Haber

Yenikapı: Türkiye Ruhunun Dip Dalgası

Seçim süreçlerinde genellikle hep aynı şey olur. Seçim kararı ile birlikte başlayan kamuoyu araştırmalarında gündemi çoğunlukla kararsızların oy verme eğiliminin ne olacağı belirler. Televizyon konuşmalarında ve gazete yazılarında kararsızların oy verme davranışından ve nasıl bir pozisyon alacağından bahsedilir. Tartışmalar daha ateşli ve yoğundur. Farklı siyasi partilerde olanların çeşitli argümanlarla diğerlerini etkileme ve ikna etme çabası […]

Seçim süreçlerinde genellikle hep aynı şey olur. Seçim kararı ile birlikte başlayan kamuoyu araştırmalarında gündemi çoğunlukla kararsızların oy verme eğiliminin ne olacağı belirler. Televizyon konuşmalarında ve gazete yazılarında kararsızların oy verme davranışından ve nasıl bir pozisyon alacağından bahsedilir. Tartışmalar daha ateşli ve yoğundur. Farklı siyasi partilerde olanların çeşitli argümanlarla diğerlerini etkileme ve ikna etme çabası ön plandadır. Herkes bir oy alabilme peşindedir. Fakat seçime birkaç gün kala bu tartışmalar makas değiştirir. Hissedilen şey aslında daha çok seçmenin kararını verdiği yönündedir. Diğerlerini etkileme çabasında olanların da yavaşladığı görülür. Yoğun tartışmalardan ziyade seçim gününün gelmesi ve artık noktanın konulması beklenir. 24 Haziran seçimlerine birkaç gün kala Türkiye’de hissedilen atmosferi bir ölçüde bu şekilde tanımlamak mümkündür. Tüm anketlerin tamamlandığı ve sırada milletin seçme hakkını kullanmasıyla ortaya çıkacak gerçek anketin beklendiği bir iklim yaşanıyor. Pazar günü akşam saatlerinde bu merak yerini seçim sonuçları ile ortaya çıkacak olan somut gerçeklere bırakacak.

Kuşkusuz siyasi partiler ve başkan adayları toplumdaki genel yaklaşımın aksine son dakikaya kadar çalışmak zorunda. Siyasal iletişimde kampanya yönetimi kesinlikle boşluk kabul etmez. Bir futbol maçı 90 dakika dolmadan bitmiyorsa seçimin kazanılıp kazanılmadığı konusu da ancak sandıklar açılınca ortaya çıkar. Bu yüzden partiler ve başkan adayları son haftaya yoğun bir tempoyla girdiler. AK Parti’nin büyük İstanbul mitingi de bunlardan biriydi. Cumhur İttifakı’nı oluşturan AK Parti, MHP ve BBP’nin Cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan’ın 17 Haziran Pazar günü İstanbul-Yenikapı’da düzenlediği miting hem Erdoğan’ın başkanlık seçimindeki potansiyeli hem de AK Parti’nin TBMM seçimindeki durumu hakkında önemli işaretler verdi. Mitinge dair birkaç detayı paylaşacağım fakat öncesinde Erdoğan’ın siyasi yolculuğunda İstanbul’un önemine dair birkaç noktayı hatırlatmakta fayda var.

İstanbul Darbecilere Karşı Erdoğan’a Sahip Çıktı

İstanbul mitingleri ve genel olarak İstanbul’un sahiplenmesi Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasal hayatında hep taşıyıcı kolon olmuştur. 1989 Beyoğlu Belediye Başkanlığı adaylığından 1994 İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına ve 3 Kasım 2002 seçimlerinden günümüze uzanan zaman diliminde değişmeyen bir gerçek olarak İstanbul Erdoğan’ın siyasi yaşamında ana omurgayı oluşturmuştur. Milyonlar Erdoğan’ı bağrına basmış ve siyasi yolculuğunda eşlik etmiştir. Sadece oy oranı açısından değil, kampanyaya kattığı coşku, heyecan ve duygu açısından İstanbul mitingleri Türkiye çapında kuşatıcı bir atmosfer oluşturarak çarpan etkisi yapmıştır. Bu yüzden İstanbul mitingleri sadece AK Parti tarafından değil rakipleri tarafından da dikkatle takip edilmiş ve seçim sonuçlarına dair bir tahmin yürütülmeye çalışılmıştır. Uzun zamandan beri İstanbul’un büyük meydanlarının sadece AK Parti tarafından doldurulabiliyor olması seçim sonuçlarının rengine dair belirli bir işaret olarak algılanmaktadır. 17 Haziran’da yapılan mitingin kamuoyunda bıraktığı etkiye bakılırsa Erdoğan’ın siyasi yürüyüşünde İstanbul aynı ağırlığını korumaya devam ediyor. Muhalefet partilerinin Erdoğan karşısında birleşmesine rağmen sokağın sesi ve meydanların dili Erdoğan lehine kendi pozisyonunu koruduğunu söylüyor. Bu kararlılığın sandığa ne ölçüde yansıyacağı ve oy oranlarının hangi oranlar arasında kalacağı Pazar günü belli olacak fakat Yenikapı Meydanı başta olmak üzere Erdoğan’ın Türkiye çapında gerçekleştirdiği mitinglerin ana fikri mevcut siyasi tablonun devam edeceği yönünde. Sadece meydanların kalabalık olmasından ziyade mesela İstanbul mitinginden yansıyan birkaç kare, vatandaşla Erdoğan arasındaki sıcaklığın devam etmesi ve alanı dolduran insanların temel özellikleri burada belirleyici faktörü oluşturuyor.

AK Parti Bayrağını Yerden Alıp Koluna Sardı

Mitingden yansıyan detaylar AK Parti seçmeninin sadece oy vermediğini aynı zamanda partisi ile gönül bağını ve duygu birliğini koruduğunu gösterir nitelikteydi. Mesela alanda en fazla dikkat çeken görüntü katılımcıların genel olarak ailece Erdoğan’ı dinlemeye gelmiş olmasıydı. AK Parti’nin nasıl bir seçmen profiline sahip olduğu konusunda yapılan değerlendirmelere cevap oluşturacak türden bir manzaraydı bu. Anne-babalar küçük-büyük çocukları ve yaşlı da olsalar kendi anne-babaları ile birlikte meydana gelmişler. Bazı ailelerin yanında engelli veya hasta çocukları da var. Arkada hiç kimseyi bırakmamışlar. Hep birlikte mitinge gelmişler. AK Parti’nin arka arkaya 12 seçimi kazanabilmesinin arkasında böylesi bir sahiplenişin olduğu görülüyor. Sadece gençlerden, emeklilerden veya sadece kadınlardan oluşan bir kitle söz konusu değil AK Parti denilince. Ailelerin kadınıyla, erkeğiyle, genciyle, yaşlısıyla, çocuğuyla ve engellisiyle hep birlikte bağlılık hissettiği bir tablo var ortada. Bu yüzden AK Parti genele hitap edebilen güçlü pozisyonunu koruyor.

Medyada en fazla atıfta bulunulan detaylardan birinde oksijen tüpü ile mitinge gelen emekli Satılmış Güneş vardı. Elinde tuttuğu oksijen tüpüyle tekerlekli sandalyesinde alana gelmişti Satılmış Güneş. Onun gibi onlarca hasta ve yaşlı vatandaş tekerlekli sandalyesinde mitinge katılmıştı. Onca zahmete katlanarak evden çıkabilen bu insanların fedakârlığı AK Parti’nin savunduğu ideallerin toplum tarafından yoğun şekilde hissedildiğini gösterir.  AK Parti ile toplum arasındaki duygu birliğinin ve gönül bağının sağlam olduğunu gösteren bir başka örneğe ise mitingin bitişinde tanık oldum.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşması bittikten sonra kalabalık dağılırken elinde büyük bir Türk bayrağı bulunan 50-55 yaşlarında bir vatandaş bayrağını sallayarak alanın dışına doğru yürüyordu. Bir yerde durakladı. Yere atılan eşyaların içine doğru eğildi. Yere düşen bir AK Parti bayrağını alarak yanındaki arkadaşına uzatarak ondan bayrağı koluna bağlamasını istedi. Gönlü AK Parti bayrağının çöplerin arasında kalmasına razı olmamıştı. Sonraki süreçte vatandaş iki eliyle tuttuğu büyük Türk bayrağı ve koluna bağladığı AK Parti bayrağı ile kalabalığın arasına karıştı. Böylesi bir tercih ancak duygu yoğunluğu ve gönül birlikteliği ile davranışa dönüşebilir. 16 yıllık iktidar tecrübesinden sonra AK Parti ile ona oy verenler arasındaki bağların zayıfladığını iddia edenlerin aksine miting alanını dolduran milyonu aşkın vatandaş tam tersini söylüyor ve Erdoğan’la yola devam edeceğine dair mesajını kamuoyuna veriyordu.

Burada tek başına mitinglerin ölçü kabul edileceğini söylemeye çalışmıyorum. Aksine bütünler parçalardan oluşur. Önemli olan sadece parçaların bir araya gelmesi değil belirli bir ahenk içinde hareket edebilmesidir. Duygu yüklü olmasıdır. Yoksa sadece kalabalık olarak kalır. AK Parti’nin İstanbul mitinginden ve diğer mitinglerinden yansıyan sıcak ve samimi göstergeler ise kalabalıkların oluşturduğu yığınları aşıyor. Böyle olmasında yukarıda verdiğim birkaç örneğin onlarca benzerinin yaşanıyor olması en temel faktörü oluşturuyor. AK Parti mitinglerine katılanlarda bu hissiyat, heyecan, güven duygusu, lidere bağlılık ve partisi ile duygu birliği devam ettiği sürece siyasi hesaplarını salt Erdoğan karşıtlığı üzerine kuranların işi çok zor.