Yazarlar

Afrikalı Çocuklar Nasıl Kaçırılır?

Çad’ın doğusunda bulunan Abeşe kentine doğru yolculuğumuzu sürüyordu. Yola çıktığımızdan beri şoförümüz Süleyman Çad’ı anlatıyor ben de not alıyordum. Ülke, adını bir zamanlar Afrika’nın en büyük ikinci gölü olan Çad Gölü’nden alıyormuş. Gittikçe tükenen göl artık eski halinin onda biri yüzölçümüne sahip. Çad’ın talihi de gölün talihinden farklı değil. Bir zamanların sultanlıklar ülkesi gittikçe yoksullaşıyor. […]

Çad’ın doğusunda bulunan Abeşe kentine doğru yolculuğumuzu sürüyordu. Yola çıktığımızdan beri şoförümüz Süleyman Çad’ı anlatıyor ben de not alıyordum. Ülke, adını bir zamanlar Afrika’nın en büyük ikinci gölü olan Çad Gölü’nden alıyormuş. Gittikçe tükenen göl artık eski halinin onda biri yüzölçümüne sahip. Çad’ın talihi de gölün talihinden farklı değil. Bir zamanların sultanlıklar ülkesi gittikçe yoksullaşıyor. Bu yüzden Çad’a Afrika’nın ölü kalbi deniyor. Yıllardır en yoksul ülkeler listesinin zirvesinde yer alan Çad’ın büyük kısmında elektrik yok. Su yalnızca resmi binalarda ve bazı özel mülkiyetlerde var. 1 milyon 300 bin kilometrekare yüzölçümüyle dünyanın en geniş topraklarına sahip ülkelerden biri. Nüfusu 13 milyon ve ülkede resmi dil Fransızca. Halkın büyük kısmı göçebe. Yağmur yağınca kuzeye, kuraklık başlayınca güneye göç ediyorlar. Sürekli hareket halinde olan halk ne üretebiliyor ne de eğitim alabiliyor. Bu yüzden ülke ekonomisi çok kötü durumda ve okuma yazma bilenlerin oranı yüzde 30’un altında. Çad resmi olarak bağımsızlığını kazanmış gibi görünse de hâlâ Fransa’nın sömürgesi. Ülkede çıkan petrolün yüzde 60’ı Batı’ya gidiyor. Üstelik Fransız askerlerinin bölgedeki masraflarını da yoksul Çad halkı karşılıyor.

Yemek vakti gelince arabayı bir su birikintisinin önüne çektik. Süleyman arabanın arkasındaki hasırı çıkardı ve bir ağacın suya bakan gölgeliğine serdi. Getirdiğimiz yiyecekleri burada yedikten sonra yola devam ettik. Daha önce farklı ülkelerde bulunan Süleyman Batı’nın Çad üzerindeki sömürgeyi nasıl sürdürdüğünü anlatıyordu. Fransızların yaptıklarından bahsederken bir an bize dönüp “Arche de Zoe olayını biliyor musunuz?” diye sordu. Kısa suskunluğu bilmediğimize yorarak konuşmaya devam etti.

“2007 yılının sonbahar aylarıydı. Fransa’dan gelen özel bir uçak neredeyse hiç kullanılmayan Abeşe’deki havaalanına inmişti. Çok geçmeden çölün ucundaki bu havaalanında bir Fransız uçağının beklediği kulaktan kulağa yayıldı. Bir süre sonra birkaç Fransız, yanlarında yüzden fazla çocukla havaalanına geldi. Fransızlar, polislere çocukları Sudan’dan getirdiklerini, hepsinin anne ve babasını kaybettiklerini söylüyordu. Yetim ve öksüz çocukları Fransa’ya götürecek, onlara sağlık hizmeti vereceklerdi. Bir Çadlı, bir Fransızın işine burnunu sokamaz fakat bir polis bunu göze alarak çocuklardan biriyle iletişim kurmaya çalıştı. Bu cesaret, işin aslını ortaya çıkardı.”

Süleyman biraz da öfkeyle sesini yükselterek, “Meğerse çocukları işbirlikçileri aracılığıyla Çad’dan toplamışlar.” dedi.  “Kimini kandırmış, kimini kaçırmışlar. Fransızlar, buradan buldukları birkaç aracı; çocukları oyuncak, kıyafet ve yiyecek bahanesiyle kandırıp bir evde toplamış. Hepsini sağlık kontrolünden geçirdikten sonra işlerine yarayacağına inandıkları 103 çocuğu seçmişler. Amaçları hepsini elini kolunu sallayarak uçağa bindirmek ve Fransa’ya götürmekti. Orada çocuklar için aile bile bulmuşlar ve paralarını almışlar. Çocukların organları ya da fuhuş için kaçırıldığını iddia edenler de oldu ama gerçek nedenini bilmiyoruz. Sonradan öğrendik ki daha önce de benzeri şekilde çocuk kaçırmışlar. Çad bunu yapanları tutukladı ama tabii devletimizin gücü yok. O zamanlar Cumhurbaşkanı olan Sarkozy suçluların Fransa’da yargılanmasını istedi. Çad vermeyince kendisi gelip aldı. Çad bunun karşılığında tazminat istedi ama onu da vermediler. Şimdi Fransa’da akıbetleri ne bilmiyorum. Polislerden biri çocukların tedirgin tavrını fark edince gerçek ortaya çıktı, böylece Batı’nın yalnızca yer altı kaynaklarımızı değil, çocuklarımızı da çaldığını öğrendik.”

Batı’nın Afrika’dan neler çaldığını biliyordum ya da Almanya’da kaybolan çocukları, İtalya sınırını geçmek için tecavüze göz yuman Afrikalı kız çocuklarını da duymuştum. Şimdi burada, bununla yüzleşmek beni bir hayli ürküttü.

Akşam otele dönünce Süleyman’ın söylediklerini düşünmeye başladım. Konuyla ilgili kısa bir araştırma yapınca olayın beklediğimden daha tehlikeli olduğunu fark ettim. Türk basınına hiç yansımayan olay 2007 yılının ekim ayında gerçekleşmiş. Bir yardım kuruluşu olan Arche de Zoe 2007 yılının başında Sudan’da 10 bin çocuğun yetim kaldığını ve bunların Sudan’dan kurtarılması gerektiğini açıklamış. Bunun insan haklarına uygun ve ahlaki olduğunu dile getirmişler.  (Sonuçta İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni de Fransızlar hazırladı.)

Çad’da yaşanan olaylarla deşifre olan kuruluşun Avrupa’daki zengin ailelerden yüklü miktarda para topladığı ortaya çıktı. Belçikalı pilot, İspanyol mürettebat ve Fransız dernek üyelerinin birlikte yürüttüğü çalışmanın Avrupa’da da bir ayağı olduğu anlaşıldı: Çocukları yasadışı olarak ülkeye sokanlar, onlara ikamet izni verenler, yasal prosedürleri düzenleyenler… Tüm bu süreçten geçen çocuklar Avrupalı ailelere satılıyordu. Tıpkı yüzlerce yıldır boyunlarında zincirlerle Batı’ya taşınan ataları gibi.

Not: Bu yazıyı yazarken bir tweet ilişti gözüme:

“İngiltere’de bir üniversitede yapılan hayvan deneyleri, genç bir bedenden alınan kanın, yaşlanmaya bağlı hastalıkları önlediğini ortaya koydu. ABD’de bir girişim ise bu tarz nakilleri 8 bin dolar gibi bir maliyetle hayata geçirmeye başladı. Anlamı: Avrupa’da kaybolan çocuklar.”