Portre Yazarlar

İstanbul gibi bir adam: Semavi Eyice

  “Cumhuriyet ile yaşıt” ifadesinin az kalacağı insanlar vardır. Yaş itibariyle Cumhuriyet’ten büyük olan kimileri için de büyüklük, ehemmiyet itibariyle devletin ve milletin kaderine etki bağlamında tam yerinde bir ifade olabiliyor. Memleketin bütün dönüm noktalarına şahitlik etmiş, tarihçi kimliğiyle yaşadıklarını yaşamakla kalmayan biri olarak Semavi Eyice’yi tarif edecek kelime bulmak zor. Birkaç defa röportaj yapma […]

 

“Cumhuriyet ile yaşıt” ifadesinin az kalacağı insanlar vardır. Yaş itibariyle Cumhuriyet’ten büyük olan kimileri için de büyüklük, ehemmiyet itibariyle devletin ve milletin kaderine etki bağlamında tam yerinde bir ifade olabiliyor.

Memleketin bütün dönüm noktalarına şahitlik etmiş, tarihçi kimliğiyle yaşadıklarını yaşamakla kalmayan biri olarak Semavi Eyice’yi tarif edecek kelime bulmak zor.

Birkaç defa röportaj yapma şansına ulaştığım, geçtiğimiz sene bu vakitler de Kitap Kokusu programında evine misafir olduğum Eyice, iyice bilinmesi ve anlaşılması gereken aydınlarımızdan…

Bir Karadeniz çocuğu…

Dedesi, torunlarının geleceği için Amasra’dan İstanbul’a göçtüğünde bizim bugünümüze ve yarınımıza ve evlatlarımızın yarınına, memleketin her anına yönelik nasıl kritik bir adım attığını bilmiyordu elbet. Bilmesi de gerekmezdi. Anadolu insanının feraseti bilgiden çok öte şeyler ifade eder çünkü.

Eyice’nin İstanbul’a gelmesi esasında İstanbul’un bize dönmesi yolundaki önemli eşiklerden biriydi. İstanbul’un dününü bugüne taşıyan ve tekerrür halindeki tarihten nemalanmamızı sağlayan isimlerden biri oldu Semavi Eyice.

Çocukluk döneminde merakından ötürü meylettiği okuma serüveni, tarihi kitaplar sebebiyle Avrupa’ya kadar uzanır.

Tam da İkinci Dünya Savaşı esnasında Almanya’da yüksek öğrenim görür. Kah hava bombardımanı gözetir, kah sokakların halini… Ulaşım aracı bulamazsa kilometrelerce yürür.

Savaş zamanı o ülkeye neden gider ki insan? Tutkusundan elbette. İstanbul tutkusundan…

İstanbul’u ve elbette Türkiye’yi hakkıyla tanımanın yolunun Bizans’ı tanımaktan geçtiğini düşünür Eyice. Fekat memlekette buna dair eser yoktur. O da eserlerin kaynağına gider. Bizans uzmanı olmak için savaş döneminde Almanya’da okur…

Cesaretinin karşılığını alır Eyice. Uzmanlaşır Bizans hususunda. Türkiye’de otorite haline gelir. Sadece Bizans değil, sanat tarihi dendiğinde de akla gelen ilk isimlerden olur.

Çocukluk döneminden itibaren kitap biriktirmeye başlar. Daha ilk okuma zamanlarında bile tarih ve sanat kitapları biriktirir.

“Kitap sever bir adamım” derdi. Kitap da onunla sevdi. Kesinlikle sevdi. Semavi Eyice’yi 96 sene yaşatan, bundan böyle de yaşatmaya devam edecek olan bu karşılıklı sevgidir.

400’den fazla bilimsel makale ve onlarca kitabı bize hediye eden adam…

“Benim İstanbulum 1940’lı yıllara kadar dokusunu korudu” demişti sohbetimizde. Kendisinin 20’li yaşlarına tekabül ediyo’. Yani siluetinden köprüsüne, metrobüsünden asfaltına tartıştığımız bu güzide şehri has dokusuyla yaşamış biriydi.

Gelişmişlik ve çağın gereği gibi sakızlar adına bu hale getirdiğimiz İstanbul’un en samimi ve vefakar evlatlarındandı Semavi Eyice.

“İstanbul’un mimarisi bir esasa bağlanmadı. Anıtlar Kurulu’nun münferit binaları kurtarmasının bir manası yok” derdi. Eskilerden bahsederdi elbet. Zira artık İstanbul’u mimari olarak kurtarmak gibi bir seçenek kalmadı. Belki daha kötü olmasına mani olabiliriz…

Anıtlar Kurulu ve şehircilik ve tarih danışmanlığı manasında kurulan her organizasyonda liste başındaydı. Olmazsa olmaz bir göz, sözüne itibar edilen bir münevverdi.

Herkes bizim gibi düşünmezdi tabi. 12 Eylül Darbesi sürecinde ve sonrasında kuruldan atılması da, çok sonraları 90’larda yine benzer şey yaşaması da İstanbul aşkındandı. Doğru bildiğini söylerdi.

Semavi Eyice öylesine önemli biriydi ki, bu memleketi İstanbul merkezli olarak öylesine içselleştirerek yaşamıştı ki, hatıralarını anlattıkça hepsi bir bir ortaya çıkıyor.

Düşünün ki, Ayasofya’nın cami olduğu zamanı da görmüş biriydi. “Ayasofya İstanbul’un en kalabalık selatin camii idi. Sultan camilerindendi” sözleriyle anlatmıştı. Ayasofya’yı müzeye çeviren kararname ve bütün yetkili evraktaki imzaların da orijinal olduğunu, bizzat imzaları Mustafa Kemal’in attığını dile getirmişti.

Cumhuriyet’in kuruluş dönemi ve yakın tarihe dair her önemli meseleye dair unutulmaz notları vardı. “Eski İstanbul’dan Notlar”da buna dair çokça bilgi bulablirisiniz.

“Tarih Boyunca İstanbul” çalışması da derli toplu bir İstanbul tahayyülü için başucu eseridir. Ve daha niceleri…

Belki de Eyice ile son televizyon programını ben yapmıştım. Belki de evinde son ağırladığı kamera bizimkiydi. Belki Semavi Eyice ile kaldık biraz…

Semavi Eyice, İstanbul gibi bir adamdı. Dopdolu, dertli, heyecanlı, sebat sahibi, soğukkanlı, çalışkan, azimli, insanıyla birlikte, tarihiyle ayakta ve hep aramızda…