Portre

Dünya Bankası’ndaki istifa “Kim”in işine yarayacak?

Dünya Bankası’nın 12’nci başkanı Jim Yong Kim sürpriz bir şekilde Şubat ayında görevi bırakacağını duyurdu. Güney Kore doğumlu Amerikan vatandaşı Kim göreve geldiği 2012 yılında, Dünya Bankası iki önemli hedef belirlemişti; 2030 yılına kadar aşırı yoksulluğu sona erdirmek ve zenginliğin gelişmekte olan ülkelerde en alt tabandaki yüzde 40’lık nüfusa paylaştırılmasıydı. Bugün gelinen noktada uluslararası yardım […]

Dünya Bankası’nın 12’nci başkanı Jim Yong Kim sürpriz bir şekilde Şubat ayında görevi bırakacağını duyurdu. Güney Kore doğumlu Amerikan vatandaşı Kim göreve geldiği 2012 yılında, Dünya Bankası iki önemli hedef belirlemişti; 2030 yılına kadar aşırı yoksulluğu sona erdirmek ve zenginliğin gelişmekte olan ülkelerde en alt tabandaki yüzde 40’lık nüfusa paylaştırılmasıydı.

Bugün gelinen noktada uluslararası yardım kuruluşların hazırladığı raporlar bize küresel gelir adaletsizliğinin giderek arttığını, yaratılan küresel servetin yüzde 82’lik bölümünün en zengin yüzde 1’lik kesimin elinde olduğunu gösteriyor. Hala dünya nüfusunun en fakir kesiminin gelirinde hiçbir artış görülmüyor. (bknz. Oxfam, ‘Reward Work, Not Wealth’ report) Dünya Bankası hala belirlediği hedeflerden oldukça uzak bir noktada duruyor. Bu yönden bakıldığında Kim’in ani bir kararla istifası etmesi bankada neler olup bittiğini sorgulattı.

Dünya Bankası’na katılmadan önce, bir doktor ve antropolog olan Kim, Amerika’nın en saygın üniversitelerinden biri olan Dartmouth Koleji Başkanı olarak görev yapmış ayrıca Harvard Tıp Fakültesi’nde profesör olarak derslere girmişti. 2003’ten 2005’e kadar Dünya Sağlık Örgütü’nün HIV / AIDS departmanının direktörü olarak çalışan Kim, gelişmekte olan ülkelerde AIDS tedavisi için kullanılan ilaçlara erişimi büyük ölçüde yaygınlaştırılmasına da öncülük etti. Kim başkanlığı süresince özellikle küresel iklim değişikliği ve yeşil enerji projelerine destek vermiş ve kömür yatırımlarına yaptıkları desteği de azalttı.

‘Obama yönetimi tarafından başkanlığa aday gösterilmişti’

Tarihsel olarak bakıldığında, 1945 yılından beri Dünya Bankası başkanlığı seçim sürecinde ABD hegemonyası hakim. Bugüne dek Amerikan vatandaşı olmayan bir başkanı hiç olmadı Dünya Bankası’nın. Aslında resmi prosedüre göre, bankayı temsil eden 25 kişilik icra kurulu, herhangi bir hükümet tarafından aday gösterilen bir adayı başkan olarak seçme hakkına sahip. Ancak bu prosedür bankanın 75 yıllık tarihinde hiçbir zaman uygulanamadı; başkanlık seçimi her zaman politikti, meritokratik değil.

Kim’in seçildiği 2012’de buna benzer tartışmalar yapılmış, Kim’in uluslararası kalkınma çalışmaları alanında deneyimsiz olduğu ancak buna rağmen başkan olarak seçilmesinin uygun olmadığı eleştirileri kamuoyunda tartışılmıştı. Aynı eleştiriler Dünya Bankası’nın kardeşi olarak nitelendirilen Uluslararası Para Fonu (IMF) için de yapılıyor. IMF başkanı da her zaman bir Avrupalıydı.

Kim, Obama yönetimi tarafından iki kez üst üste başkanlığa aday gösterildi ve başkan olarak seçildi. Dünya Bankası’nda 2022’ ye kadar görevde kalması beklendiği için istifa kararı şok etkisi yarattı; herkes Kim’den sonra görevi kimin devralacağını, çok daha önemlisi yeni başkanının insan ve küresel iklim değişikliği odaklı politikaları izleyip izlemeyeceğini merak ediyor. Özellikle ABD başkanı Trump’ın iktidarda olması dolayısıyla yönetimin Trump’ ın ‘Önce Amerika’  ideolojisi ile uyumlu bir aday önerebileceği tartışılıyor.

Dünya Bankası’nda yeni dönem

Başkanlık görevini geçici olarak İcra Kurulu Başkanı Kristalina Georgieva’nın yürüttüğü Dünya Bankası’nda  Şubat ayı itibarıyla ile  yeni ve belki de çok tartışmalı diyebileceğimiz bir döneme girilecek. Bu seferki seçim süreci şimdiye kadar sürdürülen Bretton Woods kardeşliğini bozabilir. ABD başkanın Donald Trump olması ve Avrupalı liderler tarafından yetersiz ve insani konularda duyarsız olarak görülmesi 1945 yılından beri sürdürülen ABD-Avrupa dayanışmasını bozabilir. Yani bu kez Avrupa, Trump yönetiminin göstereceği adayı desteklemeyebilir fakat IMF başkanlığı seçim sürecinde kendi adayının ABD tarafından desteklenmeme riskini göz önüne alması gerekir.

Eğer bir sürpriz yaşanır ve Amerikan olmayan bir aday başkan seçilirse Dünya Bankası’nın güvenirliği dünya kamuoyunda artacaktır. Ancak gelenek devam eder ve Trump’ın ticaret odaklı politikalarına destek verecek bir aday bankanın yeni başkanı olursa özellikle gelişmekte olan ülkelerden bankaya gelen eleştiriler ciddi bir şekilde artacaktır. Dünya Bankası verdiği faizsiz kredi, borç ve hibelerle bu ülkelerdeki altyapı projelerini finanse ettiği için uluslararası kalkınma çalışmalarında hayati bir öneme sahip.  Banka sadece 2018 yılında 67 milyar dolar finansal yükümlülükte bulundu.

Küresel ekonomi politikalarını şekillendiren ülkeler 2. Dünya Savaşı sonrası dönemdeki konumlarından oldukça farklı bir pozisyondalar. Artık Çin, Hindistan, Brezilya, Meksika ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu ülkeler Dünya Bankası yönetiminde giderek daha fazla söz sahibi olmak istiyor. Dahası bu ülkeler bölgesel yatırım bankaları aracılığıyla kalkınma projelerine yön vermeye başladı. Asya Altyapı Yatırım Bankası (AIIB) ve Afrika Kalkınma Bankası gibi kurumlar gelişmekte olan ülkelerin ekonomisinde nüfuz sahibi olmaya başladı. Tüm bunlar göz önüne alındığında Kim’in değişen küresel düzende, 189 üyeli Dünya Bankası’nın güvenirliğini ve etkisini arttırmada zorluk çektiği ortadır. Özellikle küresel iklim konusunda yaklaşımı başkan Trump’ın yaklaşımıyla uyuşmuyordu: Kim başkanlığı süresince özellikle yeşil enerji projelerine destek vermiş ve kömür yatırımlarına yaptıkları desteği azaltmıştı. Aslında Kim istifa açıklamasında üstü kapalı bir eleştiri de yaparak, kalkınma çalışmalarına daha ‘etkili’ bir şekilde devam edeceğini ve gelişmekte olan ülkelerde altyapı projeleri yürüten bir şirkete katılacağını duyurdu.

Kim’den öncesi veya sonrası gelişmekte olan ve dünyada üretilen zenginlikten daha adil bir pay almak isteyen ülkeler için çok fazla bir şeyi değiştirmeyecek sadece adalet arayışlarının Trump etkisinin hissedildiği bir kurumda daha sert olacağı düşünülebilinir. Yeni gelecek başkan kim olursa olsun, zor bir döneme giriliyor.

 

Aysu Biçer

MSc for Political Economy of Emerging Markets at King’s College London