Portre

Süleyman Çelebi ve Mevlid

“Allâh adın zikredelüm evvelâ

   Vâcib oldur cümle işde her kula”

Süleyman ÇELEBİ

UNECO, çok isabetli bir kararla 2021 Yılını Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli ve Ahi Evran yılı ilan etmişti. Yıl içinde yapılan yayınlar ve yapılan faaliyetlerle 13. Asrın kutup yıldızları olan bu üç büyük isim, yeniden gündemimize girmiş oldu. Unesco, 2022 yılının ise Süleyman Çelebi yılı olmasını kararlaştırdı. Bu da son derece isabetli bir karar oldu. Zira Süleyman Çelebi, bu üç büyük ismin kendi çağındaki misyonunu devam ettiren bir isimdi. Dileriz şu ana kadar pek bir karşılık bulmasa da bundan sonraki günlerde Süleyman Çelebi ile de ilgili olarak güzel çalışmalara tanık oluruz.

Kimdir Süleyman Çelebi?

Kişileri bugünlere taşıyan elbette eserleridir. Bu anlamda bu soru için verilecek cevap Süleyman Çelebi, Vesilet’ün Necat halk arasındaki meşhur adıyla Mevlid kitabının şairidir. Ama o bu tanımlamaya sığmayacak kadar önemli bir şahsiyet, eseri de bir o kadar önemli bir eserdir. Bu önem her şeyden önce bu eserin konusu, oluşturduğu gelenek, dili ve etki gücünden kaynaklanır. Bu durumu ifade için söylenilen “Mevlid, Kur’an-ı Kerim’den sonra en çok okunan eser” şeklinde yapılan tespit aslında meseleyi özetlemekte ise de biz konuyu biraz daha açalım. Ama biz, önce şairden söz edelim.

Mevlid, çok meşhur bir eserdir amma müellifi için aynı şeyleri söylemek mümkün değil. Yani eser meşhur ama şairi büyük ölçüde meçhul. Bilinenler şu şekilde özetlenebilir. Süleyman Çelebi, 1351’de Bursa’da doğdu. Hayatı bu şehirde geçti.1422’de yine Bursa’da vefat etti. Hem medrese hem tekke eğitimi gördü. Bursa’nın kutbu Emir Sultan’ın yakın çevresinde bulundu. Orhan Gazi, Murad Hüdavendigar, Yıldırım Beyazıt, Emir Süleyman, Musa Çelebi ve Çelebi Mehmet’in siyasi şahsiyetler olarak rol oynadığı bir zaman sürecinde yaşadı. Fakat onun asıl hikayesi Yıldırım döneminde başlar. Zira onun tarafından Divan-ı Hümayun imamlığına ardından Ulu caminin ibadete açılışından itibaren bu caminin baş imamlığı görevine getirildi. Bu süreç, Yıldırım’ın Ankara savaşında Timur’a mağlup olmasından sonra Fetret devri olarak adlandırılan bir kaos dönemidir. İşte bu zor şartlar, ortaya bu kaosun aşılmasında rol sahibi olacak bir şahsiyeti ortaya çıkardı. Bu şahsiyet Süleyman Çelebi’dir.

Sözün gücü ve Mevlid

Süleyman Çelebi, bahsedilen bu önemli misyonunu yazdığı Mevlid’le gerçekleştirdi. Bunu anlayabilmek için bu eserin yazılış hikayesinden konusuna kadar her yönüyle ele almak gerekiyor. Fetret devri siyasi çekişme, ayrılık, parçalanma dönemiydi. Bu problemler, insanların inanç dünyasında da karışıklıkların, dinin esasını bozan batıl anlayışların ortaya çıkmasına sebep olmuştu. İşte asıl mesele bu olunca böyle bir sıkıntı ancak söz ile çözülebilirdi. Bunu anlayabilmek için de önce eserin yazılış hikayesine bakalım. Kaynaklara göre, o tarihte Bursa Ulu Camiinde bir vaizin İranlı bir vaizin “Bakara,285 ayetini tefsir ederken, bu ayet-i kerimeden çıkan anlama göre “Ben Hz. Muhammed Mustafa’yı, İsa Peygamberden üstün tutmam” demesi üzerine cemaat arasında bulunan peygamber âşığı bir Arap, vaize “Yüce ayetlerin nasih ve mensuhundan, müşabih ve müteşabihinden haberin yok. Peygamberler arasında fark yoktur demekten maksat, resullük ve nebilik hususundadır, yoksa fazilet mertebesinde değil. “İşte biz, o elçilerden kimini kiminden üstün kıldık (Bakara, 253) ayetinin anlamına ne diyeceksiniz” diyerek sert bir tartışmaya girer. Cemaat ikiye bölünür. Fitne ve ayrığın ateşi yakılmıştır artık. Hadise cami dışına da taşar. 

Süleyman Çelebi, o sırada Ulu Cami imamı olarak oradadır. Bu hadiseden çok müteessir olur.” “Ölmeyip İsa göğe bulduğu yol/Ümmetinden olmak için idi ol/Çok temenni kıldılar Hak’tan bular/Ki Muhammed ümmetinden olalar/Gerçi kim bular dahi mürsel durur/Lakin Ahmed efdal-ü ekmel durur/Zira ol efdalliğe elyak durur/Ânı böyle bilmeyenler ahmak durur” şeklindeki Mevlid’in ilk beyitlerini söyler. Böylece bir din bilgini olarak hadiseye karşı tavrını ve tepkisini ortaya koyar. Zira vaizin Hz. Peygamber’i tartışma konusu yapmak istediğinin farkındadır. Bu arada bu kaos yıllarında meydanı kendi zaviyesinden müsait bulan mesihlik ve mehdilik iddiasıyla ortaya çıkanlara bir fırsat oluşturduğunu da belirtmiş olalım. Tekrar belirtmek gerekirse asıl problem Hz. Peygamber’in tartışma konusu yapılmak istenmesidir. Bu tabi Allah inancının da tartışılması anlamına gelecektir.

Mevlid’de Hz. Peygamber aşkı

Mevlid, asıl olarak kelime-i tevhid inanışının yeniden sağlıklı bir şekilde inşasını, gönüllerde ve zihinlerde olan şüphelerin giderilmesini temel gaye edinmiş bir eserdir. Müellif bunu Hz. Peygamber üzerinden yapar. Asıl tezi, bu kaos döneminde Hz. Peygamber sevgisi etrafında birleşmeyi sağlamak, gönülleri ve zihinleri ehl-i sünnet anlayışı doğrultusunda şüphelerden arındırmak, geniş manada ise toplumu inanç değerleri etrafında inşa etmektir.

Eserin muhtevasına bakıldığında bu durum açıkça görülür. “Allah adın zikredelim evvela” şeklinde başlayan ilk söz, her bölümün sonunda tekrarlanan “Ger dilersiz oddan necat/Işk ile derd ile eydin esselat” Kelime-i Tevhid’in Türkçe ifadesidir. Sahih bir itikat için önce Cenab-ı Hakk’ın esmalarından söz edilir. Şair, ardından Hz. Peygamber’in nurunun yaratılışından doğumuna geçer. Sonrasında onun doğumundan vefatına kadar hayatını, hicretini, miracını, vefatını, özelliklerini anlatır. Vurgu her zaman için Hz. Peygamber’e bağlılıktır. Bunun için önce onu tanımak gerekir. “Tut kulak evsâfına ey yâr-ı dîn/Bilesin kimdir o Fahru’l-mürselîn” beytinden hareketle söyleyecek olursak Hz. Peygamberi örnek almak isteyenlerin onun vasıfları ile vasıflanmaları ve ahlakı ile ahlaklanmaları konusuna özel bir önem verir. 

Hem lirik hem didaktik bir eser

Eserde yer yer nasihat beyitleriyle de karşılaşırız. Bu da “Din nasihattır” hadis-i şerifinin gereği olarak yapılır. Mevlid, bu yönüyle gerek Allah inanışı gerekse Hz. Peygamber’e bakış konusunda bilgi veren didaktik bir eser özelliğine de bürünür. Bu özellikteki bir eserin nasıl bu denli tesirli olduğu düşünüldüğünde şunu görürüz. Bu tesir, lirizmle sağlanmıştır. Çünkü karşımızda Hz. Peygamber sevgisini hayatının merkezine koyan ve bu sevgiyi insanlara kazandırmak isteyen bir şahsiyet vardır. Gönlündeki samimiyet diline de yansıdığı için eseri, aşkın ve coşkunun da şaheseri olma özelliği kazanır. Bu da okuyanlarda/dinleyenlerde bir karşılık oluşmasını sağlar.

Bir önemli özelliği ise dili ve üslubudur. Şair, dini eserlerin Arapça ve Farsça yazıldığı bir dönemde eserini Türkçe yazmıştır. Böylece Türkçe bir din dili özelliği de kazanmıştır. Sehhl-i mümtenilik ise eserin en bariz bir başka özelliğidir. Kısacası karşımızda edebi özelliği hayli yüksek bir eser bulunmaktadır.

Mevlid bir gelenek oluşturdu

Hz. Peygamber’e dair eserlerin başlangıcını onun sağlığında Hasan b. Sabit, Abdullah b. Revaha, Kaab b. Züheyir gibi şairlerin yazdıkları şiirlere kadar mümkündür. Ardından yazılan Siyer-i Nebi türündeki eserlerle ve bu eserlerin açtığı yolda yazılan veladetnâme, hicretnâme, şemâil, hilye türündeki eserlerle bir peygamber edebiyatı oluşmuştur. Bunlar arasında mesela Ahmedi’de örneği görülen mevlid türü eserler de vardır. İşte Süleyman Çelebi, bütün bu gelenekten haberdar biri olarak eserini kaleme almıştır. Fakat öyle bir eser yazmıştır ki mevlid denildiğinde akla sadece onun eseri gelmektedir. Dahası bu eser bir gelenek oluşturmuş, Süleyman Çelebi’den sonra çok sayıda mevlid şairi yetişmiştir.

Törensel bir metin

Mevlid’in bu denli meşhur bir eser olmasında onun besteli halde söylenilmesi de çok etkili olmuştur. Şiir musıki ile birleşince daha etkili bir hale bürünmüş, okunma esnasında da belli ritüeller oluşmuştur. Bu yolla adeta tiyatral bir özelliği kazandığı için dinleyenlerin onunla bütünleşmesi, kalbi bir bağ kurması kolay olmuştur. Bunun neticesinde Mevlid, doğumdan ölüme, düğünden askerliğe kadar hayatın her olayında okunan bir metin haline gelmiştir. Mevlid okumanın kalabalık bir topluluk içerisinde icrası ise dinleyenler arasında duygu-düşünce bağının kuvvetlenmesini sağlamıştır. Bu da zaten şairin asıl gayesidir. Böylece bu eser, birleştirici bir eser olarak asırlar boyunca geniş kitlelerin din eğitimine hem bilgi hem duygu planında eşsiz bir etkiye sahip olmuştur.

Tesir sahası

Osmanlı döneminde daha çok okumuş çevrelerde benzer bir etkiye sahip Mesnevi ne ise, geniş halk kitlelerinde Mevlid aynı şekilde önem kazanmış bir eserdir. Hakkında nazirelerin yazılması, tercüme ve şerhlerinin yapılması onun sadece Anadolu sahasında değil bilhassa Balkan coğrafyasında, kısacası Türkçenin konuşulduğu ve müslümanların bulunduğu her yerde aynı ilgi ve sevgiye muhatap olduğunu göstermektedir. 

Bunca sevilen bir eserin zaman zaman tenkitlere uğradığı da bir gerçektir. Bu anlamda bidat olarak görülmüş, Nur-ı Muhammedi merkezli olması dolayısıyla kimi çevreler tarafından kabul görmese de halk için bunlar çok bir mana ifade etmemiştir. Zira teolojik tartışmalar, halkın ilgilendiği bir alan değildir. Onlar bu eserdeki samimi peygamber sevgisine bakmış ve bu sevgiyle kendini inşa etmeye çalışmıştır. 

Bu arada uzun yıllar daha çok halkın ilgi alanında olan bu eserin Cumhuriyet devrinde ilim ve edebiyat çevrelerinin de ilgi alanına girdiğini biliyoruz. 1954’te Ahmet Ateş ile başlayan bu çalışmalar, F. Kadri Timurtaş, Necla Pekolcay, Bilal Kemikli, M. Fatih Köksal gibi ilim insanlarınca akademik anlamda çalışmalara konu olmuştur.

Süleyman Çelebi yılı

Yazının başında da söylenildiği gibi 2022 yılı Unesco tarafından Süleyman Çelebi yılı ilan edildi. Cumhurbaşkanlığı da yayımladığı bir genelge ile kurum ve kuruluşlara bu anlamda görev yükledi. Şu ana kadar kayda değer bir çalışma göremedik ama umulur ki üniversitelerin açılışıyla birlikte konu ile ilgili çalışma ve faaliyetlere rastlamamız mümkün olur. Buna ihtiyacımız var. Mevlid’in yazılış dönemindeki şartların benzerlerini yaşıyoruz. Kur’an-ı Kerim’in, Hadis-i Şeriflerin ve Hz. Peygamberin tartışma konusu olduğu bir dönemdeyiz. İtikadi çözülme, siyasi, toplumsal çözülmeyi de tetiklemektedir. İşte böylesi bir süreçte Mevlid’in bizi yeniden Muhammedi hakikatle buluşturmasına ihtiyacımız bulunmaktadır. İşte bu sebeple bu yılın bu gaye doğrultusundaki çalışmalarla dolu dolu geçmesi en büyük temennimizdir.