Yahya İbrahim Hasan Sinvar, 1962 yılında o dönemde Mısır idaresinde olan Gazze’deki Han Yunus mülteci kampında dünyaya geldi. Ailesi, Nekbe’de yani 1948’de İsrail’in kuruluşuyla birlikte Askalan’dan (Aşkelon) sürülmüştü.
Liseyi Han Yunus mülteci kampında okudu. O yıllarda kamp Müslüman Kardeşler’in “kalesi” konumunda idi. Sinvar ile hapishanede dört kez röportaj yapan Washington Yakın Doğu Politikası Enstitüsü’nden Ehud Yaari, o dönemdeki İslamcı oluşumu, “mülteci kampında yoksulluk içinde yaşarken camilere giden gençler için kitlesel bir hareket” olarak tanımlıyordu.
Genç Yahya, tıpkı İsmail Heniye gibi Gazze İslam Üniversitesi’nden Arap dili dalında lisans derecesiyle mezun oldu. Hikâyenin bundan sonraki kısmı da çok benzeşir: 1982’de, henüz 19 yaşındayken “yıkıcı faaliyetler nedeniyle” tutuklanır. Birkaç ay Fara Hapishanesi’nde yatar. Burada -daha sonra İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın kurucu komutanı olacak olan- Salah Şehade de dahil olmak üzere pek çok dava adamıyla tanışır ve o da kendisini Filistin davasına adar.
“Kötü ün”
1985’te yine gözaltına alınan Sinvar, Hamas’ın kurucusu ve manevi lideri olacak olan Şeyh Ahmed Yasin’le tanışır ve onun güvenini kazanır. Erken yaşlarda geçirdiği felç nedeniyle tekerlekli sandalyede yaşayan Şeyh Ahmed Yasin’le “çok ama çok yakın” oluşu -tıpkı Heniye’nin hikâyesinde görüldüğü gibi- hareket içinde kendisine ciddi bir prestij kazandırır.
Heniye daha o yıllarda siyasî bir güzergâhta ilerlerken Sinvar ise en başından itibaren direniş faaliyetleri içinde yer alır. Şeyh Ahmed Yasin, kendisinden hareketin iç güvenlik işlerine bakacak ve İsrail istihbaratının sızma girişimlerine karşı koyacak bir birim oluşturmasını ister. 1985’te kısa adı Mecid şeklinde ünlenecek olan Munezzamat el Cihad ve’d Dava böylelikle kurulmuş olur. Bu çekirdek, 1987’de Hamas’la birleşecek, esasında hareketin vurucu gücü İzzettin el-Kassam Tugayları’nın nüvesini teşkil edecekti.
Sinvar, el-Mecid’i teşkil ederken sadece 25 yaşındaydı. Bu birim, Filistin toplumunu ifsat eden şahısları ve İsrail işbirlikçisi muhbirleri takip ve tasfiyeyle görevliydi. Söylendiğine göre tasfiyeler için fetva Şeyh Ahmed Yasin’den umumi bir surette verilmişti. Bu minvaldeki birçok açık ihanetin sorgu ve infazı sebebiyle birim kısa sürede “kötü bir ün”e kavuştu ve İsrail propaganda mekanizmasının da devreye girmesiyle Sinvar “Han Yunus Kasabı” lakabıyla anıldı.
O dönemde İsrail ordusunda subaylık yapan, daha sonra King’s College London’da hocalığa başlayan Dr. Ahron Bregman’ın verdiği şu bilgi önemliydi: “İsrailliler onu yıllarca bir işbirlikçi olarak işe almaya çalıştılar ve ona büyük teşvikler teklif ettiler. Ancak bu Sinvar için asla işe yaramadı. Aslında, iş birliği yaptığından şüphelenilen Filistinlileri öldürmesiyle ünlendi.”
“Acımasız, agresif ve karizmatik”
1988’de iki İsrail askerinin ve işbirlikçi olarak gördüğü dört Filistinlinin kaçırılıp öldürülmesini tezgâhlamak suçlamasıyla tutuklandı. Yargılama sonucunda 1989’da dört kez müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Sonraki 23 yılını İsrail hapishanelerinde geçirdi.
2004 yılında namaz için ayağa kalktığında şuurunu kaybedip düşüyordu ve boyun ağrısından şikâyetçiydi. Hapishanedeki bir diş hekimi olan Yuval Bitton, beynindeki bir sorundan veya muhtemel bir felçten şüphelenerek acilen hastaneye kaldırılmasını istedi. Gerçekten de ameliyat olmasa ur patlamak üzereydi. Soroka Tıp Merkezi’nde, İsrailli cerrahlar bu ölümcül tümörü beyninden aldılar. Sinvar, o günlerde kendisine bakan bir Müslüman görevliden hayatını kurtardığı için o diş hekimine hassaten teşekkür etmesini ve ona ne kadar minnettar olduğunu bildirmesini istedi.
Yıllarının çoğunu hücre cezasıyla tek başına geçiren Sinvar’ı bu merhale daha da çelikleştirdi. Şu da var ki ondaki liderlik vasıflarını pekiştiren ve şekillendiren şartlar da yine hapishanede temayüz etmekteydi. Hamas’ın birim sorumluları hapishanede şûra ve seçimle göreve atanırdı, Sinvar da dönüşümlü olarak birçok kez emir seçilmişti. Emirliği müddetince tevazuunu korudu, yemek pişirme ve diğer işlerde kendine ayrıcalık tanımadı ve mahkûmlar için fazladan künefe bile yaparak uhuvveti teşvik etti.
Hapishane şartlarıyla ilgili görüşmelerde İsrailli yetkililer nezdinde tutsakların temsilcisiydi. Tutsaklar arasında disiplini sağlaması, “acımasız, agresif ve karizmatik” yapısı onun liderlik üslubunun başlıca motifleri olacaktı. Hapishanede geçirdiği yıllarsa hem içeride hem dışarıdaki prestijini azamiye çıkartacaktı.
Sinvar, bir çevrimiçi programdan yararlanarak İbranice öğrendi. İsrail gazetelerini takip ederek İbranicesini geliştirdi, bu dili akıcı şekilde konuşur oldu. İbranice öğrenmesinin ona katkısı büyüktü. Müzakerelerde elini güçlendirdi. Öte yandan düşmanı tanıma noktasında çok istifade etti. Bu okumalarını İbraniceden yaptığı tercümelerle Filistinliler için bir kazanıma dönüştürmeye çalıştı.
Eski Şin Bet şeflerinin İbranice otobiyografilerini titizlikle inceleyerek Carmi Gilon’un Parçalar Arasında Şin Bet kitabını Arapçaya çevirdi. 1992 Yılında “İsrail Partileri” adındaki tercümesi ise Yahudilerin partilerini tanıtmaya çalıştığı bir eserdi. “Hamas: Deneme ve Yanılma” kitabı hareketin tecrübesine dair gözlemlerini içeriyordu. İzzet kitabında ise Şin Bet’in yöntem ve karşı yöntemlerini ele almaktaydı.
2004 yılında gardiyanlar, el yazısıyla yazdığı tomarlarına el koydu. Bu, onun daha sonra Diken ve Karanfil adıyla yayımlanacak olan romanıydı. Roman aslında kendi hikâyesinin bir yansımasıydı. “Anlattıklarımın hepsini ya bizzat yaşadım ya da onlarca yıldır sevgili Filistin topraklarında bunları bire bir yaşayanların ağzından dinledim” dediği eser 1967’den Mescid-i Aksa İntifadası’na kadar Filistin mücadelesinin epik ve dramatik bir anlatımıydı.
Umut ışığı
Sinvar hapishane serencamıyla ilgili şunları söyleyecekti: “Hapishanenin bizim için bir mezar olmasını istediler. Emelimizi, kararlılığımızı ve bedenlerimizi öğütmek için bir değirmen… Ama Allah’a şükür, davamıza olan inancımızla hapishaneyi ibadethanelere ve eğitim akademilerine dönüştürdük.”
Becerikli bir adamdı ve bu saygınlığını perçinliyordu. Tünel kazmak için hapishane zeminini delmek dahil birkaç girişiminde ise başarılı olamadı. Fakat firar azminden hiç vazgeçmedi. Dışarıdaki Hamas liderleriyle teması hep korudu. Hapishaneye cep telefonları soktu ve mesajları iletmek için ziyaretçileri ulak olarak kullandı.
Mesajlarının ana konusu ise değişmiyordu: “Esir takası için İsrailli askerleri kaçırın!..” Şöyle diyordu: “Bir mahkûm için bir İsrail askerini yakalamak evrendeki en iyi haberdir çünkü kendisi için bir umut ışığının açıldığını bilir.” Nitekim o umut ışığı 2006’da doğacaktı. Hem de Hamas’ta üst düzey bir komutan olan öz kardeşinin eliyle.
İsrail askeri Gilad Şalit 25 Haziran’da bir baskınla ele geçirildi ve esir takası için İsrail’e karşı koz olarak öne sürüldü. Hamas’ın takas talebi içinde en başından itibaren Yahya Sinvar da vardı fakat İsrail, birden fazla müebbet hapis cezasına çarptırılanlar gibi yüksek profilli mahkumları içermeyen uzlaşmalar öneriyordu. Sinvar’sa buna karşı hep direndi ve tavizi reddetti. Öyle ki Hamas’ın bir başka önemli figürü -2 Ocak 2024’te Beyrut’ta öldürülecek olan- Salih el-Arurî İsrail teklifini kabulden yanayken Sinvar 1600 Filistinli tutsağın katıldığı bir açlık grevini örgütleyerek itirazını sürdürüyordu.
İsrail onu müzakerelerde devre dışı bırakma adına hücrede tecrit etse de Sinvar tutumunu değiştirmedi ve taleplerini kopartıncaya değin kendisi bırakılsa dahi uzlaşmayı kabule yanaşmadı. Sonunda İsrail de taviz vererek 1.026 kişinin Gazze’ye salıverilmesine razı gelmek durumunda kaldı. Yahya Sinvar hürriyetine kavuştuğunda bile Hamas’ın el-Aksa TV’sine verdiği bir röportajda, daha fazla esiri serbest bırakma çabalarının önemini savunarak Kassam Tugayları’nı daha fazla asker kaçırmaya çağırıyordu.
“On binlercesi de bizimle birlikte ölecek”
2011’de özgürlüğüne kavuştuğunda ilk işlerinden biri hacca gitmekti. “Ben kutsal topraklarda hac yaparken, dört kız kardeşim bana bir gelin buldu” diye anlatacaktı evliliğini. Kız kardeşlerinin bulduğu gelin, İsrail işgaline karşı direnciyle meşhur olan Saliha aşiretinden Samar’dı. Kocasından 18 yaş küçük olan Samar, ona üç çocuk doğuracak; ilk oğlunun adı İbrahim olmasından ötürü de kocası Ebu İbrahim künyesiyle anılacaktı.
Ebu İbrahim, Gazze’ye döndüğünde esasında kaldığı yerden devam etti. Hainleri deşifre edip imhayla görevliydi. 2013 yılında Hamas’ın Gazze Şeridi’ndeki Siyasî Bürosu’na seçildi velakin asıl işi hâlâ iç güvenlikti. Bu yöndeki en ünlü icraatı 2015’te Kassam Tugayları’nın Zeytun Taburu’nun komutanı Mahmud İştivî’yi zimmetine para geçirmek ve eşcinsellik suçlamasıyla gözaltına almasıydı. İştivî, Ağustos 2014’te İsrail tarafından evleri bombalandığında Vidad ve Ali Deyf’in katline yol açan bilgileri İsrail’e vermekle de suçlanıyordu. İddialara göre Yahya Sinvar, bu işbirlikçinin tüm deşifre sürecini ve infaz edilişini bizzat yönetmişti.
2017 ve 2018’de müteaddit defalar oldukça ılımlı ve uzlaşmacı mesajlar vererek şaşırtıcı çıkışlar yaptı. “Barışçıl, halk direnişi” vurguları İsrail tarafınca karşılık görmeyince yeniden , kendisi ile özdeşleşen söylemine döndü. “Baskı ve aşağılanma yüzünden ölmektense şehit olarak ölmeyi tercih ederiz. Biz ölmeye hazırız, on binlercesi de bizimle birlikte ölecek!” dedi.
“Yürüyen bir ölü”
2021 yılında gizli yapılan bir seçimle Hamas’ın Gazze şubesinin başkanı olarak ikinci dört yıllık dönem için seçildi. Bu onu Gazze’deki en üst düzey Hamas yetkilisi ve Gazze’nin fiilî yöneticisi kılmanın yanı sıra Hamas’ın Heniye’den sonraki en güçlü lideri hâline getiriyordu.
Demeye kalmadan İsrail suikast girişiminde bulundu. 15 Mayıs 2021’de bir İsrail hava saldırısı evini hedef aldı. Takip eden günlerde en az dört kez kameraların önünde boy gösterdi. En pervasız olanı ise 27 Mayıs’ta bir basın toplantısı tertipleyip toplantıdan sonra evine gideceğini söyleyerek İsrail Savunma Bakanı’nı evine ulaşıncaya dek geçecek 60 dakika içinde kendisine suikast düzenleme kararı almaya davet etti. Gerçekten de sonraki bir saati Gazze caddelerinde dolaşarak ve halkla fotoğraf çekilerek geçirdi.
Gazze’deki liderliğinin en önemli evresi ise şüphesiz ki 7 Ekim 2023 tarihinde başladı. Sürpriz bir baskınla Hamas sınırları aşarak 1200 İsrailliyi öldürdü, 240 kişiyi de esir alarak Gazze’ye nakletti. Operasyonun tam olarak neresinde olduğu bilinmese de büyük ihtimalle karar ve plan aşamasında Sinvar ekibin bir parçasıydı.
İsrail Ordu Sözcüsü Tuğamiral Daniel Hagari baskın sonrası şöyle diyecekti: “Yahya Sinvar saldırının komutanı… Ve o artık yürüyen bir ölü!”
İsrail Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi de aynı tonlamayla, “Bu iğrenç saldırıya Yahya Sinvar karar verdi. Bu yüzden o ve onun komutasındakilerin hepsi aslında ölüler ama bundan haberleri yok!” şeklinde konuşacaktı.
Baskından üç hafta sonra Sinvar, kaçırılan tüm rehinelerin serbest bırakılması karşılığında İsrail hapishanelerindeki tüm Filistinli tutukluların serbest bırakılması önerisinde bulundu. Savaşın ilk günlerinde rehineleri ziyaret ederek kendilerine zarar verilmeyeceğine dair söz verdiği de daha sonra öğrenildi.
62 yaşında bir genç
7 Ekim’in baş mimarı olduğuna inanılsa, İsrail’in en çok aranan kişisi olsa da Başbakan Netanhayu’nun müjde olarak verdiği biçimde “kuşatıldığı ve izole edildiği” iddia edilse de Sinvar hayatta kalmasını bildi. İsrail her vesileyle onu köşeye sıkıştırdığını söyleyerek psikolojik inisiyatifi elde tutmaya çalışsa da elektronik dinleme cihazları ve muhbirleriyle tahkim edilmiş ordusu marifetiyle ona ulaşmayı başarabilmiş değil.
Siyonist rejim, ona ulaşamayınca esir takasındaki baş müzakereci olan İsmail Heniye’yi hedef almaktan çekinmedi. 31 Temmuz’daki suikastın ardından Hamas’ın elli kişilik Şura Meclisi’nde oy birliği ile Heniye’nin yerine, Siyasi Büro Başkanlığı’na Yahya Sinvar getirildi. Hareketin en “sert” adamının, hareketin en “ılımlı” adamının yerine getirilmesi İsrail için beklenmedik bir gelişmeydi.
Hamas, bu meydan okumacı kararla çözümün anahtarının Gazze’de ve Sinvar’ın elinde olduğunu dosta düşmana ilan etmiş oldu. Direnişin çözülmediğini, emir-komuta zincirinde bir kopukluk olmadığının da ilanı manasına geliyordu bu.
Çarpıcı biçimde saçı sakalı bembeyaz olmuşken simsiyah kaşları ve keskin bakışlarıyla 62 yaşındaki Yahya Sinvar, tünellerde can verse de, Gazze’nin muzaffer komutanı olsa da Filistin direniş tarihinin unutulmaz simalarından biri olarak çoktan tarihe geçmiş durumda.
Yorum ekle