Yazarlar

Geriye sadece dişleri kaldı!

Yazının Orjinali: Belgium returns Patrice Lumumba’s tooth to family 61 years after his murder

Belçika, cinayetten 61 yıl sonra Patrice Lumumba’nın dişini ailesine iade etti.

Kongolu bağımsızlık kahramanı Patrice Lumumba’nın altın kaplı dişi, eski sömürge ülkesi Belçika’nın kanlı geçmişiyle yüzleşirken teslim edildi.

Belçikalı yetkililer, ülkenin eski kolonisini acımasızca sömürüsüne eşlik eden vahşetlerin tanınmasına yönelik yeni bir hamleyle, öldürülen Kongolu bağımsızlık kahramanı Patrice Lumumba’nın bir dişini çocuklarına iade etti.

Diş, önceki adı Kongo Cumhuriyeti olan Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin (DRC) ilk başbakanı ve ayrılıkçılar tarafından 1961’de Belçikalı paralı askerler tarafından öldürülen Afrika’da sömürgeciliğe karşı mücadelenin bir simgesi olan Lumumba’dan geriye kalan tek şey…

Bazıları dişlerin ürkütücü olduğunu düşünse de katilleri Lumumba’nın cesedini asitle yok ettiği için özgürlük savaşçısının ardından kalan tek şey o dişler. 

Altın kaplı diş, Haziran ayının ortalarında Brüksel’deki Egmont Sarayı’nda bir savaşçının aile üyelerine açık mavi bir kutu içinde teslim edildi. Geri gönderilmeden önce ilk adım olarak DRC büyükelçiliğine götürülecek bir tabuta yerleştirildi.

Lumumba’nın oğlu Roland, dişin geri dönmesinin ailesinin “yaslarını bitirebileceği” anlamına geldiğini söyledi.

Belçika, dişi iade ederek Orta Afrika’nın kanlı bir şekilde sömürülmesinin en acımasız ve utanç verici bölümlerinden birinin üstüne çizgi çekmeyi umuyor.

Belçika Başbakanı Alexander de Croo, Lumumba’nın öldürülmesiyle ilgili “ahlaki sorumluluğu” kabul etti. De Croo, “Bu acı verici ve nahoş bir gerçek ama konuşulmalı. Bir adam siyasi inançları, sözleri, idealleri için öldürüldü ” dedi.

Haziranın başlarında, Belçika kralı DRC’ye ilk ziyaretini yaptı, ancak resmi bir özür dilemedi. 

Kral Philippe, “Geçmişin yaraları için en derin pişmanlıkları” dile getirerek bir “rejimi…. “şiddet eylemlerine ve aşağılamalara yol açan” paternalizm nedeniyle kınadı. 

Bağımsızlık mücadelesinde kilit rol oynayan karizmatik pan-Afrikanist olan Lumumba, 1960 yılında ülkesinin demokratik olarak seçilmiş ilk lideriydi fakat bir yıl sonra, Soğuk Savaş siyasetinin ve iç güç mücadelelerinin kurbanı oldu. Demokratik Kongo’da sistem çöktü ve maden zengini Katanga eyaletindeki isyancı gruplar ayırılıkçı harekete giriştiler.

Batılı yetkililer, Lumumba’nın Sovyetler Birliği’ni bir koruyucu olarak tercih edeceğinden ve Moskova’nın uranyum gibi stratejik açıdan kritik kaynaklara erişmesine izin vereceğinden endişeleniyordu.

Bir askeri darbenin ardından Lumumba hapse atıldı, işkence gördü ve aceleyle bir araya getirilen idam mangası tarafından vurularak öldürüldü. 40 yıl sonra Belçika, ölümü için “ahlaki sorumluluk” taşıdığını kabul etti. CIA, 35 yaşındaki politikacıyı öldürmek için de planlar hazırlamıştı.

Ancak Lumumba’nın cinayetinin arkasındaki gerçeğin ortaya çıkması on yıllar aldı.

2000 yılında Belçika polis komiseri Gerard Soete, Lumumba’nın cesedini parçalara ayırdığını ve kalıntıları asit içinde erittiğini itiraf etti. Alman televizyonunda gösterilen bir belgeselde Soete, Lumumba’ya ait olduğunu söylediği iki dişi gösterdi.

2016’da Belçikalı bir akademisyen olan Ludo de Witte, bir gazeteye verdiği röportajda Soete’nin kızının Lumumba’ya ait olduğunu söylediği altın bir dişi göstermesi nedeniyle şikayette bulundu. Diş daha sonra Belçikalı yetkililer tarafından Soerte’den alındı.

Lumumba, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ndeki birçokları için ülkenin bağımsızlığını kazandıktan sonra ne olabileceğinin bir sembolü olmaya devam ediyor. 

İki yıl önce, Kongo’nun bağımsızlığının 60. yıldönümü, Lumumba’nın “ruhu dinlenmeye” yönelik yeni çağrılara yol açtı. Protestocular, Kinşasa’daki Belçika Büyükelçiliği dışında, sömürge yönetimi sırasında alınan kültürel eserlerle birlikte kalıntılarının iadesi için protesto gösterileri yaptı.

Belçika’da George Floyd’un ABD’de ölümünün ardından ırkçılığa karşı düzenlenen uluslararası protestolar, Kral II. Leopold’un anıtlarının kaldırılması için savaşan aktivistlere yeni bir ivme kazandırdı.

DRC hükümeti, Kinşasa’daki resmi diş cenazesinden önce üç günlük resmi yas ilan etti.

Belçika, Kongo’nun kauçuk, fildişi ve kerestesini sömürme mirasına ancak son zamanlarda değinmeye başladı. 

Kral Leopold II’nin Kongo Özgür Devletini kişisel bir derebeylik olarak yönettiği 1885’ten itibaren Belçika’nın egemenliğinin ilk 23 yılında 10 milyon kadar insan açlıktan ve hastalıktan öldü. 

Kongolular yeraltı kaynaklarını Belçikalı sömürgeciler için çıkartırken öldü ya da yaralandı. 

Belçika’nın sömürge geçmişinin sembolleri hala ayakta

Belçika’nın 19. yüzyılda Afrika’daki sömürge döneminde edindiği zenginliğin izleri bugün başkent Brüksel başta olmak üzere ülkenin birçok yerinde göz önünde. Belçika hükümeti artık bu izleri silmek istese de sömürge döneminin mirası ayakta duruyor.

Belçika, 1865-1909 arasında tahtta oturan Kral 2. Leopold döneminde bugün Kongo Demokratik Cumhuriyeti (KDC) olan orta Afrika ülkesinde sömürge yönetimi kurdu. Kral 2. Leopold, 1885’te ülkenin adını Özgür Kongo Devleti koydu ve Belçika’nın birkaç katı büyüklüğündeki bu toprakları kendi mülkü ilan etti. Dönemin güçlü Batılı ülkeleri de bunu tanıdı.

Kral 2. Leopold’ün hiçbir zaman ayak basmadığı KDC’de yıllar süren zorla çalıştırma sisteminde Afrikalılar zulme uğradı. Sömürge döneminde milyonlarca Afrikalı öldürüldü, çoğu aç kaldı, hastalıklarla boğuştu. Bir dönem Belçika’nın çalışmaya zorladığı Afrikalılardan itiraz edenlerin elleri kesildi.

Belçika’nın sömürge döneminde Afrika’da öldürülenlerin sayısı tam olarak bilinmiyor. Bu sayı kimilerince 1 milyondan fazla, kimileri için ise 10 milyona kadar çıkıyor.

Belçika, sömürge döneminde kauçuk başta olmak üzere KDC’nin tüm zenginliklerini sonuna kadar sömürdü. Sanayileşmenin başladığı o dönemde kauçuk bisiklet ve otomobil tekerlerinin yapımı, telefon tellerinin kaplanması, sanayide kullanılan makine kayışlarının üretimi gibi birçok alanda kullanılıyordu. 

Kauçuk dışında geniş ormanlara sahip KDC’deki bakır gibi madenler, buharlı makinelerde kullanmak üzere keresteler, yağ çıkarmak için kullanılan bitkiler ve fildişi gibi değerli birçok şey ülkeden alınarak Avrupa’ya götürüldü.

Kral 2. Leopold, o dönem Afrika’dan elde ettiği zenginlikleri Belçika’da kullandı. Halkına iyi bir kral olduğunu kanıtlamak için ülkede simge yapılar inşa ettirdi. Bugün hala ayakta olan ve kullanılan bu yapılar, “Kral 2. Leopold’ün hayaletinin hala ülkede olduğu” yorumlarına neden oluyor.

Dünyanın en büyük “Adalet Sarayı”

Simge yapılar arasında en çok bilinenlerden biri bugün hala ayakta olan Adalet Sarayı. Başkent Brüksel’deki Adalet Sarayı (Palais de Justice), kimilerine göre inşa edildiğinde kapladığı alan bakımından dünyanın en büyük binasıydı.

1866’da başlayan inşaat 17 yıl sürdü. Şehrin az sayıdaki tepelerinden birine yapılan bina için o dönem bölgede bulunan mahalledeki evlerin neredeyse tamamı yıkıldı.

Devasa sütunlar üzerinde duran, çok sayıda sanat eseri heykeli barındıran 40 bin metrekarelik bina şu an hala dünyanın en büyük mahkeme binası olarak biliniyor.

50. yıl Parkı

Brüksel’in merkezindeki 50. Yıl Parkı, Kral 2. Leopold tarafından Belçika’nın bağımsızlığının 1880’deki 50. yılını kutlamak amacıyla yaptırıldı. Parkın inşaatı çok uzun sürdü. 1880’deki 50. yıl kutlamalarında parkın çok azı tamamlanmıştı. Parkın inşası 1905’teki 75. yılda bitirebildi.

Brüksel’in simgelerinden zafer takını barındıran parkta Kraliyet Silahlı Kuvvetler ve Askeri Tarih Müzesi ile Kraliyet Sanat ve Tarih Müzesi bulunuyor.

Birçok sportif ve kültürel faaliyetin yapıldığı 30 hektarlık park, büyüklüğü ve şehrin içinde olması nedeniyle New York’taki Central Park’ın Brüksel’deki karşılığı olarak değerlendiriliyor. Park ayrıca 1978’de açılan kentin en eski camisini de barındırıyor.

Afrikalıların “sergilendiği” müze           

Kral 2. Leopold, eski adı “Sömürge Sarayı”, daha sonra “Afrika Sarayı” olan ve şu anda müze olarak kullanılan binayı Brüksel yakınındaki Tervuren kasabasında yaptırdı.

Fransa’daki Versay Sarayı’na benzetilen ve yıllar içinde genişleyen yapı, etrafındaki geniş park, binaya giden yol ve tramvay yolunun hepsi Kral Leopold’ün eseri.

2. Leopold, bu binayı 1897’de düzenlenen “Uluslararası Brüksel Sergisi” için yaptırdı. Serginin sömürge bölümü bu binada düzenlendi. Burada KDC’den getirilen birçok eser, obje, kültürel varlık ve zenginlik sergilendi.

Burada üç de Afrika köyü kuruldu. KDC’den getirilen 267 Afrikalı burada “sergilendi.” Belçikalılar köye gelerek Afrika kulübelerinin etrafındaki tellerin arkasından Kongoluları izliyordu.

Kral 2. Leopold, müzeyi sömürge projesinin propaganda aracı olarak görüyor, burası sayesinde sömürge projesine yatırımcı çekmek istiyordu. Aynı zamanda Belçika halkına da ne kadar iyi bir kral olduğunu göstermeyi, halkın sevgisini kazanmayı amaçlıyordu.

Bina 1898’de kalıcı bir Afrika Müzesi halini aldı. Bugün hala Afrika Müzesi olarak kullanılan binada büyük çoğunluğu KDC’den getirilmiş on binlerce eser, obje ve kültürel varlık bulunuyor. Belçika hükümeti, KDC’ye bunları iade etmek için bir program yürütüyor.

Belçika’da 2. Leopold’ün yaptırdığı bu tip simge yapılar sadece bu kadarla sınırlı değil. Güzelliğiyle bilinen Anvers tren istasyonu, Brüksel’deki kraliyet seraları, Laeken’deki askeri kışlalar, Ostend’de okyanus kıyısındaki görkemli kraliyet galerileri de yine bugün hala ayakta duran ve kullanılan yapılar.

Çeviri: Ömer Faruk Madanoğlu