Röportaj

“Gübrenin anavatanına gübre ihraç eder duruma geldik”

“Gübre deyip geçme” ifadesi yakın zamanda tarihe karıştı. Çünkü artık herkes biliyor ki gübre, tarımsal üretim açısından hayati derecede önemi haiz. Öyle ki, gübre etrafında uluslararası ilişkileri ve küresel sistemin temel dinamiklerini izah edenler çoğunlukta. Çünkü dünyanın yakın gelecekteki en ciddi sıkıntısının gıda olacağı ve tarımsal üretimde erken yol alanın hazırlıklı olabileceği ifade ediliyor. GDO […]

“Gübre deyip geçme” ifadesi yakın zamanda tarihe karıştı. Çünkü artık herkes biliyor ki gübre, tarımsal üretim açısından hayati derecede önemi haiz. Öyle ki, gübre etrafında uluslararası ilişkileri ve küresel sistemin temel dinamiklerini izah edenler çoğunlukta. Çünkü dünyanın yakın gelecekteki en ciddi sıkıntısının gıda olacağı ve tarımsal üretimde erken yol alanın hazırlıklı olabileceği ifade ediliyor. GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) meselesinin yakın zamanda gündemimizi ne kadar kapladığı da ortada…

Hal böyleyken, tarımsal meseleleri, tohum ahvalimizi ve ulusaldan uluslararası boyuta uzanan strateji değerlendirmelerini birinci ağızdan bir isme soralım istedik.

İbrahim Yumaklı göreve geldiği günden bu yana GÜBRETAŞ’ın ismini daha çok duyar olduk. Yumaklı yönetiminde özellikle toplumsal bilinçlendirme namına örneklik teşkil eden adımlar atılıyor. Hem teknolojik gelişim, hem de yerli üretim açısından ciddi yatırımlar yapılıyor. 

Güzel, sıcak, tam manasıyla dolu dolu ve ufuk açıcı bir sohbet oldu. 

Mücerret okumalar…


Gübre denince insanın aklına çok şey gelmiyor. Ancak özellikle yönetiminizle birlikte GÜBRETAŞ ismini çok sık duyar olduk. GÜBRETAŞ nedir, kısaca anlatır mısınız?

GÜBRETAŞ (Gübre Fabrikaları Türk Anonim Şirketi), tarım sektörüne kimyevi gübre girdisi kullanımıyla verimliliği artırmak amacıyla Adnan Menderes dönemindeki Bakanlar Kurulu’nun 6 Kasım 1952 tarihli kararıyla kuruldu.

Türkiye’nin ilk kimyevi gübre fabrikası olan İskenderun’daki tesisleriyle 1954 yılında üretime başladı. O tarihten bugüne sektöründe hep öncü rolünü üstlendi: Türkiye’nin ilk fosfatlı ve kompoze gübresini üretti, ilk toprak analiz laboratuvarlarını kurdu, 1986’da Borsa açılışından itibaren işlem gören ilk 15 şirketten biri oldu, sektör açısından çok önemli yatırımlara imza attı ve önemli sosyal sorumluluk projeleri gerçekleştirdi.

Şirketin %25’i Borsa İstanbul’da (BİST) işlem görürken, kalan hisseler 1993 yılından bu yana ana hissedarımız olan Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği’ne aittir.

2006’dan itibaren geliştirdiği yeni stratejiyle yurtdışında yatırım arayışlarını başlatan GÜBRETAŞ, “Paydaşlarına katma değer sağlayan bir dünya firması olmak” vizyonuyla yoluna devam etmektedir. Bu hedefe ulaşmak için hammadde kaynaklarına sahip ülkelerde yatırım yapma stratejisi doğrultusunda, liderlik ettiği konsorsiyumla 2008 yılında İran’daki Razi Petrokimya tesislerini satın aldı. O dönem “Türkiye’nin yurtdışındaki en büyük sanayi yatırımı” olan bu girişim, GÜBRETAŞ’ın sektörde global oyuncu olma yolunda attığı önemli bir adımdı.

GÜBRETAŞ’ın satın aldığı İran’daki Razi Petrokimya Tesisi

TÜRKİYE GÜBRE TÜKETİMİNİN ÜÇTE BİRİNİ KARŞILIYORUZ

Halihazırda Türkiye genelinde kendine ait 2 liman, 3 laboratuvar, 1 Ar-Ge Merkezi, 5 lojistik merkez ve 8 bölge müdürlüğü ile çiftçilerimiz GÜBRETAŞ markalı ürünlere başta Tarım Kredi Kooperatifleri olmak üzere yaklaşık 2800 satış noktasından kolayca ulaşabilmektedir.

2018 yılsonu itibariyle GÜBRETAŞ, ülkemizdeki toplam gübre tüketiminin yaklaşık üçte birini tek başına karşılayarak sektör liderliğini sürdürmektedir. 2018 yılını Türkiye faaliyetlerimiz kapsamında 670 bin ton üretim ve 1,67 milyon ton katı gübre satışıyla Tarım Bakanlığı verilerine göre %31 pazar payıyla tamamladık. Şirketimizin konsolide cirosu ise 4,5 milyar TL olarak gerçekleşti.

TARIMDAN ELDE EDİLEN GELİRDE AVRUPA LİDERİYİZ

Yerli üretimin ön plana çıktığı bir dönemde umut verici bir tablo bu. Peki, Türkiye’nin kaynaklarının ve insan potansiyelinin çok iyi olduğu ancak kullanılamadığı söylenir eskiden beri. Ne dersiniz?

Kesinlikle, ülkemizde tarımsal kaynaklar açısından harikulade bir zenginliğe sahibiz. Tarımsal arazi varlığı (büyüklüğü) açısından dünyada 12. sıradayız ama ülkemizin coğrafi konumu itibariyle mikro-klima özelliklerine sahip olması sayesinde her mevsim tarım yapılabilen ve en zengin tarımsal ürün çeşitliliğine sahip ender ülkelerden biriyiz.

Bunların sonucunda tarımsal ekonomideki büyüklüğümüz, ülke ekonomileri büyüklüğüne göre daha üst sıralarda. Türkiye, ekonomik sıralamaya göre Avrupa’nın 6. ve dünyanın 17. büyük ülkesidir. Tarımdan elde edilen gelirler (tarımsal hasıla) açısından ise Türkiye, 13 yıldır Avrupa’da 1. ve dünyada 7. sırada yer almaktadır. Tarım sektörünün ekonomik büyüklük bakımından 2023’te dünyanın ilk beş büyüğü arasında yer alması hedeflenmektedir.

2002’de 37 milyar TL olan tarımsal gayrisafi hasılamız, 2018 yılsonunda 188,6 milyar TL’ye ulaştı. Türkiye, bu sonuçla 2005 yılından bu yana olduğu gibi geçen yıl da tarımda Avrupa ülkeleri arasındaki 1’inci sıradaki yerini korudu.

İHRACATIMIZIN YÜZDE 10’U TARIM ÜRÜNLERİNDEN

Tarım ürünleri ihracatımız ise 16,9 milyar USD olarak gerçekleşti. Yani Türkiye’nin 2018’deki toplam 168 milyar dolarlık ihracatının %10’u tarım ürünlerinden oluştu ve tarım cari açığın kapanmasına katkı yapmaya devam etti.

Fakat tüm bu verilere rağmen tarım alanında sahip olduğumuz potansiyeli yeterince değerlendirebildiğimizi düşünmüyorum. Onu da yapabilsek, çok daha iyi noktalara erişmemiz mümkün.

Nedir bu eksiklikler? Ve elbette çözüm için ne öneriyorsunuz?

Eksikliğin başlıca nedenleri ülkemizde tarımın yeterince büyük ölçekli olmaması ve sizin de soruda belirttiğiniz gibi toprak ve insan kaynağı potansiyelini kullanamamasıdır. Bu potansiyelin sonuca dönüşmesinin önündeki en büyük engelin, tarımın bilinçli şekilde yapılamaması olduğu kanaatindeyim.

Tarım arazilerini doğru ve verimli yöntemlerle işleyerek, olumsuz faktörlerden korumak çok önemlidir. Bu uygulamalara “bilinçli tarım” (iyi tarım) diyoruz. Bilinçli tarımının ilk adımı ve en etkili yolu ise toprak analizi yaptırılmasıdır. Türkiye’de çiftçilerin %80’den fazlasının toprak analizi yapmadan üretim yaptığını düşündüğümüzde, bu konuda alınması gereken mesafeler olduğu ortadadır. Tarımsal arazilerden alınan toprak numuneleri, toprak analiz laboratuvarlarında analiz edildikten sonra o arazinin/bitkinin ihtiyaç duyduğu bitki besin elementleri uygun zamanda ve miktarda verilir. Böylece toprak analizi sonucuna göre bilgiye dayalı ve bilinçli şekilde yapılan tarımsal üretimle istenen verimlilik ve kaliteye ulaşmak mümkündür.

Son 30 yılda nüfusun büyük bir kısmı kırsaldan şehre göç ettiği için tarımla uğraşanların oranı eskiye göre çok azaldı. Yaş ortalaması yüksek bu çiftçilerin büyük bir bölümü de tarımı atadan babadan gördükleri geleneksel yöntemlerle yapmaya çalışmaktadır. Toprak analizi yoksa tarla veya bahçede yetiştireceğiniz ürünlerin makro ve mikro element ihtiyaçlarını tespit etmek ve o arazinin noksanlıklarını gidermek mümkün değil.

Hemen herkesin ekiminden bitki beslemesine, bitki korumasından hasadına kadarki süreçte benzer girdi maliyeti ve emekler harcadığı tarım sektöründe, hasat zamanı yorgunluğu azaltacak olan “daha iyi”ye ulaşmanın iki önemli kriteri vardır: Verimlilik ve kalite.

Bunları sağlayabilirsek hem üretici gelirleri, hem de milli gelir açısından katma değer üretmeyi başarabiliriz.

Tarımda verimlilik ve kalite niçin önemli? Bu konuda sizin şirketinizin rolü nedir?

Hızla artarak 7,5 milyarı aşan dünya nüfusuna karşın gıda ihtiyacının karşılandığı tarım sektöründe ekilebilir araziler nüfus ihtiyacı oranında artmadığı gibi tam tersine göç, şehirleşme/imar, erozyon ve iklim değişiklikleri gibi çeşitli nedenlerle azalmaktadır. Fakat artan dünya nüfusu ile birlikte gıda ihtiyacı da artmaktadır. Hatta FAO’nun tahminlerine göre 2050 yılına kadar dünyada gıda talebinin bugüne oranla %70 artması beklenmektedir.

Geleneksel tarım sektörü artan gıda talebini karşılamakta yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle endüstriyel tarımla birim alandan maksimum verim gerekmektedir. Yani ekilebilir alanın kısıtlı olması nedeniyle gübre kullanımı ile verimliliğin artırılması gerekmektedir. Birim alanda en fazla verim elde ederek gıda güvenliğine katkı sağlamak açısından kimyevi gübreler “endüstriyel tarım”ın vazgeçilmezidir. Gübrenin tarımsal üretimdeki girdilerindeki maliyeti yaklaşık olarak %15-20 iken, bilinçli kullanılmaları halinde ortalama %50’ler oranında verim artışı sağladığı bilinmektedir.

Dünyada nüfus artışı ve bunun paralelinde gıda talebindeki artış, gübre kullanımının gelecekte de gıda güvenliği açısından önemli olacağını göstermektedir. Bunun için gübre ve zirai ilaç gibi tarımsal girdileri optimum düzeyde kullanmak büyük önem arz etmektedir.

67 yıldır bitki besleme yoluyla bu topraklara değer katan bir şirket olarak bizim en büyük amacımız, tarımsal alanlardaki verimliliğin ve kalitenin artırılmasını katkı sağlamaktır.

FINDIK ÜRETİMİNDE LİDERİZ AMA ÜRÜN PAZARLAMA LİDERİ İTALYA

Kalite ve verimlilikten ne kastettiğimi, bir iki örnekle özetlemek isterim. Türkiye’nin tarımdaki yapısal sorunlarından biri pazarlamadaki yetersizliğidir. Bunun en can alıcı örneği fındıktır. Türkiye, dünyanın en büyük fındık üreticisi olup dünya üretiminin yaklaşık %75’ini tek başına gerçekleştirmektedir ve bundan yılına göre 2-3 milyar TL gelir elde etmektedir. Buna karşı o fındığı işleyip çikolata, şekerleme ve diğer gıda ürünlerinde değerlendiren İtalya ise bu ürünlerin satışından 12 milyar dolarlık gelir elde ediyor.

Diğer bir örnek ise buğdayda yaşanmaktadır. Türkiye kendi tüketimini karşılayacak kadar buğday üretiyor. 21 milyon ton üretim yapıyoruz. Ancak ürün kalitesinde olması gereken düzeye ulaşamıyoruz. Türkiye dünyanın en fazla un ihraç eden ülkesi, ancak kaliteli buğday açığını her yıl 4-5 milyon ton buğday ithal ederek karşılamak zorunda kalıyor.

TÜRKİYE’NİN TARIMSAL VERİMLİLİK HARİTASINI ŞEKİLLENDİRDİK

Her hususta bilinçlenmenin altını çiziyorsunuz. Bildiğimiz kadarıyla GÜBRETAŞ sadece üretim değil, bilinçlendirme yönlendirme için de çalışmalar yapıyor. Bunlardan bahseder misiniz?

Bilinçli tarımın kilit noktası gördüğümüz toprak analizini yaygınlaştırmak ve bilimsel yöntemlere göre bitki besleme konusunda üreticilere rehberlik etmek amacıyla 1985 yılında ilk toprak analiz laboratuvarı kuruldu.

2005’te verimlilik konusunda çok stratejik bir proje başlattık. Türkiye Toprak Verimliliği Haritası projesi ile ülke genelindeki tarımsal arazilerden uzman ekiplerimiz tarafından alınan toprak numuneleri, Yarımca’daki laboratuvarlarımızda analiz edilmeye başlandı. Bu analizlerin sonuçlarına göre bir yandan çiftçilerimize numunenin alındığı arazisi için en uygun gübreleme reçetelerini sunarken, diğer yandan da tarım sektörü için büyük bir veri kaynağı oluşturduk. Geride kalan 13 yıl boyunca 81 ilimizin toplam 11 bin noktasındaki arazilerden aldığımız numuneleri GPS kodlamasıyla dijital ortamda bir araya getirerek Türkiye’nin tarımsal verimlilik haritasını büyük oranda şekillendirdik. Bu süreçte yaklaşık 50 bin çiftçiye birebir arazide uygulamalı olarak toprak numunesi alma ve bilinçli bitki besleme eğitimleri vererek önemli bir sosyal sorumluluk çalışması da gerçekleştirmiş olduk.

Ar-Ge çalışmalarıyla da verimlilik ve kaliteyi artırma amaçlı yeni ürün desenleri geliştirmekteyiz. Bitkiye ve bölgeye özel 20’ye yakın gübre geliştirdik. Bu özel ürünlerin son örneklerinden biri de endüstriyel kenevir tarımı için geliştirdiğimiz ürün oldu.

SADECE 2018’DE 30 BİN ÇİFTÇİYE DANIŞMANLIK HİZMETİ SUNDUK

Bu projenin yanı sıra GÜBRETAŞ, bilinçli tarımı yaygınlaştırmak amacıyla her yıl binlerce çiftçiye eğitim ve danışmanlık hizmeti vermektedir. Sektörde öncü olmanın verdiği sorumluluk anlayışıyla sürekli çiftçimize destek olmaya çalışmaktayız. Bölge müdürlüklerimiz bünyesindeki uzman ziraat mühendislerimiz, sürekli Anadolu’yu karış karış dolaşıyor. Sahadaki bu ekiplerimiz sadece 2018 yılında 5 binden fazla noktada 30 bin üzerinde üreticiye, arazide uygulamalı olarak tarımsal danışmanlık hizmeti verdiler.

Bunun yanı sıra (0850) 811 50 50 numaralı Üretici Danışma Hattı ve mobil cihazlar için geliştirdiğimiz GÜBRETAŞ EGP (Etkili Gübreleme Programları) uygulaması gibi teknolojik kanallardan da bilinçli tarım için çiftçilerimize danışmanlık hizmetleri sunmaktayız.

Ayrıca üreticiler için tarımsal uygulama örnekleri de sunuyoruz. Geçen yıl Türkiye’nin 18 ayrı noktasında fındıktan zeytine, pamuktan mısıra 11 farklı temel tarımsal ürün için model deneme tarlası ve bahçeleri oluşturduk. Optimum gübre tüketimi ile Türkiye ortalamasının üzerinde maksimum verim ve kaliteyi yakaladığımız örnekler ortaya koyduk.

Saymakla bitmeyen bu bilinçlendirme faaliyetlerimiz arasında Türkiye’deki tüm ürünler için hazırladığımız ürün föyleri, kataloglar ve bu dönem ilk meyvelerini vermeye başlayan internetten de erişilebilecek eğitim videoları gibi yayınlarımızla da sektörde bilinçli tarım eğitimleriyle ilgili öncülüğümüzü sürdürmekteyiz.

KENEVİRİN LİF VE TOHUMU BİRÇOK SEKTÖR İÇİN ÖNEMLİ

Sözünüzü bölmek istemedik ama kenevir için geliştirdiğiniz yeni gübreyle ilgili geçtiğimiz günlerde medya yansımalarını okuduk. Kenevir tartışmalı bir ürün sonuçta. Bu ürünün içeriğinden ve öneminden bahseder misiniz?

Elbette, memnuniyetle. Son dönemde ülkemizde üretim alanı genişletilmesine izin verilmesiyle gündeme gelen ıslah edilmiş endüstriyel kenevir bitkisi için geçtiğimiz günlerde özel bir taban gübresi geliştirdik.

Aynı zamanda ülkemizin önemli yeraltı zenginliklerinden Bor elementi de içeren bu gübre, kenevir tarımında ihtiyaç duyulan bitki besin elementlerini doğru oranda karşılayarak yüksek verim artışı sağlamaktadır.

Sahadaki uzman ziraat mühendislerimiz ile deneyimli Ar-Ge ekibimizin ortak çabaları sonucu ortaya çıkan, endüstriyel kenevir tarımına uygun özel gübreyle, tarımsal üretimin farklı sanayi sektörlerine katkısı için Türkiye’nin milli kaynaklarının kullanılması açısından önemli bir adım atmış olduk.

Bilinçli tarımsal üretim sayesinde ıslah edilmiş endüstriyel kenevirde tekrar üretim yaygınlığı ve verim artışı sağlandığında, bu bitkinin lif ve tohum formundaki çıktıları başta ilaç, kağıtçılık, inşaat ve tekstil sektörleri olmak üzere biyobozunur polimer, hayvan yemi ve altlığı, yağlar ve yakıt gibi kullanım alanlarına da sanayi hammaddesi olarak yerli üretim için önemli girdi sağlanacaktır.

Islah edilmiş kenevir bitkisinin lif veya tohumu, birçok sektörde önemli yere sahip olmasına rağmen son yıllarda ülkemizdeki üretimi oldukça azalmıştı. 2016’da yayınlanan bir yönetmelikle 19 ilde kontrollü şekilde izin verilen kenevir yetiştiriciliğinin önümüzdeki yıllarda tekrar artması ve yerli bir girdi olarak sanayi sektörleri için katma değer oluşturması beklenmektedir.

AR-GE BÜYÜK YATIRIM YAPIYORUZ


Bu yeni üründe olduğu gibi son dönemde GÜBRETAŞ ile Ar-Ge kelimelerini de yan yana çok sık duyar olduk. Ne gibi Ar-Ge faaliyetleri yapıyorsunuz?

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’ndan Mayıs 2018’de aldığımız onayla GÜBRETAŞ Ar-Ge Merkezi Yarımca’da faaliyete girdi. Haziran 2018’de ise Tarım Bakanlığı’na bağlı TAGEM’in desteğiyle tarım sektörünün en kapsamlı ar-ge projelerinden birini başlattık. Sektörde kullanım alışkanlıklarını değiştirebilecek bu proje ile tarımsal üretimde iklim değişikliklerinin olumsuz etkilerini azaltmayı amaçlamaktayız. 2021’e kadar sürecek bu projede 2 üniversite, 7 tarımsal araştırma enstitüsü ve 2 tarımsal mekanizasyon şirketi proje paydaşımız oldu. Proje kapsamında 5 temel bitkisel ürünün gübreleme yöntemleriyle ilgili Türkiye’nin farklı ilinde araştırma ve denemeler yapılacak. Bunun sonuçlarını da akademik dünya ve üreticilerle paylaşacağız.

Yine geçtiğimiz günlerde Gebze Teknik Üniversitesi ile bu konuyla bağlantılı imzaladığımız 10 yıllık bir protokol kapsamında, üniversite kampüsünde 500 metrekarelik bir Ar-Ge Serası kurulacak ve birlikte yeni ürünler, projeler ve eğitim programları yürütülecek.

İran’daki Razi Petrokimya yatırımıyla global bir adım attığınızı söylediniz. Gübrede ihraç imkanımız olabiliyor mu?

Öncelikle şu belirtmem gerek ki, maalesef ülkemiz, kimyevi gübre üretiminde kullanılan hammadde kaynaklarına sahip değildir. Sektörde temel girdi olarak kullanılan azot, fosfat kayası, potasyum tuzları gibi ana girdilerin yaklaşık %95’i dış pazarlardan temin edilmektedir. Bu yüzden gübrede ithalat ağırlıklı bir çark işliyor, sadece zaman zaman ülkemizde işlenmiş bazı gübreler yurtdışına ihraç edilebiliyor. Sektörün toplam hacmi içinde %5’i bulmayan bir orandı ihracat.

Dışa bağımlılık nedeniyle uluslararası pazar koşulları ile döviz kurları ve hammadde/emtia fiyatlarındaki değişimler sektörümüz için önem arz etmektedir.

Fakat şahsen GÜBRETAŞ’a göreve başladığımda odaklandığım konulardan biri, bu çarkı tersine çevirmenin yollarını aramak oldu. Bu amaçla iki yıl önce şirket tarihinde ilk kez İhracat Müdürlüğü’nü kurduk.

2017’den itibaren özellikle bitkiye özel sıvı-toz gübrelerin bölge ülkeler başta olmak üzere yurtdışı pazarlarda satışı için ihracat faaliyetlerine başlayan GÜBRETAŞ, Ortadoğu, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve Afrika bölgesinde yürüttüğü çalışmalarla özellikle 2018 yılında Katar, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Azerbaycan, Gürcistan, Ukrayna, Afganistan, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, Irak ve Fas gibi 10’dan fazla ülkede distribütörlük anlaşmaları yaparak ürün satışı gerçekleştirdi.

GÜBRENİN ANAVATANINA GÜBRE İHRAÇ ETMEYE BAŞLADIK

Son olarak gübrenin 3 hammaddesinden biri olan fosfatın dünyadaki en büyük üreticilerinden olan Fas’a geçtiğimiz günlerde sıvı toz gübre ihracatı yaptık. Yani gübrenin anavatanına, Türkiye’de katma değere dönüştürülmüş gübrelerden ihraç ettik. Tüm bunların sektörümüz ve ülkemiz için gurur verici gelişmeler olduğunu düşünüyorum.

Yalnızca çiftçi değil, bütün kamuoyunun bu hususta bilinçlenmesi gerek sanırım. Peki, buradan tüketiciye ne söylemek istersiniz? Çok önemli bir konu bu ve mesuliyetimizi nasıl yerine getirebiliriz?

Ben tarım sektöründen umutluyum. Özellikle tarımda genç ve dinamik bir kuşağın geldiğini görmek, okuyup araştırıp sordukları sorulara muhatap olmak ve onların teknolojiyi de kullanarak dünyadaki tarım örneklerini bile takip etmesine şahit olmak umut veriyor. Diğer yandan GÜBRETAŞ’ın özellikle 15 yıl önce başlattığı birçok bilinçlendirme çalışmasının artık sektördeki rakiplerimiz ve farklı şirketler tarafından da uygulanmaya çalışıldığını görmek de güzel. İyi örneklerin yayılması bizi mutlu ve umutlu kılıyor.

Toprak analizini yaptıran tarımsal üreticilerin oranı %50’leri geçtiğinde, bu ülkede tarımın asıl gücünü görmeye ve dünyaya göstermeye başlayacağımızı umut ediyorum.

TOHUM İTHALATI AZALIYOR, İHRACATI ARTIYOR

Tohum meselesinin yakın zamanda dünyanın en kritik sorunu haline geleceği belirtiliyor. Bilimkurgu filmlerinde de bu husus çok işlenir oldu. Gerçekten öyle mi? Tohum neden önemlidir? Türkiye’nin tohum konusunda dışa bağımlı olduğu ve hatta İsrail gibi bazı ülkelerin organik olmayan ürünleriyle tarımın yürütüldüğü iddia ediliyor. Doğru mu?

GÜBRETAŞ olarak biz, tarımsal girdilerden biri olan bitki besleme (gübre) ürünlerini üreten, temin eden ve çiftçilere ulaştıran bir şirketiz. Tohum da bitkisel üretimin en önemli girdisi ve gıda güvenliği açısından da önemli bir yere sahip. Başta Tarım Bakanlığı ve bizim ana hissedarımız Tarım Kredi Kooperatifleri olmak üzere ülkemizdeki tarımla ilgili çeşitli kurum ve şirketlerin bu yönde önemli çalışmaları olduğunu biliyoruz. Tarım Bakanlığı’nın tohumla ilgili desteklemeleri var. Ana hissedarımız Tarım Kredi Kooperatifleri’nin sadece tohum konusuyla ilgili faaliyet gösteren Tareks isimli bir firması da var ve sektörde %20 civarında pazar payına sahip.

Bildiğimiz kadarıyla bu alanda yerli ve milli tohum üretimiyle ilgili bir hayli üretim yapılmakta. Hatta son yıllarda Türkiye’nin tohum ithalatını azaltıp ihracatını artırdığı ve yerli şirketlerin çok sayıda ülkeye tohum ihraç ettiği bilinmektedir.

YERLİ TOHUM ÜRETİMİ YÜZDE 50 ARTTI

Tarım Kredi Kooperatifleri’nin tohum alanındaki şirketi Tareks’te yöneticilik yapan ve bir dönem Türkiye Tohumcular Birliği Başkanı da yapmış olan Kamil Yılmaz Bey, son 5-6 yılda bu sektörde yerli üretimin %50 arttığını ve 70’den fazla ülkeye 150 milyon doların üzerinde tohum ihracı gerçekleştirildiğini ifade etmişti. Bu önemli bir oran ve Türkiye’nin tohumda dışa bağımlı olduğu yönündeki yanlış inanışın zıttı bir durum.

Kamil Bey’in anlattığına göre ülkemizin dünya tohum ticaretindeki yeri oransal olarak % 2,5 civarındadır. Ancak ülkemizin iklim, ekoloji, toprak ve coğrafi özellikleri, 13 binden fazla bitki türünün gen kaynağı merkezi olması, tohumculuk sektöründe ar-ge, üretim, pazarlama alt yapısının güçlü olması ve yetişmiş insan gücü ile bölgesinde ve dünyada rekabet edebilecek bir yapıya sahip. Türkiye tohumculuk sektörü, ülkemiz için önemli ve stratejik ürünlerde (hububat, baklagiller, sebzeler vb.) dışa bağımlı değildir.

Bunun yanı sıra Tarım ve Orman Bakanlığı yaptığı tarımsal desteklemelerle tohumculuk alanını hem denetim altında tutmakta, hem de milli tohumculuk konusundaki çalışmaları destekleyip yaygınlaştırmaktadır. Son 15 yılda Tarım Bakanlığı tarafından ülkemizde tohum ve gen bankası kurma ve yerli tohum geliştirme konusunda ciddi çalışmalar yapılmaktadır.

İSRAİL’DEN TOHUM İTHALİ DÜŞÜYOR

Günümüzde İsrail ya da farklı ülkelerden tohum ithali, daha eski dönemlere göre oldukça kısıtlı rakamlarla yapılmaktadır. Burada önemli olan sizde olmayan ama üretimle katma değere dönüştürebileceğiniz tohumu yurtiçi veya yurtdışından tedarik edip sonuç elde etmek, mümkün olduğunca da bu gibi alanlarda yerli ve milli kaynakları tercih edip yaygınlaştırmaktır. Özellikle son yıllarda yapılan çalışmaların buna yönelik olduğunu düşünüyorum.

Bunun dışında ülkemiz de, zaman zaman farklı ülkelerden tohum ithal etme durumunda olabilir. Dünyada tohumculuk alanında en ileri seviyede olan ülkelerden biri İsrail olduğu için oradan tohum aldığı süreçler de olmuş olabilir. Bu global etkiye hayatımızın birçok alanında, özellikle enerji ve teknoloji gibi alanlarda fazlasıyla muhatap değil miyiz?

Fakat bence yurtdışından temin ettiğiniz herhangi bir ürünü, bir katma değere dönüştürüp dönüşmediğiniz önemli. Sohbetin başında fındık ve buğday konusunda anlattığım örnekler gibi… Ya da bizim ithalata dayalı bir sektörde, Türkiye’de geliştirdiğimiz özel ürünü gübre hammaddesinin anavatanı olan Fas’a ihraç etmemiz gibi…

Etiket /