Küresel

Neden Trump’a oy verdim?

Yazının Orjinali: Why I will vote for Trump / Newsweek

Seçim yaklaştığından beri neden oyumu Başkan Donald Trump’dan yana kullanacağım hususunda açıklama yapmak için karşı koyamadığım bir ihtiyaç hissediyorum. Bugün, bir akademisyen olarak, bu konuda açık sözlü olmak intihar etmekle eş anlamlıdır. Nitekim ABD’li akademisyenlerin %95’inin Trump’ı küçümsediği ve geri kalan % 5’in çoğunluğunun bunu kamuoyuna itiraf etmeye asla cesaret etmeyeceği söyleniyor.

Öyleyse neden yapıyorum? Totaliter ve komünist Romanya’dan gelmiş bir mülteci olarak, açıkça konuşmak ve akademisyenlerin sistemle uyumlu düşünmek ve hareket etmek zorunda olmadığını kanıtlamak için ahlaki bir sorumluluk hissediyorum.

Meslektaşlarımın çoğu gibi, ben de Trump’ın fevri söylemlerinin ve tweetlerinin çoğunu hoş bulmuyorum, ancak önceden hazırladığı konuşmalarının da ilham verici olabileceğini düşünüyorum. 2016’da ona oy vermedim. Yasal olarak bağımsız olsam da, kendimi neredeyse her zaman Demokrat partinin adayına karşı buluyorum. Demokratların istediği pek çok şeye karşıyım: büyük hükümet programları, ağır düzenlemeler, yüksek vergiler, etkisiz ve çoğu zaman yozlaşmış uluslararası kurumlara aşırı güvenen zayıf dış politika ve en kötüsü deneyimsiz kimlik politikası.

Fakat ben, Trump’ın söyledikleri ve yaptıklarını birbirinden ayırt etmeyi öğrendim. Trump’ın Paris İklim Anlaşması ve İran Nükleer Anlaşması gibi bazı dış politika hamlelerinden çekilmesini destekliyorum. Onun, deregülasyon programını, vergi reformunu, adli atamalarını ve hatta Obamacare (Eski ABD Başkanı Obama tarafından 2010’da imzalanan Hasta Koruma ve Ekonomik Bakım Yasası)’in yerine geçme konusundaki başarısız girişimlerini de destekliyorum. Önceki başkanların aksine, Çin’in ticaret politikalarına ve fikri mülkiyet hırsızlığına karşı sert bir şekilde durdurmaya çalışmasını takdir ediyorum.

Trump, son derece kusurlu bir insan olabilir, ancak diğer birçok politikacının aksine, en azından O, şeffaf bir politikacıdır. Tipik bir politikacının kötü yüzü özenle hazırlanmış bir inandırıcılık maskesinin arkasına gizlenirken, Trump’ın kötü tarafı, yüzünün tam ortasındadır.

Bununla birlikte, Trump’ın başkanlığı sırasında yaptığı en korkunç şeyler neler diye sorduğumuzda, aldığımız tipik suçlamalar, (1) yalancı, (2) ırkçı beyaz üstünlükçü, (3) yetersiz, (4) otoriter ve (5) bölücü olmasıdır. Şimdi ise tüm bu iddiaları sırayla çürütelim.

(1) The Washington Post’a göre, Trump görevdeyken 20.000 yanlış veya yanıltıcı suçlamaya maruz kaldı. The Washington Post, bu tür “yalanlar” arasında, Trump’ın Afro-Amerikan toplumunda büyük bir destek vermesine,  ABD’nin koronavirüs test kapasitesini abartarak salgınla ilgili 1.200 yalan ve yanıltıcı iddialarda bulunmasına yer veriyor. The W.Post’a göre en büyük yalan ise, ABD ekonomisinin şimdiye kadarki en iyisi olduğu yönündeki iddiası. The W. Post’a göre, Trump medya kuruluşlarının yalan haberlerine “yalan” derken bile yalan söylüyor.

Trump’ın söylemlerde abartmaya yatkın olduğuna şüphe yok, ancak bu açıklamaların çoğunun aslında bir temeli var. Çünkü Trump, siyahi nüfusa diğer tüm Cumhuriyetçi başkanlardan daha fazla destek vermiştir. Ne Obama’nın ne de Biden’in tam ve doğrudan katılımını henüz bilemesek de, onun seçim kampanyası gerçekten de denetlenen bir kampanya oldu. Salgından önceki pek çok temel ABD ekonomik rakamı, gerçekten de 50 yılın en iyisiydi. Ve COVID-19 testimiz, dünyada kişi başına düşen en yüksek seviyeye ulaştı.

Önde gelen medya kuruluşları Trump’a olan takıntılı nefreti nedeniyle, ona karşı sıklıkla aslı olmayan iddialarda bulundu. Anonim kaynaklara dayanan ve The New York Times ve Post tarafından üretilen bu olumsuz hikayelerin çoğu,  “yanlış veya yanıltıcı” çıktı.

Bugün, önde gelen medya kuruluşları, Rus gizli anlaşmalarını ortaya seren kanıtlar bulabilirken, Biden ailesiyle ilgili olan açıklamaları yayınlamayı büyük ölçüde reddediyor. Daha çok kaygı veren ise, Twitter ve Facebook da olan biteni gizlemek için bariz çaba sarf ediyor. Söz konusu medya kuruluşlarının açıkça partizan, dürüst olmayan tutumu göz önüne alındığında, Trump’ın “sahte haber” suçlaması o kadar da yalan olmasa gerek.

(2) Trump’a karşı ırkçı bir beyaz üstünlüğü yanlısı olduğu yönündeki diğer büyük suçlamayı reddetmek daha da kolaydır. Siyasetin sürekli değişen doğruluk normlarından sapan herkese bu tür suçlamaların rutin olarak doğrultulduğu bir zamanda yaşıyoruz. Başkan, aksi yöndeki yanıltıcı anlatılarına rağmen, beyazların üstünlüğünü defalarca reddetti. Daha da önemlisi, ceza adaleti reformu, fırsat bölgeleri, okul seçimi ve siyahilere ait tarihi okullar için finansman sağlama gibi azınlıklara doğrudan yardımcı olan çeşitli politikalar uygulamıştır.

(3) Yetersizlik suçlaması ise son derecede absürttür. Trump’ın liderlik tarzı hakkında ne tür çekinceler olursa olsun ve politik öncelikleri hakkında ne düşünülürse düşünülsün, O bir başkan olarak ajandasının büyük bir bölümünü yerine getirebildi. Bu başarı ise, hem hükümet hem de medyada içinde eşi benzeri görülmemiş bir muhalefete rağmen gerçekleşti.

(4) Otoriterlik suçlaması, yetersizlik suçlamasıyla bariz bir çelişki içindedir. Eğer Trump gerçekten de bir diktatör olmak isteyen birisiyse, pandemi sırasında büyük bir fırsatı kaçırmıştır. Aksine, Trump şimdi rutin olarak yeterince güçlü federal yetki ve tecritleri kullanmamakla suçlanıyor.

(5) Bölünme suçlaması ise haklı bir suçlamadır. Trump, suçlamanın esası ne olursa olsun, saldırıya uğradığında karşılık vermeye istekli bir sokak dövüşçüsüdür. Bu özellik ise, ülkede halihazırda mevcut olan derin bölünmeleri açıkça daha da kötüleştirmiştir. Bunun için onu kesinlikle suçlasam da, seçkin medya kuruluşlarının çıplak partizanlığını, adaletsizliğini ve profesyonellik eksikliğini de eşit derecede sorumlu tutuyorum.

Ama sonuçta seçim, geleceğe dair radikal olarak farklı iki vizyon arasında bir seçimdir. Tüm palavracı ve kaba davranışlarına rağmen, Trump’ın politikaları oldukça geleneksel Cumhuriyetçi politikalar olsa da, yakın zamanda emek yanlısı Demokratlar için tipik olan korumacılığa doğru kayda değer bir sapma meydana gelmiştir. Milliyetçiliğe de bariz bir dönüş var. Ancak milliyetçilik, demokratik kurumlara ve sağlıklı bir sivil topluma dayandığı sürece, o kadar da kötü bir şey değildir. İyi huylu, pozitif bir milliyetçilik besleyerek, ülkedeki korkunç bölünmeleri iyileştirmeye yardımcı olabilir.

Öte yandan, Demokrat Parti’nin daha büyük hükümete ve daha radikal kimlik politikası biçimlerine yönelişi hız kesmeden devam etmiştir. Ne pahasına olursa olsun “çeşitlilik, katılım ve eşitlik” takıntısı, “uyandırılan” kültürel fenomenin yükselişine büyük ölçüde katkıda bulunmuştur. Helen Pluckrose ve James Lindsay tarafından Cynical Theories’de harika bir şekilde ortaya konulan Demokrat Parti ideolojisi gerçekten korkutucudur. “Sosyal adalet” adına, insanları dar grup kimliklerine böler, şikayetlerini besler ve bölünmeleri şiddetlendirir. Bireysel liyakati reddeder ve sonuçtaki herhangi bir farklılığı, her türlü eşitsizliği, yalnızca ırkçılık, cinsiyetçilik veya başka tür bir fobiye dayandığını düşünür. Derinden anti-kapitalisttir ve en önemli anayasal ilkelerimizi, kendisinin kınadığı eşitsizlikleri korumaya yardımcı oldukları sürece gayri meşru tutar. Derinden anti-Semitik ve anti-Asya olma potansiyeline sahiptir, çünkü bu gruplardaki bireyler toplam nüfus içindeki oranlarına göre “çok başarılı”lardır.

Bu korkunç, totaliter ideoloji, başladığı yer olan akademinin çok ötesine yayıldı ve şimdi önde gelen kültür kurumlarımızın çoğuna bulaştı. Seçkinlerimizin en çok takip ettiği The Times’ı utandıran  “1619 Projesi” fiyaskosudur. Bu ideoloji, en önemli iş ve finans kurumlarımızın çoğunda yoğun bir şekilde temsil edilmektedir ve çok sayıda zengin bireylerimiz tarafından benimsenmiştir. Son zamanlarda, memnuniyetle karşılanan bir gelişme olarak, Trump, evrensel bir şaşkınlığa yol açacak şekilde, halihazırda ağır bir şekilde ima ettiği devlet kurumlarında “eleştirel ırk teorisi” nin kullanılmasını yasakladı. Bugün kültürümüzde uyanıklık, tek başına bu tür eylemlerle iyileştirilemeyecek kadar derinlemesine yerleşmiş olsa da, Trump’ı en azından denediği için alkışlıyorum ve bu toksik ideolojiyi aktif olarak destekleyen veya körü körüne görmezden gelen insanları hiçbir şekilde destekleyemiyorum.

Trump, birçok yönden Amerikan siyasetinin yıllıklarında saklanacak benzersiz ve karmaşık bir kişidir. Yeniden seçilmek için yarışan bir başkan olarak, hem nitelikleri ve kusurları, hem de başarıları ve başarısızlıkları oy pusulasında. Ancak ona oy vermemin ana nedeni, modern Demokrat Partinin tercih ettiği “Yeşil Yeni Düzen”, “Herkes için sağlık”, ağır vergiler ve düzenlemeler, sokağa çıkma yasakları gibi politikalara karşı ilkeli muhalefetimi ifade etmektir.

Sergiu Klainerman, Princeton Üniversitesi’nde matematik profesörüdür.

Çeviri: Büşra Elif Özçelik Aslan

 

Büşra Elif Özçelik Aslan

B.A- Boun Turkish Language and Literature’20

M.A-Mimar Sinan Fine Arts University Contemporary History

Etiket /