Atölye

Kamerasını açan herkes bir şey anlatıyor fakat asıl mesele iyi anlatmaktır

Tarık Tufan – Yazar 
Medya Sanat Merkezi – Belgesel Okulu

Bizim yaptığımız iş anlatma işidir. Bir kurmaca ya da gerçeklik… Bizim için meselenin kurmaca veya gerçeklik olması durumu değiştirmiyor. En nihayetinde biz anlatıyoruz.  Bazen çok fazla anlam yüklüyoruz. Gerçekliği de kurmaca üzerinden anlatabiliyoruz, bazen de salt gerçekliği ve o gerçeklik etrafındaki kimi meseleleri de işin içine katarak anlatıyoruz.

Belgesel ile kurmaca arasındaki katı ayrımlar ortadan kalktı

Son zamanlarda belgeseller ile kurmacalar arasındaki katı ayrımlar artık yok. Yakın zamana kadar belgeseller başka bir anlatı, kurmaca filmler başka bir anlatı gibi geliyordu. Bugün o ayrım hemen hemen ortadan kalktı. Hatta son zamanlarda önemli uluslararası sinema festivallerinde belgesellerin kurmacalarla beraber yarıştığını, aynı başlık altında gösterildiğini görüyoruz. Artık aralarında bir fark gözetilmiyor. Netice itibariyle film yapıyoruz. Bunların ismine “belgesel” veya “kurmaca” demek daha detay şeylerdir. Nihayetinde film yapıyoruz. “Film yapmak” demek, anlatmaya değer bulduğun bir şeyi bir görüntüyle, sesle, müzikle, görüntünün yanında ihtiyaç duyduğun başka anlatı unsurlarıyla beraber izleyicinin karşısına çıkarmaktır. Burada bir temel hareket noktamız var. O şeyi anlatmaya değer buluyoruz. Bir şeyi anlatmaya değer bulduğumuz andan itibaren onun formuna kafa yormaya başlıyoruz.

Tarık Tufan

Kamerasını açan herkes bir şey anlatıyor fakat asıl mesele iyi anlatmaktır

Anlatmaya değer olduğunu düşündüğümüz şeyin nasıl anlatılacağına karar vermemiz gerekiyor. Biz buna “dil”, “form”, “biçim” diyoruz.  Eğer o fikri doğru anlatmanın yolunu bulabilirseniz bu durum iyi anlatmanın yolunu açar. Her şekilde kamerasını açan herkes bir şey anlatıyor. Fakat asıl mesele iyi anlatmaktır. Her yıl binlerce belgesel filmler, kurmaca filmler, kısa filmle yapılıyor. Bunları bir birinden ayıran temek unsur nedir? Bir filmi değerli kılan şey bulunan fikir değildir. Ama bir fikir kıymetlidir. On saniyelik kısa film de yapsanız, belgesel film de yapsanız, iki saatlik film de yapsanız temel mesele iyi anlatmamız veya anlatmayışımızdır. Bir fikri bulduğumuz andan itibaren zihnimiz o fikri nasıl anlatmaya başlayacağımıza yorar. Kurmaca filmler, bu andan itibaren hikayenin temel anlatı unsurlarına sırtını yaslar. Karakterler kurmak, karakterler arasında olay örgüsünü, çatışmayı doğru kurmak, anlatının başından beri gelişimini ve finalini iyi takip etmek ve filmin içerisinde temel öykü anlatımının izleyicideki etkisini arttıracak bir izleye sahip olmalı. Bunlar klasik hikaye anlatımının yollarıdır. Klasik hikaye anlatımının formlarını belgeselde de koruyabiliyoruz. Belgesel filmde hikaye-roman yazar gibi, kurmaca sinema gibi seyir takip ediyoruz.  Giriş, gelişme ve sonuca ulaşıyoruz.

Aklımızda iki soruyla bu kurguyu ortaya koyuyoruz;

İyi, doğru olarak meselemi anlatabiliyor muyum?

Benim anlatma üslubum izleyiciye doğru geçiyor mu?

Belgesele has, kurmacadan farklı olarak, birkaç soru ortaya çıkıyor;

Anlatmaya değer bulduğum meseleyi anlatabilecek hangi dokümanlar var? (Belge var mı elimde?) Bunlar görsel arşiv, yazılı arşiv, kaydedilmiş anlatılar olabilir. Bütün bunlar yoksa bu filmi anlatmanın formunu, üslubunu bulmamız gerekli. Malzemeleri taramalıyız.

Film yaparken bütün sorularımızın kaynağı, “nasıl iyi anlatabilirim?”dir. Çoğumuzun düştüğü hatalardan birkaç tanesi yaygı klişelere sırtını yaslamak, yaygın anlatım bozukluklarına düşmek ve tembelliktir. Özellikle belgeselde yeni belgesel dilini yakalayamamış kişiler ve kurumlar bu hatalara sık sık düşüyorlar. Artık dünyada belgesel filmler büyük prodüksiyonlarla çekilmiş, emek verilmiş, ciddi ekip çalışmasıyla yapılış ve sinematografik değeri yüksek işler olarak karşımıza geliyor.

Belgeselin araştırma safhası zaman alan bir şeydir

Türkiye’de belgeseller için yeteri miktarda bütçe kullanılmıyor. Avrupa’nın ve dünyanın değişik ülkelerinde belgesel bütçeleri bizim sinema bütçemizden fazla. Örneğin Avrupa’da belgesel için bütçe iki yüz bin Euro olabiliyor. Bu durum o belgesel için çalışan ekibin kafasını başka şeyle meşgul etmeden iki-üç sene o belgesel için çalışmasını ortaya çıkarıyor. Çünkü belgeselin araştırma safhası zaman alan bir şeydir. Dolayısıyla o belgeselin türlü türlü unsurlarının da yan yana getirilmesi kurmaca filmlerden olduğu kadar rahat değil. Çünkü kendiniz dışındaki farklı unsurların yan yana gelmesini beklemek durumundasınız. Son zamanlarda sayısı artan, bir taraftan belgesel niteliği taşıyan ve bir taraftan da kurmaca filmin unsurlarını kullandığımız belgesellerde kendi koşullarımızı belirleme imkanımız artıyor.

Sık düşülen yanlışlar, belgeselin bu ülkede bugüne kadar geldiği geleneği takip etme adı altında bir ezberi takip etmek şekline dönüşüyor. Ön araştırması zayıf, iyi araştırılmamış, meselenin farklı unsurlarına ulaşma çabası geliştirilmemiş, daha çok kafa sesi unsurlarıyla devam ettirilen belgeseller yapıyoruz. Bu, izleyicide ve o meseleye ilgi duyan insanların dünyasında da herhangi bir etki yaratmıyor.

Bir fikrin filmini yapmaya değer olduğu kanaatine nereden varıyoruz?

Netflix belgeseli izledim, “Wild Wild Country”. Yerimden kalkmadan izledim. Normalde Osho’ya ilgi duymazdım. Benim gibi ilgi duymayan birisine bile oturup izlettirdi. Çünkü iyi bir film yapmış. Doğru konu bulmuş, tüm malzemelere erişmiş. Tüm malzemeleri nasıl topladığına hala şaşkınım. Çünkü sinema sahnesi kursan böyle yaparsın. Örneğin, “O gün otelde buluştuk” diyor. Oteli genel planda çekmiş. Sonra ikinci plana giriyoruz ve içeride yemek yerken yakınları görüyoruz. “Niye çekmişler?” gibi sorular aklına geliyor. Hani gerçekliği görmesen kurmaca diyerek çıkacaksın işin içinden. Örneğin, “Oregon’daki müritler silahlanmaya başladı” diyor. Adam kamerayı koymuş koridora, Osho geçiyor, sonra silahlı iki adam geçiyor. Sinema sahnesi kursan ancak bu kadar kurarsın. Malzemeler olağanüstü.

Adam çok doğru fikir bulmuş. İzlemeye başladığın andan itibaren fikrin doğru olduğunu anlıyorsunuz. Çünkü işin içinde çok katmanlı bir hikaye var. Bir hikayenin katmanları arttıkça izleyicinin o hikayenin içine girmesi daha mümkün olur. Dolayısıyla belgesel kurarken, o belgeselin çatısını kurarken, tıpkı bir sinema filmi gibi kendi içinde katmanlarını oluşturup izleyicinin o katmanlardan birine tutunduğu andan itibaren o belgeselin içerisinde yürümeye başladığını görebiliriz. Bizim belgesel fikrimiz çok basit olabilir ama anlatı kurarken katmanlı anlatılar kurmanın peşinde olmamız gerekir. Çok büyük fikirler, çok insanın ilgilendiği olaylar, insanların merak ettiği meseleler belgesel adı altında yapılan bir takım filmlerle çok kolay tüketilmiş olabilir.

Adam çok büyük iş yapmış. Hindistan’dan gelip Amerika’nın bir eyaleti Oregon’un orada kasabada komin kurmasıyla başlıyor. Nüfusu kırk kişi olan bir kasaba… Onları koyarak belgeselde çatışma alanı oluşturmuş ve belgesel boyunca yeni kurulan kominlerin dünya görüşü, hayat görüşü, dini algılayışı, insan prototipi görürken bir taraftan da kırk kişilik kasabayla başlayan ve sonra Amerika’nın başka yerlerinde daha büyük yerlerin ilgisini çekmeye başlayan çatışmayı görebiliyoruz.

Belgeseli kurmakta tıpkı sinema filmini kurmak gibi karakterler arasındaki çatışmaların, olay örgüsünün güçlü olmasını gerektirir. Belgeseli genellikle tarih anlatıcılığı şeklinde algılıyoruz. Bir meseleye bulup o meseleye ait şahitleri veya o meseleye dair fikri olan insanları duyuyoruz. Belgesel artık ne ülkemizde ne de dünyada bu değil. Belgesel, oturup hikayesini yazdığımız bir film olarak değerlendirilmelidir. Filmi izlenebilir kılan ne varsa belgesel dilinde de buna hassasiyet gösterilmelidir. Bulduğunuz fikrin ilginçliği o belgeseli anlatmaya yeterli olmaz. Eğer o fikri doğru işlemenin yollarını bulduysak uzun bir anlatıya dönüşebilir.

Kafamızdaki bütçeyi önceliği yaratıcı düşünmemize mani olur

Bir fikir ve o fikre dair elimizdeki imkanlar bize malzeme oluşturacak ve anlatı tarzını belirleyecek. Bir fikrin filmini yapmaya değer olduğuna kanaatine nereden varıyoruz? Sahip olduğumuz deneyimler, tecrübemiz, algılamalarımız bizim o fikri filme almaya değer olduğunu hissettirir. Ama piyasayla ilgili bir sorun ortaya çıkacak. Fikir bulup film yapma fikrine dönüştürdüğünüz andan itibaren bütçesini kurmanız lazım. Kafamızda her zaman bütçe sorusu vardır.  Bütçesini nasıl bulacağız? Önemli sorulardan bir tanesidir. Sadece roman, öykü, hikaye yazsaydık sadece kaleme ve bir deftere ihtiyacımız olurdu. Ama film yapmak gibi bir işe kalkıştıysak yüksek bütçeler ister. Dijital teknolojinin gelişmesiyle birlikte anlatım olanakları da gelişti. Artık daha küçük bütçelerle film yapmak üzerine kafa yorabiliriz. Çok üretici olduğu için insanlar küçük bütçelerle film yapmanın yollarını buluyorlar. Eğer fikir varsa ve zekice çözümler üzerine kafa yormaya başladıysanız çok kısıtlı imkanlarla iyi filmler çıkarabilme imkanınız vardır. İyi filmler çok büyük paralarla olmayabilir. Film, bazen doğası gereği o parayı ister. Örneğin; Kurmaca filmde dönem anlatısı kurmak zorundasınızdır, bunun için mekan ve kostüm ihtiyacınız olur. Bu durumda maliyetleriniz artar. Bu, kaçınılmaz bir şeydir.

Anlatım biçimi, fikrin kendi içinde de vardır. Anlatım biçimi ve dil üzerine çok kafa yormuyoruz. Kafa yorduğumuzda görmediğimiz bir yol bize bambaşka bir anlatım imkanı açabilir. Kafamızdaki bütçeyi öncelediğimizde bir süre sonra otokontrol mekanizması işlemeye başlıyor. Bu durumda bütün yaratıcı kanallarınızı tıkamış oluyorsunuz. Bütçe bir kenarda dursun çünkü filmin başından itibaren kafanıza tutmaya başlarsanız yaratıcı düşünmenize mani olur. Daha sonra bütçeyle ilgili çalışmalar yapılacaktır zaten. Fikrin kimin için değer ifade ettiği, kimin ilgisini çekebileceği, kimlerin bütçeye katkı sağlayabileceği ve katkıların üretime dönüşmesine kafa yoracağız. Film artık bir yapım işi olduğundan ilerleyen zamanlarda sizin yapım kabiliyetinizin de belli oranda gelişmiş olması gerekir. Artık üreten insanlar olduğunuz için film üretim koşullarına kafa yorabilmelisiniz. Bu da sizin yaratıcılığınızı pekiştirir.

Film çekilmeden önce bitmesi gerekir

“İyi anlatmak” dediğimiz mesele üzerine çok fazla durmuyoruz. “İyi anlatmak” diyerek yalın ifade ettiğimiz şeyin arkasında çok büyük teknik ve pratik sorunlar vardır. Hikaye temaları, kurmacalarda sizin önünüzde pek çok anlatım biçimiyle gelişir. Dram, komedi, korku, bilim kurgu gibi anlatılarla temayı anlatabilirsiniz. Temayı anlatmanın en doğru yolu nedir? Mesele buradan başlıyor. Kendinize anlatı türü seçtikten sonra, “temayı nasıl anlatmalı, hangi karakterler üzerinden anlatmaya başlamak bize yardım eder?” gibi sorular karşımıza çıkar.

Bir fikri bulduğumuz andan itibaren o fikrin kendi içindeki imkanlarına kafa yormaya başlıyoruz. Örneğin; tarihi bir biyografi anlatacağız, o dönemde yapılmış başka belgeseller, o dönemi anlatan filmler, o döneme ait yazılmış kitaplar, o karakterin etrafında bugüne kadar üretilmiş bilimsel-sanatsal-gündelik bilgi nedir? Önümüzde bir şeyler oluşuyor. Belgeselin, aynı zamanda filmin, en önemli aşaması kamerayı çalıştırdığımız andan önceki aşamadır. Çok yaygın anlatılar vardır, “Filmi masada bitirmek” gibi. Yani film çekilmeden önce bitmesi gerekir. Genellikle, “bir şeye başlayalım, sonra üzerine düşünürüz” diye yola çıkıyoruz. Bu, en çok düşülen hatalardan bir tanesi, bizim en büyük tembelliklerimizden bir tanesidir. Film fikrini bulduğumuz andan itibaren kamerayı çalıştırdığımız ana kadar biz artık işin büyük bir kısmını gerçekleştirmiş olmalıyız. İyi anlatmanın yolu, önce o işi kağıt üzerinde hikayesini doğru kurmaktan geçer.  Çekime başladığımızda geri dönüşsüz alana girmiş oluyoruz.

Film, kurgu bitene kadar kendisini yeniden yaratan bir şeydir

Tüm filmlerde olduğu gibi belgeselin de doğaçlamaya açık bir tarafı vardır. Nereden anlatmaya başladığımız andan itibaren doğaçlamaya da açık olmalıyız. Çünkü film dediğimiz şey kurgu bitene kadar an ve an kendisini yeniden yaratan bir şeydir. Kurgu bile buna dahildir. Bir anda bulduğunuz bir fikir o ana kadar kafanızdaki bütün kurguyu, anlatım biçimini ve izleyicideki etkiyi alt üst edecek kadar güçlü olabilir. Buna açık olmalıyız.

Belgesel filmlerde, zihnimizi film yaptığımız duygusundan asla uzaklaştırmamamız gerekiyor. Bizde belgesel film kolay zannedilir. Yeni gelinen nokta da öyle kolay değil. Belgesel film, kurmaca filmlerden çok daha zor ve insanı başka türlü etkileyen yanı var.

Anlatım, her projede üzerine düşünülmesi gereken bir şeydir. Malzemeler, belgeler, dokümanlar ortaya çıktıktan sonra iyi anlatmanın yolunu aramak her projede karşımıza çıkacaktır. Hatta ilk kez karşımıza çıkıyor gibi olacağımız sorun alanıdır. Bu durumu öğrenmek diye bir şey yok. Her defasında yeniden ona kafamızı yoracağız. Çünkü her tekil hikayenin kendi içindeki anlatım olanakları bizim seçim yapmamıza neden olur ve zorlar. Seçim yaptığımız andan itibaren onun üzerinden yürürüz. Yaptığımız seçimin doğru olup olmadığını film bittikten sonra anlayabiliyoruz. O yüzden işi masa başında bitirmiş olmamız gerekiyor. Masa başında gözümüze gelmesi gerekiyor. Hikayenin giriş, gelişme, sonucu olmalı belgeselde. Fakat senaryoda doğaçlama olarak değişiklikler olabilir. Belgesellerde çok yoğun ön hazırlık geçireceğimiz için bu ön hazırlık senaryoya dahil bir şeydir. Bu ön hazırlığı yaptığımızda hikayenin ve senaryonun kurulması aşaması devam edecektir.

Film yapmak, akademik tez hazırlamak gibi değil. Her şey iç içedir  

Filmi yapmaya başladığımız andan itibaren her şey bütün halinde ilerliyor. Bir birinden koparma aşaması yoktur. Her şey iç içedir. Bulduğunuz malzeme hikayeye etki ediyor. O hikayeyi kurduğunuzda neyi aradığınızı belirleniyor. Örneğin; biyografik karakter buldunuz. O karakteri bir şey üzerinden anlatmaya karar verdiniz.  O duruma göre neler arayacağınıza karar veriyorsunuz. Aramaya başladığınızda acayip bir şey buluyorsunuz ve fikriniz değişiyor. O zaman şunun üzerinden anlatmaya başlıyım diyorsunuz. Daha ilgi çekici olduğu için o anlatımı tercih ediyorsunuz. Malzemeyi o tarafa kaydırıyorsunuz. Bunlar çok iç içe şeylerdir. Film yapmak, akademik tez hazırlamak gibi değil. Her şey iç içedir. Netice olarak, ön hazırlık boyunca yaptığımız şey çekime başladığımızda senaryoya ulaşmaktır. Belgesel senaryosunda kurmaca filmlerde olduğu gibi sonradan sahne çıkarabilirsiniz, yeni diyaloglar ekleyebilirsiniz. Ama ön hazırlığı ne kadar güçlü yaparsanız iyi anlatma imkanına kavuşabilirsiniz.

Seçtiğiniz konuya bağlı olarak arşivlerden mi oluşacak, kurmacalar katacak mısınız, çekimlerinizin mekanı nereler olacak? Bunlar konu konu değişen tercihler ama bir fikri film yapan şey iyi anlatmaktır. İyi anlatmanın yolunu bulmakta işe teknik olarak kafa yormakta geçiyor.

Çok film izlemek, malzemenin yetmediği anlarda nasıl çözümler bulacağımıza fikir verir

Belgeselde iki tane sorun var.

1-Gösterecek şeyimiz yok

2-Malzemeyi nasıl göstereceğiz?

Belgeseli farklı kılan şey materyalin değeridir. Belgesel tarihi boyunca eldeki malzemenin göstermek için kafi gelmediği anlarda filmciler yeni fikirler üretmişler. Çok film izlemek, malzemenin yetmediği anlarda nasıl çözümler bulacağımıza fikir verir. Ayrıca, mevcut görseller ile nasıl anlattığına dair fikir verir. Anlatıcı, kendisinden önce iyi anlatmış, iyi göstermiş, iyi kurgulamış, iyi film yapmış insanların yaptıklarını mutlaka izlemesi gerekir. Filmde kullanılan malzemeler bir takım olasılıklar hakkında fikir verecektir. Malzemeyi bulabilmek bazen bütçeyle ilgilidir, bazen de zekayla ilgilidir.

Çok film izlemiş insanlar, çok anlatım biçimine tanıklık etmiş insanlardır. Anlatıyı değerli kılabilmek için anlatıda kullandığınız malzemenin geniş olması gereklidir. Şu şekilde düşünün, beş yüz kelimeyle yazılmış roman ile beş bin kelimeyle yazılmış roman arasında büyük nitelik farkı vardır. Anlatıyı mümkün olduğu kadar çok kelimeyle anlatmalıyız. Çok kelimeyle anlatmak doğru formu bulmak değil ama. Bazen ustalık tam tersine de işleyebilir. Çok iyi anlatım yolu bulursan az kelimeyle de anlatmayı başarırsın. Dil, form, biçim iç içe geçmiştir, sanatta tartışılan meseleler yani. Olgu üzerinde o olguyu hikayeleştirmek ve temsile dönüştürmek gerekli. Bu temsilin de iyi, etkili olmasının yolunu bulmalıyız.

Bütün filmler, bütün anlatılar yaratıcısının o ana kadar kurduğu dünyanın dışındaki etkilenmeye açıktır. Bir şeyi kendi dünyamız kadar yorumluyoruz. O şeyin izleyicisinin yorumu da esere dahil olabilir. İzleyici yorumu da o eseri yeniden ortaya çıkarabilir. Film, senaryo aşamasında kuruluyor, çekim aşamasında kuruluyor, kurgu aşamasında kuruluyor. Ama sinemada izlenirken yeniden kuruluyor.

Belgeseli iyi yapan şey soğukkanlı kuşkuculuktur

Gerçekliğe bağlılığımızı ifade ediyoruz. Fakat gerçeklik bizim kuşkumuza mani olmamalı. Belgeseli iyi yapan şey soğukkanlı kuşkuculuktur. Doğal olarak üzerinde ittifak ettiğimiz, üzerinde kuşku barındırmayan meselelerde izleyicinin de merakını çekmenin imkanı yok. Fakat belgeselci sabrı, belgeselci araştırması, belgeselci kuşkusu, belgeselci soğukkanlılığı mutlaka meseleleri anlatılabilir hale getiriyor.

Fotoğraf ve görüntüler bulup üzerine müzik eklediğimizde belgesel yaptığımızı zannediyoruz

Türkiye’de doküman anlamında bir virüs var. Bize bir virüs bulaştı. Pek çok insan o virüsten nasibini aldı. İşin kolay yoluna kaçıyoruz. Bir takım fotoğraf ve görüntüler bulup üzerine müzik eklediğimizde belgesel yaptığımızı zannediyoruz. Türkiye’de çok gerideyiz. Teorik olarak kafa yormuyoruz. Bu yüzden Türkiye’de çok fazla kayda değer belgesel üretilmiyor. Bazı ülkelerde aynı şekildedir. Bu, biraz da ülke belgesel kültürüyle ilgili. Belgesel arşivlemek uzun yıllardır yakın olmadığımız bir şeydir bizim için.

Örneğin; bir yapım ofisimiz var ve senelerdir çektiğimiz işleri arşivleyip bir kenara koyamadık. On tane adam geldi geçti ama yapamadık. Başka bir arkadaşla konuştuğumda o da arşivlemeyi bir türlü yapamamış. Bu, basit bir şeymiş gibi geliyor ama tuhaf bir durumdur. Bizim zihnimiz arşivlemek üzerine işlemedi. Yeni yeni bu işe kafa yormaya başladık. Buna bütçe bulmak ve buna para yatıran insanları bulmak mümkün olmuyor.  Bulduğumuz zaman da çok düşük bütçelerle iş yaptırmaya çalışıyorlar. Türkiye’de televizyon anlamında belgesel yaptıran tek kanal TRT’dir. Özel kanallar o maliyete girmek istemiyor. Muhtemelen TRT de düşük bütçelerle belgeseli yaptırıyor. Bu sefer de işin niteliği düşüyor. İyi fikir bulunduysa da düşük bütçeyle yapılmadığı için belgesel eksik kalıyor.