Atölye

Gazetecilik içinde bir entelektüel süreci barındırır

Yusuf Özhan – TRT World ve TRT Arabi Dijital İçerik Müdürü
Medya Sanat Merkezi – Dijital Medya Okulu

Gazetecilik sadece 5N1K değil. Bu, meselenin pedagojik kısmıdır. Pedagoji, bir işin nasıl yapılacağına dair bilimsel alandır. Gazeteci de bir şekilde 5N1K’yı anlatısına gömerek onun pedagojisi üzerinde bir mimari kuruyor. Bir şeyi haberleştiren kişi olarak amacımız habere konu olanı aktarmaktır. Aktarırken de bunun pedagojisini inşa ederek aktarmaktır. Dolayısıyla, buradaki bir eksiklik, mantık örgüsü kusuru bizim yaptığımız işin başarısını veya başarısızlığını tayin ediyor.  Gazetecilik, entelektüel bir süreçtir. Haberinizi anlatmak ise 5N1K’dır.

Arap Baharı üzerine yapılmış bir sürü kariyerler ve kitaplar var. Yedi, sekiz yıl yoğun şekilde bu alana odaklanmış kişiler, Arap Baharı üzerine kariyer inşa ediyor. Bu alanda bilirkişi konumuna kendisini getiriyor veya çevresi ona bilirkişi demeye başlıyor.  Eğer bu bir entelektüel süreç olmamış olsaydı sadece imzalı işlerinizin klasörlendiği tepe olacaktı. Çoğu zaman yaptıklarınızı siz hatırlamayacaksınız. O nedenle gazeteciliği bir entelektüel süreç dairesinde ele almalıyız. Bu yüzden gazeteciliğin arkasındaki tarihsel süreç hakkında fikirler geliştirmemiz gerekli.

Yusuf Özhan

Yeni Medya

2009 da demokrasi adı altında insan hak ve onuruna laik bir biçimde fikirlerini açıklayamayan, örgütlenemeyen, idaresini ortaya koyamayan insanlar bir anda teknolojinin, gelişmişliğin, batı değerlerinin, Avrupa merkeziyetçiliği üzerinden çıkmış bir ürünün getirdiği imkanlarla bir şeyi kendiliğinden devirdiler ve kendiliğinden harekete geçirdiler.

Facebook devrimleri, Twitter’ın katkısı… Twitter ve Facebook sadece haberleşme aracı değil, aynı zamanda ideolojik anlam yüklenen bir araçtı.  Facebook, demokrasinin alnına doğrultulmuş bir silah mı? Tartışılıyor. Bu ürün Mısır’da, Tunus’da, Suriye’de, otokratik rejimler karşısındaki son derece olumlu yönlerinden yaklaşılan bir araçken ABD başkanlık seçimleri öncesinde başlayan ve sonrasında devam eden pratikler nedeniyle liberal Batı demokrasisini tehdit eden, veri mahremiyetlerine önem vermeyen, vatandaşı tehdit eden bir yapıya dönüşmüştür. Liberal Batı düzeni, Facebook tarafında yok edilme tehlikesiyle karşı karşıya olarak nitelendiriliyor. Seçimleri etkilediğine yönelik hiçbir sosyal neden ispat sunulamıyor. Ama ispat edilen şu, başlangıçta bireylerin kullandığı ama sonradan arkasında endüstriyel arka plan sezdiğimiz araca dönüştüğüdür. Orada da söylenen şu, burayı hasım güçler bu sistemin açıklarından faydalanarak bunu bizim aleyhimize kullandığıdır. Facebook, dış güçlerin yapmak isteği algı operasyonlarına imkan tanıdı. Bunlar sayesinde de Trump gibi bir adam başkan seçildi. Hatta Trump’ın seçilmesi bile gayrimeşru denildi. Bunların müsebbibi Facebook ve Twitter’dır.

Yeni Medya’ya yaklaşırken mesele milli iradenin tecelli etmesiyse Amerikan sisteminde ne değiştiğidir. Meselenin özü, takdim ediliş biçimiyle, Yeni Medya’nın bir tehdit haline gelmesine neden olan şeyin ulusal çıkarlara karşı bir tehdit oluşturduğunun tecrübe edilmesi oldu.

Geçmişten günümüze Yeni Medya

5N1K önemli, bunu sunuş şeklimiz önemli, haberi nasıl toparlayıp işler vaziyete koyacağımız önemli. Çoğu zaman Üniversiteler de genellikle bunu veriyor. Medya, ulusların görüşlerini dayatan, onların ne düşüneceğine karar veren ve arka plandaki sermaye örgütlenmesi nedeniyle bizi ayrı yere götüren kapitalist komplodur. Bu, üniversitelerdeki iletişim fakültelerinde verilen temel tezdir. İletişim teorisinin Türkiye’deki entelektüel serüveni bize bireysel olarak çok yük yüklüyor. O yüzden Yeni Medya üzerindeki gazetecilik sadece haberin paylaşımını Twitter’dan, Facebook’tan yapıyım değildir. Yeni Medya’yı, şu anki karşımızda olan ve öncekine benzemeyen şeye diyoruz ama yazının icadı da Yeni Medya’ydı. Matbaanın, telefon, telgraf, fax, modem, geniş bant internet, 2G, 3G, 4G buluşu da Yeni Medya’ydı. Şu anki haliyle biz cebimizdeki telefonumuzla kolayca erişebildiğimiz web siteleri, bunların mobil uygulamaları, Twitter, Facebook, İnstagram’dan bahsediyoruz.

Yeni Medya diye anlattığımız şeyin yüzde doksan dokuzu geniş bant internetin cebimizdeki telefona vermiş olduğu imkan dahilinde bizim videoları, sesleri, görüntüleri, metinleri, organizasyonlar tarafından üretilmiş ve bireyler tarafından gelen verilerle yaşadığımız bilgi ekosistemidir. Matbaanın icadı da bu etkiye sahip olan Yeni Medya’ydı, yazının buluşu da yine bu etkiye sahip Yeni Medya’ydı. Yazı olmadan ticareti yürütmeniz mümkün değildi. Yazı marifeti ile ticareti yürütmeniz, defter tutmanız, alacak-verecekleri bir araya getirmeniz, gelenin-geçenin kaydını yapmanız ve vergilendirmeniz mümkün olduğu için bir devlet fikri ortaya çıkmıştı. Matbaa sayesinde, kilisesinin bilgi ve iktidar üzerindeki mutlak hegemonyasına karşılık olarak diğer mezhepler kendi fikirlerini, düşüncelerini, metinlerini çoğaltarak toplumu bu düşünce karşısında örgütlemeyi başardılar. Şimdi Yeni Medya ne yapıyor? On yıl önce otokrasiyi ortadan kaldırıyordu. Bugün aynı Yeni Medya’nın demokrasiyi ortadan kaldırdığı itham ediliyor. Bu zeminde gazetecilik yapacaksınız.

Yeni Medya bilgi piramidini aşağı ediyor. Bu bilgi piramidinde bizim daha önce yaşadığımız tecrübeler bize şunu gösterdi: Avrupa Orta Çağı kapanırken (aydınlanma ışığını Avrupa’ya yayarken) kilise mutlak otoritesini artık ulus-devlet kimliklerine devretti. Devletin yoksa ya mültecisin ya da barbarsın. Devlet fikri buradan yayılmaya başladı. Sınırlar arası boşluk yok, sınırlar arası olmayan devlet yok. Bu fikir daha önce hiç olmayan fikirdi. Bunu mümkün kılan, aydınlanmayla beraber kamusal alandaki bireyin ön plana çıkmasıydı. Birey otoriteyle ilişkisini tayin ederken bir tarafı karanlık ilan ederken kendisini aydınlık ilan eder. Bununla da matbaa ve toplumsal kimliklerin bir araya gelmesiyle başarmıştır. O, onun Yeni Medya’sıydı ve kendi açısından muazzam bir şeyi başarmıştı. Dünyanın geri kalanına bu sistem götürülürken sömürgecilik olarak götürüldü.  O düzen kurulmadı, sömürüldü.

Uluslararası İlişkiler ve Yeni Medya

Uluslararası ilişkiler teorisinin olmadığı dünyayı kabul edemiyoruz (sınırlar, devletler, bayraklar) böyle bir dünya dışında hayal gücümüz yok. Böyle dünya dışında bir literatürümüz ve entelektüel alt yapımız yok. Bugün baktığınızda Filistin meselesi, İsrail’in Gazze üzerindeki ablukası, İsrail’in Batı Şeria ve diğer bölgelerdeki işgallerinden söz ediyoruz. Türkiye’nin Filistin konusundaki tezi, iki devletli çözümdür. Kudüs meselesinin ise BM’de çözmektir. Türkiye, 1967 sınırlarını esas alarak Filistin-İsrail meselesini çözmek istiyor. 1967’den önce, böyle bir şey yokken ortada, İsrail’in Filistin topraklarını işgal etmiş bir durumdaydı, çalınmış topraklardı. Aslında hiç İsrail’in olmadığı dönemdi ama bizim şu an kabul ettiğimiz 1967’den sonraki düzen. Yani, mevcut olan üzerinde bunu devam ettirmek ve bu statükoyu benimseyen pozisyondayız. Bunun sebebi uluslararası ilişkilerin ve ulus-devlet düzeninin kendisini BM düzeyinde hiç olmadığı kadar kurmasından kaynaklıydı. Bütün süreçlerdeki geçişlerde tüm Yeni Medya’nın rolü toplumsal yıkılışı ve toplumsal tanzimatı harekete geçirmekti. Her Yeni Medya, ulus-devlet sistemine katkı sunmak zorundadır. Bunun altını oyamaz.

DEAŞ’ı bu kadar kuvvetli yapan neydi, şiddeti mi? DEAŞ’ta şiddet vardı. Karanlık ve görülmeyen yerlerde de şiddet icra ediliyor. Amerika’da da polis şiddetinden bahsediyoruz mesela. Yani, şiddet DEAŞ’a has ve onun yeni bir şeyi değildi. Önemli olan görünür olmasıydı. Görünürlüğü sağlayan şey, Yeni Medya, Twitter ve Facebook’tu. DEAŞ’ın kurmak istediği şey bayrağı olan, sınırları belli olan, normlar ve prensipler etrafında kurulmuş olması istenen ulus-devletti. DEAŞ’ın kurmak isteği Fransız devriminden çıkan bir şeydi. Hem felsefi olarak hem düşünsel olarak yapı buydu. Bu örnekle Yeni Medya’nın gücünü görüyoruz. DEAŞ bile ulus-devlet düzenini devam ettirecek kulvar dışında başka bir şey hayal edemedi. Zaten geliştirmek için modern fikirden bir ulus-devlet kurmaya çalışıyor. Bunu gerçekleştirmek için başvurduğu yer de Twitter, Facebook, İnstagram. Yeni Medya’nın rolü, çok asimetrik güç proje ediyor olabilmesidir. Buradaki anlam şu: Çok daha az maliyetli, çok daha az kişiyle çok daha geniş kitlelere yayılabilen ve çeşitli yollarla da hem mesajın yükseltilebildiği hem de erişilebildiği kitlelere daha fazla tesir edecek araç olmasıydı. Bu yüzden Tunus’da, Yemen’de, Mısır’da, Suriye’de, Libya’da etkisi bu kadar büyük oldu ama Batı oradan bakarken DEAŞ’a bakarken ki gibi asıl sebebini Kuran-ı Kerim’de aramaya çalıştı. Mesele ulus-devletten başka özelliği yoktu. Aynısı burada da böyledir. Yeni Medya’ya bakarken Mısır, Libya, Yemen’deki bu müthiş etkisi tahmin bile edilemeyen bir şey. Twitter ilk çıktığı zamanlar insanlara komik bir kimlik yüklemişti. Şu anki hali, herkes yeleklerini giymiş savaşa gidiyor şeklinde.

Yeni Medya Gazeteciliği

Dil oturmadan Yeni Medya gazeteciliği yapmak mümkün değil. Yeni Medya zemini üzerinde gazetecilik 5N1K’dan daha fazlasını isteyecek. Bunun daha fazlasını isterken de, bilgi dünyasında bulunduğunuz noktada enformasyon savaşının içerisine giriyorsunuz. O yüzden işin mekaniği gibi silahın nasıl sökülüp parçalandığını, tekrar nasıl takıldığını hızlı bilmek gibi bu kısımda da hızlı davranmak gerekiyor.  Silahı yerleştirdiniz, ateş ederken de düşmana ateş etmeniz gerekiyor. Gündüz vakti bunu ayırmak zor değil, zaten barış ortamında hiç zor değil çünkü herkes dost. Hatlar biraz karışmaya başladığında, korku ve tedirginlik başladığında çalılardan ses çıksa etrafı taramaya başlıyorsunuz. Bilgi savaşı da bu, gazetecilik yaparken de bu.

Soğuk Savaş dehşetli bir dönem miydi? Dünyanın son üç yüz sene içerisinde gördüğü en stabil dönemlerden bir tanesiydi. Bütün o nükleer silahlanmalar, Küba krizi filan yaşandı ama dünyanın en stabil dönemlerinden bir tanesiydi. Onun faturasını da bugün ödüyoruz. İran-Irak savaştı, Saddam’ın yanında Amerika vardı, hatta Sovyetler Birliği ve İngiltere vardı. Çünkü İran kazanıyordu. İran’ın kazanması demek, yapıda büyük çatlaklar oluşturması demekti. Dolayısıyla, bütün herkes Saddam’ı destekledi. O almış olduğu silahlarla, savaştan sonra, Saddam gitti Kuveyt’i işgal etti. Bu sefer de Saddam’a savaşta karşısına çıktılar. O dönem geçti, Saddam idam edildi, otuz senelik baskı ortadan kalktı, dendi. Otuz senelik baskınının oluşması için o liderleri destekleyen Soğuk Savaştı, o düzendi. Bunun aynısını Mısır, Libya ve diğerleri için de söyleyebiliriz. Soğuk Savaş birçok sorunu baskılamış ve kapatmıştı üzerini.

Polonya, 1987-9988 dönemlerinde, Soğuk Savaş sona yaklaşmış ve ABD ideolojik bir zafer kazanıyor, askeri değil. Soğuk Savaş sırasında nükleer savaş korkusuyla iki devlet bir birini emniyete almıştı, savaşlarını da vekâletler üzerinden yönetiyordu. Türkiye bunlardan bir tanesiydi. Türkiye darbeleri bu Soğuk Savaş döneminden ayrı yaşamadı. Türkiye yakın tarihinde yaşadığı şeyleri bundan bağımsız olarak yaşamadı. Bu yaşadıklarını da o dönem sonrası ortaya çıkan düzenden bağımsız yaşamıyor. Polonya’da ‘solidarity’ diye dayanışma sendikası var. Polonya, Katolik bir yerde, Varşova Paktı’nın başkentindeydi. Sovyetler Birliğinde koparılıp Batıya nakledilirken ki kurgusu George Soros’un faaliyetleriydi. Bunun harici, Papa hem II. Jean Paul hem de ABD Polonya’yı Sovyetler Birliği’nden kurtarmak istiyor ayrıca orada insanlar da demokrasi istiyor. Bunu rahiplerle kiliselerin bodrumlarına gönderdiği çok sayıda fotokopi makinasından bildirilerin çoğaltıp halka dağıtılması sayesinde başardılar. Mısır’da 2013 darbesinde Mursi’nin devrilmesini talep eden yirmi milyon imza topladılar, diyorlardı. Askeri istihbaratın ve ABD’nin organize ettiği komplolar içeriyordu. Komplolar harekete geçirilmişti ve “yirmi milyon imza topladık” dediler. Bir bakıyorsunuz, fotoğraflar, video, yerlerde çuvallar, insanlar imza atıyor ama hiçbir zaman sayılmadı o imzalar. Yirmi milyon fotokopi yapmışlardır büyük ihtimalle.

Gazetecilik içinde bir entelektüel süreci barındırır

Polonya’da üretilen devrimin arka planında başka şeyler de yaşanıyordu. İnsanların oluşan dalgadan haberdar edilebilmesi için önlerine bir kağıt metin, bildiri yayılması gerekiyordu. O dönem de, matbaaların ve gazetelerin tutulduğu zaman, haliyle büyük bildiriyi çoğaltmak mümkün değil. Zaten fotokopi makinaları da bu kadar yaygın değil. İnsanlar anca sözlerle haberleşebiliyordu. Onda da özneyi tanıyorsun. Sen, Rusya yanlısı Polonya hükümeti adına çalışan biriysen bir adamı jurnalleyerek hapse atılmasına neden olabiliyorsun. Bildiri öyle değil. Kim yapmış, kim basmış bilmiyorsunuz.

Gazetecilik yaparken bir entelektüel süreç yapmanız gerekiyor. Şu anda Esad rejimi kimyasal silah kullansın veya kullanmasın Esad rejiminin ne olduğu ortadayken insan kendisine politika geliştirmek için emperyalist veya anti-emperyalist gibi bir seçim balık hafızalı bir propaganda stratejisidir. Gazeteci başka bir şeyin peşine düştüğü zaman anca bu ikisi arasındaki tercihi ortadan kaldıracak bir bilinçlenmeyi sağlayabilir. Konforlu olan ya Esad yanlısı olmak ya da karşıtı olmak. Esad’ın ve emperyalizmin birbirine zarar vermeyeceğini bilirsiniz. Örneğin, “Esad kimyasal kullanırım” diyor. Öteki ise “ben seni vururum” diyor. Üç gün boyunca “vururum” diyor. O üç gün boyunca silahlar tesislerden çıkarılıyor. Arakasından vuruluyor.  Sonra da, “uluslararası norm ve prensipler bu sayede korundu, umarım Esad bundan ders almıştır, almadıysa daha kötüleri yolda” deniyor. Diğer tarafı da bunu haberleştirdin, manşetten girdin. “Batı’nın Tiyatrosu” dedin. “Kimyasal silahlar bir gün önce böyle kaçırılmış tesislerden” dediniz. Batı saldırısını yaptı ama boş bir saldırı. Öteki taraf, “karşılık vereceğiz” dedi ama vermedi. Sizde, “bu ikisi birbiriyle düşman değil, dosttur” dediğinizde komplo teorisyenisiniz. Kaçacağınız bir yer yok. O yüzden 5N1K önemli. Ne yaptığınızı bilmeniz çok önemli. O kadar fazla zorluk çekiyoruz. Hepimizin bu anlamda alt yapıyı kuvvetlendirmemiz gerekiyor. Bu sayede, haber merkezlerinde ajanslara olan mutlak bağlılık kırılabilir. Tabi ajanslar da güçlendiği zaman çok büyük katkı sunacak ama şu an medyalarımızda yaşadığımız sıkıntının en büyük nedenlerinden bir tanesi o. Eğer bir ajans editöryel olarak kuvvetini kaybederse ajanslardan beslenen medyada ve yüksek okunma toplamına sahip olan kanallarda zehirlenme başlıyor.

Yeni Medya’nın Yayılımı

İnsanlar, işsiz kalınca veya ihtiyaçları olduğunda devlete sesleniyor. Devlet, yardım ettiği zaman iyi;  yardım etmediği zaman kötü; yardım edemediği zaman da düşkün oluyor. Dolayısıyla, birey kimliği de sınır koyulamaz hale kavuşmaya başladı. Bunun nedeni iç ve dışın tamamen birbirine karışmış olması, iç ve dış diye ayrımın ortadan kalkmış olmasıdır. Örneğin, yüksek lisans Yeni Medya hocam Mısırlıydı. Mısır’daki protestoların da zirvesi olduğu dönem birlikteydik. Facebook üzerinde grubu vardı ve o grup üzerinde insanların Mübarek’e karşı örgütlenmesi için, Facebook’un olanaklarıyla,  gösterilere davet ediyordu. Veya polis, asker ateş açtığında onu, bu sefer Amerikan vatandaşı kimliğiyle, elindeki gazetelerde gündem haline getirmeye çalışan yapıya bürünüyordu. Önceden sınırı aşmak için gereken pasaport ve vizeydi. Fakat şu an İngilizce konuşarak Amerikalının kamusal alan tartışmalarının içine girebiliyoruz. Skype konuşması yapıyoruz. Sekiz-on kişi ile görüntülü konuşma yapıyoruz. Amerika’ya gitmemize büyük ölçüde gerek yok.  Avrupa’ya gitmemize gerek yok. Falanca ile gitmemize gerek yok. Normalde pasaport ve vize gereken seyahati de ikame kılıyor. Dolayısıyla, vatandaşlar üzerindeki sınırlar da ortadan kalkıyor.

Sadece fiziki sınırların değil, aynı zamanda bireysel sınırlarında geleneksel anlamının dışına çıktığı bir bilgi devriminin olduğundan söz ediyoruz. Normalde haber için gazeteciye başvuracak insanlar artık size yaptığınız hatalar için başvuruyor. “Bu ne biçim iş, birde kendinize gazeteci diyorsunuz” diyor size.  Çünkü o, senden önce haberi almış, her şeyi birleştirmiş ve sen bir saat önceki haberi anlatmaya çalışıyorsun ona. O hızla başa çıkmaya çalışıyorsunuz. Bir taraftan hıza yetişirken diğer taraftan organize olmaya çalışıyorsunuz, editöryel ton belirlemeye çalışıyorsunuz. Bunun bir tarafı da mekanik bir iş, bunu da temin etmek zorundasınız. Bunlar içerisinde gazetecilik yapacaksınız.

Üç yüz yıl önceki Avrupa Orta Çağı, modern düzende Ortadoğu’da yaratılan modern Ortadoğu ile çok benzeşiyordu. Avrupa Orta Çağı kendi aydınlanmasını gerçekleştirdi ama dünyanın geri kalanını Avrupa Orta Çağı’na çevirdi. Medyayı içselleştiren, kullanan yapılarda var. Ama “medya böyle kullanılıyor ve çok ayıp bir şey” diyerek de “biz medyayı böyle kullanmamalıyız” kısmına da savrulamıyoruz. Savrulmamamız gereken tek yer, gerçeğin algısını sakatlamamak. Gerçeğin algısının sakatlanmasıyla her şey değişiyor. Bütün insanlar onurlu bir şekilde muamele görmeyi hak eder düşüncesi ve propagandasıyla demokrasinin yayılması için başlayan taarruz başka bir evrende, “Bütün inekler yaşamayı hak eder, bunu kesenler de çağ dışıdır” deyip dünyaya savaş açarak ineği kutsal gören Hindistan gibi düşünün.

Medya, ağırlıklı olarak ajanslardan beslenir.

Gazetecilik, pratik problemlere indiğimizde üniversitedeki gibi değildir. Üniversitede, “bunları halledelim hayat başka” diyoruz. Alt yapıyı kendimiz yükselteceğiz ki habere karşı basmakalıp bir sürü şeyle karşılaşacağız, hepsine duyarlılık geliştirmemiz gerekecek.

Dijital medyanın en büyük zorluklarında bir tanesi, haber parça parça geliyor. Haberi var eden, oluşturan birey, editör, muhabirdir.  Bunlar olmazsa hiçbir iş yürümez. İstediğiniz kadar ajanslarınız olsun, isterseniz de dünya Yeni Medya ile çok uygar yer haline gelmiş olsun insan olmadan hiçbir şey söz konusu olmaz. Medya, ağırlıklı olarak, ajanslardan beslenir. Çünkü ajansın çok büyük kaynakları vardır buna ayırdığı. Çok daha fazla ekipleri vardır, çok daha fazla insan istihdam eder. Bunlar sahadan yazılı ve görüntülü bilgi sağlarlar. Muhabirler ise daha butik hareket ederler, konu başlıkları altında fikri takip yaparlar. Erken seçim olacak mı, olmayacak mı gibi haber atlatmaya çalışır. Afrin ile alakalı haber atlatmaya çalışır. Bunun gibi çoğaltılabilecek, her konuda, butik alanda haber atlatmaya çalışırlar.  Ajans ise daha çok Fenerbahçe-Beşiktaş derbisinin sonucuna ilişkin detaylı metin ortaya çıkarır. Medya kuruluşları bu metinleri editör gözüyle alır, kendisine uyarlar ve yayına verir. Yaptığı işlem taşımaktır. Dijital medyada ajanslardan gelen metinlerle işin çoğu yapılır. Çünkü yerel haber için Van’da filan haber takibine sahip olmayabiliriz, orada yaşanan olaylara ilişkin haber değeri gördüğümüz işlere ulaşabilmek ve okuyucuya iletebilmek için yüzlerce haber çalıştırmak gerekli. Bu ekonomik değil.

Medya tarafından bombardıman altındayız

Editöryel tavır belirlediğin bir alan var. Yeni Medya’nın en önemli neticelerinden bir tanesi şu, her kesim kendi kimliğine yakın gördüğü medyalardan kendi düşüncesine hitap eden ve kendi düşüncesine ağırlık veren içerik bekliyor. Bu anlamda bireyi, yani edilgen dediğimiz taraf var ya ne koyarsan onu alır ne dersen onu yapar, kitleleri robota dönüştürür. Böyle bir şeyi ortadan kaldıran etki bu defa “ne alakası var, bu kadar önemli olay varken buna mı bakılır” izlenimini verir ve bu çok baskın bir şeydir. Bunda istisna yoktur. Yani, çok nitelikli bir edebiyat dergisi bile yayınlıyorsanız, o dergiyi popüler kılacak olan, inşa ettiğiniz okuyucu tabanı sizden o istikrarda yayın çizgisi bekler. Siz rotanızı çevirirseniz, farklı bir yöne rotanızı kırarsanız ya sizi okumaktan vazgeçerler ya da tepkisini dile getirirler ve bunun kampanyasını yaparlar.  Her zaman gördüğümüz bir olay var. Biri gördüğü ufacık bir hatayı paylaşıyor, bir anda yirmi bin Retweet alıyor ve sonra haber merkezinde şimşekler çakıyor. Bunu yönetmeye çalışıyoruz. Ayrıca bu işte okuyucu kitlesi çok iç içe ve etkileşim halinde.

Bütün medyalar tarafından bombardıman altındayız. İnstagram’dan, Twitter’dan, Whatshapp gruplarından, yakın çevreden, gazeteden etkileşim geliyor. Sürekli bölünüyoruz. Bir şeye dikkat aralığımız kısaldığı için ona ayıracağımız süre de çok kıssa oluyor. O sürede de almam gerekeni alıp devam etmem gerekiyor. Dolayısıyla, birçok haber alma ekosistemindeki sinyal karşısında birey şunu yapıyor: Başlığı okuyor, içine gitmiyor. Başlığın anlattığını kabul ediyor, devam ediyor. Örneğini, haberi veren falanca medya kuruluşudur. O medya kuruluşuyla ilgili kafasındaki güven endeksi yüksekse “onun dediği doğrudur” deyip devem ediyor. Tirajı yüksek, izlenebilirliği fazla, okunması yüksek markalar bunu yapmaya başladığında, başlık ve içerik farklı veya sunduğu bilgi bağlam açısından çarptırılmışsa piston gibi aşağı inmeye başlıyorlar. Çünkü insan beyninin bazı fizyolojik ve psikolojik kör noktaları var.  Örneğin, CIA niye işkence programını hazırlarken bunu psikologlarla yapıyordu? İnsanı çözmeye yönelikti. Ölmeyecek, çok acı hissedecek, fiziksel hasarı düşük olacak ama bir taraftan da kendisini ölüyor gibi hissedip çok kısa sürede kişinin konuşması lazım. Adamı hafif eğilimli bir yere kapatıyorlar, yüzünü örtüyle kapatıyorlar ve su dökmeye başlıyorlar. Akciğerler yukarıda kalıyor, nefes aldığı yer yukarıda kalıyor ve su burnundan ve ağızından su solumaya başlıyor ve su seviyesi akciğerlere basmayacak kadar burun ve akciğerler arasında bir yerde doluşuyor. O, boğulma hissi yaratıyor. Oksijen alamıyor ama ciğerleri de zarar görmüyor. İşlem tamamlandığında,” az kalsın ölüyordum” diyerek kalkıyor ve bunu on dakikada bir tekrarlayabiliyorsun. Günlerce bunu yapınca adam pes ediyor ve her şeyi anlatıyor. Sonra diyorlar ki, “bilimsel olarak kanıtlanmış sorgulama teknikleri sayesinde ele geçirdiğimiz teröristlerden aldığımız bilgiye göre, itiraf ettiler, 11 Eylül’ü Saddam düzenlemiş.” Deyip ülkeyi işgal ediyorlar. İnsan psikolojisindeki bu tarz çatlaklardan faydalanarak haberin detayına gitmiyor. Sadece başlığını okuyor. Haber neyi anlatışa anlatsın söyleyene bakıyor.

Yeni Medya ve Gazetecilik

Normalde gazeteci bilgisayarın başına geçer yazısını yazar, gönderir, editör alıp kullanır. Bizdeki gazeteci şunu yapıyor “Ben yazdım ama hiç kimse okumayacak, o yüzden dikkat çekici spot kullanayım” diyor. Dikkat çekici spot koyduğunuzda eğer sınır koymazsan uçuyor adam.  Örneğin, maytap patlıyor, bir kişi ölüyor ve yirmi kişi yaralanıyor. “Onlarca kişi öldü ve yaralandı” diye manşet atıyorsun. Onlarca kişi yaralandı da bir kişi öldü. Ama onu öyle verince çok önemli bir olay varmış gibi insanların dikkatini çekmeye çalışıyor. Haber ile bağlam kopmaya başlıyor. Kalite yerlere doğru gidiyor.  Yani Yeni Medya’daki kişiden biz şuna odaklanıyoruz, “uzun metni okumayacak o yüzden video ile anlatıyım”. Neden? Geniş bant var ve insanların ayıracağı çok az süresi olacağından bu hadiseyi kocaman bir yazıyla değil, kırk beş saniyelik video ile anlatmak lazım.  Gazetecinin yapmadığı ama televizyoncunun yaptığı işi hem gazeteci hem de televizyoncu gibi yapıyor. Aslında ortaya hibrit bir gazeteci çıkmaya başlıyor. Anlatmak istediğini gazeteci gibi ama televizyoncu gibi de anlatabilen, bunu kırk beş dakikalık belgesel gibi değil, kırk beş saniyede yapabilen gazeteci ihtiyacı doğuyor. Başka türlü senin yazdığını okumuyorlar.

İşlere tepki editöryel kaliteye değil, gazeteleredir. Gazeteler bir kimliği yansıtıyor. Editör onu en mükemmel dille de anlatsa yine tepkiler gelecek. Haberi sen yapmış olsan ve “asgari müşterekleri yerine getirdim” desen gelen eleştirilerin tamamı aslında haberin başarılı olduğunu gösterir. Çünkü kendisini okutmayı başarmıştır. Hormonlu takviyelerle sahip değillerdir, haberin değeri zaten yüksektir ve bu da doğru yolda olduğunu anlatır.