Dosya

“Aidiyetimize dair bir karar vermeliyiz”

İmam Hatip Liseleri (eski adıyla İmam Hatip Mektepleri/Kursları/Okulları), memleketin son 30 yılının değişmeyen gündemi. Esasında Cumhuriyet’in kuruluşundan beri hep gündeme geldi ama özellikle 28 Şubat Post-Modern Darbe döneminde yaşananlar ve sonrasında gelinen süreç İHl’leri hep göz önünde tuttu. Düşünün ki bir dönem İHL’lerin önü kesiliyor, İHL mezunlarına hayat hakkı tanınmıyor. Ve bundan sadece birkaç sene […]

İmam Hatip Liseleri (eski adıyla İmam Hatip Mektepleri/Kursları/Okulları), memleketin son 30 yılının değişmeyen gündemi. Esasında Cumhuriyet’in kuruluşundan beri hep gündeme geldi ama özellikle 28 Şubat Post-Modern Darbe döneminde yaşananlar ve sonrasında gelinen süreç İHl’leri hep göz önünde tuttu.

Düşünün ki bir dönem İHL’lerin önü kesiliyor, İHL mezunlarına hayat hakkı tanınmıyor. Ve bundan sadece birkaç sene sonra ülkenin başbakanlık koltuğuna bir İHL’li oturuyor. Sonrasında da cumhurbaşkanlığı makamı bir İHL’liye kalıyor.

İHL’nin 107 yıllık hikâyesini bu linkten inceleyebilirsiniz:

107 yıllık mücadele: İmam Hatip’ler

Peki, bu denli köklü değişimler, git-geller neden yaşandı?

İHL’leri bazı kesimlerin hedefi haline getiren neydi?

Türkiye için İHL ne ifade ediyor?

Bu soruları çok önemli isimlere yönelttik. İmam Hatip Okulları’nın kuruluş sürecinde ciddi emeği geçen, hatta İHO’ların kurucusu olarak kabul edilen Celaleddin Ökten’i, oğlu Prof. Sadettin Ökten’e sorduk.

Diğer taraftan bugün İHL’lerin en büyük kurumsal yapısı olan ÖNDER’in başkanı Halit Bekiroğlu’na da önemli sorular yönelttik.

Mücerret okumalar efendim…

Sadettin Ökten

ÖKTEN HOCA’NIN EN ETKİLİ YÖNLERİ SAMİMİYETİ VE CİDDİYETİYDİ

Babanız Celaleddin Ökten’i nasıl tarif edersiniz? En çok hangi yönleri sizi etkilerdi?

Bu sorunuza şimdi bulunduğum noktadan bir cevap veriyorum. Burası çok önemlidir. Zira pederin vefatından sonra aradan neredeyse atmış yıl geçti. Bu dönemde ben onun yaşamadığı bir çok hadiseyi yaşadım ve deneyimledim. Atmış yıl önceki hatıralara bu deneyimlerin getirdiği birikimle bakıyorum ve diyorum ki, merhum pederin beni en çok etkileyen yönleri samimiyeti ve ciddiyetidir. Merhum Nurettin Topçu pederin vefatından sonra onun samimiyetinden çok bahis açardı. O yıllarda samimiyetin ne olduğunu pek anlayamadığımı ifade etmeliyim. Şimdi bu konuda daha net bir şeyler söyleyebilirim. Şöyle ki, merhum peder bildiğini, duygusallığını ve inancını açık bir şekilde ve muhatabın anlayacağı bir dil ile söylüyordu. Zira bu söylediklerinin kendisine bir emanet olarak verildiğini ve bunları ehil gördüğü şahsiyetlere nakletmesinin bir vazife olduğunun bilincindeydi. İnanmadığını, duygusal anlamda yaşamadığını ve bilmediği şeyleri asla söylemiyordu. Gerek akademik hayatımda gerekse onun dışında yaşadığım olaylarda ben bunu bilmiyorum demenin bir erdem olduğunu anlamış bulunuyorum. Merhum pederin bu sözleri naklederken takındığı tavır ise ciddiyet olarak adlandırılır. İlahi bir emaneti ondan mahrum insanlara tevdi ederken o emanetin ehemmiyeti ile mütenasip tek tavırdır ciddiyet. Babam bir insan olarak şüphesiz latife yapar ve latifeyi de severdi ancak yaptığı latifenin latife olduğunu ilk sözler duyulurken hemen anlardınız. Bu tarz şüphesiz hayatınıza bir hafiflik getiriyordu. Ancak emanet ehline tevdi edilirken hakim olan tavır tamamen bir ciddiyet mahsulü idi. Yine hatırlayabildiğim kadarı ile o zamanda yetişmiş bütün münevverler bu iki insani hususa yani samimiyet ve ciddiyete büyük önem atfederlerdi. Bu kısa açıklamalardan sonra bunları dinleyen genç bir dost bugün durum nedir mealinde bir soru ima etti. Ben ise bu soruya küçük bir tebessüm ile cevap veriyorum.

Celaleddin Ökten

İHL’LER BİZE AİT MEDENİYETİN AKİSLERİNİ BARINDIRIYOR

Celaleddin Ökten demek İmam Hatip demek. Yıllarca mücadele ettiğini biliyoruz. Celaleddin Ökten için İmam Hatip ne ifade ediyor?

Yine bugün geriye dönüp baktığımda ilahi takdirin Celal Hoca üzerindeki tecellisini şöyle yorumluyorum: İlk kırk yılı İslam medeniyet tasavvurunun Osmanlı yorumunun hakim olduğu özgün bir ortamda geçmiş bir hayat; ikinci otuz yılı, badireler ve buhranlarla dolu, medeniyet tasavvuru açısından bakıldığında. Sanki ilahi takdir merhum Celal Hoca’yı hayatının son on yılı için hazırlamış görünüyor. Burada merhum hoca imam hatipler üzerinden modernitenin rasyonalist eğitim sistemine karşılık İslam medeniyet tasavvurunun kendine has ve moderniteye alternatif olacak, bir başka eğitim sistemini ilk adımları ile gerçekleştirmiş gibi görünüyor. 1951’de açılan imam hatip okulları o günün şartlarında pek anlaşılmasa ve görülemese de bize ait bir medeniyet tasavvurunun eğitim sahasındaki akislerini yansıtmaktadır. Burada rasyonalitenin inkarı söz konusu değildir. Ancak onun ötesinde ve onu kuşatan bir başka anlayış da vardır. Kısaca söylersek, akıl ve aklın kuralları bu anlayışta vahyin ışığı altında yorumlanır ve vahyin sınırları ile hudutlandırılır.

MODERNİST EĞİTİM SİSTEMİYLE BİR YERE VARILAMAZ

Eğitim sistemimiz içinde İHL’ler nerede duruyor?

Bu soruda eğitim sistemimiz ifadesi ile bu günkü duruma bir atıf yapılmaktadır. Bugün hayatımızda bize ait hiçbir sistem olmadığı için bu meyanda eğitim sistemimizden de bahsedilemez. Yirminci yüzyılın uzun bir kısmını kapsayan modernist eğitim sistemi ile bir yere varılamayacağını toplum ve ülke olarak, net bir şekilde olmasa bile, hissetmiş bulunuyoruz. Ancak onun yerine bize ait yani kimliğimizi oluşturan değerler sistemine dayanan bir eğitim sistemini ikame etmek ise çok zor bir iş olarak ortaya çıkıyor. Çünkü henüz toplumsal ölçekte kim olmak istediğimize dair kesin bir karara varmış değiliz. Toplumsal ölçekte ve felsefi manada bir yanımızla modernist olmak istiyoruz, diğer yanımız İslam medeniyet tasavvuruna ait olmayı savunuyor. Bireysel ve toplumsal anlamda kimliği oluşturan temel kabullere baktığımız zaman modernitenin ve İslam medeniyet tasavvurunun uyuşmasının mümkün olmadığı çok açıktır. Ancak hiç birimizin böyle derinleşip bu uyuşmazlığı cesaretle itiraf edecek kadar bir gücü bulunmuyor. İmam hatip liseleri de ismindeki lise sözcüğü ve onun başındaki imam hatip kelimeleri ile bu tezadı bütün gerçekliği ile temsil etmektedir.

GENÇLER ÜZERİNDEN SORGULAMA HAKSIZLIK OLUR

Bugün gelinen noktada İHL’leri ve gençleri nasıl görüyorsunuz?

Az evvel söylediklerim bu soru için geçerli. Gençler üzerinden bir sorgulama yapmaya kesinlikle gerek görmüyorum. Bu tür bir sorgulama gençlere haksızlık olur. Birey ve toplum olarak ben ve mensup olduğum cemiyet, kendi kimliğime kesin bir şekilde karar verebilirsem gençler de bu toplumun vazgeçilmez bir ögesi olarak kuşkusuz bu kararın içinde yer alacaklardır. Modernitenin sunduğu imkanları sorgusuz kullanmak ve bu imkanlar ile belli bir hayat düzeyini gerçekleştirmek bir yanda, diğer yanda ise İslam medeniyet tasavvurunun temel umdelerini hayata yansıtmak bir arada olmayan iki temel olgudur. Esas mesele hangi medeniyet tasavvuruna ait olduğumuzu kesin bir şekilde bir karara bağlamakta yatıyor.

AİDİYETİMİZE DAİR KESİN BİR KARAR VERMELİYİZ

Kendinizi ‘Örselenmiş Osmanlı’, babanızı ise ‘Hakiki Osmanlı’ olarak nitelendiriyorsunuz. Şu anki kuşak Osmanlı’nın neresinde, nasıl nitelendirirsiniz?

Merhum peder benim indimde hakiki bir Osmanlıdır. Bu hüküm asla nostaljik bir ifade değildir. Çünkü o şahsiyetin inşa edildiği ve yerine oturduğu hayatın başında yani ilk kırk yılı İslam medeniyet tasavvurunun Osmanlı yorumunun özgün bir şekilde yaşandığı bir sosyal ortamda geçirmiştir. Şahsiyet bu şekilde biçimlendikten sonra artık bu biçimlenişin daha sonraki buhran yıllarında tahribata uğraması fevkalade müşkildir. Şahsiyetin hayata yansıması olan eylemlerde yaşanan ortamın getirdiği kısıtlamalar bir sıkıntı doğurabilir, bu, uygulamadaki bir gerçekliktir ancak duygu ve düşünce itibariyle mensubiyeti ve aidiyeti sağlam inşa edilmiş bir şahsiyet bu buhranlardan hemen hiç etkilenmez. Bana gelince, ben hayatımın ilk kırk yılını böyle bir ortamda geçirmedim. Duygu ve düşünce itibariyle özgün Osmanlı yorumundan çok güçlü olarak beslendiğim halde modernist medeniyet tasavvurunun düşünce ve duygu alanındaki açılımlarından da etkilendiğimi ifade etmeliyim. Özgün Osmanlı insanı benim için tanımlanmış bir ideal idi. Ancak yaşadığım hayat reel bir hayattı ve hala da öyledir. Şahsiyetimde bu ikilemi bazen tebessümle bazen derin bir özlemle yaşadığımı da söylemeliyim. Reel ideali yıpratıyor, onun için kendime örselenmiş Osmanlı diyorum. Benden sonraki nesillerin medeniyet tasavvurun temel değerleri açısından şahsiyetlerini oluştururken nerede duyduğunu ise siz tahmin edebilirsiniz. Son söz olarak şunu söylemeliyim ki az önce de belirtmeye çalıştığım gibi toplumsal ölçekte mensubiyet ve aidiyetimize dair kesin bir karar veremediğimiz sürece kimliğimiz bir karmaşa ve belirsizlik içinde kalmaya mahkumdur.

Halit Bekiroğlu

İHL NESLİ, ASLIMIZA DÖNMENİN ÖNCÜLÜĞÜNÜ YAPMAKTADIR

İmam Hatipli olmak ne demektir sizce?

Sadece kendisi için değil; önce içinde yaşadığı toplum ve ülke için daha sonra ise İslam Coğrafyası ve tüm insanlık için derdi olmak demektir. İmam Hatipli olmak bu topraklara, bu ülkeye, İslam dünyasına ve aslında bütün insanlığa sahip çıkmak demektir. Yaşanan zulümlere, haksızlıklara, adaletsizliklere karşı duran; insanlığa dair söyleyecek sözü olan İmam Hatip nesli kendi köklerimize ve aslımıza dönmenin de öncülüğünü yapmaya çalışmaktadır. Medya aracılığıyla, finans odaklarının tüketimi teşvikiyle, küresel güçlerin hegemonik hamleleriyle insanlarımız bireyselliğe, bencilliğe, nemelazımcılığa ve zamanla umutsuzluğa sürüklenmek istenirken İmam Hatipli olmak demek kişiden topluma uzanan ve oradan aşama aşama cihana yayılacak olan fedakârlığın ve umudun adıdır…

ÖKTEN HOCA GİBİ ÖNCÜLERİMİZ MÜCADELEMİZİN TEMELLERİNİ ATTI

İHL’lerin kuruluşunda büyük emeği geçen Celaleddin Ökten’i nasıl anlatırsınız? IHL davası için ne ifade ediyor?

Celal Hocamız başta olmak üzere onunla aynı dönemde İmam Hatip Okulları’nın açılması için mücadeleler veren büyüklerimizin emek ve gayretleri bizim için çok önemli… Onlar öncülerimiz olarak bizlere yol açtılar ve günümüze kadar uzanan eğitim ve ilim mücadelesinin temellerini attılar.

İmam Hatip davası, özünde emek, gayret, iyi niyet ve mücadeleyi barındıran ve her yeni nesilde kendisini farklı bir ruhla ve anlayışla hissettiren bir davadır. Bu davaya katkı sağlayanlar, ülkemizin gençlerine yeni ve çok yönlü eğitim imkânları sunmak için adım attılar, biz de bugün bu davaya katkı sağlamak ve özlenen nesillerin yetişmesine vesile olmak için çabalıyoruz. Her şeyden önce ısrarla belirtmek gerekir ki; Celal Hocaların da bizim de derdimiz ‘İmam Hatipçilik’ değil. Derdimiz ülkemizin, İslam dünyasının ve bütün insanlığın daha iyi noktaya gelmesine katkıda bulunmak ve yol açıp önden yürümek…

GENÇLERİN GEÇMİŞLE KIYASLANMASI DOĞRU DEĞİL

Yeni nesli nasıl okuyorsunuz? Yeni bir İmam Hatip kuşağı var. Gelinen noktayı nasıl yorumluyorsunuz?

Ben her dönem için, o dönemin gençlerinin geçmişle kıyaslanmasını doğru bulmayanlardanım, çünkü her dönem kendi neslini yetiştirir ve her çocuk kendi döneminden izler taşır. Çocuklarımızı, gençlerimizi geçmişe göre değerlendiremeyeceğimiz gibi bugünle de sınırlı tutamayız. Onlar hem ruh olarak, hem zihin olarak bizden daha ötelere uzanacak kapasiteye ve imkâna sahipler. Bugünün gençlerini eleştirmek veya geçmişle kıyaslamak açık bir şekilde ifade etmek gerekirse haksızlık olur, yanlış kıyas olur. Hz. Ali’nin bu bağlamda çok güzel bir tavsiyesi vardır. Sosyolojik ve pedagojik açıdan evrensel bir tavsiye, şöyle der: “Çocuklarınızı kendi döneminize göre değil, onların dönemine göre yetiştirin.” Bu konuda Halil Cibran’ın bize çok güzel tavsiyeleri var: “Çünkü ruhları yarındadır, Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz. Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları kendiniz gibi olmaya zorlamayın. Çünkü hayat geriye dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur…

GÜÇLÜ KÖKLERE SAHİBİZ

Geçmişle bağın güçlü olmaması manasına gelmiyor bu, değil mi?

Tabi ki geçmişinden kopmadan, fikri ve zihni oluşumunu geçmişin güçlü köklerinden alarak güncele ve geleceğe dair söylem ve eylemlerde bulunmak İmam Hatip neslinden beklenen reflekslerdir. Geçmişi önemsemenin yanı sıra oraya takılıp kalmadan ama aynı zamanda güncelin hızla tüketen ayartıcılığına esir olmadan var olan ve çevresini var eden bir nesilden yana ümidimiz var. Tüm Türkiye’yi geziyor ve görüyoruz ki bugünü iyi anlayan, köklerine yaslanma çabasını ihmal etmeyen çok iyi gençler yetişiyor. Bunları şu anda tam göremememiz biraz bizim eksikliğimizden biraz da henüz neticelerini somut göremediğimizden kaynaklanıyor.

AİLE MESELESİNİ TAM İDRAK EDEMEDİK

Yeni nesil için en taze araçları ve yöntemleri kullanıyorsunuz. Sosyal medyadan kültür sanat faaliyetlerine kadar. Bunlardan bahseder misiniz? İHL’liler geleceğe nasıl hazırlanıyor?

Bizler salt akademik başarıyı önceleyen bir anlayışla gençlerimize yaklaşmayı doğru bulmuyoruz. Her bir gencimizin kendini ifade edeceği farklı alanlar olduğunun bilinciyle sanatı, sporu, bilimi, teknolojiyi, tarihi, sosyal faaliyetleri gündemlerine almaları yönünde gençlerimizi teşvik ediyoruz. Sadece İmam Hatipli öğrenciler değil, bu ülkenin her bir evladının geleceğe hazırlanmasının hem de çok yönlü hazırlanmasının önemini biliyoruz. Eğitim ile ilgili sürekli bir şeyleri eleştirdik ve değişmesi gerektiğini ifade ettik. Bazı dönemler oldu fiziksel eksiklikleri konuştuk, bazı dönemler oldu müfredatı, idareyi, öğretmenleri gündeme aldık. Şuan aileyi ve müfredatı yoğun bir şekilde konuşuyoruz. Aslında aile meselesini henüz tam idrak ettiğimizi de düşünmüyorum çünkü hala daha çok yüzeysel boyutlarıyla tartışıyoruz; kadına şiddet, boşanma vb. bunlar çok önemli olmakla beraber işin esasına indiğimizde eğitim meselesinin kaynağı olarak yani nesil yetiştirmenin menbaı olarak aileyi konuşmak zorunda kalacağız yakın gelecekte. Tüm bu parçaları birbirleriyle bağlantılı bir biçimde göz önünde bulundurmak gerektiğini, eğitimde bütüncül çözümler üretmek üzere hareket etmenin önemini yeni yeni kavramaya başlıyoruz. Bir de eğitimin tüm paydaşları bir araya gelmeden meseleyi tam çözüme kavuşturamayacağımızı artık yavaş yavaş anlıyoruz. Bütün boyutlarıyla baktığımızda kültür-sanat gibi, bizim ve gençlerimizin algısını oluşturan medya gibi mecralarda proaktif olmayı, edilgenlikten kurtulmayı önemsiyoruz.

İHL’LERE RAĞBET HER DÖNEM VARDI

İHL’lere rağbet çok arttı. Bunu neye bağlıyorsunuz?

Aslında bu talep doğal bir sürecin sonucu. Son zamanlarda İmam Hatip’lerdeki öğrenci sayısının artışı üzerinden olumsuz bazı yorumlar ve manipülatif açıklamalar yapılıyor. Kurulduğu günden beri halkımızın desteğini ve teveccühünü kazanmış olan bu okullara dair yapılan yanlı ve tarafgir yorumlar hem öğrenciler hem veliler için rencide edici bir durumdur. İmam Hatip Okullarına rağbet her dönemde vardı, çünkü bu milletin köklerine uygun, manevi ilimlerin yanı sıra fenni ilimleri de öğrenme imkânı sunan, belli bir düşüncenin veya dayatmanın esiri olmayan, zihnini kiraya vermeyen, soran, sorgulayan nesillerin yetiştiğine şahit olan aileler çocuklarının bu okullarda eğitim almasını arzuluyor. Zaten bunu bilen kökü dışarda zihniyetler Türkiye’de dini hassasiyeti olan insanlar mesafe kat ettikçe bunu engellemeye çalıştılar ve en çok da İmam Hatip’ler üzerinden politikalarını yürüttüler. İmam Hatiplerin oranı %14 olmasına rağmen sanki ülkemizin bütün okulları İmam Hatip Okulu olmuşçasına propaganda yürütülüyor. Bu oran Türkiye’de İmam Hatip meselesinin ne kadar gerçekçi ve kendi doğal mecrasında ilerlediğini de gösteriyor.

İHL, ÖNDERLİK EDEN NESİLLER YETİŞTİRECEKTİR

İHL’lerin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

İmam Hatip meselesinin bir eğitim meselesi olarak değil de siyasi düzlemde değerlendirilmesine rağmen her dönem kendi içerisinden başarılı isimler çıkarmış ve bu başarının gelecekte de devam edeceğinin işaretlerini vermiştir. Kurulduğu günden itibaren dönem dönem engellemelere, kapatılmalara, adaletsiz uygulamalar ile önlerinin kesilmesine rağmen doğal ve seyrinde bir başarı göstermeye devam etmiştir. Buradan hareketle gelecekte de inşallah içinde yaşadığı döneme yön veren, hizmet eden, öncülük ve önderlik eden nesilleri yetiştirecektir. En zor zamanlarda okuyan gençler bugün ülkemizde hayatın tüm alanlarında hizmet ediyorlar ve büyük ölçüde öncülük yapıyorlar. Bugün yetişmekte olan gençler ise inanıyoruz ki küresel ölçekte ve yine hayatın bütün alanlarında öncülük yapıp insanlığın yaşadığı krizlere çözümler üretecek ve medeniyet değerlerimizi yeniden canlandıracak ve yayacaklardır…