Portre

Zor Zamanda Konuşan Adam: İsmet Özel

Şimdi herkes nöbette olduğunu söylüyor. Adı İsmet Özel olan bir şair bu vatanın nöbetini tuttu en başından beri.

“Öyle bir nöbetteyim ki bırakın yanıma gelmeyi, hayal bile edemezsiniz!” dedi üstelik.

Kaç yaşındaydım Özel’in ilk kitabını okuduğumda hatırlamıyorum. Kitap aklımda: Zor Zamanda Konuşmak. İbrahim Kiras’ın doğum günü hediyesiydi. Çok sevdim. Hâlâ en sevdiğim yazıları o kitaptadır.

Zor zamanda konuşmayı Cuma Mektupları ile sürdürdü İsmet Özel. “Bir siperden söz ediyorum.” diye başlıyordu ilk cümle. Daha ilk cümleden bir cephe açıyordu. Durduğumuz yerin neresi olduğunu, ne yapmamız gerektiğini, sorumluluğumuzu öğretiyordu. O zamandan beri her İsmet Özel yazısı bende bir heyecan uyandırmıştır. Pek çok yazısından sonra şöyle bir, “Ey Türk titre ve kendine dön!” dediğimi hatırlarım.

İçinizde dünyanın işini hemen bitirme isteği…

Hasan Aycın’ın yıllar önce İsmet Özel’e adadığı bir çizim vardır bir de. Dört bir taraftan eller İsmet Özel’i çekiştirip durur. Aradan yıllar geçtikten sonra durumun çok da değişmiş olduğunu söyleyemeyiz.

Kitabın ortasından konuşmak gerek.

Yeryüzünde ilimle, sanatla elde edilen şandan daha yüksek ne var? İsmet Özel bunların her ikisine de kimsenin tereddüdüne mahal kalmayacak bir netlikte sahiptir.  O ahir ömründe ‘deli gömleği’ giydirilmeyi göze alacak bir keskinlikte hakikati savundu. Özel’de hakikat, Türkiye’nin kendisidir çünkü. Türkiye, Müslümanlığımızın tecessüm ettiği yerdir.

 

Türk olmak için Müslüman olmak yetmez

Neden Müslüman mısın, gâvur musun değil de, Türk müsün, gâvur musun? Çünkü Müslümanlık çok geniş bir şey. Müslümanım, diyen bir adama, sen Müslüman değilsin, denmez. Ama Türk olmak için Müslüman olmak yetmez, bir de kâfirle çatışmayı göze almak gerekir. Yani anadan babadan Türk doğan bir insan yoktur. Benim anam babam Türk, ben Türküm; yok öyle bir şey! “I’m an American Muslim (Amerikalı bir Müslüman’ım)” dediğin zaman, Türk olamıyorsun. Çünkü “I’m an American Muslim” dediğin zaman, Malcolm X’in ölümünü onaylamış oluyorsun. Çünkü Malcolm X diyor ki: “Ben Amerikalı değilim. Ben Amerikan rüyasının kurban ettiği 20 milyon insandan birisiyim.”

Siz ‘I’m an American Muslim’ diyebilecek bir tavra yakınsanız o kafa konforu sizi gâvurun şerrinden koruyacaktır. Kafa konforu, Türkiye aleyhine düşünmeye başladığınız an, o başlayan şeye verebileceğimiz isimdir.

Kim ne derse desin zihnimiz kirlenmiş durumdadır. Gideceğimiz istikamet belirgin değildir. Düşünce adamlarımızdan kime güvenebiliriz? Liberallere mi, dünya vatandaşlığına heveslenenlere mi, etnik kimlik davasını güdenlere mi?

Biz ki İslâmcılık davasıyla bir şeyin peşindeydik; ömrümüzü, bizden evvelkiler de ömürlerini bu uğurda hasretti. Biz uzun bir yol gittik ve şimdi bir yere geldik ama şu bir gerçek ki ne tam nereden geldiğimizi hatırlıyoruz ne de geldiğimiz yerin varmamız gereken yer olup olmadığını tam biliyoruz.

Nereden geldiğimizi az çok hatırlıyoruz da biz tam olarak neyin peşindeydik?

İslâmcılık hep bir karşı koyuşa ayarlı… Sistem ne yaparsa biz de ona mukavemet ederiz. Peki neden? Bizim sisteme kendimizden bir çift sözümüz yok mudur? Söz kime ait?

İsmet Özel, “Neyi kaybettiğini hatırla” der.

Özel, İslâmcılığın handikaplarından fersah fersah uzaklaşıp, ‘Türkleşerek,’ Türk milleti olmamızı salık vermektedir çünkü Türk milleti sistemin başına beladır.

Üzerine titrediği bir vatan vardı. Vatanımız. Ve o siperi hiç terk etmeden konuşuyordu. Hep çağırdı o sipere dost bildiklerini. Allah’tan hiç ümit kesmedi. Ona saldıranlara rağmen nöbet yerinden hiç çıkmadı. Orada tek başına bekledi.

“Yalnızım ve en kuvvetli tarafım bu.”

Bir mümin kalbi, bir şair kalbi ancak bununla baş edebilir.  İnsan bir ömür yalnızlığı nasıl göze alabilir? Tutunduğu hiçbir tuğlayı rab bellemeyerek. Tek başına kalma pahasına kimsenin terbiyesine girmeyerek. Süslü bir hayatı değil doğru bir hayatı tercihe şayan bularak.

 

Gözünü Türkiye’den başka hiçbir yöne çevirmedi

İsmet Özel hınca hınç bekçisi kaldı hakikat burçlarının. Gözünü Türkiye’den başka bir yere çevirmedi. Ayağını bir an olsun vatan toprağından kaldırmadı. Kıblesi hiç şaşmadı. O hiçbir zaman namazını bozmadı. Mihrap yerini terk etmedi. Ahir ömrüne eriştiğinde dünyada bir İslâm davası kaldıysa bu davanın Türkiye’nin Dâr’ül İslâm olması ve bu davanın da omurgasının İstiklâl Marşı olduğunun bilinciyle bir an olsun İslâm davasından vazgeçmedi.

Bir ömrü Türkiye’nin varlığını devam etmesine adadı ve bu sebeple yapayalnız kaldı.

“Arık fitil odam loş / Savaş bitti koynum boş.”

İsmet Özel Türkiye’nin bugün çok daha iyi anladığımız kıymetinin yaşaması, güç toplaması için bize tek millet olmayı teklif ediyor.

Tek millet olacaksak zihnimizin mahallî rezervlerden arındırılması gerekiyor. Bakmayın gâvurun ters propagandasına, bunun en iyisini de onlar yapıyor. Hiç kuşkusuz teklikte kuvvet vardır.

Vatan toprağından Kâbe’ye bakanlar sever birbirlerini. Yunus Emre’den Yahya Kemal’e, Mehmet Akif’ten Sezai Karakoç’a, İsmet Özel’e kadar nöbet bekleyen şairlerimiz var. Bin sevgi hepsine.

 

            “Bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan

            artık bu yaşa erdirdin beni, anladım

            gençken almadın canımı, bilmedim

            demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş

            çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer

            çiğ tanesi sanmak ne cüret, gözyaşıymış

            insanın insana raptolduğu cevher.

                                                     

            Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi

            taşınacak suyu göster, kırılacak odunu

            kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde

            bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin

            tütmesi gereken ocak nerde?”

 

İsmet Özel bizim garip yanımız. Hüznümüz, fetih sevincimiz. İsmet Bey kalplerimize ferahlık. Itri’nin tekbiri, Karacaoğlan’ın yanık bağrı. Yunus’un dağının ağacı.

Bu karanlık çağdan şerefiyle bir soylu şair geçiyor. Bu asalete şahit olmanın haklı sevinci içreyim ben de.

Etiket /