinin ruhani liderlerini yanında toplayarak dinlemiş, birbirleri arasında zıtlıkları, kendince bulduğu eksiklikler, sorunlar ve çelişkiler üzerinden körükleyerek tartışmaya açmış ve kendi kontrolünde bir dinin filizlenmesi için harekete geçmiştir. Daha sonra Din-i İlahi adını alacak olan bu yeni din, içerisinde o dönemin din ve inançlarının bir karması biçiminde zuhur etmiştir.

Ekber’in siyasası içeride tek bir lider etrafında birleşmiş, ortak noktalar üzerinde uzlaşma sağlayamadığı için yeni bir proje ileriye sürerek egemenliğini pekiştirme amacıyla şekillenmiştir. Ne var ki kurduğu dinin halk nezdinde rağbet görmemesine ve kendisi hiçbir inanca karşı yakın durmamasına rağmen Müslümanlar ile Hindular arasında ilk kez tam manasıyla etkileşim sağlamayı başarmıştır. Hinduların güvenini kazanmış, kendi ordusunda istihdam etmiş ve sistem içerisine dahil ederek iç çatışma riskini minimize etmiştir. Çoğu hoşnutsuzluğu beraberinde getirmiş olsa da Din-i İlahi, kozmopolitanizmin en uç örneklerinden birisidir.

Siyaset bilimi çerçevesinde ele alındığında devletin egemenliğinin korunması ve meşruiyetinin devamlılığı bir yönden, farklı etnik ve dinsel gruplar arasındaki uyuma ve tahammül sınırına bağlıdır. Ekber’in siyasete yaklaşımı toplumun sinir uçlarının dini inançta yattığı perspektifinden hareketle ayrışmanın taraflarını yeni bir konsept etrafında toplamak üzerinedir. Dinin siyasi bir araç haline dönüştürülmesiyle istikrarlı bir devlet sistemi modeli için, toplumu harekete geçiren değerlerin kullanılması yoluna başvurulmuştur. Böylelikle devletin ayaklarını yere sağlam basmasının teminatı sağlanmış olurken dini motivasyonu yüksek toplulukların karşı karşıya gelmesinin önüne geçilmiştir.

Kendisiyle çağdaş Avrupalı devletlerin büyük mezhep ve din savaşlarıyla birbirlerine yaşama hakkı tanımadıkları bir zamanda Hindistan’da Müslüman-Türk devleti Babürler, farklı dini gruplar arasında uzlaştırıcı ve kapsayıcı bir politikayı yürürlüğe koymuşlardır. Din-i İlahi’yi siyasi bir proje olarak kabul ettiğimizde Hindistan’daki toplulukların barış içerisinde yaşamalarını sağlamak ve devlet yönetimini kolaylaştırmak adına tasarlandığı görülür. Birbirlerine karşı katı ve kapalı iki topluluğun o dönemin şartlarında birbirleriyle dini meseleler hakkında ilk kez karşılıklı olarak tartışmaları ve bu yolla birbirlerini tanıma fırsatı bulmaları önemlidir. Zira savaş ve çatışmanın en küçük bir manipülasyon ile doğabildiği bir dönemde radikal bir karar alarak Din-i İlahi’yi ilan etmek devletin yönetim erkinin konsolidasyonuna katkı sağlamıştır.

Din-i İlahi’nin bir din olarak başarısızlığı ve inananlarının sınırlı sayıda kalmasının nedenleri siyasi çıkar temelinde ortaya atılmış olmasında aranmalıdır. Bu bağlamda zıt kutupların benzer yönleri üzerine yapılan vurgu ortak yaşamın gerekliliği olan karşılıklı etkileşime imkan sağlamıştır. Dini duyguların motivasyonunun yüksekliği karşısında devletin zaafa düşmemesi için neredeyse birbirleri hakkında hiç bilgiye sahip olmayan toplumsal gruplar arasında Din-i İlahi ve Sulh-u Kül argümanlarıyla politik bir çıkar kaygısı güdülmüştür. Son olarak, Ekber Şah’ın ardından yürürlükten kaldırılan Din-i İlahi, bir dini hareketten öte Hindistan’daki Müslüman-Hindu ilişkilerinin kaygan zeminden ilk defa kurtulmasına yardım ettiği ve bu yolla Müslüman-Hindu eşitliğini tesis ederek aralarındaki gerilimi sona erdirmesi bakımından büyük bir siyasi proje olduğu ve kapsamlı bir şekilde incelenmesi gerektiği belirtilmelidir.

 

Kaynakça

BALDICK, Julian; Mistik İslâm, çev.: Y.Said Müftüoglu, Birey Yay., İstanbul 2002.

BAYUR, Y. Hikmet; “16.Asırda Dinî ve Sosyal Bir İnkılap Teşebbüsü” Belleten Dergisi, T. T. K., Say. 5-6, Ankara 1938, s. 69-155.7

BAYUR, Y. Hikmet; Hindistan Tarihi, GurkanlI Devleti’nin Büyüklük Devri, Cilt II, II. Bas., T.T.K., Ankara 1947.