Kültür

AA’nın ilk muhabiri Keşmirli Peştun: Abdurrahman Peşaveri

Türkiye’nin Hint alt kıtasıyla medeniyet bağları yüzlerce yıllık olmasına rağmen, bazı önemli isimler bu ilişkiyi 20. yüzyılın başlarında sağlamlaştırdı. Tam olarak 100 yıl önce 6 Nisan 1920’de Halide Edip Adıvar ve Yunus Nadi, medyanın önemini fark eden Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla AA’yı kurduklarında, Güney Asya doğumlu Abdurrahman Peşaveri AA’nın ilk muhabirlerinden biri olma ayrıcalığına sahip oldu. Peşaveri, aslen Keşmirli […]

Türkiye’nin Hint alt kıtasıyla medeniyet bağları yüzlerce yıllık olmasına rağmen, bazı önemli isimler bu ilişkiyi 20. yüzyılın başlarında sağlamlaştırdı.

Tam olarak 100 yıl önce 6 Nisan 1920’de Halide Edip Adıvar ve Yunus Nadi, medyanın önemini fark eden Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla AA’yı kurduklarında, Güney Asya doğumlu Abdurrahman Peşaveri AA’nın ilk muhabirlerinden biri olma ayrıcalığına sahip oldu.

Peşaveri, aslen Keşmirli olan ve iş kurmak için bugünkü Pakistan’ın Hayber Pahtunhva eyaletinin başkenti Peşaver’e yerleşen varlıklı Samdani ailesinin oğlu olarak 1886’da doğdu.

Bugünkü Hindistan’ın Aligarh kentindeki Aligarh İslam Üniversitesinde (AMU) eğitim gören Peşaveri, Balkan Savaşı sırasında Türkiye’ye yardım misyonuna katılmak için eğitimini yarıda bıraktı ve o dönemde geldiği Anadolu’dan bir daha evine dönmedi.

Peşaveri’nin yeğeni Muhammed Salim Can, AA muhabiriyle yaptığı söyleşide, amcasının “Lala Turki” (Türk Ağabey) ve “Çaça Turki” (Türk Amca) lakaplarıyla tanındığını söyledi.

Can, “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın amcamın katkılarından bahsetmesi, şaşırtıcı şekilde Peşaver’de kendisinden pek haberdar olmayan insanlar arasında büyük ilgi uyandırdı” ifadelerini kullandı.

Aynı zamanda Peştunların sembol ismi olan, Hint alt kıtasının İngilizlere karşı savaşmış liderlerinden Badşah Han olarak bilinen Han Abdul Gaffar Han’ın torunu da olan Can Peşaveri, Badşah Han ve dayısı Peştun yazar Han Abdul Veli Han’ın resimleriyle donatılmış misafir odasında AA muhabirinin sorularını yanıtladı.

Siz Peşaveri’nin yeğenisiniz, yaşamının ilk yıllarından bahseder misiniz?

Öncelikle Peşaveri’nin hatıralarını canlandırdığı için Erdoğan’a teşekkür etmek istiyorum. Ne şaşırtıcıdır ki, buradaki insanlar ondan haberdar değildi. Erdoğan’ın ondan bahsetmesinden kısa bir süre sonra, bu durum medya mensupları arasında merak uyandırdı. Büyükbabam, o zaman Hindistan’a bağlı olan Keşmir’in kuzey bölgesi Baramulla’dan Peşaver’e göç etti. Buraya geldi ve amcasıyla kaldı. İşini kurdu, oldukça başarı kazandı ve Peşaver’de zengin bir kişi oldu. İçlerinde bazıları hayatı boyunca önemli mevkiler kazanan büyük bir ailesi vardı. Bunlar arasında Türk Ağabey de (Peşaveri) vardı. Ona Türk Amca adını da verdik çünkü onu Türkiye ile ilişkilendirdik. Çeşitli başarılarından dolayı ailede çok fazla saygı gördü.

Sağlık görevlisi, savaşçı, gazeteci ve diplomat

Peşaver’de ne kadar süre kaldı?

Peşaveri 1888’de Peşaver’de doğdu. Ancak bazıları doğum yılının 1886 olduğunu söylüyor. Edwards Lisesi’nde okudu. İyi de bir sporcuymuş. Eğitimine devam etmek için Aligarh’a gitti ve şimdi Aligarh İslam Üniversitesi olarak bilinen Mohammedan Anglo-Oriental College’a katıldı. Balkan Savaşı’nda yaralılara yardım etmek için sağlık görevlilerinden oluşan bir heyet Türkiye’ye gidiyordu. Sağlık görevlisi değildi ancak delegasyonun bir üyesi olmaya hak kazanmak için sağlık görevlisi kursu aldı. Yeterlilik kazandı ve akabinde 1912’de Türkiye’ye giden heyetin üyesi oldu.

Ne zaman Türkiye’ye gitmeye karar verdi, ailenin tepkisi neydi?

Babam ve diğer aile büyüklerimin bana söylediğine göre, dedemin kendisine gitmek için izin vermeyeceğini düşünüyormuş. Bu yüzden para toplamak için kişisel eşyalarını satmış. Sonrasında ayrılmadan önce babasıyla buluşmak için Peşaver’e gelmiş. Heyetin geri kalan üyeleri sekiz ay sonra geri dönse de o Türkiye’de kaldı ve Osmanlı ordusuna katıldı. Beyrut’ta savaştı ve Birinci Dünya Savaşı sırasında Çanakkale Savaşı’na katıldı. Peştuca, Farsça ve İngilizcedeki akıcılığı nedeniyle daha sonra 1920-1922 yılları arasında Türkiye’nin Kabil Büyükelçisi olarak atandı. Türk milletinin atası Atatürk ile birlikte Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’nda savaştı ve üç kez yaralandı. Anlaşıldığı kadarıyla Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Türkiye’nin ilk başbakanı olan Rauf Orbay Bey zannedilerek 1925’te İstanbul’da suikasta uğradı. Duyduğumuza göre, muhtemelen Rauf Bey’i öldürmek isteyen Ermeniler, ona olan benzerliği nedeniyle Peşaveri’yi sırtından vurmuş. Peşaveri bir ay hastanede kaldı ama yaralarına yenik düştü.

Davasıyla evliydi

Kabrini hiç ziyaret ettiniz mi?

2013’te ziyaret ettim ve kabri başında üç saat bekledim. Önceden mezarının yerini bilmiyordum. Ancak yıllar önce yeğenim oraya gitti ve mezarı bulundu.

Türkiye’deki yaşamı nasıldı? Bir ailesi oldu mu?

Vefat ettiğinde 39-40 yaşlarındaydı. Hiç evlenmedi. Türk halkı ona büyük sevgi ve muhabbet gösterdi. Hatta Rauf Bey onu ailesinin bir ferdi gibi görüyormuş. Annesi de ona oğlu gibi davranıyormuş. Türkiye’de evlenmesi için ısrar etmişler ancak “Ben davamla evliyim” dermiş. Davası da Türkiye topraklarının emperyalist saldırılardan kurtarılması için savaşmaktı. Davasında da başarıya ulaştı. Türk hükümetine, halkına ve özellikle Erdoğan’a onun anısını gün yüzüne çıkardığı için teşekkür ediyorum. Yüz yıl sonra şimdi, hatıraları yeniden canlandı ve fark edildi. Tüm kuzenlerim dahil ailesi olarak, Türk Ağabey’in fedakarlığını gördüğü için Erdoğan’a minnettarız.

Bir daha hiç Peşaver’e dönmedi. Ailesi ile irtibatı devam ediyor muydu?

CEVAP: Peşaver’e hiç dönmedi ama ailesiyle temastaydı. Ailesi geri dönmesini istemiş ancak o reddetmiş ve “Anadolu işgal altında olduğu sürece dönmeyeceğim” demiş. Daha sonra Türkiye’nin Kabil Büyükelçisi olarak atandığı zaman babası ona bir mesaj daha göndererek Peşaver’e gelmesini ve onları ziyaret etmesini istemiş. Ancak o, İngilizler tarafından yönetilen işgal altındaki Hindistan’a adım atmayacağını söylemiş. Ardından dedem ve amcalarım Afganistan’a gidip onu ziyaret etmişler ve bir süre orada kalmışlar. Babası yine onu dönmesi için ikna etmeye çalışsa da dönmedi.

Kişisel eşyaları hala İngiliz arşivlerinde

Sizde ondan hatıra kalan eşyalar var mı?

Maalesef, fotoğrafları dışında elimizde bir şey yok. Madalyaları, üniforması ve sürekli tuttuğu günlüğünün, avukat olan diğer amcam Abdulaziz’e verildiğini duyduk. Ancak daha sonra İngilizler bunlara el koymuş. Şu an İngilizlerin elinde. Ben de Pakistan ve Türk hükümetine, şimdi üzerinden yüz yıl geçen günlük ve diğer kişisel eşyaları geri almaları gerektiğine dair çağrı yaptım. Bu günlüğün tarihsel önemi var. Günlükten pek çok konuda bilgi alınabilir ve çok sayıda tarihi olayın detayları gün yüzüne çıkarılabilir. Çünkü Türkiye’de geçirdiği 13 yıl boyuncu yazdığı mektuplar ve diğer şeylerin kaydı hiçbir yerde yok. AA aracılığıyla, arşivlerinde tuttukları bu günlük ve diğer eşyaların geri verilmesi için İngiliz hükümetine tekrar çağrı yapıyorum.

Peşaveri’nin aynı zamanda AA’nın ilk muhabiri ve kurucularından olduğunu biliyor muydunuz?

Tabii, biliyorum. Onu hala hatırladığı için AA’ya minnettarım. Sizler bu platform aracılığıyla amcamın değerlerini canlı tutuyorsunuz. Bu sevgi ve bağlılığı hiç unutmayacağız.

Peşaveri, Pakistan ve özellikle memleketi olan Peşaver’in insanları için bir gurur kaynağı. Sizce amcanızın en büyük başarısı neydi?

Sadece aile fertleri olduğumuz için atalarımızın ne kadar büyük insanlar olduklarıyla böbürlenemeyiz. Akrabalık bağını bir kenara koyarak bakarsak, yani bu kişiye, onun fedakarlıklarına, bağlılığına, azmine, yürüdüğü yola ve memleketinden çok uzaktaki bir ulus için kendini adamasına bakarsak, tüm bunlar beni çok gururlandırıyor. Eminim bunları değerlendiren herkes çok ama çok gurur duyuyor. Ne dersek diyelim, Türkiye ve Pakistan arasındaki kardeşlik ilişkisine katkı sunan ve bu ilişkinin temelini oluşturanlar, Peşaveri ve Türkiye’ye gelen sağlık misyonuna başkanlık eden Dr. Muhtar Ahmed Ensari gibi kişilerdir.