Yazarlar

Bir gettonun sahnede tükenişi : Meltem Ç.

Turkish director Semih Kaplanoglu gives a thumbs-up on May 22, 2013 while posing during a photocall for the Cinefondation and Short Films Jury at the 66th edition of the Cannes Film Festival in Cannes. Cannes, one of the world's top film festivals, opened on May 15 and will climax on May 26 with awards selected by a jury headed this year by Hollywood legend Steven Spielberg. AFP PHOTO / LOIC VENANCE
Benim için bir yazıyı kaleme almanın en zor yanı giriştir. ‘Çorap söküğü’ ifadesi benim için kurgulanmış. Başlayınca gerisi geliyor. Bu yazınının zor yanı ise başlamasından sonrası olacak. Zira yazıya sebep olan davranışı yorumlamak hayli zor. Komik olduğu kadar trajik yanı ağır basan bir konu. Adana Film Festivali ödül töreninde sunucu Meltem Cumbul’un, kendince bir vodvil sergileyerek, […]

Benim için bir yazıyı kaleme almanın en zor yanı giriştir. ‘Çorap söküğü’ ifadesi benim için kurgulanmış. Başlayınca gerisi geliyor. Bu yazınının zor yanı ise başlamasından sonrası olacak. Zira yazıya sebep olan davranışı yorumlamak hayli zor. Komik olduğu kadar trajik yanı ağır basan bir konu. Adana Film Festivali ödül töreninde sunucu Meltem Cumbul’un, kendince bir vodvil sergileyerek, yönetmen Semih Kaplanoğlu’nun elini sıkmamasından bahsediyorum…

Normal şartlarda Meltem Cumbul’un yapacağı bir şey bu denli gündem olmaz zaten. Olmamalı da… Yaşına hürmeten saygı duyarız. Büyüğümüzdür. Fekat ihtiyarlık sınırında olmasına rağmen zihnen çok yaş alamadığını ve yaşının “ederi” olmadığını görmüş olduk. Ne diyor haşmetmeap; ‘eşitler arası’! Yani, eşitlikçiymiş. Yani, Semih Kaplanoğlu ile eşit değillermiş. Neden? Kaplanoğlu, ötekileştiren ve güçlünün yanında yer alan biriymiş.   Öncelikle, eşitliğin ne denli modern ve noksan bir ifade olduğunu söylemek lazım. Vicdani ve insani olan eşitlik değil, adalettir. Adil olandan bahsetmeye çalışırken eşitlik ifadesini kullanmak, kelimeler arası adalete halel getirir. Zaten insanlık tarihinin en zor aşamalarından biri kelimenin adaleti olsa gerek. Bu yüzden ne söylediğiniz önemlidir. Ne yaptığınız da… Nasıl yaptığınız da… Bütün bunlar üslubunuzu, yani tavrınızı belirler.

 

Meltem Cumbul’un, Semih Kaplanoğlu’ndan uzanan eli geri çevirmesi kendisinin tarzını ifade etmiş oldu. Söze, üsluba, kelimeye ve adalete uzak bu tarz insanların kanaat önderi ve lider gibi takınması durumu komikleştiriyor.  Meltem Cumbul’un beden dili de acınası halini gösteriyor. 6 yaşında bir çocuğun müsamere sahnesinde kendisini göstermeye çalıştığı hale benzeyen yürüyüşü ve duruşu trajik ötesi… Semih Kaplanoğlu’nun, maruz kaldığı tavrı faşizm olarak nitelendirmesi de gayet yerinde. Zira eşitlikten bahsederken esasında ideolojik saplantısını sahneye seren “hanımefendi”, kendi gibi düşünmeyene açıkça baskı uygulamıştır.

Yaşananın bize anlattığı esas mesele nedir?

Senelerdir anlatmaya çalıştığımız, her defasında komplo teorisyeni olmakla ve hayalcilikle itham edildiğimiz şeyin hayatta olduğunu, hala yaşadığını ve hatta sahnede olduğunu gördük.

Sinema sektörü işte bu malum zevatın cenderesinde. Tam manasıyla bir cendere söz konusu. Semih Kaplanoğlu gibi dünyaya kendini ispat etmiş (bu toprağın insanı delil olarak yeter de, bazı arkadaşlara dünyayı referans göstermesek anlamazlar) birine utanmadan bu muameleyi reva görme cüreti, başkalarına nasıl yansır, siz düşünün.

Bu zihniyetten kurtulmamız lazım. Tez kurtulmamız lazım hem de. Acilen, bir an önce tarihe gömmeliyiz.

Zor elbet. Hatta olmayacak, biliyorum. Çünkü sinema hala birçokları için gereksiz bir alan.

Kaplanoğlu’nun maruz kaldığı muamele, kendisinin son senelerde sergilediği ‘yerli ve milli’ duruşa karşıdır. Bunu açıkça ifade etmek gerekiyor. Cumbulgilleri çıldırtan da bu… Kendileri gibi olmayanlara karşı sergiledikleri bu tavır, bazılarının kendi gibi olanlara muamelesine benziyor.

Evet söyleyim geçeyim; Meltem Cumbul’un Kaplanoğlu’na gösterdiği seviyesizliği bile aratan tavır, Cumbul’u çıldırtan zihniyete sahip olanların ciddi kısmı tarafından sinemaya ve sinemacılara gösteriliyor. Neyse, burayı çabucak geçelim…

Meltem Cumbul, kendi inanç sistemini izah etmeye çalışmıştır. Selamlaşmayı bir ritüel olarak gören Müslümanlara karşı kendi inancını ifade etmiştir. Biraz olsun inandığını, bununla da amel ettiğini gördükleri herkese karşı (patatesi kısırla yemeyi soğana ihanet sayan avokadolu gençlik inançları gereği) aslan kesilirler. Daha doğrusu kedi. Malum tavırdaki garabet de bu…

“Senin dinin sana, benim dinim bana” diyeceğim ama ironiden anlamayanların illetine maruz kalmak istemiyorum.

Dediğim gibi; Meltem Cumbul, bir zihniyetin, çökmüş, küçülmüş, daha küçülen, gettolaşan, bir tuhaf kafanın, vücut bulmuş hali. Tıpkı Semih Kaplanoğlu’nu gördükleri yer gibi.

Sinema sahnesini ideoloji ringine çeviren çokbilmişliğin, çirkinlikte dahî sınır tanımayan, insani standartları dahî zorlayan bu “tanımsızlık” karşısında, hayatı hayânın sahnesi olarak gören ve tevazunun esaslı temsilcisi olan ruhu selamlıyorum…

Abdulhamit Güler

1 yorum

Yorum göndermek için buraya tıklayın

  • Nasıl başladınız devam ettiniz hiç önemli değil aslında.
    Bizzat şahit olmadığımız olayın ayrıntılarına şahit olmamızı sağladınız
    Ve gerçekten azab verdi.
    Keşke kibirini ortaya koymasaydı da onu sanatı için sevmeye devam etseydik.
    Zihniyetini görmezden geliyorduk zaten.
    Saygılar
    @drmustafaakman