Portre

İmparatorun Rüyası

Babası Komünist Parti’nin kurucu babalarındandı. Eski bir başbakan yardımcısı olan baba Xi Zhongxun (Şi olarak okunan bu Xi’yi soyadı olarak anlayabiliriz) emektar bir devrimciydi. 1913’te toprak sahibi bir ailede dünyaya gelmiş Zhongxun henüz çocuk yaşta komünist örgütlenmelere katılmış, 1928 yılında ise hapisle tanışmıştı. Mao’nun Uzun Yürüyüş’ünde hayatî bir yeri olan kuzeybatıdaki gerilla üslerinin teşkilinde öncü roller üstlendiği militanca bir gençlik yaşamıştı. Bu devrimci kahraman Mao tarafından bizzat “halktan gelen bir halk lideri” olarak vasfedilmişti.

 Çin Komünist Partisi Genel Sekreteri ve Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Xi Jimping’in babası Xi Zhongxun hakkındaki şu detaylar oğlunu daha iyi tanımak için bir işimize yarayabilir mi? Sözgelimi devrim sonrasında, 1951’de Tibet’teki hoşnutsuz kabileleri zapturapt altına almak için merkez askerî yöntemlere başvurma yanlısı iken Xi Zhongxun müzakerelere dayalı, siyasî bir çözüm önermişti. Yakalanan kabile şeflerini serbest bırakmış, çoğu infaz edilecek suçluları bağışlamıştı. Bu uzlaştırıcı tutum bir kenara yazılmayı hak ediyordu.

Xi Zhongxun
Xi Zhongxun

 Keza Doğu Türkistan kırsalında toprak reformu ve sınıf mücadelesi uygulama kampanyalarını durdurma kararı cesurcaydı. Ne var ki kamulaştırmacılar daha güçlüydü ve arazilere el koymak için ziyadesiyle iştahlıydılar. Yine de Xi Zhongxun lider Mao’nun da desteğini arkasına alarak binden fazla çobanın serbest kalmasına ön ayak olmuştu.

Kanlı bir çıkış yolu bulmalısın 

Yoldaşları kadar bağnaz biri olmadığı Dalai Lama’yla olan muhabbetinden de çıkarsanabilirdi. 1954’te Pekin’i ziyaret ederek Çin ve Komünizm üzerine toplantılar yaptığında Dalai Lama, Xi’yle zaman geçirecek ve kendisini sevgiyle anarak “çok arkadaş canlısı, nispeten açık fikirli, çok hoş” diye niteleyecekti. Budist lider, Xi’ye bir Omega saat bile hediye edecekti. Erkek kardeşi 1980’lerin başında Pekin’i ziyaret ettiğinde ise Xi’yi hala o saati takarken bulacaktı.

Ne var ki bu aradaki yıllarda 1962’de Xi Zhongxun ikbalden düşmüş, parti karşıtı bir kliğe liderlik etmekle suçlanmış ve Mao’nun ceberut evhamının kurbanlarından olmuştu.  16 yıl sürecek, tasfiye, hapis ve sürgünle geçen bu baskı döneminden sonra yeniden parti ve devlet kapıları kendisine açılmıştı. 1980’lerde Çin’in ekonomik sıçramasını başlatan Şenzen’in de içinde bulunduğu Guandong eyaletinin parti başkanı olmuştu. Hong Kong’a göçün önünü alabilmek için özel ekonomik bölgelerin oluşturulmasında onun payı büyüktü.

1979’daki toplantılarda Başkan Deng Xiaoping’i yabancı yatırımları çekmek üzere bu bölgelerin açılmasına ikna eden oydu. Deng bu deney alanlarına komünist bir mahcubiyetle “özel bölgeler diyelim” diyordu. Üstelik bu kapitalist yöndeki açılımları hâlâ devrimci bir söylemle dillendiriyor, Xi Zhongxun’a gerilla savaşı yıllarından kalma bir üslupla “Bir yol bulmalısın, kanlı bir çıkış yolu bulmalısın!” diye sesleniyordu.

Xi Zhongxun 1982’de ÇKP Politbürosu’na seçildiğinde, liberal eğilimli olduğu için memnuniyetsizlik duyulan üyelerin arkasında açıkça duran tek kişiydi. 1988’de emekli olup 2002’de öldüğünde Devrimci Mezarlığı’ndaki törene devlet ricali de katıldı ve külleri toprağa gömüldü. Resmî ölüm ilanında “olağanüstü bir proleter devrimci”, “büyük bir komünist asker” ve “Shaanxi-Gansu sınır bölgesindeki devrimci üs bölgelerinin ana kurucularından ve liderlerinden biri” olarak tanımlandı.

Baba kaderdir

Xi Zhongxun 1944’te ikinci evliliğini Qi Xin ile yapmıştı ki müstakbel Çin liderini doğuracak kadın da o olacaktı. 1926’da hukukçu bir babanın kızı olarak doğan Qi Xin, 1943’te lise öğrencisiyken Xi Zhongxun ile tanışmıştı. O esnada Xi, kendisine üç çocuk vermiş başka bir kadınla evliydi. Mektuplaşmalarını sürdüren ikili, bir yıl sonra Suide ilçesindeki parti binasında kıyılan nikâhla evlenecekti. Kocasını anlatan biyografik makaleler kaleme alacak olan Qi Xin ona 2’si kız, 2’si oğlan, 4 çocuk doğuracaktı. 

Çin lideri babasını kaybetmiş olsa da neredeyse bir asrı devirmek üzere olan annesiyle hürmetli bir münasebeti sürdürmektedir. Onunla yemek yiyip yürüyüşlere çıkmakta, sohbetler etmektedir. Annesinin Xi Jinping’in çocukluk devrindeki en önemli tesiri ona tasarruflu ve mütevazı yaşama terbiyesi kazandırmasıydı. Küçük erkek kardeşiyle ablalarının eskittiği çiçekli elbiseleri ve kaçıncı kez boyanmış ayakkabılarını giyerek büyümüştü. Annesinin onun üzerindeki bir başka tesiri yolsuzluklara karşı ihtarlarıydı.

Xi Jinping

Rivayete göre Xi Jinping partide belli bir konuma geldikten sonra annesi bir aile toplantısı tertipleyerek diğer çocuklarını Xi’nin görev alanında ticarî faaliyetlerde bulunmaktan men etmişti. Resmî rivayete göre Xi aile töresine uyarak yakınlarına mesafeli davranma prensibinin hakkını vermişti. Her görev yerinde akrabalarına uyarılarda bulunup oralarda ticarî girişimlerde bulunmamalarını, kendisi adına bir şeyler yapmaya kalkmamalarını söylüyor, aksi halde “acımasız davranacağı” ikazında bulunuyordu. (Gerçi ilk kuzeni Chai Ming Şenzen’de bir firmanın yöneticisi olarak Avustralya Malbourne’de 18 ayda 39 milyon $ batıracak olsa da resmî menkıbeler bu minvalde seyrediyor.)

Yine de Xi Jinping’in yolsuzluğa karşı mücadele bayraktarlığının arkasında böylesi bir zihinsel arka planın olma ihtimalinde herhangi bir beis yok. Gösterişsiz ve ölçülü tarzının da ebeveynleriyle ilgisi izaha gerek duymayacak kadar açık. Babasının biyografisinin onun üzerindeki tesiri ise muhtemelen en mühim boyut olarak kendini belli ediyor. Hatırlayalım, devrimci bir militan olsa da müzakereciliği, şiddet yerine diyalogu öne çıkarması, komünist atmosfere rağmen liberal fikirleri açıktan savunma cüreti. Xi Jinping’in babasının oğlu olduğunun aleni delilleri.

Baba kaderdir. Baba oğlunu önce bir prense, sonra da sakıncalı bir sürgüne çevirebilir. 1953 Haziran’ında dünyaya gelen (İkinci Dünya Savaşı’nı görmeyen ilk Çinli lider) Xi Jinping, çocukluk yıllarında o imtiyazlı azınlıktan olma hâlini de babasının ikbalden düşüşünü müteakip kapıların kapanışını da erken yaşlarda idrak etti. 1962’de babasının hapsedilişinin, baskınla evlerinin aranışının onun dimağındaki izlerini tahayyül edebiliriz. Kültür Devrimi denen cadı avının ülkeye ödettiği korkunç bedel üzerine tefekkürün doğal sonuçlarını da hesaba kattığımızda Xi Jinping’in Mao’nun mirasına hakiki bakışını az çok kestirebiliriz. Xi Jinping, kendi yaşadığı dramları unutacak olsa bile baskılar karşısında intiharı seçen üvey ablasının acısını zihninde bir yerlere yazmış olsa gerektir.  

Kendi efsanesini kendi eliyle yazan

Babası hapsedildiğinde kendisi de partili seçkinlerin çocuklarının gittiği okuldan alınıp yüzlerce kilometre ötedeki bir eyaletin ücra bir köyünde bir çeşit eğitime ve zorunlu ikamete tabi tutuldu. Orada yaşananlara dair resmî anlatı şu şekildedir: Xi o sarı lös yamaçlarından oyulmuş bir mağarada yaşayarak 7 yıl geçirdi ve kır yoksullarıyla yakınlık onun bilincini güçlendirdi… 

Gelgelelim Xi bu zoraki görevden birkaç ay sonra firar etmiş, Pekin’de yakalanarak önce tutuklanmış, sonra bir çalışma kampında hendek kazmaya zorlanmış, daha sonra da cebren bir kez daha o ücra köye gönderilmişti. Öte yandan ona mistik ve mitik bir hale kazandırmak için uydurulduğu izlenimi veren mağara figürü, günümüzde şimdiden bir türbe mertebesine yükseliyor olsa da köylülere gazetecilerle konuşma yasağının getirilmesi sebebiyle şüpheleri kışkırtmaktan başka bir işe yaramıyor.

Neyse ki sağır olduğu için yasaklara kulak asmayan 84 yaşındaki bir köylü Xi’yi gayet iyi hatırlıyor. “Pirelerden ötürü kötü uyurdu, dağ yamaçlarında yürüyüş yapmaya da alışık değildi” türünden bilgiler Xi’nin yabancılığını üstünden atmakta en azından erken bir başarı gösteremediğine işaret ediyor olabilir.

İhtiyar köylünün şu hatırası ise yaşanan mahrumiyetlere dair çok şey anlatıyor: “Bir gece, son derece iyi bir akşam yemeği pişirdiler. Nedenini bilmiyorlardı. Ertesi gün kuyudan su çektiklerinde kovalarına bir yılan ve kurbağa da alıp yemeklerinde pişirdiklerini anladılar.” 

Xi’nin bu 7 yılın üstünden çokça 7 yıl geçtikten sonra 1992’de o köye dönüp köylülere hediyeler dağıtmasını da not etmek gerek. Babasının silah arkadaşı sağır köylüye kırmızı bir el feneri ve saat hediye edişini vefakâr bir tutum olarak değerlendirmek mümkün. Kendi efsanesini kendi eliyle yazan bir imparator olarak Xi’nin mazisine dair işitmek istenenleri söylemeleri için bir uyarı gezisi olarak okumak da imkânsız değil.

Bay Temiz

Şunu net biçimde biliyoruz yine de: Xi, onca şahsî drama rağmen rejime küsmek bir yana ilk gençliğinden beri “kızıldan daha kızıl” bir tavra büründü. Ne var ki katılmak için onca müracaatı parti tarafından babasından ötürü mütemadiyen reddedildi. Nihayet araya birilerini koyarak onuncu teşebbüsünde, 1974’te kendini kabul ettirmeye muvaffak olabildi. Çünkü parti mensubu olmanın, hele gençlik kollarında yer almış olmanın yükselmek için ne kadar önemli bir referans olduğunun kesinkes bilincindeydi. 

1975-1979 arasında Pekin’de işçi-köylü-asker öğrencisi olarak Tsinghua Üniversitesi’nde kimya mühendisliği tahsil etti. “Oradaki mühendislik bölümü öğrencileri, zamanlarının yaklaşık yüzde 15’ini Marksizm-Leninizm-Mao Zedong düşüncesini inceleyerek ve yüzde 5’ini çiftlik işleri yaparak ve Halk Kurtuluş Ordusu’ndan talimlerle” geçirirdi.

Mezuniyetini müteakiben başbakan yardımcısı babasının astı Geng Biao’nun sekreteri olarak göreve başladı. 1982’de Pekin’den ayrılıp taşraya yöneldi. Tıpkı Çin gibi kapalı kutu olan Xi’nin o dönemde ne düşündüğünü tam olarak bilmek muhal; çünkü muhtemelen o dönemde de hayal ve planlarını muhakkak saklı tutmak gibi bir tutumu ciddiyetle sahiplenmişti. Emel ve hırslarını gizleyerek en alt düzey yöneticiliklerden başlayarak en tepeye doğru tırmanmaya karar verdiğini yaşananlardan anlayabiliyoruz. Bir ilçenin belediye başkan yardımcılığından başladığı tırmanışta yer yer tökezlese de yükselişe istikrarlı biçimde devam edecekti. 

 1989’da Pekin Tiananmen Meydanı’nda özgürlük talepleri tanklarla bastırılıp binlerce muhalif buharlaştırılırken o da güneydeki Ningde şehrinde parti şefi olarak kitlesel gösterilerin şehirdeki şubelerini bertaraf etmekle meşguldü. Kaderin cilvesine bakın ki Tiananmen olayları sebebiyle ülkesi 2000 Olipiyatları’na ev sahipliği şansını yitirse de o, Pekin’deki 2008 Olimpiyatları’nın organizasyonunun başına getirilecekti. Küresel düzenle uzlaşma hevesinin en görkemli şekilde duyurulması görevinin ona verilmesi bile Xi’nin sicilinde önemli bir noktaydı. 1 yıl sonraki Çin’in 60. Kuruluş Yıldönümü Kutlamaları gibi bir mega etkinliğin de ona tevdi edilmesi yükselişinde önemli bir eşikti.

Öncesinde parti içinde cevval olsa da pek de önde gelen bir isim sayılmazdı. Yolsuzlukla mücadeledeki başarısı dikkatleri üstüne çekmekte en başarılı olduğu yönü oldu. “Bay Temiz” unvanı tam da ihtiyacı olan şeydi. 2007’de Şanghay’da sosyal güvenlik fonuyla alakalı bir yolsuzluk skandalını soruşturmak için “paraşütle atılması” elbette ki bu şöhreti sayesindeydi. Bu fırsatı çok iyi değerlendirdi; “tartışmalardan sakınarak, parti disiplinine sıkı sıkıya uyarak” 7 aylık göz dolduran performansından sonra partinin merkezî liderliğine dâhil edilmek üzere Pekin’e çağrıldı.

Kapitalist açılımları destekleyen biri olarak 2010’da ÇKP’nin merkez parti okulunun başkanlığına atanması ise ÇKP’nin K’sinin mahiyet ve ciddiyetine dair yeterince fikir vermekteydi. Kapitalist dönüşümü savunmakla Marksist klasiklere sadakat iddiasında bulunarak insanlara önermek arasında bir çelişki görmemek Çin’e ve Xi’ye özgü mağrur bir ayrıcalık olsa gerekti.

Kariyerist bir bürokratın imparatora dönüşmesi

Yıldırıcı derecede karmaşık ve cadı kazanından beter komünist parti labirenti içinde yolunu bulup en tepeye kadar tırmanmak insanüstü melekeler gerektiriyor gibidir ve bu vasıfların tamamı Xi Jinping’te kâfi derecede mevcut olduğu içindir ki 2012’de “en üst düzey lider”, 2016’da “ana lider” olmaya muvaffak olmuştur. Partinin teamüllerini aşıp oyunun kurallarını değiştirerek Mao gibi ömür boyu liderliğinin önünü açmak suretiyle koca Çin’in tek adamı olması ise emsali az bulunur bir “başarı” hikâyesidir. Yolsuzlukla mücadele kampanyasını rakiplerini tasfiye için sihirli bir kılıç hâline getiren korkunç bir entrikacılığın başrolde oynadığı bu başarı onu dünyanın yeni hegemon gücünün tek adamı hâline getirecektir. O artık herhangi bir diktatörden daha azametli ve kontrol dışı bir kudreti elinde bulunduran, rakipsiz bir monark, haşmetli bir imparator. 

2017’de The Economist onu dünyanı en güçlü insanı olarak adlandırdı; adlandırmasa da öyleydi. Yahut 2018’de Forbes, onu 5 yıl üst üste koltuğunu kimseye kaptırmayan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in yerini alarak dünyanın en güçlü ve etkili insanı olarak sıralamasa da öyleydi. Sınır Tanımayan Gazeteciler’in onu üst üste basın özgürlüğü yırtıcıları listesine dâhil etmesinin ise bir ehemmiyeti yoktu.

Xi Jimping’in hikâyesinde en dikkat çekici husus Çin’in hikâyesiyle benzerliğidir. İkisi de olanca hırsları ve başarıya odaklı gayretleriyle kendilerini yönetmeye yazgılı olarak görüyor (Xi Çin’i, Çin de dünyayı). Yönetmeye yazgılılar, bu tabiatlarından kaynaklanıyor. Yakaladıkları ivme de bu doğuştan sahip oldukları inancı pekiştiriyor. Kendilerini dünyanın merkezi olarak algılıyorlar. Ve düşleri hâlihazırda gerçek oluyor.

Kaldıraçları beceriyle kullanmış kariyerist bir bürokratın imparatora dönüşmesindeki çarpıcılık onun ekonomik bir reformcu olmakla birlikte politik bakımdan tam bir muhafazakâr oluşuyla şaşırtmaya devam ediyor. Bu da Çin’e özgü pragmatizm ve sadakat anlayışıyla doğrudan alakalı bir husus. Çin’i de imparatorunu da anlamak için Çince öğrenmek mecburiyetinde olmasak da daha fazla tarihle mesai yapmamız gerektiği aşikâr.

General hanım

Evvelce de serzenişte bulunduğumuz gibi sansür ve sır perdesi Çin’de gerçeklere erişimi engellemek için daima devrede olduğundan tam bir portre çıkarmak ülke için de lider için de kolay değil. Mesela Xi’nin ilk evliliğindeki kadının adını bilen birini bulmak güç. Çin’in İngiltere Büyükelçisi Ke Huan’ın kızı Ke Lingling adına ulaşabildiyseniz kendinizi talihli sayabilirsiniz. Bilinenlerse şundan ibaret: 1980’lerin başında evlendiler ve birkaç yıl içinde boşandılar. “Neredeyse her gün kavga eden” çift boşandıktan sonra Ke İngiltere’ye yerleşti. Meselenin nasıl anıldığına bakmak gerek: “Karısı yurtdışına gitmek istediği için onu boşadı…” Boşanmışlığını dahi kendi propagandası için kullanabilen bir zekâ teknik bakımdan takdiri elbette ki hak ediyor.

Peng Liyuan

Xi’nin ikinci karısı Peng Liyuan ise Çin’in en ünlü halk şarkıcılarından ve sahne sanatçılarından biri. 1962 doğumlu soprano, ordu mensubu bir muvazzaftı. Kadın Kahraman Mulan İçin Lirik Şiir türünden operalarda başrol oynamış ve opera dalındaki en yüksek ödüllere layık görülmüştü. “Beni halk yetiştirdi, onlara olan borcumu ancak bütün yeteneklerimi sunarak ödeyebilirim” diyen Peng, ülkenin dört bir bucağına giderek 30 yıl boyunca hizmet etti. Petrol kuyularına, maden ocaklarına, kışlalara, ücra karakollara, ıssız çöllere ve sarp yaylalara gitmesi; depremzede veya afetzedelere moral vermek için şarkılarıyla arz-ı endam etmesiyle belli bir ünü zaten vardı. 1986’da Xi ile tanıştıklarında ondan kesinlikle ünlüydü.

Aynı sene evlendiler. “İş dolayısıyla sık sık birbirinden uzak kalmalarına rağmen, aralarındaki aşk hiçbir zaman zayıflamadı, birbirlerine hep anlayış ve destek gösterdiler. Bir ordu sanatçısı olan Peng, görev nedeniyle sık sık ücra ve koşulları zor olan yerlere giderek gösteri sunar, böyle yolculuklar bazen iki üç ay sürerdi.” Çin’de milyonlarca karı-kocanın ödediği sıradan bir bedeli onlar da ayrılıklarla sınanarak ödediler yani. Xi geç saatte bile olsa karısını arayarak en az bir kez telefonlaşarak “İyi geceler” demeden yatağa girmiyordu. Çin’de geleneksel yeni yılı ve Çin Merkez Televizyonu’nun en önemli olayı olan Bahar Bayramı’nın gecesinde Peng hep galaya katılıyordu. Xi ise evinde televizyon seyrederek mantı hazırlayıp karısını aile yemeğine bekliyordu.

O sadece benim kocam

Peng 2012’den 2017’ye kadar Halk Kurtuluş Ordusu Sanat Akademisi’nin başkanlığı görevini yürüttü. İşin doğrusu Xi, karısının general rütbesine denk düşen bu konumundan da oldukça istifade etti. Karısının popülerliği ve konumu halka olduğu kadar orduya nüfuz ederek işini sağlama alışında da epeyce kullanışlı oldu.

TV dizilerinin tema şarkılarını söyleyen Peng, Çin’in ilk first lady’si aslında. Kadınların Çin’deki tali mertebesi dolayısıyla bu yeni bir durum esasen. Önceki başkanların eşleri düşük profilli bir biçimde koyu bir gölgede kalırlardı. Peng ise 2014’te Amerikan first lady Michelle Obama’yı ağırladığında bu sıfata hak kazanmış oldu. Nitekim Forbes o yıl kendisini Dünyanın 57’nci En Güçlü Kadın’ı olarak seçmekten geri kalmadı. Xi bundan da memnun görünüyor. Soprano bir eş Xi’nin rüyası için iyi bir fon teşkil ediyor. 

Mutlu çift kızlarına Mingze adını koydu. “Dürüstçe yaşamak ve toplum için yararlı insan olmak” demekmiş. Çocuklarına koydukları adın bile propagandif bir etki içermesi dışında ailenin beklentisini ifade ediyor olabilir, evet. Mingze bir takma ad kullanarak Psikoloji ve İngilizce okuduğu Harvard Üniversitesi’nden 2015’te mezun oldu. Bunun dışında da hakkında hiçbir şey bilinmiyor. Ailenin başka üyeleri ve yakın akrabalar servetleri ve uluslararası iş anlaşmaları münasebetiyle medyanın radarına yakalansalar da Mingze objektiflerden uzak kalmayı bugüne dek becerdi.

Peng kocasını tanımlarken şöyle diyordu: “Eve geldiğinde, evde bir lider olduğunu hiç hissetmedim. Benim gözümde o sadece benim kocam…” İyi bir baba ve koca. “Herkesten farklı hem de sıradan bir insandır. Xi, Sha’anxi ve Shandong usulü ev yemeklerini sever, dostlarla buluştuğunda içki de içer. Yüzmeyi ve dağcılığı seven Xi, basketbol ve futbol maçları ile boks karşılaşmalarını merak eder, zaman zaman gece geç vakitlere kadar televizyon başında spor yarışmalarını seyreder.” Cidden son derece sıradan.

Hedef çizgisini nasıl aşacağını bilen bir adam

Önceki başkanların özel hayatları demir perdeyle saklanırken günümüz devlet medyası Xi hakkında birkaç teferruat bahşetmekten sakınmıyor. Günde 1 kilometre yüzüp yürümeyi rutinleştirdiğini öğreniyoruz mesela. Yahut da Rus yazarları sevdiğini. Er Ryan’ı Kurtarmak, The Departed, The Godfather ve Game of Thrones gibi filmleri ve bazı TV şovlarını zevkle seyrettiğini de saklamıyorlar. 

Doğrusu kendisi de saklamıyor. Bir Amerikan büyükelçisine Hollywood filmlerini sevdiğini söyleyip “Çünkü” diyor “Amerikalılar değerler konusunda net bir bakış açısına sahip ve iyi ile kötüyü net bir şekilde ayırıyorlar…” Hollywood ve ABD için kayda değer ve cömert bir övgü bu. Amerika’yı baş düşman olarak gören bir komünist liderin kızını Harvard Üniversitesi’nde okumaya göndermesinden de onun esnekliğini ve genel olarak Batı hakkındaki çelişik, gel-gitli hisleri sezinleyebiliyoruz.

Tanıyanlar ne diyor acaba? Sözgelimi Singapur eski Başbakanı Lee Kuan Yew’e sorulduğunda “Birçok deneme ve sıkıntıdan geçen düşünceli bir adam” şeklinde bir tasvir yapıyor. Devamen de “Onu Nelson Mandela sınıfına koyardım. Muazzam bir duygusal istikrara sahip, kişisel talihsizliklerine veya acılarına izin vermeyen bir kişi, yargısını etkiler. Başka bir deyişle, etkileyicidir” şeklinde övgülere boğuyor. Eski ABD Hazine Bakanı Henry Paulson ise bekleneceği üzere daha nesnel bir tasvirde bulunuyor: “Hedef çizgisini nasıl aşacağını bilen bir adam…”

Ta 2011’deki Washington Post onu “pragmatik, ciddi, temkinli, çalışkan, gerçekçi ve alçakgönüllü” diye kodlamıştı zaten. “Problem çözmede iyi bir el” ve “görünüşte yüksek makamların tuzaklarına ilgisiz” şeklindeki diğer tespitler de anılmaya değerdi. 

Ülkede bağımsız anketler bulunmadığından ve sansürün geçirimsizliğinden ötürü Çin halkının Xi algısını ölçmekse kolay değil. Şu var ki halkta bir karşılığının olduğu muhakkak. Hatta bir görüşe göre oldukça popüler. Harvard Kennedy School’un 2014 anketine göre yerel onay derecelendirmelerinde Xi 10 üzerinden 9 aldı. Bir imparator için hiç fena sayılmaz. Hong Kong’ta %5’ten az olsa da Çin anakarasının %22’sinin Xi’yi “en çok hayran oldukları kişi” olarak listelemesi de başarı hanesine yazılacak bir hadise.

Büyük Dümenci 

Xi’nin bu rızayı imal etme yöntemleri ise başlı başına bir araştırma konusu. Onun en büyük hünerlerinden biri kendi efsanesini “Büyük Dümenci”, “halkın başkanı”, “hayatın başkanı” sıfatlarını hafızalara kazıyacak bir ustalıkla ve peyderpey işleyebilmiş olmasıdır. Yolsuzlukla mücadele eden, korkusuz, fedakâr, erdemli, bilge, halkın babası imajı üçüncü dönem de başkan olabilmenin kapılarını hem bu rızayı temin ederek hem de sadakatsiz dostlarıyla dişli rakiplerini tasfiye için en keskin kılıcı ona armağan etti.

Halbuki daha önce de birkaç kez atıf yapıldığı üzere Xi’nin geniş ailesinin üyelerinden pek çoğunun ciddi yatırımları söz konusu. Duruma bakılırsa Xi annesinin nasihatlerini kulak ardı etmişe benziyor. Sözgelimi Panama Belgeleri’nde Xi’nin kayınbiraderi Deng Jiagui adı Virjin Adaları’nda iki paravan şirketin sahibi olarak geçiyor. Bunun gibi saman altı faaliyetlerine rağmen foyası pek de faş olmadan, ciddi bir kazaya uğramadan kendi rüyasını gerçekleştirdi.

Dilinden düşürmediği ve dillere düşmesi için çabaladığı “Çin’in Rüyası” ise bakalım gerçekleşebilecek mi? Stadyumlarda ücreti mukabilinde pankart açanlar, ekranlarda lafazanca ÇKP ve Xi güzellemesi yapanlar bu rüyanın tahakkukuna hizmet etseler de Doğu Türkistan’da sessiz sedasız bir soykırımı kotarmakla ve ekmek karşılığında özgürlüğüne el konmuş bir nüfusla Xi’nin ne çeşit bir despotizmi ve devlet kapitalizmi kâbusunu önerdiğini bilenler biliyor. Bilmeyenler Xi’nin o alçakgönüllü tebessümüne bakarak uykuya pekâlâ dalabilirler. Dilerlerse Peng de onlar için içli bir şarkı mırıldanabilir.