Yazarlar

Bir Vatan olarak Kudüs

Kudüs; miracın anahtarı, peygamberler kokusu, ilk kıblemiz, enbiyaların ve salihlerin ayak izlerinden dolayı “etrafı mübarek kılınmış” ya da etrafı mübarek kılındığı için enbiyaları ve salihleri misafir etmiş topraklar. Şairin ifadesiyle “Gökyüzünde kurulmuş, yeryüzüne konulmuş” mekan, yerin gökyüzüne en yakın avlusu. Yeryüzünün ikinci büyük mescidi, Efendimizin ayak izleri ve hatıralarını taşıyan Mescid-i Aksa’yı bağrında bulunduran mukaddes […]

Kudüs; miracın anahtarı, peygamberler kokusu, ilk kıblemiz, enbiyaların ve salihlerin ayak izlerinden dolayı “etrafı mübarek kılınmış” ya da etrafı mübarek kılındığı için enbiyaları ve salihleri misafir etmiş topraklar.

Şairin ifadesiyle “Gökyüzünde kurulmuş, yeryüzüne konulmuş” mekan, yerin gökyüzüne en yakın avlusu. Yeryüzünün ikinci büyük mescidi, Efendimizin ayak izleri ve hatıralarını taşıyan Mescid-i Aksa’yı bağrında bulunduran mukaddes belde. Kudüs sadece siyasi bir konu değil, Kudüs herhangi bir ülkedeki herhangi bir toprak parçası değil Kudüs tüm insanlığın şehri.

Kudüs maalesef bugün için “işgal edilmiş, etrafı kuşatılmış” olarak mahzun, boynu bükük ve yüz yıllık içli bi ağıt gibi. Filistinlilere yönelik olarak sürekli bir kuşatma ve işgal hali ağırlaştırılarak, zulmün her çeşidi ince ya da kabaca, her biçimde ustalıkla, sistematik olarak sürdürülüyor. İslam tarihi boyunca Müslümanlarca titizlikle korunan Daru’s-Selam yani barış yurdu olma niteliği bugün yok olmakta, böyle bir teşebbüsle barış yurdu iyice çatışma bölgesi haline dönüştürülmektedir.

Bir yandan yıllardır Filistinlilere her türlü zulmü reva gören Siyonistler;  diğer yandan da onların öğrenilmiş çaresizliğe rıza göstermelerini, esareti ve köleliği kabullenmelerini istiyor.

 

2.Balfour’a karşı İstanbul deklarasyonu

Yüz yıldır devam eden bu trajediler yaşanırken 6 Aralık 2017 tarihinde ABD’nin almış olduğu skandal karar bölgesel ve küresel istikrara bir darbe daha vurmuştur. Bu siyasi cinnet kararı 100. yılında adeta 2. Balfour deklarasyonudur.

Uluslararası hukukun prensiplerinden birisi de, işgal edilen bir yerin statüsünün, tarafların anlaşması olmadıkça değiştirilemeyeceğidir.

Trump, almış olduğu gayri meşru kararla ‘Uluslararası hukuk, yani ben!’ dercesine bir zorbalıkla, Kudüs’ü işgalci İsrail rejimine peşkeş çekme hakkını kendinde görmekte, uluslar arası hukuku hiçe sayarak ve işgali meşrulaştırmaya çalışmaktadır.

Yâni, İsrail rejiminin işgal ederek ‘ebedî ve bölünemez başkent’ ilân ettiği bu şehrin statüsünü, ABD uluslararası hukuka göre değil, Siyonist emellere göre belirlemektedir.

Fakat Trump’ın; ABD’nin kendi içinde dahi üzerinde mutabakata varılmadan almış olduğu bu karar, siyasi eşkıyalıktan başka bir şey değildi. Bu kabul edilemez karar Birleşmiş Milletler üyesi ülkelerle birlikte uluslararası toplumda dünyanın neredeyse bütün ülkeleri tarafından yok sayılmıştır. Trump yönetiminin almış olduğu kabul edilemez bu karara karşın dünyanın harekete geçirilmesinin öncülüğünü de Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan yapmıştır.  Sayın Cumhurbaşkanımızın çağrısı üzerine ve Başkanlığında Kudüs’ün karşı karşıya bulunduğu tehdidin bertaraf edilmesi için 13 Aralık 2017 tarihinde İstanbul’da İslam İşbirliği Teşkilatı geniş katılımla olağanüstü zirvesini gerçekleştirmiştir.

Bu toplantıda: Amerika’nın Kudüs’le ilgili aldığı kabul edilemez kararın hükümsüz, hukuksuz ve gayrimeşru olduğu ilan edilmiştir. Müslümanların Kudüs üzerindeki haklarından asla sarfınazar etmeyeceği belirtilmiş ve en önemlisi Kudüs Filistin Devletinin başkenti olarak tanınmıştır. İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi tüm ülkeler nezdinde Kudüs artık Filistin’in başkentidir. Çok önemli kararlara imza atılmasına rağmen İslam İşbirliği Teşkilatında alınan bu kararlar bir sonuç değil bundan sonraki verilecek mücadelenin de yeni bir başlangıç noktasıdır. Kudüs’e imkan nispetiyle değil iman nazarıyla baktığımız sürece Kudüs merkezli bir toparlanma Allah’ın izniyle İslam Aleminin tekrardan direniş ve dirilişine vesile olacaktır.

Kudüs ve Filistin meselesi bizler için tali bir mesele değil, ümmetin topyekûn geleceğini ilgilendiren ana meselesi olduğu aşikardır. Kudüs ve Filistin’in sadece Filistinlilerin veya Arapların meselesi olarak görmek Ortadoğu’daki ve dünyadaki sorunların ana kaynağını anlayamamak demektir.

 

İşgalle, kanla, terörle çizdikleri “Kırmızı çizgilerimiz”

Birçok Filistinli liderlerle çeşitli vesilelerle bir araya gelerek yapmış olduğumuz görüşmelerin ortak sonucu: “İslam İşbirliği Teşkilatı Olağanüstü Zirvesini çok kısa süre zarfında toplayıp Filistin’in ve Kudüs’ün geleceğine dair bu kadar hayati kararlar alınmasını köklü bir medeniyete sahip Türkiye’den ve Küdus meselesini her daim ajandasının ilk gündeminde tutmuş Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’dan başka bir lider gerçekleştiremezdi”

Yaşanan bu kriz bir kez daha Türkiye’nin tarihi önemini Cumhurbaşkanımızın liderliğini tüm dünyaya göstermiştir.

İslam İşbirliği Teşkilatının olağanüstü zirvesinin akabinde 21 Aralık 2017 tarihinde toplanan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Trump’ın uluslararası hukuku hiçe sayarak Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak kabul etmesi kararını reddeden tasarıyı oyladı. Trump’ın Kudüs kararını yok sayan karar tasarısı yapılan şantaj ve tehditlere rağmen 128 oyla, ezici bir çoğunlukla kabul edildi. Sadece 8 ülke ABD’nin tarafında yer aldı. Onlar da 25 bin 30 bin nüfuslu adacıklar. Aslında elde edilen bu sonuç tüm İslam Âleminin birlikte hareket ettiğinde neleri başarabileceğinin de göstergesi oldu.

Mazlum coğrafyaların sıkıntılarını kendine dert edinmiş ve bu şuurla yetişmiş, Kudüs konusunda milli manevi değerleri ön planda tutan siyasal çizginin ödemiş olduğu bedellerden de nasibini almış olan Sayın Cumhurbaşkanımız özelde kendisinin, genelde de ülkemizin duygularını” Kudüs kırmızı çizgimiz” diyerek dünyaya ilan etmiştir.

 

Türkiye siyasi tarihinin kırılma noktalarındaki Kudüs

Gerçekten de Kudüs bizim açımızdan başka bir coğrafyadaki mekan, şehirlerden bir şehir değil, peygamberimizin içinden geçtiği bir şehir, bizim tarihsel kimliğimiz yani evimizin içi elimizin içidir. Kudüssüz bir insan eksiktir. Bize göre Mekke Medine neyi ifade ediyorsa Kudüs odur. Bu münasebetle yakın tarihimizin özellikle son kırk yılında milletimiz ve onların mukaddes değerlerine bağlı siyasi çizgimizin temsilcileri hep bunun bedelini ödemiştir.

6 Eylül 1980’de Konya’da rahmetli Erbakan Hoca’mızın tertip etmiş olduğu o muhteşem “Kudüs’ü Kurtarma Mitingi”nden sonra 12 Eylül darbesi gelmiştir.

 

“Yenilgi yenilgi” büyüyen bir zafer

28 Şubat 1997 post modern darbesinin gerekçeleri arasında Sincan’da düzenlenen Kudüs Gecesi vardır. Siyonist zihniyetin etkisi altında kalan, bir takım medya ve vesayet grupları tarafından empoze edilen, Kudüs’ümüz öteki olarak gösterilmiş, düzenlenen Kudüs Gecesi neredeyse bir darbe konusu haline dönüştürülmüştür. İslami, muhafazakar, demokratik değerleri eksenine alan siyaset anlayışı; Kudüs konusunda ödediği bedellere rağmen davasından asla taviz vermemiş ve yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır, diyerek bu günlere gelmiştir.

Gezi kalkışmasının, 17/25 Aralık yargı darbesinin ve 15 Temmuz işgal girişiminin, en çok da Recep Tayyip Erdoğan’ın Kudüs ve Filistin duyarlılığının sonucu ‘One Minute’in bir rövanşı olarak sahnelendiğini çok net görüyoruz.

Sonucu ne olursa olsun,  gücünü milletimizden, tarihimizden ve değerlerimizde alan AK Partimiz Kudüs meselesini gündeminden asla çıkarmamıştır. İslam Coğrafyasının kanayan yaraya sırt çevirmemiş, yara benim yaramdır anlayışıyla hareket edip onu dindirmeye çalışmıştır.

Cumhurbaşkanımızın böylesine önemli bir krizde İslam ülkelerine öncülük yapması; tüm dünyaya, hala liderlerin var olduğunu da göstermiştir. Bu da bize Kudüs meselesini gündeminin ilk sırasına alan liderlerin İslam Dünyasının da sancaktarlığını göğüslemiş olduğunu bir kez daha göstermiştir.

Cumhurbaşkanımızın Sudan ziyareti sırasında Sudan halkının ve meclisinin, onu kendinden biri olarak bağrına basmasındaki en önemli etken Sayın Cumhurbaşkanımızın Kudüs’le ilgili cesur ve kararlı duruşu olduğu ve bir damla petrolü bir damla kandan daha kıymetli gören sefil anlayışa ‘’Dünya beşten büyüktür, hatta dünya birden de büyüktür.’’ diyerek dur deyişidir.

 

Kudüs bir insanlık terazisidir

Son tahlilde insan; Kudüs’ün içinde bulunduğu durum ve süreçle ilgisi ve verdiği değer nispetinde kıymet kazanır veya kıymet kaybeder. Kudüs değerlendirme ölçütüdür. Kudüs; şeriftir ve Kudüs’e hizmet edenleri şereflendirir. Geçmişten günümüze İnancı ne olursa olsun vicdanı olan her insan, her lider; İsrail’in uygulamış olduğu işgalci, barbar politikalara karşı çıktığı oranda şeref kazanmışlardır. Örneğin İslam dünyasındaki kifayetsiz ve basiretsiz bir takım yöneticiler Kudüs konusunda müslüman halkların hissiyatına uygun hareket etmedikleri için hep kınanmışlar ancak İslam Dünyasında yer almayan başka coğrafyalarda bulunan ülkelerin yöneticileri; mazlum Filistin davasına destek veren acıkmalarından dolayı Müslüman halkların beğenilerini kazanmış ve her daim destek görmüşlerdir. Bu bağlamda Kudüs; her zaman bir furkan, iyiyle kötünün, doğruyla yanlışın, adaletle zulmün ayracı ve hakikate uygun duruş sergileyebilmenin sembolüdür.

Kudüs özgürleşmeden Müslüman halkların ruhlarının özgürleşmesi mümkün değildir. Şairin ifadesiyle Kudüs özgür değilse tüm dünya tutsaktır.

Kudüs bizim vatanımızdır. Hudutlarını da haritalar değil; gönlümüzdeki vatan şuuru belirler.

HASAN TURAN

* Türkiye-Filistin Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı, AK Parti İstanbul Milletvekili