Yazarlar

En büyük vaat: Yıkacağız, Yapmayacağız

 24 Haziran seçimleri yaklaştıkça seçim meydanlarının nabzı giderek yükseliyor. Sandıktan hem ülkeyi yönetecek Cumhurbaşkanı hem de TBMM’de yasama çalışmalarını gerçekleştirecek milletvekilleri çıkacak. Bu seçimler 16 Nisan referandumu ile kabul edilen yeni sistemin sağlam bir şekilde kurulabilmesi açısından da büyük önem taşıyor. Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde AK Parti, MHP ve BBP tarafından kurulan Cumhur İttifakı’nın sandıktan […]

 24 Haziran seçimleri yaklaştıkça seçim meydanlarının nabzı giderek yükseliyor. Sandıktan hem ülkeyi yönetecek Cumhurbaşkanı hem de TBMM’de yasama çalışmalarını gerçekleştirecek milletvekilleri çıkacak. Bu seçimler 16 Nisan referandumu ile kabul edilen yeni sistemin sağlam bir şekilde kurulabilmesi açısından da büyük önem taşıyor. Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde AK Parti, MHP ve BBP tarafından kurulan Cumhur İttifakı’nın sandıktan her açıdan başarılı çıkması durumunda yeni sistemin daha hızlı ve etkin bir şekilde hayata geçirilebileceği çok açık. Fakat Cumhur İttifakı karşısında CHP öncülüğünde İP, SP ve DP’nin katılımıyla oluşturulan ittifakın kazanması durumunda Türkiye için bir sistem krizi beklemek sürpriz olmaz. Çünkü ilgili siyasi aktörler bu konuda hem eskiye dönüşün propagandasını yapıyorlar hem de Cumhurbaşkanlığı sisteminin öngördüğü güçlü yürütmeye dair açıklamalarda bulunuyorlar. Yani çelişkili bir söyleme sahipler. Bu yüzden CHP öncülüğündeki Millet İttifakı’nın eski siteme mi döneceği yoksa yeni sistemi mi devam ettireceği konusu kamuoyu açısından muamma olmayı sürdürüyor. Bunun en büyük nedeni ise İttifakı oluşturan aktörlerin çelişkili açıklamalarla sadece günü kurtarmaya yönelik mesajlar vererek meseleyi geçiştirmeye çalışması. Fakat bu ikilemin İttifak açısından büyük bir handikap oluşturduğu görülüyor. Eskiye dönüşü açıktan savunsalar bu yaklaşımın seçmen nezdinde negatif bir yansıması olmasından çekiniyorlar. Kuşkusuz bunun sistem değişikliğine evet demiş toplumsal kesimler nezdinde itici bir anlam oluşturacağı açık. 16 Nisan’da sistem değişikliğine yüzde 51,5 ile evet diyen kesimlerden en azından yüzde ikisi geri adım atmadığı sürece CHP ittifakının sandıktan çıkma şansı bulunmuyor. Bu yüzden her ne kadar eskiye dönüşü hayal etseler dahi bunu güçlü bir şekilde dile getirmekten kaçınıyorlar. CHP ittifakı açısından diğer çıkmaz sokak ise AK Parti karşıtı söylemlerini eski sisteme dönüş üstüne kurmuş olmalarına rağmen bunu açıkça savunamamaları oluşturuyor. Bu çelişkili durumun seçmenin gözünden kaçtığını düşünmek yanıltıcı olur.

Laiklik Elden Gidiyor Yaklaşımından “Yıkım” Söylemine

CHP öncülüğündeki ittifakın seçim kampanyası irdelendiğinde siyasal iletişim literatüründe “negatif reklam” olarak tanımlanan tarza fazlaca başvurulduğu görülebilir. Türkiye’de yıllarca merkez sağ ve muhafazakar iktidarlara karşı CHP ve ona yakın partilerin en temel argümanı laiklik elden gidiyor vurgulu cümlelerdi. Bu kapsamda 28 Şubat darbesi yapılmış, 27 Nisan e-muhtırası verilmiş, cumhuriyet mitingleri yapılmış ve AK Parti’ye kapatma davası bile açılmıştı. Erdoğan liderliğindeki AK Parti’nin pozitif siyaset anlayışı karşısında bu türden ötekileştirici bir propaganda dilinin etki etmediğinin anlaşılmasından sonra CHP cephesinde militan laiklik söylemi perde arkasına itilmeye başlanmıştı. Fakat gelinen noktada yeni bir negatif söylemin tercih edildiği görülüyor. İlginç olan sadece CHP değil Erdoğan karşıtlığında konumlanmış diğer muhalif aktörler de aynı gemiye binmiş ve AK Parti tarafından hayata geçirilen büyük projelerin iptal edileceği yönünde mesajlar veriyor.

Negatif Söylem Bumerang Etkisi Yapar

Siyasal iletişim kampanyalarında reklamın yeri yadsınamaz. Muhalefetin kampanya içeriği bu açıdan bol malzeme sunuyor. Sadece negatif içerik üretildiğini söylemek  doğru olmaz. Fakat terazinin o tarafı ağır olunca algının da o yönde geliştiğini belirtmek gerekir. Birde buraya Muhalefet partilerinin iktidardan oy alması gerektiği gibi belirleyici bir parametre eklenince muhalefet açısından durum daha da çıkmaza girmiş gibi. Bunun nedeni negatif reklam söyleminin genel olarak ötekini kötüleme ve yapılanları değersizleştirme üstüne kurulmuş olmasıdır.

Mesela Cumhuriyet Halk Partisi’nin başkan adayı Muharrem İnce yerli otomobil projesini, Kanal İstanbul projesini ve Nükleer santral projelerini iptal edeceğini açıkladı. Bu projelere bakıldığında hepsi de AK Parti tarafından büyük Türkiye’nin birer köşe taşı olarak başlatıldığı görülüyor. CHP başkan adayının seçim kampanyasının bir unsuru olarak bunları iptal edeceğini açıklaması seçmen nezdinde negatif bir söylem olarak karşılık buluyor. Zaten toplumsal hafızada onlarca olumsuzlukla anılan CHP’nin bir kez daha yokluk, yoksulluk, yolsuzluk, yolsuzluk, işsizlik ve kuyruklarla dolu olan tarihini hafızalarda canlandırıyor. Böyle olmasına rağmen onca imaj çalışmasına ve danışman desteğine rağmen CHP’nin bu tür söylemlerden geri adım atamaması tarihsel hafızanın değişmeyeceğinin de işaretidir.

İyi Parti’nin cumhurbaşkanı adayı Meral Akşener Türkiye’nin küresel kuruluşlarından TİKA’yı kapatacağını ve TRT gibi devletin sesi olan bir kuruluşu satacağını açıkladı. Ayrıca Türkiye’nin hava savunma sistemleri açısından hayati derecede önemli olan s400 füzelerinin satın alınması konusundaki girişimi eleştirerek bunun iptaline yönelik mesajlar verdi. Akşener’in “s400’lerin sadece Külliye’nin korunmasında kullanılacağına dair duyum aldım” mealindeki açıklaması ise meselenin ciddiyetine dair hesap hatası içinde olduğunu gösterir. Akşener’in bir diğer vaadi ise şehir hastaneleri projelerini iptal ettirmek.

Yıkım Üstüne Kurulan Vaatler

Saadet Partisi’nin başkan adayı Temel Karamollaoğlu da benzer bir yol haritasını takip ediyor. Sivas’ta yaptığı konuşmada hızlı tren projesini eleştirerek bunun sadece göçü hızlandırmaya yaradığını söylemesi ile negatif söyleme yönelen Karamollaoğlu temeli atılan Çanakkale 1915 köprüsünü iptal edeceğini açıkladı. Ayrıca Karamollaoğlu’nun savunma sanayii alanında ivme kazanmış olan yerli üretimi değersizleştirecek açıklamalarda bulunarak bu kapsamda yüzde yüz yerli olan İHA üretiminin aksine beyanlarda bulunması da yapılanlara karşı olumsuz bir söylem olarak kamuoyunda yer ediniyor. Bunlara Külliyenin ve uçakların satılarak paralarının dağıtılacağı yaklaşımını da eklemek gerekir. Üç siyasi aktörün de mevcut projeleri durduracağı veya yıkacağı yönünde açıklamalar yapması üzerine kamuoyunda “yıkım ekibi” şeklinde dile getirilen yakıştırma aslında üç siyasi aktör açısından gidilen yolun çıkmaz sokak olduğunu gösterir. Seçim kampanyalarının vazgeçilmezleri arasında yer alan siyasal reklamda negatif içeriğin öne çıkartılması büyük bir risktir. Mevcut örneklerde de görüldüğü üzere negatif söylem son tahlilde dönüp dolaşıp kendisini üreteni mahkûm etme potansiyeline sahiptir. Bir taraftan projesizliği gösteri diğer taraftan toplumda varolanı korumaya alma içgüdüsünü hareket geçirir. Dolayısıyla CHP ittifakı tarafından her gün yeni bir projenin iptal edileceğine dair yapılan açıklamalar seçmen nezdinde bütüncül bir tahlile tutulduğunda Erdoğan’ın Türkiye kazandırdıkları daha da anlamlı hale gelecek ve oy verme davranışına yansıyacaktır. Dolayısıyla seçime az bir süre kala CHP ittifakı parlamenter sisteme dönüp dönmeme ikircikliğinden çıkabilmiş değil. Seçmene net bir şey söylenemiyor. Ayrıca önemli projelerin iptal edileceği yönündeki negatif söylem ters tepmiş durumda. Bu iki maddenin CHP ittifakı açısından en büyük açmazı oluşturduğu görülüyor.