Yazarlar

Almanya’nın yıkılmayan duvarları

İnsanlık tarihinin başlangıcından itibaren homojen bir toplumdan bahsedemeyiz. Zira tarihte homojen bir toplum olmadığı gibi günümüzde de herhangi bir homojen toplum bulunmamaktadır. Buna binaen, özellikle Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra birçok ulusu içinde barındıran devletler, milliyetçilik akımının etkisiyle tek ulusa dayalı ulus – devlet (nationstate) kurmuşlardır. Devletler tek ulus yaratmak için farklı politikalar uygulamışlardır. Bu uygulamalar; […]

İnsanlık tarihinin başlangıcından itibaren homojen bir toplumdan bahsedemeyiz. Zira tarihte homojen bir toplum olmadığı gibi günümüzde de herhangi bir homojen toplum bulunmamaktadır. Buna binaen, özellikle Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra birçok ulusu içinde barındıran devletler, milliyetçilik akımının etkisiyle tek ulusa dayalı ulus – devlet (nationstate) kurmuşlardır. Devletler tek ulus yaratmak için farklı politikalar uygulamışlardır. Bu uygulamalar; tek etnili rejim, çok etnili rejim veya gayri etnik rejim uygulamalardır. Bu uygulamalar etnisite rejimi olarak adlandırılmaktadır.

Tek etnili rejimler, kan ve soy bağına dayanan millet tanımı yaparlar ve farklı etnik kökenli vatandaşları da ‘entegrasyon’ yoluyla ‘millileştirirler’. Çok etnili rejimler ise, farklı kimlikleri ve çok etnililiği resmen ifade ederek ’çokkültürlülük’ veya ‘halkların kardeşliği’ politikalarıyla ulusu bir arada yaşatmaya çalışır. Sovyetler Rusya’sı, Çin’i ve Kanada’yı bu rejime örnek gösterebiliriz. Gayri etnik rejim ise, kan ve soy bağından bağımsız olarak din, dil ve / veya ideoloji benzeri toplumsal kategorilerden biri ile milleti tanımlar. Türkiye, İran veya Fransa gibi ülkeleri de bu rejime örnek gösterebiliriz. Bu yazımızda ise, Almanya’daki tek etnili rejim uygulamalarını irdelemeye çalışacağız.

Almanya’da tek etnili rejim uygulamaları

Yukarıda da belirtildiği gibi, tek etnik rejime göre millet kesin ve keskin bir şekilde tek bir etnik unsurdan meydana gelmektedir ve nüfusu ise kan ve soy bağına göre düzenlemektedir. Tek etnili rejimin tanımladığı vatandaşlık, jus sanguinis (kan bağı) prensibine göre şekillenmektedir. Bu rejimde farklı etnik kökene sahip olan insanların, saf kan bağıyla vatandaş olanlara karışmamaları için kendi dillerinde eğitim uygulaması gibi küçük çaplı bir ‘özerklik’ tanınabileceği gibi, bu unsurların tamamen toplumdan dışlanması ve dahi sınırdışı edilmeleri de sözkonusu olabilir. Almanya, tek etnili rejime örnek gösterebilinecek ülkelerin başında gelmektedir.

Almanya’nın tek etnili rejim uygulamaları 19. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Prusya devleti zamanında Almanlar için ünlü devlet adamı Bismarck etkisiyle devletçi millet fikri ağır basmaktaydı. Prusya’nın Şansölyesi Otto von Bismarck etnik köken olarak farklı da olsa Alman devleti için çalışan ve mücadele eden azınlıkların da Alman sayılmasını, fakat Alman toprakları dışında yaşayanların Alman sayılmamasını ileri sürüyordu. Ancak milliyetçi Pan – Cermen Ligi’nin ortaya çıkmasıyla beraber saf Alman ırkına dayanan millet fikri yavaş yavaş Almanların zihnine yerleşmeye başladı. Devletçi millet fikrine şiddetle karşı çıkan Pan – Cermen Ligi ve Alman milliyetçileri yurt dışında yaşayan Almanları da (Auslandsdeutsche) vatandaş olarak tanımlıyordu. Pan – Cermen Ligi’nin oluşturduğu kamuoyu ve toplumsal destek ile 1913 yılında vatandaşlık yasası kan bağı prensibine göre tekrardan düzenlendi. Bu yasayla beraber yıllardır yurt dışında yaşayan Almanlar vatandaşlık kazanırken, yıllardır Alman toprakları içerisinde yaşayan Lehler ve Yahudiler başta olmak üzere azınlıklar vatandaşlıktan çıkarıldı.

Otto von Bismarck

Pan – Cermen Ligi’nin ve milliyetçilerin etkisini yitirmesiyle beraber Almanya’da Kasım Devrimi yaşandı ve liberaller yükselişe geçti. Liberallerin öncülüğünde kurulan Weimar Cumhuriyeti’nde azınlıklar ‘Azınlıklar Birliği’ kurabildi. Ancak liberallerin kurduğu Weimar dönemi uzun sürmedi, Adolf Hitler öncülüğünde tek partili döneme giren Almanya ‘Nazi Cumhuriyeti’ne dönüştü. Naziler zamanında, örneğin bir yabancı kadın hamile kalırsa, devlet ona kürtaj hakkı tanıyordu. Buna rağmen kürtajı kabul etmezse, devlet kadını ülkesine gönderiyordu. Yabancıların Alman toplumundan ayrı yerlerde oturmaları için ve Almanlarla ilişkiler kurmalarına engel olmak için devlet tarafından çaba gösteriliyordu. Nazilerin yaptığı katliamlar saf Alman ırkını oluşturabilmek içindi. Onlara göre Alman olmayanlar Alman topraklarında yaşayamazlardı. Hatta dış görünüşüyle Alman ırkına uymayan Almanlar dahi, onlara göre Alman değildi.

1918 – 1919 Kasım Devrimi ve Weimar Cumhuriyeti’nin Kuruluşu

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ise ABD ve SSCB arasında kalan Almanya, Doğu Almanya ve Batı Almanya olarak ikiye bölünmüştü. SSCB etkisinde olan Doğu Almanya azınlık gruplardan Sorblara, Sovyetlerde özerklik bölgeleri olduğu gibi, otonom bölge oluşturdu. Ancak bu durum Doğu Almanya için Sovyetlerin baskısından öteye geçmedi. Doğu Almanya da, Batı Almanya da tek etnik kökene dayanan milletin inşasına devam etti. Örneğin Doğu Almanya’da yaşayan Çinli, Vietnamlı, Yunanlı, Macarlı, Koreli insanlar vatandaş sayılmadıkları gibi, yabancıları fiziksel olarak da devlet resmen Almanlardan ayrı tuttu.

Almanya’da duvar nereye yıkıldı?

1989 yılından sonra Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla beraber ise liberal demokratik federal Almanya kuruldu. Almanya hem dış baskılar hem de içerideki demokratikleşme ile beraber azınlıklara statü tanımaya başladı. Ancak yine de Almanya, Alman devleti için sorun gördüğü azınlık gruplara diğer gruplara tanıdığı ayrıcalığı tanımadı. Örneğin yabancıların bir kısmı ‘entegrasyon’ sonucu Alman vatandaşlığı kazanabilirken, bazı etnik unsurlara bu hak tanınmadı. Geçmişte yapılan Yahudi soykırımı nedeniyle ‘ulusal yas’ ve ‘ulusal pişmanlık’ yaşayan Almanya en büyük ayrıcalığı Yahudilere tanıdı. Örneğin Almanya bugün dahi İsrail’e tazminat ödediği gibi, sinagogların kapılarında Alman polisi koruma görevini icra etmektedir.

Berlin Duvarı’nın Yıkılışı

Almanya’yı, Almanların deyimiyle, Almanya yapan ve azınlıklar içerisinde liberal demokratik Federal Almanya’ya en fazla uyum sağlamış olan biz Türklere gelince ise, durum değişmektedir. Eski devlet adamlarından Helmut Kohl, misafir Türk işçilerinin bir daha Almanya’ya dönmemelerini taahhüt etmeleri karşılığında Türklere 10.500 Alman Markı verilmesini öngören kanunu çıkartmıştır. Bu durum, Almanya’da uygulanan tek etnili rejimin ve tek etnili toplum inşa etme düşüncesinin Alman bürokrasisine ve Almanya’da yaşayan topluma yansımasıdır.

Aslında bakıldığında, Almanya’da yaşayan Avrupalı azınlıkların büyük bir kısmı Almanlar gibi Hristiyanlığın Protestan mezhebine bağlıdır. Dini birlik sağlanmış olmasına rağmen, etnik birlik, yani kan bağı sağlanmadığı için Alman olmayan Avrupalılar yabancı azınlık statüsündedir. Bu durum da, Almanya’da insanların açık bir şekilde etnik kökenine göre gruplara ayrıldığını göstermektedir.