Yazarlar

Bu Yazı İçin Özür Diliyoruz !

Amerikalılar hariç dünyanın her bölgesindeki insanların gördüğü bir şey var. ABD Başkanı, bırakın ABD’yi yönetmeyi, kendi ofisini bile yönetemiyor. Küresel siyasette, uluslararası ilişkilerde, hele de Amerika Birleşik Devletleri gibi, hegemon güç hiyerarşisinin bu denli sistematik olduğu bir devlette bu trajikomik durum nasıl olabilir diye sormayın. Sormayın zira, bu sorunun cevabını Trump dahil kimse bilmiyor. Bildiğiniz […]

Amerikalılar hariç dünyanın her bölgesindeki insanların gördüğü bir şey var. ABD Başkanı, bırakın ABD’yi yönetmeyi, kendi ofisini bile yönetemiyor. Küresel siyasette, uluslararası ilişkilerde, hele de Amerika Birleşik Devletleri gibi, hegemon güç hiyerarşisinin bu denli sistematik olduğu bir devlette bu trajikomik durum nasıl olabilir diye sormayın. Sormayın zira, bu sorunun cevabını Trump dahil kimse bilmiyor.

Bildiğiniz gibi, Donald Trump, Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Korgeneral Herbert Raymond McMaster’ı görevden alarak yerine John Bolton’ı atadı. Birkaç gündür bir çok haber portalında, Bolton’a ilişkin biraz magazinel, biraz hazır paket, biraz da ezber bazı tanıtım metinleri, haberleri yayınlanıyor. Herşeyden önce, Amerikan sistemi için açık olan şey şu ki, isimlerin değişmesi ile ABD gibi bir yapının değişmesini, dönüşmesini ummak, beklemek “saflığına” düşmemek gerektiği ortada. Zira, günübirlik yaklaşımla bile gidecek olsak, Nobel Ödülü sahibi Obama için Türk medyasında yayınlanan “sevimli” yazılardan bugün bir kitap çıkar. Obama dönemi Amerikası’nın Bush ve Trump döneminden çok daha fazla kan, işgal ve terör saçtığının tüm dünya şahidi. O sebeple, meselemiz bir isim değil, sadece bir yapının ana bileşenini, bileşenlerini biraz daha yakından tanımak.

Trump’ın ikinci Ulusal Güvenlik Danışmanı McMaster’in kurduğu bir cümledir, “jeopolitik geri döndü”. Jeopolitiğin geri döndüğü, Amerikan ordusunun terör aparatlarının kurduğu PKK haritalarının Türkiye tarafından, birer birer silindiği, yok edildiği, parçalandığı bu Afrin zaferi günlerinde bir kez daha bu cümleyi hatırlamalıyız. Evet, “jeopolitik geri döndü”. Çünkü, Türkiye geldi ve Türkiye gelmeye devam edecek.

Mücerret’te, hiç arzu etmediğimiz bir şey yapacağız şimdi. John Bolton’un, “15 Temmuz, Amerikan darbe girişiminin” hemen sonrasında, FoxNews’de yayınlanan yazısını, “MAALESEF VE ÖZELLİKLE VE ÖZÜR DİLEYEREK” virgülüne dahi dokunmadan, kullanılan bütün ifadelerin hiçbirine tırnak dahi koymadan yayınlayacağız.

Sadece şu sebeple yapacağız. Bu cümleleri kuran kişi, bugün Amerika Birleşik Devletleri’nin Ulusal Güvenlik Danışmanı sıfatı taşıyor, taşıyacak. Sınırımızda, Amerikan bayraklarıyla birlikte gömdüğümüz teröristlerin, resmi olarak da Ulusal Güvenlik Danışmanlığı’nı yapan Bolton’un yazısını aşağıda okuyabilirsiniz.

Tam çevirisiyle sunduğumuz yazı için yeniden özür diliyor, Amerikan bayraklı terör işgalini sona erdiren kahraman askerlerimize selamlar, hürmetler sunuyoruz.

İsmail Halis

 

  Türkiye’nin hüzünlü ölümünden sonra Ortadoğu’da daha fazla kaos bekleniyor

Türkiye ordusunun askerleri tarafından başarısızlıkla sonuçlanan darbe girişimi, Ortadoğu’da daha fazla baskı ve kaosun olduğuna işaret ediyor.

Gerekçesi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı devirmek olan darbenin; zamanlaması ve nasıl ve niçin bu kadar çabuk çöktüğü konularında hâlâ önemli bilgileri bilmiyoruz. Bununla birlikte, Türkiye’nin, önemli uluslararası dalgalanmalar nedeniyle, bazı önemli yerel sonuçlara maruz kalacağını emin bir şekilde şimdiden haber veriyoruz.

En önemlisi, Erdoğan’ın Türkiye’nin giderek radikal İslamlaştırılmasının peşinden koşması, büyük ölçüde ileri düzeyde gerçekleşecektir. Ve Türkiye’nin içindeki kurumsal ya da politik muhalefet, onun otoriterlik tutkusuna karşı direniyor.

Erdoğan hükümetinin zaferi, onun radikal politikalarını gerçekleştirmek için önündeki engelleri temizlediği anlamına gelmektedir. Hem başbakan hem de cumhurbaşkanı gibi hareket eden Erdoğan’ın odaklandığı tek amaç, Türkiye’nin laik anayasasına ve Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra modern Türkiye’nin temellerini atmış olan Mustafa Kemal’in düşüncesine karşı İslamcı bir saldırıdır.

Türkiye’nin ordusu, Mustafa Kemal’in (“Türklerin babası” anlamına gelen “Atatürk” olarak da bilinen) düzeninin ardından, yaratmaya çalıştığı yeni, Avrupa odaklı ulus devletin koruyucusu olmayı amaçladı.

Batılı kulaklara garip gelse de, ordunun medeni hakları, özellikle de din özgürlüğünü koruyacağı yeni Türkiye’de, Mustafa Kemal, modern düşüncenin yüzyıllardır Osmanlı kanunlarını karakterize eden Bizans Ortaçağ adetlerinin yerine geçmesi için zamana ihtiyacı olduğunu anladı.

Ne yazık ki, Erdoğan’ın dini istenci Mustafa Kemal’in haklılığını ispatladı. Yıllarca Erdoğan laik orduyu, ölmüş İslam devletine veya Osmanlı hilafetine dönüştürmek için bariz şekilde çaba harcayarak yüksek rütbeli laik subaylarla vefalı İslamcı subayları değiştirdi.

Erdoğan’ın ordunun üst düzey subay birliklerini İslamcılarla ve siyasi sadıklarla doldurmadaki başarısı, muhtemelen Türkiye ordusunun tamamının darbe girişiminin neden arkasında olmadığını açıklıyor. Gerçekten de, isyanın ilk saatlerinde bile açıkça görüldüğü gibi, birleşik bir askeri kurumun, yani ordunun, ortak hareketinden ziyade, ordunun laiklik yanlısı unsurlarının son bir nefesi olan bir çaresizlik eylemi ortaya çıktı.

Erdoğan’ın yönetim konusundaki gittikçe artan diktatör yaklaşımı, Erdoğan rejimini eleştirdiği gerekçesiyle hem yabancı hem de yerli gazetecilerin tutuklanması ve taciz edilmesiyle son yıllarda uluslararası alanda daha net hale geldi. İstanbul belediye başkanlığı döneminde demokrasi hakkında şöyle bir açıklamada bulunmuştur: “Demokrasi bir sokak arabası gibidir. İstediğin durağa kadar sürersin ve sonra inersin. ”Cuma günkü darbe girişimi, tam olarak Erdoğan’ın beklediği “duraktır”.

Erdoğan, darbeye kalkışanların “ağır bir bedel ödeyeceklerini” söylerken şaka yapmıyor. Ve darbeye kalkışanlarla da yetinmeyecek.

Açıkçası, teorik olarak demokratik bir devlet içindeki herhangi bir askeri darbe yasadışıdır (en azından başarılı olana kadar), ancak Erdoğan’ın baskısının ve cezasının acımasız olmasını bekleyebiliriz.

Erdoğan, Türk yargısını İslamcılarla ve siyasi destekçileriyle yıllarca iş yapmaya zorladı. Erdoğan’ın ordunun subay kolordusunun “temizliğinde” olduğu gibi; Erdoğan’ın yargı içindeki kurumlara kendisine sadık olanları yerleştirmesi ve desteklemesi sonucunda Erdoğan’a sadık olanlar, şimdi yüzlerce hatta belki de binlerce “darbeci”nin, suç ortaklarının ve Erdoğan’ın siyasi muhaliflerinin başarısızlığının karşılığını verecek.

Ayrıca Erdoğan’ın bu başarısı ile Kürt siyasi ve askeri muhalefetinin bağımsız bir Kürdistan çabalarına karşı da eli rahatladı.

Uluslararası olarak, en azından Türkiye’de “sular durulduktan” sonra, Erdoğan ciddi anlamda güçlendirilecek. İran’ın Erdoğan’ın iktidarı elinde tutma konusunu tebrik eden ilk hükümetlerden biri olması hiç de şaşırtıcı değil. Erdoğan’ın zaferi; Batı ve NATO ittifakına önemli bir darbe vururken, Türkiye’nin özellikle de Amerika ve Obama’nın kişisel dostluğu olmasına rağmen Batı değerlerinden gitgide hızlı bir şekilde uzaklaşacağına dair göstergedir. Ve Erdoğan’ın İsrail’le son zamanlardaki yakınlaşmasına rağmen, Kudüs’te kutlamalar yapılmamalıdır.

“Lambalar” yıllardır Orta Doğu’nun her yerine yayılıyor. Türkiye’de bu hafta sonu daha çok çıktı. Bu lambaları bizim hayatımızda görüp görmeyeceğimiz ise bilinmiyor.

Çeviri: Cihat Aydın

 

Etiket /