Yazarlar

K.Ö – K.S.; Korona’dan önce – Korona’dan sonra

Eski köye yeni biri geldi ve âdet namına ne varsa baştan sona değiştirdi. Bir sağlık krizinden fazlası bu; bir krizden de fazlası. Süratle yayılıyor ve öldürme oranı da yabana atılır gibi değil.

Ülkeler, fertler, herkes, her şey karantinada. Devletlerin de bireylerin de sınırları mühürlü, kapıları sürgülü. Bir küvözün içinde insanlık. Bütün pencereleri kapalı, cep telefonu ekranından gayrı. Dünya 7.8 milyar tutsağıyla tam bir sürgün adası hüviyetinde. Haftalardır bu hâl üzere, belki de aylarca böyle devam edecek. Bir berzahta, tedirgin, bekliyor.

Zihinden zihne sıçrayan salgın

Kırk gün manasına gelen Karantina kelimesini İtalyanlar, 14. asırdaki dehşet verici veba salgını yıllarında, Venedik’teki gemileri limanlarında bekletirken kullanmışlardı. Fırtınanın en sert vurduğu ülke, şimdi yeniden karantinaya girerken aynı dehşeti bir kez daha yaşıyor.

Kimileri, İkinci Dünya Savaşı yıllarında büyüklerinin yaşadığı acı ve travmaların bir benzeri sayıyor. Kimileri 1918’de on milyonlarca cana mal olan İspanyol gribine denk görüyor. Kimileri, Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla, kimileri 11 Eylül’le, kimileri de 2008’de Lehman Kardeşler’in iflasıyla gümbürdeyen buhranla boy ölçüştürüyor. Herkes bunca yıllık ömrünce nice savaşlar, darbeler, depremler, felaketler görmüş olsa da şu yaşanmakta olan şeyi hepsinden daha vahimi olarak yorumluyor. Tüm bu kıyas ve teşbihler, dehşeti azaltmıyor, azdırıyor. Zihinden zihne sıçrayan gerçek bir salgın bu.

İnsan sormadan edemiyor, Avrupa ve ABD bu denli etkilenmiş olmasaydı Koronavirüs böylesine gündem olacak mıydı? Salgını bu kadar korkunç ve önemli kılan Beyaz Adam’ın tatlı canına da halel gelmiş olması mı?

Salgın yayılıyor, hem fiziken hem zihnen. Tüm dünyayı kalıcı olarak değiştirebilecek bir ivmeyle geliyor. Ulus-devleti, uluslar arası düzeni, gündelik hayatı, ibadetleri, cinselliği, her şeyi elden elekten geçirerek. Paradigma değişikliği denen tamlama, belki de sahiden ilk kez şimdi, tastamam ete kemiğe bürünüyor.

Korona’ya yakalanmak üretimi düşürür

Başka türlüsü de beklenemezdi, böylesine dünyevîleşmiş bir dünyadan. Korona’ya yakalanmak üretimi düşürür nitekim. Yakalanma riski de. İnsanlar Evde kal mesajlarıyla evlerine çekildiler ve iktisadî sistem temellerinden çatırdıyor. Küresel iktisadî düzen, dijital bir virüsten korktuğu kadar hiçbir şeyden korkmazken, eski çağlara özgü sanılan klasik bir virüs tarafından köşeye sıkıştırılmış durumda.

Küresel büyüme tahminleri başta olmak üzere, matah sayılan her gösterge, düşüşü işaret etmeye devam edecek. Krizin faturasına dair telaffuz edilen rakamlar arasında yüz milyarlarca dolardan azı yok. Turizm gibi hizmet sektörü başta olmak üzere, pek çok sektör can çekişme evresini bile geride bırakmış vaziyette. İşsizlik oranları görülmemiş boyutlara varacak muhtemelen. Şimdiden daha az ücrete daha çok çalışma zorunluluğu kendini belli etmeye başladı. Rüyalar, tutkular, yerini hayatta kalma savaşına bırakmış durumda. Büyük insanlık için.

Tedarik zincirindeki kopuşlar

Sistemi varoluşsal krize sokan tedarik zincirindeki kopuşları petrol örneğinde takip edebiliriz. Çin’de karantina uygulaması başladığında insanlar evlerinden daha az çıktılar, daha az taşıt kullandılar; fabrikalar, iş yerleri daha az çalıştı; daha az imalat, daha az sevkiyat… Hepsi, daha az petrol talebi demekti.

Bu da petrol fiyatlarında sert bir düşüşle eş anlamlıydı. OPEC fiyatları belli bir seviyede tutabilmek adına üretimi düşürme kararı almaya yeltendi fakat Rusya buna direndi. Suudi Arabistan ile Rusya’nın stratejik pozisyonlarının farklılığı tutumlarını da belirledi ve madem öyle ben de üretimi artırıyorum tarzındaki beklenmedik Suud misillemesi husumeti kızıştırdı. Bu depresif sürecin bambaşka özneler arasında da sıcak çatışmalara gebe olduğu vakıa.

Bireyler gibi ülkelerin de tahammül kapasiteleri sınırlı. İktisadı petrol ve doğalgaza dayalı pek çok ülke darboğazdalar ama bunlar iyi günleri. İran hem salgının hem de iktisadî buhranın aynı anda çok sert vurduğu bir ülke. Şia’nın ve Farslığın özel imkânlarından yararlanarak kurduğu güçlü mekanizma, darboğazdan çıkmayı başarsa dahi ağır biçimde hasar görmüş olacak. Muhalefet yeniden toparlanıp sokakları yeniden zapt ettiğinde İran belki de son varoluşsal krizine yuvarlanacak.

İran’daki gibi sokağa çıkmaya hazır bir örgütlü muhalefeti olmasa da Rusya’yı da güneşli günlerin beklediği söylenemez. Enerji fiyatlarındaki düşüş Putin efsanesinin de sonunu getirecek enerjiyi bünyesinde barındırıyor.

Post-Korona evreninde

Tüm ülkeler bir şekilde kırılganlıklarını belli etti. Yine de kötümser senaryolar yerine post-Korona dünyası için ümitvar falcılar da yok değil. Ortaçağın dinamiklerini değiştiren veba musibeti sonrasında feodalizmin yıkılarak emek tasarrufuna imkân tanıyan yeni teknolojilerin önünü açan bambaşka bir ekonomik dönemin başlaması buna örnek gösteriliyor. 2003’teki SARS salgını sonrası Çin’in e-ticarette yaptığı sıçrama da verilen bir başka örnek. Buna göre yeni nesil teknolojiler, esnek çalışma saatleri ve evden çalışma modelleriyle yeni üretim ve tüketim tarzları krizi bir fırsata çevirebilir.

Korona sınavı, sağlık ekipmanlarının intikali için küresel tedarik zincirinin de ehemmiyetini belirginleştirdi. Daha da belirgin kıldığı şey ise tıbbi yatırımların ehemmiyeti. Teknoloji, nicedir en ağır felsefî ve ahlakî tenkitlere tutulsa da, süreçten güçlü çıktı. İrisinden ufağına teknoloji firmaları post-Korona evreninde daha etkin özneler olmayı sürdürecek deniyor. Korona fırtınası Slikon Vadisi’ni teğet geçecek anlaşılan.

Yeni vetirede muhtelif sebeplerle fabrikalarını Çin ve civarında kuran firmalar bundan vazgeçerek ağırlık merkezini batıya doğru kaydırabilirler. Maliyetleri düşürmek, korumacı tedbirlere takılmamak için insan yerine, grev yapmayan ve virüsten de etkilenmeyen robot istihdamına rağbet edebilirler.

Liberalizmin sessiz ölümü

Liberal düzen bu altüst oluşu nasıl atlatacak? Göklere çıkartılan serbest pazar, devlet müdahalesini zorunlu kılan şartlarda bir model olmayı nasıl sürdürecek? Tıbbi malzemeyi karaborsa fiyatlarıyla satan firmalara Beyaz Saray’ı el koymaya çağıran New York belediye başkanının feryadı liberalizmin sessiz ölümünün habercisi olabilir.

Liberal demokrasilerin bayraktarı da olsa artık hiçbir ülke halk sağlığı ve sosyal güvenlik gibi konularda iyileştirmelere gidecek sosyal politikalara sırtını dönme lüksüne sahip değil. Sosyal eşitsizliğin daha az kışkırtıcı boyutlara çekilmesi gereği de en bencil ve miyop elitlerce de fark ediliyor. Şimdi evlerinde diş bileyen kitlelerin zenginleri kayırıp yoksulları hiçe sayan uygulamalara karşı öfkelerini nasıl dışa vurabilecekleri az çok tahmin edilebiliyor. İşini ekmeğini kaybetmiş, kaybedecek bir şeyi kalmamış insanları en azından teskin edecek tedbirler almayan her rejim iç savaş sahnelerine kendisini herhalde hazır hissediyordur.

Korona, tüm cephelerde birden hücuma geçtiği içindir ki pek çok ülke hazırlıksız yakalandı. Kaos ve anarşi bunca hercümercin arasında işten değil. Sokağa bir anda çıkacak milyonlar kadar hıncını ilk seçim sandığında almak isteyenler de tehlikeli olabilir. Seçmenler kendilerini korumak için gayretli ve başarılı olmayan siyasetçileri emekliye ayıracak, bu kesin. İdeolojik renklerine bakılmaksızın Avrupa’da pek çok ülkenin hâlihazırdaki yöneticisi koltuğunda daha fazla oturamayacak; bunu en iyi kendileri biliyor. Korona, çok az şeyi olduğu yerde bırakmaya kararlı.

Özgürlük mü, güvenlik mi

Düşen uçakta ateist bulmak ne denli güçse Korona zamanı liberal bulmak da o denli çetin. İnsanlar can kaygısına düştüklerinde her şeyden evvel kendilerini koruyacak bir güç arayışına giriyorlar. Yeryüzünde buna muktedir en makul aday devlet. Tıpkı büyük “terör” saldırılarına maruz kalan kitlelerin şirketler, sivil toplum kuruluşları yerine gözlerinin devleti araması gibi. Uzunca bir süredir toz kondurulmayan serbest piyasa ve aşırı bireycilik birkaç haftalık salgında dahi sürdürülemez olduklarını kanıtladı. İşlere çeki düzen verip belayı def edecek bir otorite, otoriter bir otorite, herkes için, en menfi tabirle, ehvenişer.

Velâkin vatandaşını yakın takibe alıp hayatına bu çapta müdahale hakkını edinmiş devlet aygıtı, sular durulduktan sonra geri çekilir mi? Bu soru orta yerde sahipsiz dolaşıyor. İnsanoğlu bir kez daha geldi o meşum dilemmanın kıyısında bocaladı: Özgürlük mü, güvenlik mi?!.. Korona, bir vuruşta kaç bin yıllık kazanımları tuzla buz etti; özel hayatın dokunulmazlığı ve kişisel hakların mecal bulup ayağa kalkması zaman alacak.

Devletin halkının topyekûn kurtuluşu için dakik bilgilere ve müdahale yetkisine ihtiyacı var. Eskiden beri ama bilhassa salgın sonrası, sokak kameralarının çok ötesinde elektronik ve dijital takip donanımlarıyla mücehhez olduğu biliniyor. Bu imkânları diktatörlük eğilimi yönünde kullanmasına engel olabilecek setleri salgın birer birer yıktı. Soru gene ortada ve perişan: Kurtarıcılarımızdan bizi kim kurtaracak?!..

Teknokratik otokrat ama başarılı

İran’ın çuvallayışını saymazsak otoriter rejimler salgını bastırmakta daha muvaffak oldu. İşte gözenin başı Çin. Uzak Asya’nın Kore veya Tayvan gibi teknokratik otokrat diğer rejimleri de öyle. Daha süratli ve başarılı tepkiler verdiler. Haber akışını denetlemekte ve gelişmeleri diledikleri zaman yorumlayıp cevap vermekte Batı ülkelerine göre ellerinin fazlasıyla rahat oluşunun da bunda payı yüksek. İnsan hak ve özgürlüklerini –en azından Beyaz vatandaşları için- daha fazla önemseyen Batı ülkeleri ise, zamansal ve mekânsal bakımdan daha avantajlı olmalarına rağmen, henüz o başarıyı gösterebilmiş değil. Bunun elbette karmaşık bir arka planı var ve önümüzdeki aşamalarda bunlar çokça irdelenecek.

Devletler ve halklar sınır çizgilerini daha fazla gözetecek, besbelli. Tehlike ve bela oradan geliyor çünkü. Yabancı ve mülteci düşmanlığı zaten tetikte gitmekteydi, artacak. Fırtınadan sonra her ülke kendi yaralarını sarmaya, gemisini onarmaya öncelik vereceği için yerelleşme ve ulusallaşma temayülü enternasyonel ve küresel söylemlere karşı daha güçlenmiş olarak kıyıya çıkacak. Ülkeler daha kendine yeter, sarsıntılara karşı daha dayanıklı olmanın yollarına bakacak.  Devletçi ve milliyetçi akımların güçlenmesi adına zemin daha müsait olacak. Garip biçimde Sol da yeniden palazlanmak için uygun bir nesnel gerçeklik bulmuş gözükse de.

Küresel eğilimler kazanacak olsa bile bunun Çin merkezli mi, Amerika merkezli mi olacağı sorusu, daha fazla çatışmayı tetikleyecek. İki ülke arasındaki düşük yoğunluklu soğuk savaş şimdiden epeyce ısınmış durumda. Salgın Avrupa Birliği’ni tarihe gömmek için acele ederken NATO hakkında da çok hayırhah niyetlerinin olduğu söylenemez.

Kasketini masaya koyarak

Tuhaf haftalar geçirdi insanlık elhasıl. Herkesin her zamankinden daha fazla vakti oldu tefekkür için. Olan bitene bakıp kasketini masaya koyarak herkes bir şeyler düşündü. Muhtemeldir ki pek çok kişi şunu sordu: En büyük düşmanımız kimdir, bizi yok edecek saldırı kimden gelebilir?. Bu ve benzeri yığınla soru, şu gezegenin son misafirlerinden olabileceğimiz gerçeğini billurlaştırdı. Hepimizin bir anda bir zerrecik eliyle helâk olabilecek varlıklar olduğumuz hakikati, modern zamanların alamet-i farikası olan kibir ve istiğnayı epey hırpaladı.

Birkaç haftada üretim yavaşlayınca ve insan denen mahlûk hız kesince tabiat kendine gelir gibi oldu. Salgına en güzel tepkiyi tabiat gösterdi. Yeniden çiçeklendi âlem, gürbüzleşti. İnsan da yapamaz mı bunu? Nicedir kendisine ve tüm mevcudata etmediği kötülük kalmamıştı. Kendisine ve herkese bir iyilik yapıp iyi bir sürümünü piyasaya süremez mi?

 

Bülent Tokgöz

Yorum ekle

Yorum göndermek için buraya tıklayın