Yazarlar

Ebubekir el-Bağdadi “Sosyal Kulübü”

Dünya, 10 Haziran 2014 sabahına garip bir haberle uyandı. Henüz adını çok az kişinin duyduğu bir terör örgütü, altı günde Irak’ın en büyük kentlerinden birini ele geçirmişti. Ortadoğu’da filizlenen bu örgüt kısa sürede Washington’dan Tokyo’ya kadar tüm dünyayı ilgilendiren eylemlere imza atacak, Nijerya’dan Filipinler’e savaşçılar kazanacaktı.

On beş gündür Suriye’deyim. Ardında beş yüz bin ölü, bir milyon yaralı, on dört milyon evsiz bırakan iç savaşın dönüm noktalarından birine şahitlik ediyorum. Nüfusu dört milyonu bulan İdlib, yapılan ateşkese rağmen her gün bombalanıyor. Eğer İdlib düşerse, dünya büyük bir yıkıma şahitlik edecek. Zira bugüne kadar evlerini, çadırlarını geride bırakıp hep daha batıya ve kuzeye göç eden insanların gidecek yeri kalmadı.

Artık sonuna gelinen iç savaşın akıllarda bıraktığı en büyük sorulardan biri, ortaya çıkan örgütler. Özellikle bir anda sahneye çıkan ve tüm dengeleri alt üst ettikten sonra kaybolan bir örgüt. Belki de misyonu tamamlamış bir terör örgütü: IŞİD.

Örgüt, 2004’te Irak El Kaidesi olarak ortaya çıksa da 2013 yılında Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) adıyla yoluna devam etti. Bu karar, örgütün yıldızını bir anda parlattı.

Daha 2014’ün ilk günlerinde Rakka’yı ele geçiren IŞİD, yılın ikinci çeyreğini Musul ve Tıkrit kentlerini alarak kapattı. Böylece, İslam Devleti adıyla halifelik kurduğunu ve halifenin Ebubekir el Bağdadi olduğunu ilan etti.

Kolunda Rolex’iyle dünyaya meydan okuyan Bağdadi işleri hızla büyütmeye devam ediyordu. Ağustos ayına gelindiğinde Humus’ta bulunan ülkenin en büyük petrol ve doğal gaz alanları ele geçirilmişti. IŞİD tüm dünyanın gözleri önünde Irak ve Suriye’de hızla ilerliyordu.

Fakat bu, sessiz bir ilerleme değildi. Teröristler, attıkları her adımda tüm dünyanın ilgisini çekecek PR çalışmaları yapıyordu. İşe iki yıldır kayıp olan ABD’li Gazeteci James Foley’nin kafasını keserek başlayan IŞİD, sonrasında Türk askerlerini yakmak (!) başta olmak üzere, Japonya’ya kadar birçok ülkenin vatandaşına farklı infazlar uyguluyor ve bunları Hollywoodvari bir prodüksiyonla dünyaya servis ediyordu.

Tabii insan canını önemsemeyenler için de etkinlikler mevcuttu. Sanat severler için müzeleri yağmalama görüntüleri, tarih hayranları için antik kent yıkımlarının videolarını servis ediyordu.

Dindarlar da unutulmamıştı. Din ve mezhep ayrımı yapmadan tüm inananların sinir uçlarıyla oynuyor; Şiileri hedef alıyor, Sünnilere ait cami ve türbeleri havaya uçuruyorlardı. Ele geçirdiği bölgelerdeki Hıristiyanlar’a, Ezdiler’e ve Dürziler’e yönelik de tüm dünyanın dikkatini çekecek eylemlere imza atıyorlardı.

Sonrasında yaşananlar ise herkesin malumu: Koalisyon uçakları… ABD’nin petrol yataklarını, Rusya’nın Esad’ı kurtarması…

İki yıl içinde olup biten tüm bu olayların sonrasında Bağdadi kayıplara karışmıştı. Örgütün altın devrinden beş yıl sonra Trump bir açıklama yapacak, “Dünyanın en büyük terör örgütünün liderine hak ettiği adaleti sağladık” diyecekti.

Trump’ın “dünyanın en büyük terör örgütünün lideri” dediği Bağdadi öldürüldüğünde elinde hiçbir toprak parçası kalmamıştı.

On beş gündür İdlib’deyim, Bağdadi’nin öldürüldüğü yerde. Artık dünyayı titreten o kara bayraklılardan eser yok. Kısa sürede Halep sınırından Şam sınırına, Musul’dan Bağdat sınırına uzanan devasa devletten geriye hiçbir şey kalmadı.

Belki de yıllar sonra, tıpkı ABD’nin Irak’ı işgal gerekçesi saydığı nükleer silahlar için “Meğerse yokmuş” minvalindeki gibi bir açıklama yapılacak. O zaman Suriye’de neler döndüğünü, IŞİD’in ne olduğunu, Bağdadi’nin öldürüp öldürülmediğini anlayacağız.

Şimdilik elimizde yalnızca Bağdadi’nin vurulduğu yerin haritadan çekilmiş fotoğrafı var ve haritayı tıklayınca çıkan bir yazı: Ebubekir el-Bağdadi Sosyal Kulübü.