Yazarlar

Gerçeğin gazeteciliği nasıl canlanır?

İletişim çağının getirdiği en büyük sorunlardan biri dezenformasyondur. Bunun yanında, yalan haber, iftira, hakaret, itibarsızlaştırma, ırkçılık, İslamofobi, antisemitizm gibi suç teşkil eden fiiller de sosyal medya platformlarında giderek yayılmaktadır. Dijital çağın en büyük tehdidine karşı dünya devletleri önlemler almaya başlamıştır. Uluslararası raporlara göre en fazla dezenformasyona maruz kalan ülke konumunda olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti de bu kapsamda önleyici tedbirler almak zorunda kalmıştır.

Yalan haberin, manipülasyonun çeşitli kaynakları vardır. Kimi zaman yabancı istihbarat örgütleri ile bağlantılı olarak da algı operasyonları yürütülebilmektedir. Esasında sosyal medya bir tür “Open Search Intelligence” –açık kaynak istihbarat– alanıdır. İstihbarat havuzuna bu kaynaktan birçok bilgi depolanmakta, durum ve ehemmiyetine göre analiz edilmekte, sonuca göre hareket tarzı geliştirilmektedir. Bunun yanında sosyal medyaya girilen veriler üzerinden hedef ülke ile ilgili operasyonlar yürütülebilmektedir. Belirlenen kitle, hissettirilmeden yavaş yavaş istenilen amaç doğrultusunda yönlendirilir. Bir süre sonra manipülasyonun peşine takılan yüzbinlerce insanın hareketliliğine şahit olursunuz.

Günümüzde dezenformasyonla doğrudan mücadele etmek artık her zamankinden daha kritik hale gelmiştir. Birçok ülkede kasıtlı yayılan dezenformasyonun, yanıltıcı bilgilerin ülkelerin siyasi istikrarını baltaladığını dile getiren Dünya Ekonomik Forumu Genel Müdürü Adrian Monokl, bu duruma karşın bir de öneri sunmaktadır. Monck’a göre, gerçeğe ve doğru bilgiye dayalı gazeteciliğin yeniden canlanması, dezenformasyonun önlenmesine yardımcı olabilir.

Kasım ayı başlarında gerçekleştirilen Amerikan ara seçimleri öncesinde, sosyal medya sitelerinin çoğalmasının, yanlış ve yanıltıcı bilgilerin pekiştirilmesine yardımcı olduğuna dair bir rapor yayınlandı. Söz konusu rapora göre; medyanın, akademisyenlerin hatta sosyal medya şirketlerinin sorunu çözmek için yıllarca süren çabalarına rağmen dezenformasyonun bugün daha yaygın olduğu vurgulanmaktadır. Sorunun üstesinden gelebilmek için bugün, başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) olmak üzere Batı ülkeleri yeni yasalar çıkarmakta, yeni birimler kurmaktadır.

  • ABD’de hükümet politikaları, güvenliği, istikrarı baltalamayı veya etkilemeyi amaçlayan yabancı devlet ve devlet dışı propaganda ve dezenformasyon çabalarını tanıma, anlama, ifşa etme ve bunlara karşı koyabilmek amacıyla Küresel Katılım Merkezi kurulmuştur.
  • 2021 yılında Fransa’da Ulusal Savunma ve Güvenlik Genel Sekreterliği (SGDSN) bünyesinde “devleti baltalamaya” çalışan yabancı dezenformasyon kampanyaları, yalan haberlerle mücadele etme amaçlı 60 kişinin istihdam edildiği bir birim faaliyete geçirilmiştir.
  • İsveç’te, yanıltıcı bilgilerin uygunsuz etkilerini belirlemek, analiz etmek, yanıt vermek ve önleyebilmek için 1 Ocak 2022 itibariyle kurulan İsveç Psikolojik Savunma Ajansı (MPF) çalışmalarına başlamıştır. 

Kurumların görev tanımı, “ülkenin dayanıklılığını ve halkın savunma isteğini zayıflatmayı amaçlayan veya insanların algılarını, davranışlarını ve karar alma mekanizmalarını uygunsuz bir şekilde etkilemeyi amaçlayan dezenformasyon faaliyetlerine karşı mücadele etmek” olarak belirlenmiştir. Türkiye’de de 2020 yılında Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı bünyesinde Stratejik İletişim ve Kriz Yönetimi Dairesi Başkanlığı hayata geçirilmiştir. 2022 yılı içinde ise Dezenformasyonla Mücadele Merkezi ihdas edilmiştir. Ayrıca Anadolu Ajansı ”Teyit Editörlüğü” birimi oluşturulmuştur. Böylelikle sosyal medyada ya da dijital platformlarda yalan haberler ifşa edilip gerçek bilgiler servis edilmektedir.

Ankara, “Sosyal Medya ve Dezenformasyon Yasası” ile ilgili bir adım attığında Türkçe yayın yapan yabancı ya da yurtdışından fonlanan bazı yerli medya organlarının Türkiye karşıtı haberlerinde önemli ölçüde artış gözlemlenmektedir. Suçlamaların odak noktası ise “ifade ya da düşünce özgürlüğünün ihlal edilmesi” şeklindedir. Oysaki “ifade özgürlüğü” ile “ifade sorumsuzluğu”arasında keskin bir fark vardır. Almanya Sosyal Medya yasasını hazırlayan isimlerden biri olan dönemin Adalet Bakanı Heiko Maas, söz konusu yasayı Alman kamuoyuna anlatırken şu ifadeleri kullanmıştır: “İftira ve hakaret ifade özgürlüğü kapsamında değildir. Ceza hukuku nerede başlar, orada ifade özgürlüğü biter.” Ancak gündem Türkiye olunca haber dili de tamamen değişmektedir. Bu kapsamda öne çıkan haber kuruluşlarından biri Deutsche Welle gazetesidir. Aynı konu hakkında, biri Türkiye diğeri Almanya’da olmak üzere iki haber başlığı aşağıdaki şekilde verilmiştir:

  • Türkiye’de internet özgürlüğü düzenleme kıskacında.
  • Almanya Adalet Bakanı Christine Lambrecht: İnternet platformları demokrasiyi korumak adına daha sıkı denetlenecek.

Bu tarz provokatif haberlerle algı operasyonları yürüten medya kuruluşlarına karşı ülkeler çeşitli tedbirler almaktadır. Örnek olarak ABD, “dış kaynaklı dezenformasyon” fiilini gerçekleştiren haber kanalları hakkında “yabancı ajan” kararı alabilmektedir. Aynı durum Fransa, Rusya dahil olmak üzere birçok ülkede yaşanmaktadır. 

Yalan haberlerin, bilgi kirliliğinin boyutu bazı durumlarda çok büyük olmakla birlikte geniş kitleleri etkisi altına alabilmekte, bariz yalanlar milyonlarca defa görüntülenmektedir. Kısa süre içinde gerçek ortaya çıkacak olsa dahi manipülatif paylaşımlar “ışık hızıyla” yayılmaktadır. “Silivri’de toplu intihar” şeklindeki “basit ancak büyük bir yalan” kısa süre içinde on binlerce hesap tarafından paylaşılabilmektedir.

Başka olgular üzerinden detaylandırmak gerekirse; İsveç merkezli iki sözde düşünce kuruluşu vardır: SCF (Stockholm Center For Freedom) ve Nordic Monitor. İsimler ve merkezler yabancı olduğu için yerli medya organlarında da referans gösterildiği zamanlar olmuştur. İki sözde kuruluşun yönetici kadrosunda FETÖ firarisi isimler bulunmaktadır. SCF, Türkiye’deki adli olaylar ya da mahkemelerle ilgili kurgulanmış haberleri dünyaya servis ederken Nordic Monitor de sahte istihbarat raporları düzenleyerek Ankara’yı töhmet altında bırakmaya çalışmaktadır. Bu dezenformasyon yüklü haberler özellikle Yunanca ve Arapça açılmış sosyal medya sahte hesapları üzerinden yayılmaktadır. Amaç, dünya kamuoyunda Türkiye hakkında kara propaganda faaliyetleri yürütmektir.

Terör eylemleri, doğal afet, toplumsal olaylar ya da seçim dönemlerinde dezenformasyon faaliyetleri fazlasıyla yaygındır. Provokasyon amaçlı yönlendirmelere karşı bilinçli olmak, kritik derecede önemlidir. Böyle bir durumda resmi kurum, kuruluş ve yetkililere itibar edilmesi önemlidir zira bu dönemlerde bilgi kirliliği had safhada olmaktadır. Montajlanmış, uydurulmuş görüntü ve belgelere karşı dikkatli olunmalıdır. Sahte ve bot olduğu aşikâr olan hesaplardan uzak durulmalıdır. Algı operasyonları öylesine yürütülür ki hissettirmeden bilinçaltınıza hitap etmeye çalışırlar ve sizi istedikleri doğrultuda yönlendirebilirler. Bu yüzdendir ki sunulan argümanlar mutlaka teyit edilmelidir. 

Propagandanın asıl amacı da hedef olarak belirlenen kitlenin düşünce ve davranışlarını istenilen doğrultuda etkilemektir. Günümüzdeki dezenformasyon ile algı operasyonları yürütmek isteyenlerin ilham aldığı isimlerin başında Nazi Almanya’sının Propaganda Bakanı Joseph Goebbels gelmektedir. 

“Yeterince büyük bir yalan söyler ve onu tekrar etmeye devam ederseniz, insanlar sonunda ona inanmaya başlayacaklardır. Yalan ne kadar büyük olursa inananlar da o kadar çok olur!” Propagandanın en büyük düşmanı gerçeklerdir. Bu yüzdendir ki sloganımız, “YAŞASIN HAKİKAT” olmalıdır.