Portre

Gandi’yi öldüren örgütün Başbakanlığa taşıdığı lider: Narendra Modi

2014 yılından, yani Başbakan olduğu dönemden bu yana adını sıkça duyuyoruz. Dış politikada da, iç politikada da ilkleri gerçekleştiren bir lider. İsrail’i ziyeret eden ve İngiliz parlamentosuna hitap eden ilk Hindistan Başbakanı. Hindistan, Şangay İş Birliği Örgütü’ne onun liderliğinde tam üye oldu. ABD, AB ve İsrail ile stratejik ortaklık düzeyinde ilişkiler geliştirdi. ‘Doğu’ya Hareket’ olarak […]

2014 yılından, yani Başbakan olduğu dönemden bu yana adını sıkça duyuyoruz. Dış politikada da, iç politikada da ilkleri gerçekleştiren bir lider. İsrail’i ziyeret eden ve İngiliz parlamentosuna hitap eden ilk Hindistan Başbakanı. Hindistan, Şangay İş Birliği Örgütü’ne onun liderliğinde tam üye oldu. ABD, AB ve İsrail ile stratejik ortaklık düzeyinde ilişkiler geliştirdi. ‘Doğu’ya Hareket’ olarak adlandırdığı politikasıyla ise, Çin ile en alt seviyede olan ilişkiler gelişiyor, Tibet sorunu konusuda adımlar atılıyor ve Güneydoğu Asya ülkeleriyle de ticari, ekonomik, güvenlik ve askeri ilişkiler geliştiriyor. İç politikada ise, önce Hindistanlı Müslümanların dili olan Urduca’ya karşı saf Hintçe dilini angaje etme stratetjisinin mimarı. Ardından Müslüman şehir adlarını Sanskrit dilinden gelen şehir adlarıyla değiştirmesi. Müslümanların pasifize edilmeleri. Uzayıp gidecek olan listenin son halkasını ise Keşmir’in özel statüsünü öngören anayasının 370. maddesinin kaldırılarak, uluslararası bir sorun olan Keşmir sorununun “ulusal” bir sorun haline dönüştürme girişimi oluşturuyor. Bütün bunların mimarı Hindistan lideri Modi. Peki, dünya genelinde adından sıkça söz ettiren Modi kimdir? Yazımızda Modi’nin siyasi lider olarak çizdiği portreyi irdelemeye çalışacağız.

RSS’le başlayan aktif siyaset

1971 yılı. Genç Modi’nin Başbakan Modi olmasına giden süreçte bir dönüm noktası. Modi, Rashtriya Swayamsevak Sangh (RSS) örgütüyle tanışıyor. Açılımı, ‘Ulusal Gönüllüler Organizasyonu’ anlamına gelen RSS örgütü, 1925 yılında Hindular tarafından bağımsızlık için kurulmuş bir oluşumdur. Örgütü kuran Keshava Baliram Hedgewar isimli lider, bağımsızlık arayışlarının yeşerttiği ve yükselttiği radikal Hindu milliyetçilerini ‘Hindutva’ ideolojisini savunan örgüt etrafında toplamayı başardı. Bağımsızlıktan hemen sonra örgüt, radikalizmi yaydığından ve Hindistan’ın kurucu Kongre partisine yönelik saldırılarından ötürü yasaklanarak kapatıldı. RSS, Hindistan denilince ilk akla gelen, emperyalist İngilizlere karşı amansız bir bağımsızlık mücadelesi veren ve Hindularla Müslümanların bir arada barış içinde yaşamalarını savunan Mahatma Gandi’yi suikastle öldürmüştü. Ancak radikalizm karşısında direnemeyen Hindistan, kısa bir süre sonra örgütün faaliyetlerine yeniden izin vermek zorunda kaldı.

RSS üyelerinin gösterilerinden bir kare.

Örgüt, Hindular dışında kimseye Hindistan’da yaşam hakkı tanımıyor. Örgütün sahip olduğu ‘Hindutva’ olarak adlandırılan felsefesine göre, Hindistan’da yaşayan Müslümanlar, Hristiyanlar, Budistler ve diğer dinlere inananlar ancak ve ancak ikinci sınıf vatandaş olarak Hindistan’da hayatlarını sürdürebilirler.  RSS örgütü mensuplarının sahip olduğu düşüncelerin İsrail’in Filistinlilere, Çin’in Doğu Türkistanlılara, Rusya’nın Çeçenlere uyguladığı politikalardan hiçbir farkı bulunmuyor. Ancak ne yazık ki, dünya RSS terörüne karşı sessizliğini hala koruyor. Örneğin hep radikal hareketlere karşı mücadeleyi savunan Batı, şuanda dünyanın en büyük faşizm hareketi olan RSS’i savunan Hindistanlı siyasetçileri görmezden gelerek onlarla ittifak halinde.

Başbakan Modi RSS yöneticileri ile birlikte RSS üyelerini selamlıyor.

RSS’le aktif siyasi hayatına başlayan Modi, kısa zaman sonra örgütün eliyle kurulan BJP’de siyasete katıldı. Kısa süre içerisinde yükselen Modi, 2001 yılında Gucarat Başbakanı oldu.

RSS’in siyasi yüzü: BJP

Bugün ikinci kez tek başına iktidarda olan Bharatiya Janata Party (Hindistan Halk Partisi), 1990’ların başından itibaren yükselişe geçti. Fikri alt yapısını RSS’in oluşturduğu partinin asıl yükselişi Babri Camii olaylarıyla gerçekleşti. 1527 yılında Babürlüler tarafından inşa edilen Babri Camii 1992 yılında BJP’nin fikir okulu olan RSS tarafından yıkıldı. Çünkü RSS, BJP ve radikal Hinduların iddialarına göre, söz konusu caminin yerinde aslında bir Hindu tapınağı bulunuyormuş ve Tanrılarından biri burada doğmuş. Babri Camii olayları hem Müslümanların ciddi anlamda savunmasız kalmalarına ve saldırıya uğramalarına hem de Hindu milliyetçilerinin siyasetteki karargahı olan BJP’nin yükselmesine neden oldu.

Babri Camii yıkılmadan önce.

Bu tarihten itibaren milliyetçi duygularına teslim olan ve sağduyuyu kaybenden binlerce Hindu soluğu BJP’de almaya başladı. BJP ise artan bu desteği görerek en stratejik hamlelerini gerçekleştirerek her seçimde oyunu arttırdı ve 2014 yılında Modi liderliğinde tek başına iktidara geldi.

Müslüman katliamına göz yuman Gucarat Başbakanı Modi

Hindistan’ın Gucarat eyaletinde Başbakan olarak göreve başlayan Modi, günümüzde hala o dönem gerçekleşen Müslüman katliamından sorumlu tutulmaktadır. Söz konusu olay, 2002 yılında bir trende çıkan yangın sonucu 85 Hindunun hayatını kaybetmesiyle başladı. RSS ve onun siyasi yüzü BJP bu yangından Müslümanların sorumlu olduğu yönünde açıklamalarda bulundular. Elbette Modi de Gucarat eyaleti Başbakanı olarak, bu açıklamalara devam etmiş ve destek vermişti. Gucarat eyaleti Başbakanı Modi’nin açıklamaları üzerine Gucaratlı Hindular ayaklandı ve iki bine yakın Müslüman şehit oldu. Modi, katliama seyirci kaldı. Çünkü ona göre o insanlar ölmeyi hak ediyordu. 2005 yılında Gucarat polisi Şeyh Sahrabuddin adlı bir Müslüman’ı öldürünce, Modi bir konuşmasında şöyle diyordu: ‘’Evinde yasadışı silah bulunduran biri ölümden başka ne hak edebilirdi ki?’’ Onu dinleyen kalabalık ise şu tezahüratı yapıyordu: ‘’Öldür onu, öldür onu…’’

Gucarat’ta gerçekleşen katliamlara uluslararası toplum gereken tepkiyi vermedi. Açılan davalarda BJP hükümeti bazılarından hüküm giymesine rağmen Modi hiç ceza almadı. Göstemelik yaptırımlar uygulandı. Örneğin Modi’nin 2012 yılına kadar İngiltere’ye girişini yasaklayan İngiltere, geçtiğimiz yıllarda Modi’nin İngiliz parlamentosuna hitap etmesine izin verdi. Bunun üzerine Guardian gazetesi yazarlarından Aditya Chakrabortty şu soruyu yöneltmişti: ‘’İngiltere bunca zamandır uzağında tuttuğu Modi’yi neden şimdi kırmızı halıyla karşılyor?’’ Modi’ye vize yasağı getiren ABD ise, bugün Modi liderliğindeki Hindistan’ı Güney Asya’da stratejik ortak olarak görüyor. Bir kez daha ulusal çıkarlar, insani değerlerin önüne geçti.

BJP’yi iktidara taşıyan Modi

Modi’nin siyasi karizması, duruşu, popülist söylemi, halkın içinden gelen biri gibi davranması, ekonomik ve siyasi vaatleri onun kısa sürede BJP içerisinde yükselerek partinin lideri haline gelmesine ve halktan aldığı destekle de 2014 yılında Hindistan Başbakanı olmasına olanak sağladı. Özellikle Gucarat eyaleti Başbakanı olduğu dönemde Gucarat eyaletini Hindistan endüstrisinin merkezi haline getirmesi, onun 2014 yılındaki seçimlerde büyük sermayenin desteğini almasına neden oldu. Çünkü Modi 2014 seçim kampanyasını Gucarat modeli üzerine kurgulanmış ekonomisi güçlü bir Hindistan üzerine oturtuyordu.

Başbakan Modi halkı selamlıyor.

2014 yılı BJP’nin tek başına iktidara gelmesi sonucunda, Modi Başbakan olarak hemen vaatlerini yerine getirmeye başladı. Öncelikle ekonomiye öncelik vermesi, onun halk nezdinde olan itibarını daha da yükseltti. Buna rağmen gelir adaletsizliği, yoksulluk ve yolsuzluk hala Hindistan ekoomisini tehdit ediyor. Vaat edilen gerekli ekonomik reformlar ise tam anlamıyla gerçekleşmedi. Yaşanan ekonomik sorunlar ise popülist söylemin ve politikaların gerisinde kaldı.

Müslümanların Modi’yle imtihanı

RSS’in siyasi yüzü olan BJP’nin ikinci kez iktidara gelmesi, hükümetin iç politikada attığı adımlar, Hindu milliyetçiliğinin yaygınlaşmasına ve Hinduların desteğini artırmasına olanak sağlarken Hindistanlı Müslümanlar açısından endişeye neden oluyor. Müslümanlar ötekileştiriliyor, ayrıştırılıyor ve baskı altında tutuluyor. Dünyanın en büyük azınlığı olan Hindistanlı Müslümanların nüfusu yaklaşık 250 milyon civarında. Endonezya’dan sonra en fazla Müslüman nüfus Hindistan’da yaşıyor. Ancak hem ulusal ve uluslarası medyada çıkan haberler hem de bölgedeki ziyaretlerimde bizzat gördüğüm ahval ve oradaki Müslümanların aktardıkları çok iç açıcı değil. Müslümanlar gelecekleri açısından oldukça kaygılılar. Çünkü gün geçmiyor ki Modi ve BJP’li siyasetçiler Müslümanları hedef alan açıklamalarda bulunmasın. ‘İnek eti yiyenler defolsun’dan tutun, ‘Kutsal kitaplarımız inek eti yiyenlerin günahkar olduğunu, günahkarların da öldürülmeleri gerektiğini söylüyor’ açıklamalarına kadar akla ve mantığa sığmayacak orta çağ karanlığında kalan söylemlere her gün bir yenisi ekleniyor.

Başbakan Modi halkın arasında.

Örgütlenemeyen ve seslerini çıkaramayan Müslümanlar, Hindu radikalizmine karşı direnmeye çalışıyor. Ancak gün geçtikçe Hindu milliyetçiliğini körükleyen politikaları uygulayan Modi hükümetine karşı daha ne kadar ve nasıl direnecekleri meçhul. Sadece Keşmir’de değil, ülke genelinde Müslümanlar bıçak sırtında. Ancak Modi’ye göre, BJP sadece sadece ulusal güvenliği tehdit eden radikal terör unsurlarına karşı mücadele ediyor. Bu söylem Hindular arasında ciddi anlamda karşılık buluyor ve Modi gün geçtikçe desteğini artırıyor.

Modi’nin adanmışlık stratejisi: Tapınak ziyaretleri

Modi saf bir Hindu olduğunu, kendisini Hindistan’a adadığını ve halkın içinden geldiğini sadece söylemlerinde belirtmiyor. Tavırlarıyla, en önemlisi tapınak ziyaretleriyle ve tapınak ziyaretlerinde çekilen fotoğraflarını sosyal medya aracılığıyla dünyanın her yerindeki Hindulara aktarıyor. Belki de Modi’nin en büyük başarısı bu.  Kongre Partisi’nin lideri Rahul Gandi Hindistan’ın en soylu ailelesine mensup olmasına ve lideri olduğu partinin Hindistan’ın kurucu partisi olmasına rağmen, halk bir çaycı babanın oğlu olan Modi’yi ikinci kez iktidara taşıdı. Çünkü Modi halkın içine girdi, onlardanmış gibi davrandı, onlar gibi giyindi ve bir Hindu günlük nasıl yaşıyorsa öyle yaşadı.

Başbakan Modi tapınakta ibadet ederken.

Yukarıda belirtilen hususlar onun kurtarıcı olarak görülmesine yol açtı. BJP’nin asıl siyasi başarısı da Modi gibi bir lidere sahip olmasından kaynaklanıyor. Modi’siz bir BJP’nin aynı başarıyı yakalayabilmesi kolay olmayacaktır.

Seçmen BJP’ye değil, Modi’ye oy veriyor

Mayıs 2019’da gerçekleşen seçimler öncesinde gerçekleşen bazı olaylar, Modi’nin seçim stratejisini de belirlemesinde önemli rol oynadı. Seçimlerden önce yaşanan Assam’daki insanların sınırdışı edilmeleri, ardından Şubat ayında gerçekleşen Pulwama saldırısı sonucunda Modi güvenlik söylemlerine ağırlık verdi. Özellikle Pulwama saldırısı sonrasında misilleme olarak hemen Pakistan sınırında bulunan Balakot’a vur emrini vermesi de, söylemlerin icraata dönüşmesine örnek teşkil ediyor. Ayrıca Allahabad şehrinin Prayagraj olarak değiştirilmesi gibi Müslüman şehir adlarının değiştirilmesi ya da Urduca’nın kısıtlanması ve Müslümanların sınırdışı edilmeleri gibi ülkenin demografik yapısının değişimine yol açacak politikalar Hindu milliyetçileri tarafından memnuniyetle karşılandı. Böylelikle Modi’nin ulusal güvenlik ve terörle mücadele söylemine Hindu milliyetçileri şartsız koşulsuz destek verdi.

Hindular, Modi’yi kurtarıcı olarak görüyorlar ve ‘BJP’ye Modi için oy vermelisiniz’ diye insanları oy vermeye çağırıyorlardı. Hiç şüphesiz çağrılar karşılık buldu ve BJP oyunu artırarak tek başına ikinci kez iktidar oldu.

Başbakan Modi partisi BJP’nin programında konuşurken.

Zafer Modi’nin zaferiydi, BJP’nin değil. Hindistan halkına göre Modi olmadan BJP bir anlam ifade etmiyor. Bu durumu çok iyi okuyan Modi, siyasi karizmasının ona sağladığı halk desteğiyle ‘Hindutva’ ideolojisini Hindistan’da devlet ideolojisi haline getirmek için reformlar gerçekleştiriyor.

Cammu Keşmir’in özerkliğinin kaldırılacağı bir seçim vaadiydi

Modi, 2014 yılında ilk başbakan olduğunda Keşmir’in ulusal bir sorun olduğunu ifade ederek, Hindistan’ın kuruluşundan bu yana izlediği Keşmir politikasına yeni bir boyut kazandırdı. Her yıl Hindistan’ın kuruluşundan dolayı düzenlenen 15 Ağustos Bağımsızlık Günlerinde konuşan Modi, bu konuya hep dikkat çekti ve sürekli bunu vurguladı. Bağımsızlık Günlerinde bu hususu dillendirmesi ise ayrı bir önem arz ediyor. Halka, tam bağımsızlık için Keşmir’in tamamen Hindistan’a katılması ve özerkliğinin kaldırılması gerektiği düşüncesi aşılandı. 2019 seçimleri sürecinde de sürekli Keşmir sorunu üzerinde duran Modi, tekrar seçildiği takdirde Keşmir’in savunma, iletişim ve dış politika dışında iç politikada da Hindistan’a bağlı olacağının ve özerk statüsünün kaldırılacağının sözünü verdi.

Cammu Keşmir’in özerkliğinin kaldırılmasının ardından bölgede sokağa çıkma yasağı ilan edildi.

Oyunu artırarak ve önemli bir halk desteğiyle ikinci kez Başbakanlık koltuğuna oturan Modi, sözünü tuttu: Keşmir’in özerkliğini düzenleyen anayasanın 370. maddesi kaldırıldı. Modi, Keşmir sorununa bakış açısını ve atacağı adımları ifade ettiğinde karşı çıkmayan İslam dünyası ve insanlık, şimdi Keşmir için bir şeyler yapmaya çalışıyor. Tıpkı Kudüs’ün İsrail’in başkent olarak tanınması ve Amerikan elçiliğinin Kudüs’e taşınmasında verdiğimiz tepki gibi bu tepki de bir anlam ifade etmiyor.

Modi’nin Hindistan’ı: ‘Çeşitlilik içinde birlik’ten ‘Hindu birliği’ne

Modi’nin 2014 yılından bu yana uyguladığı politikalar, Hindistan’ın kuruluş felsefesinden uzaklaşarak bir ‘Hindu Hindistanı’na evrildiğini göstermektedir. Sosyal doku tahrip edildi / ediliyor. Gün geçtikçe faşizm daha fazla gün yüzüne çıkıyor.

Yapılması gereken dünya kamuoyunun ve uluslararası toplumun Hindis

Modi liderliğindeki BJP’nin uyguladığı politikalara yönelik protestolar düzenleniyor.

tan’daki insan hakları ihlallerine ve hukuk dışı uygulamalara karşı duyarlı olması ve ses çıkarması gerekmektedir. Özellikle azınlık statüsündeki ama kurulan Hindistan’ın mimarı olan Hindistanlı Müslümanların uğradığı zulümlere karşı medyada haberler yer almalı, protestolar düzenlenmeli. Hindistanlı Müslümanlar yalnız olmadıklarını görmeli. Modi ve destekçilerine Hindistan’ın kurulmasında Müslümanların da ciddi anlamda kurban verdikleri, Hindistanlı Müslümanların Hindistan vatandaşı oldukları ve Hindistan topraklarında yaşama hakkına sahip oldukları hatırlatılmalı.

Özellikle İslam dünyası Hindistan – Pakistan geriliminde dikkatli adım atmalı, Hindistan’daki 250 milyonluk nüfusu göz ardı etmemeli. Bu bağlamda Hindistanlı Müslüman siyasetçilerle, kanaat önderleriyle, gazetecilerle, akademisyenlerle ve aktivistlerle dirsek temasında bulunulmalı.

Kuru sloganik ve hamasi tavırlardan vazgeçmedikçe, bölgede ne olup bittiğini tam anlamıyla okumadıkça bir sonuç alınamayacaktır, Modi ve Hindu milliyetçileri emellerine ulaşacaklardır.

Etiket /